31 Aralık 2016 Cumartesi

2016 YILI DEĞERLENDİRMESİ

2016 yılı geride kaldı. Amerika ve Avrupa dünya egemenliğini keybetmemek için yıllardır verdikleri savaşta ağır yenilgler almaya başladı.

Amerika ve Avrupa yani “Atlantik Sistemi” yüzyıllarca dünyaya egemen oldular. Yönettiler, sömürdüler; bunun için devletler kurup devletler yıktılar. Ama 2016 yılı onlar için yolun sonu olmaya başladı.

Bölgemizdeki ve Türkiyedeki olayların büyük çoğunluğu bu Sistem’in yürüttüğü savaşın sonucu.

Bu egemeniği koruma savaşının temelinde kapitalizmin “kazanç artırma” hırsı yatıyor. Para eşittir başarı ve güç olduğu sürece böyle savaşların bitmeyeceği anlaşılıyor.

 SİSTEM YENİLİYOR

Sistem Türkiye’de yenildi. Türkiye’yi bölemedi. 2015 Temmuz’unda TSK tarafından başlatılan savaş sonucunda PKK gücünü büyük oranda kaybetti.

Sistem’in Türkiye’de tam egemen olamak için kullandığı FETO çok büyük darbe aldı. Ordu ve polis içindeki silahlı gücü yok oldu. Yargıdaki egemenliği kalmadı. Medyaya yerleştirdikleri gazeteci kılıklı ajanlar insanlarımızın beynini yıkıyamaz oldu. Okulları dershaneleri kapandı.

Bölge ülkelerinde de Sistem yenilgiler almaya başladı. Türkiye, Rusya, Suriye, İran işbirliği Sistem’in planlarını bozdu. Sistem’in desteklediği Terör örgütleri ağır darbeler aldı. Halep kurtarıldı.

Bu savaşta patlayan bombalar, sıkılan kurşunlar, atılan roketler yüzünden insanlarımızı kaybettik. Şehitler verdik. Gazilerimiz ve şehitlerimiz sayesinde Vatan bütünüğünü koruduk. Hepsine minnettarız.


ÖNEMLİ SORUNLARIMIZ

Türkiye 2016 yılında da önemli sorunlarını tartışamadı, gündeme alamadı.

Fert başına gelir az da olsa bile gelir dağılımındaki çok ciddi eşitsilik geniş kitlelerin yoksul kalmasına neden oldu.

Enerji sorunu çok tartışılmadı, 10 yıl içinde bu sorunu nasıl çözeceğimize dair bir bilgi yok.

Sanayimiz yeterli katma değer üretemiyor. İleri teknoloji gerektiren endüstriyi geliştiremedik.

Eğitim sitemimiz çağın gerektirdiği insanı yetiştirmekten uzak kaldı.

Bilim ve teknoloji üretimimiz bu yılda çok yetersizdi.

Tarımı, hayvancılığı geliştiremedik. Toprak erozyonu konusunda önemli adımlar atılmadı.

Türkiye ekonomisi önemli oranda borçlandı. Bu borçları nasıl ödeyeceğimize dair meclisteki iktidar ve muhalefet partilerinin bir planını duymadık.

İnsana verdiğimiz değer bu yılda artmadı. Trafik ve iş kazalarında binlerce insanımız öldü, çare aranmadı.

Cehalet ve ahlak anlayımızdaki yetersizlik bu yıl da devem etti. Ahlak kavramını kadın-erkek ilişkileri
dışına çıkaramadık.

KEMALİZME DÖNECEĞİZ

2016 yılında Osamanlıyı ve Cumhuriyetin ilk yılları çok tartışıldı. Bu tartışma eninde sonunda bizi Kemalizme götürecektir. 2017 yılında Kemalizm çok daha aktif bir şekilde hayatımıza etkili olacaktır.

2017 yılında Türkiye’nin Atlantik Sistemi’nin etkisinden kurtularak çok daha güzel günlere geçişin başlangıcı olacağına inanıyorum.

Karamsar değilim, ileriye dönük büyük umutlarım var. Türk milleti’ne Atatürk’ün sözleri ile sesleniyorum:

" Müstemlekecilik ( sömürgecilik ) ve emperyalizm yer yüzünden yok olacak ve yerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hakim olacaktır..."

" Şark'tan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün, günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan, bütün Şark milletlerinin uyanışını da öyle görüyorum.”


“...milli ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu, bütün medeni alem, az zamanda bir kere daha tanıyacaktır. Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafıyla, atinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş doğacaktır.”

30 Aralık 2016 Cuma

“CELÂLED GÖSTERİNİZ EFENDİLER”  
 
Yıl başı mesajlarına bakıyorum, sosyal medya paylaştıklarını okuyorum, genel olarak bir karamsarlık ve çaresizlik havası hâkim. İnsanlar ülkenin durumunu iyi görmüyor, ileriye doğru beklentileri de hep karamsar. Battık, batıyoruz havası var. Üstelik mücadele
 
Durumu Mütareke dönemine benzetenler de var. Doğrudur, şimdiki durumumuz o karanlık günleri hatırlatıyor. O zaman da emperyalizm tüm gücüyle üstümüze geliyordu, şimdi de. Tek fark, o zaman emperyalizm İngiltere komutasındaydı, şimdi Amerika.
 
Üstelik ülkenin büyük kısmı işgal altındaydı,  ordusuz, silahsız kalmıştık. Yıllarca süren savaşlardan dolayı  halk yorgun, bitab ve hasta haldeydi. Ülke içinde isyanlar sürüp gidiyordu.  
 
Atatürk’ün o kötü günlerde söylediği şu sözünü bu güne ışık tutması açısından hatırlatmak isterim:
 
Müteareke’nin o karanlık günlerinde, çaresizlik içinde ‘ne yapabiliriz ki?’ diye soranlara Mustafa Kemal öfke ile cevap verir: “Celâdet gösteriniz efendiler”.
 
Celâdet yani mevcut duruma karşı bir öfke ve isyan; durumu kabullenme ve mücadele etme azmi. Atatürk’ün kastettiği işte bu.
 
Mustafa Kemal celâdet gösterdiği için Samsun’a çıktı, bağımsızlık savaşını başlattıve milli mücadeleyi hep celâdet içinde yürüttü.
 
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları çaresizlik içinde, yapacak bir şey kalmadı, ülke elden gitti; hiç olmazsa, İngiliz himayesine girelim veya Amerikan mandasını kabul edelim deselerdi, Türkiye Cumhuriyeti kurulamazdı.
 
Biz Cumhuriyetimizi, bağımsızlığımızı, egemenliğimizi, vatanımızı, özgürlüğümüzü bu celâdet duygusuna ve çok kötü şartlarda bile kötümserliğe kapılmayıp geleceğe iyimser olarak bakan kahramanalara borçluyuz.
 
Karamsarlık, teslimiyet demektir, durumu kabullenmek demektir.
 
Yeter artık! Bırakalım  bu memleket battı, batıyor söylemlerini. Atatürk’ün ektiği bağımsızlık, egemenlik, özgürlük, bilimim aydınlığı tohumları halen yeşermeye devam ediyor.
 
Tek yapacağımız şey milletimize güvenmek ve “Celâdet” göstermektir. 

28 Aralık 2016 Çarşamba

SÖZÜM ONA ATATÜRKÇÜLER

Kendilerini Atatürkçü olarak nitlendiren ama Atatürk’ü, onun ilkelerini, Türkiye Cumhuriyetinin temellerini tam olarak anlayamamış insanlar var. Onları “sözüm ona Atatürkçü” diye isimlendirdim.

Atatürükçü olmak, onun bize yüklediği birinci görev olan Türkiye Cumhuriyetini korumak ve kollamak ile başlar.

Türkiye Cumhuriyeti için iki büyük tehdit söz konusu; bölünme ve irtica.

Bu iki tehditin de arkasında Amerika önderliğindeki Batılı güçler var. Batılı güçler bu amaçla PKK’yı destekliyor, bu amaçla FETO’yu kullanıyor.

VATANIN BÜTÜNLÜĞÜ

PKK’nın Türkiye’yi bölme niyeti ortada iken, sözüm ona Atatürkçüler zamanın iktidarı ile birlikte açılım veya barış gibi isimlerle yönetilen ve sonu bölünmeye gidecek olan süreçleri desteklediler. Bu süreçlerin BOP’nin bir parçası olduğunu anlamadılar. İnsan hakları, ileri demokrasi filan deyip halkı bu bölünmee giden yolda tepkisiz kılmaya çalıştılar.

24 Temmuz 2015 tarihinde TSK, emniyet  güçleri ve korucularımız PKK’ya karşı amansız bir mücadele başlatınca sözüm ona Atatürkçüler  bundan üzüntü duydular ve bu mücadelenin vatan savaşı olduğunu anlamayıp, başlayan bu harekete “saray savaşı” adını taktılar. Savaş ilerleyip PKK açtığı hendeklere gömülmesine, ve kentlerden, dağlardan çok büyük ölçüde temizlenmesine rağmen bu düşüncelerinden kurtulamadılar.

Amerika Türkiye’yi bölmek için önce Irak’ı ve Suriye’yi bölmeye kalktı. Kısmen da başarılı oldu. Iraktan başlayıp Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz uzanacak bir koridor açmaya başladılar. PKK/PYD’nin hakim oldukları kantonlar kurdular. Türk Ordusu bu koridoru önlemek için Suriye’ye girdi. Girmeye mecburdu, bu koridor açılırsa Türkiye’nin bölünmesi kaçınılmaz olacaktı.

Sözüm ona Atatürkçüler buna da karşı çıktılar. Suriye bataklığında ne işimiz var, Mehmetçik boşuna ölüyor gibi ifadelerele savaşın psikolojik boyutu düşünüldüğünde karşı safta yer almış oldular.

FETO ÇOK BÜYÜK BİR TEHDİTTİ

FETO, Türkiye Cumhuriyetini yıkmak ve yerine kendilerine göre şeriat esaslı bir devlet kurmak için yıllarıdr faaliyet gösteren kökü dışrda bir örgüt. Bu örgüt zamanı geldiğine inanarak 15 Temmuz’da büyük bir kalkışma başlattı. Amaçları sadece iktidarı değiştirmek değil, tümüyle devleti değiştirmekti. Bu girişim onların açısından başaşılı olamadı. Türkiye Cumhuriyeti büyük bir tehlike atletmış oldu.

Bu gerçekler apaçık ortada iken sözüm ona Atatürkçülerin bir kısmı darbe girişimi başarılı olamadı diye üzüldü. Bir kısmı bu darbenin FETO değil de Erdoğan tarafından planlanıp, yapıldığını inkar etti. Yani halkın gözünden FETO’yu ve Amerika’yı kaçırmak istedi. Tehditin kaynağını gizledi.

ERDOĞAN DÜŞMANLIĞI

Erdoğan ve AKP iktidarı 14 yıl boyunca çok büyük yanlışlıklar yaptı. PKK konusunda, yanlış yaptı, FETO ile yıllarca beraber hareket etti, Suriye ve Irak politikaları çok yanlıştı. Rusya’ya karşı gereksiz yere düşmanca tavırlar içine girdi.

Erdoğan ve AKP iktidarı bu yanlışlardan döndükçe bizim sözüm ona Atatürkçüler bundan mutluluk duyacaklarına üzüldüler. Erdoğan’ı döneklikle suçladılar. Müspet gelişmeler onları adeta üzdü. Döndü diye Erdoğan’ı eleştirmeye başladılar.

BAĞIMSIZLIK ROTASI

Türkiye, Batı Sistemi’nin kendisine ne kadar büyük zararlar verdiğini, vatan topraklarının bir kısmını kendisinden koparıp almak istediğini, ekonomik olarak sürekli sömürdüğünü anladı ve rotasını Avrasya sistemine çevirdi. Bu dönüş Türkiye Cumhuriyeti’ni tam bağımsızlığa götürecek bir rota değişikliği idi.

Bu müspet gelişmeyi sözüm ona Atatürkçüler tam olarak kavrayamadı. Kimisi Batı’dan kopamayız dedi, kimisi Amerika’nın kucağından kalkıp Rusya’nın kucağına oturacağız dedi. Oysa Türkiye zincirlerini kırıp bağımsızlığını sağlamaya çalışıyordu.

ÖNERİLER

Sözüm ona Atatürkçülerin iyi niyetinden asla şüphem yok. Onların Atatürk’ü daha iyi tanımalarını, onun ilkelerini tam olarak kavramalarını diliyorum. Türk milletinin birliğini, vatanın bütünlüğünü, halkın egemenliğini ve ülkenin bağımsızlığını savunmadan Atatürkçülük olmaz.

Bir önemli dileğim de şu: Atatürkçüyüm diyenler olaylara sadece Erdoğan düşmanlığı penceresinden bakmasınlar. Olayları daha geniş bir açıdan izlemeye çalışsınlar.


Çok zorlu bir savaştayız, bu savaşta Türkiye cephesinde yerlerini alsınlar.

24 Aralık 2016 Cumartesi

ATATÜRK’E İHANETİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ

Soruyor insanlar; Türkiye nasıl bu hale geldi? Ne oldu bize? Bu patlayan bombalar nedendir? Kentlerimiz neden harabeye döndü? Gençlerimiz neden şehit oluor? Bu yoksulluk, bu sefalet nerden geliyor?

Cevap basit: İhanet ettik; Atatürk’e ihanet ettik; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerlerine ihanet ettik. Yanlış yollara saptık, yanlış adamların peşinden gittik.

Atatürk “Tam Bağımsızlık” diyordu, biz 1947’den itibaren bağımsızlığımızdan taviz vermeye başladık. Önce Amerika ile iş birliği anlaşması yaptık, sonra NATO ve AB... Karar alma mekanizmalarını başka uluslara veya uluslararası kurumlara bıraktık.

Atatürk bizi padişahın kulu olmaktan çıkarıp, özgür ve eşit vatandaş yapmıştı, biz bunun kıymetini bilemedik. Osmanlı hayallerine kapılıp başımıza padişah arar olduk. Vatandaşlıktan vazgeçip yeniden kul olmanın yollarına saptık.

Atatürk “Egemenlik Milletindir” dedi, biz TBMM’ni tasfiye edip, egemenliği tek adama vermenin hazırlıklarını yaptık ve yapıyoruz.

Atatürk “Hayatta en hakiki yol gösterici ilimdir” dedi. Ülkeyi bilimin ışığı ile aydınlatmaya şalıştı; biz bilimi bir yana koyup, hurafelerin, batıl inançların, dogmatik düşüncelerin karanlığını tercih ettik.

Atatürk savunmamız milli olsun, eğitimimzi milli olsun, iktisadımız milli olsun dedi.

NATO’ya girip,  vatan savunmasını başka milletlerin ordusuna emanet ettik.

Eğitimiz, o kadar millilikten çıkardık ki, okullarda İngilizce eğtim vermeye başladık. Milli eğitimin yerini ya Amerikancı eğitim aldı ya da Arapçı eğitim aldı.

Ekonomik kararlarımızı yabancıların önerilerine, nasihatlarına ve dayatmalarına göre aldık. IMF, Dünya Bankası ve Batılı kapitalistlerin kurumları iktisadımızı yönetir oldu.

Atatürk "Türkiye Cumhuriyetini kuran halka, Türk Milleti denir"  ve "Türk, Kürt, Laz, Çerkez bunlar hepsi aynı soyun evlatları, aynı cevherin damarlarıdır" demiş ve Anadolu halkını Türk Milleti kazanında kaynatıp, birleştirmişti. Biz etnik kimlik, dini inanç ve mezhep farklılıklarını ön planna çıkarıp Türk Milletini parçalamaya çalıştık.  

Atatürk   iktisaden güçlü olmadan bağımsılık olmaz diyerek, tarımı geliştirmeye çalıştı, fabrikalar kurdu, bankalar açtı. Biz tarımı öldürüp saman ithal eder hale geldik. Atatürük’ün kurduğu fabrikaları, bankaları  yok pahasına hem de yabancılara satttık. Üreteceğimize, borç alarak geçinmeye çalıştık. Ne sanayimizi geliştirebildik, ne de tarım ve hayvancılığımızı.

Atatürk vatan topraklarını aziz bildi; biz  topraklarımızı, ormanlarımızı, derelerimizi yabancılara sattık. Katar şeyhine Trabzon’u, Rize’yi pazarlamaya kalktık.


Türk Milleti yeniden bağımsız ve özgür olmak istiyorsa, egemenlik yeniden kendisinde olsun istiyorsa, yeniden güven ve refah içinde, kardeşce ve dostça yaşamak istiyorsa, kulluğu bir tarafa bırakıp yeniden eşit vatandaş olmak istiyorsa yapacağı tek şey var o da şu: Atatürk ilkelerine sarılmak ve  bu ilkeler doğrultusunda devleti  ve milleti yeniden şekillendirmek. 

23 Aralık 2016 Cuma

KAFALAR KARIŞIK

Kafalar karışık, onun için açık ve net yazmaya çalışacağım.

Amerika’nın BOP isimli, Ortadoğu ile planları var. Bu projeye gereği Amerika Türkiye, Irak, Suriye topraklarının bir kısmını içine alacak yeni bir devlet kurmak istiyor. Bu kukla devletin ismi Kürdistan ama esasında bu ikinci bir İsrail devleti olacak.

Amerika bunun için AKP’nin iktidar olmasını sağladı. Bazı STK’ları maddi ve manevi olarak destekledi.

Amerika bu amaçla PKK, FETO, IŞİD ve islami kisveli bazı terör örgütlerini kullandı ve kullanmakta.

AKP iktidarı’nın yanlış uygulamaları PKK, FETO ve IŞİD’in yurt içinde ve dışında büyümesine ve güçlenmesine neden oldu.

Güneydoğu’da PKK egemen olmaya başladı. FETO devlet dairelerine, eğitim kurumlarına, TSK içine yerleşti.

Türk Amerikan savaşı FETO’ya bağlı savcı, hakim ve polislerin Ergenekon, Balyoz, Casusuluk davaları yolu ile TSK’ni, vatansever aydınları tasfiye etmesi ve hapislere atması ile başladı.

AKP iktidarı, PKK ile birlikte “açılım süreci”adı altında Türkiye Cumhuriyeti’ni zayıf düşürecek uygulamalar yaptı.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN KORUMA REFLEKSLER VARDIR

Bir noktadan sonra, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kendisini koruma reflekleri harekete geçti ve Silivri zindanları yıkılıdı. Subaylarımız, aydınlarımız özgür oldu.

7 Haziran seçimlerinde AKP oranda oy kaybetti. 24 Temmuz 2015 tarihinde Türk jetleri kandili bombalayarak Türkiye Amerika’ya savaş ilan etti.

PKK kendi açtığı hendekler gönülmeye başlandı.

15 Temmuz 2016’da Amerika FETO’yu kullanarak bir darbe teşebbüsünde bulunda. Başarılı olamadı ve  Amerika’nın silahlı güçleri olan FETO’ya bağlı askerler ve PKK tasfiye edilmeye ve yok edilmeye başlandı.

İKİNCİ İSRAİL KORİDURU’NA İZİN VERİLEMEZ

Bu arada Irak’ın ve Suriye’nin toprak bütünlüğü Amerika’nın kullandığı terör örgütleri eli ile kayboldu. Irak’ın kuzeyinde kukla bir devletin nüvesi atıldı. Suriye’nin kuzeyinde PKK-PYD kantonları oluşturuldu.

Amerika ve onun ortağı İsrail’in amacı bu kantonları birleştirerek Irak’tan başlayıp, Suriye’nin kuzeyinde Akdeniz’e kadar uzanan bir koridor oluşturmaktı. Bu koridor kurulmak istenen devletin Türkiye’yi güneyden kuşatılmasını ve Akdeniz’e kadar uzanarak bir limana sahip olmasını sağlayacaktı.

Bu amaçla PYD-PKK unsurları Amerika tarafından eğitildi, silahlandırıldı. IŞİD’in elindeki bölgeler PYD’ye teslim edildi.

SURİYE BÖLÜNÜRSE TÜRKİYE’NİN BÖLÜNMESİ KAÇINILMAZ OLUR

Suriye bölünürse, Türkiye’nin de bölünmesi kaçınılmaz olacaktı. Kantonların birleşip, ikinci İsrail koridorunun oluşmasına engel olmak gerekiyordu. Bu amaçla “Fırat Kalkanı” harekatı başladı. TSK Suriye’nin kuzeyine girdi ve El Bab’a kadar ilerledi.

Fırat Kalkanı harekatının ikinci hedefi Münbiç olacak ve PKK unsurları Fıratı’ın doğusuna atılacak.

Türkiye bu harekatı yapmaya meburdu, ikinci İsrail Koridorunun oluşması Türkiye için çok büyük tehlikeler içeriyordu.

PSİKOLOJİK SAVAŞA DİKKAT!

Türk ordusu Suriye’de kendi vatan bütünlüğü için savaşıyor. Bu savaş tam bir vatan savaşıdır. Mehmetçkilerimiz canları ve kanları pahasına Türkiye’nin toprak bütünlüğünü savunuyorlar.

Suriye’de ne işimiz var, mehmetçik boş yere şehit oluyor gibiş söylemler Amerika’nın işine yarar. Her silahlı mücadelenin bir de psikolojik tarafı vardır. Bu tip ifadelerin söylenmesi, paylaşılması psikolojik savaşta Amerika’nın işine yarar.

BÖLGESEL İTTİFAKLAR ŞART

Türkiye çok doğru bir hamle yapmış ve Rusya ve İran ile stratejik iş birliği içine girmiştir. Bu işbirliği Suriye, Irak Azerbaycan ve diğer Türk Cumhuriyetlerini de içine alacak şekilde genişlemelidir.

Amerik ve müttefiklerine karşı yapılan bu savaşta bu tip ittifaklar elzemdir.

İÇ CEPHE ÖNEMLİ

Bu savaşta iç cephe çok önemlidir. Milli birlik içinde hareket etmek şarttır. AKP iktidarı başkanlık diyerek, Osmanlı hayalleri kurarak, Atatürk düşmanlığı yaparak, yanlış eğitim politikalarını millete dayatarak ve asker düşmanlığı yaparak milli birliği sağlayamaz. Erdoğan ve AKP iktidarı bu yanlışlardan en kısa zamanda dönmelidir.

Gelişen şartlar göz önüne alındığında Amerika’nın yenilmeye mahkum olduğu aşikardır. Yeter ki iç cepheyi sağlam tutalım, bölgesel ittifaklardan kaçınmayalım.


Zafer Türk Milletinin olacaktır.

22 Aralık 2016 Perşembe

MEHMETÇİK TARİH YAZIYOR
Türk askeri El Bab'da tarih yazıyor. Tıpkı Çanakkale'deki gibi, tıpkı, Conkbayırı'ndaki gibi, tıpkı Dumlupınar'daki vatan sevgisinin ve serdengeçtiliğin en büyük örneklerini veriyor.

Mehmetçik orada gençliğini ortaya koymuş, geleceğini ortaya koymuş, canının ortaya koymuş  vatanı için kanını, canını veriyor.

Ya bu tarafta neler oluyor?

BU BİR VATAN SAVAŞIDIR

Vatan savunması gerçeğini kavrayamamış, olayları tahlilden aciz bazı insanlar, Mehmetçiğe diyorki, bu senin savaşın değil; sen orada pisi pisine ölüyorsun; sana ne Suriye'den; sen kandırıldın, dön geri gel; çık o bataklıktan.

Bu yorumları yapanlar kime hizmet ettiklerinin farkında mı? Bu sözleri söyleyenler bu vatan savaşının hangi safında duruyor? Türkiye cephesinde duran birisi böyle yorumlar nasıl yapar?

Mehmetçik orada bizim için, vatanın bütünlüğü için, milli varlığımızın devamı için can verirken böyle moral bozucu ve Türk'ten çok Türk düşmanlarına yarayan sözleri söyleyenleri, sosyal medya üzerinden paylaşanları uyarıyorum. Dikkat edin şehit kanlarında boğulabilirisiniz.

VATANI BÖLECEK KILICA KALKAN OLMAK

Harekatın adına dikkat edin; "Fırat Kalkanı", bu isim boşuna verilmemiş. Kalkan, yani vatanımızı bölecek bir kılıca karşı  kalkan oluyor.

Irak'ın kuzeyinden başlayan ve Suriye'nin kuzeyini de içine alıp Akdeniz'e uzanan bir kukla devlet kurma hayali ABD'nin BOP isimli planının en önemli kısmını oluşturuyor. Bu kukla devlet görünüşte

Kürt devleti olacak ama aslında ikinci İsrail olacağı kesin.

Bir kere bu koridor oluşunca sıra bu kukla devleti büyütmeğe gelecek. Bizim Güneydoğumuz da elden çıkacak.

AMERİKA VE İSRAİL'E BEKÇİ LAZIM
Bu devleti ABD kurmak istiyor çünkü Ortadoğu petrollerine bir bekçi lazım. ABD'nin bu bekçisi sadece petrole bekçilik yapmayacak, İsrail'in de güvenliğini sağlayacak.

Bu bölgedeki tüm terör örgütleri bilerek veya bilmeyerek Amerika adına savaşıyor. Amerika'nın emellerine hizmet ediyor. Amerika ve müttefiikleri en fazla güvendikleri iki örgüt IŞİD ve PKK-PYD olduğu için, bunlara sürekli silah ve eğitim desteği veriyorlar.

Bizim Suriye'nin kuzeyinde, Mehmetçiğin canı pahasına verdiğimiz mücadele aslında Amerika'nın ülkemizi bölme planlarına karşı  yaptığımız bir vatan savaşıdır.

Biz orada Amerika ile savaşıyoruz. Suriye'de savaşıyoruz ama Türkiye'miz için savaşıyoruz, vatanımız için savaşıyoruz, bayrağımızın yurdun her köşesinde özgürce dalgalanması için savaşıyoruz.

Beşiktaş'ta polislerimize, Kayseri'de askerlerimize yönelik kahpece saldırılar da bu savaşın parçalarıdır. Bu bombalar sonucu şehit olan polislerimiz,  askerlerimiz nasıl vatan için şehit oldularsa, Suriye'de can veren Mehmetçiklerimiz de vatan için şehit oldular.

Tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum, yattıkları yer nur olsun. Milletimizin başı sağ olsun.

Tekrar ediyorum; hiç kimse bu savaşı yanlış yorumlamasın, küçümsemesin, kahraman askerlerimizin moralini bozacak yorumlar, paylaşımlar yapmasın.

21 Aralık 2016 Çarşamba

“SİSTEM”DEN ÇIKMALIYIZ

Terör dur durak bilmiyor.  Bir hafta içinde önce polislerimize, sonra askerlerimize saldırılar. Daha sonra da Türkiye-Rusya dostluğunun mimarlarından Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov’u katlettiler.

Büyükelçiğe sıkılan kurşun aslında Türkiye’ye sıkıldı. Sıkan da belli, sıktıran da. Türkiye Batı sisteminden uzaklaştıkça kendisine yönelen eylemler de daha kanlı olmaya başladı.

1947 yılından bu yana ‘sistem’in içindeyiz. Bu tarihten bu yana başımıza gelmedik bela kalmadı. Son yıllarda ‘sistem’ giderek daha da azgınlaştı:

PKK terörünü başımıza bela etti, ülkeyi bölmeye kalktı. Binlerce insanımızın kaybına yol açtı.

FETO örgütünü kullanıp Türkiye’yi işgal etmeyi denendi.

Kıbrıs’taki haklarımızdan vaz geçmemiz için baskılar uyguladı.

Ermeni soykırım yalanını kabul etmemiz için bizi zorladı.

Ege adalarından bizi kovmaya kalktı.

Liberal ekonomi, açık kapı ekonomisi, küreselleşme adı altında ekonomik sömürü yolarını açık tutu. Sürekli sömürdü, bizi borç batağına batırdı.

Bütün bu belalardan kurtulmak için öncelikle ‘sistem’den çıkmamız gerek.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ‘sistem’in denetimi altında tuttukça, ne terör durur, ne ekonomi düzelir, ne dış politika Türkiye’nin lehine sonuç verir, ne de demokrasi tam ve gerçek işleyişine kavuşur.

AYDIN CAHİLLİĞİ

Bü gerçekleri göremeyen veya görmek istemeyen insanlarımız var. Kendisine aydın diyen bu insanların üç temel özelliği var:

Bilgileri kıt, kafaları sığ, takıntıları büyük.

Tüm bilgileri okudukları gezatenin yazdıklarından ve izledikleri televizyonun söylediklerinden ibaret. Araştırmadan, sorgulamadan sığ bir mantıkla olayları anlamaya çalışıyorlar; bir türlü gerçeği göremiyorlar.

Bu insanların en büyük zaaflarından birisi de Erdoğan ve AKP takıntısı.

Onlara göre, 24 Temmuz 2015 tarihinde başlayan, terörü silahlı güçlerimizle yok etme  harekatı “Saray savaşı” oluyor. İkinci İsrail (Kürt Koridoru) koridorunu önlemek için başlatılan Fırat Kalkanı Harekatı “Suriye bataklığına girmek” oluyor. FETO’nun yaptığı darbe girişimi Errdoğan’ın iktidarını pekiştirmek için planladığı bir eylem oluyor.

Çoğunun iyi niyetinden asla şüphe etmediğim bu insanların haklı oldukları taraf elbette var. Erdoğan Vatan Savaşında hatalar yapıyor. Başkanlık dayatması, askeri okulların, hastahanelerin kapatılması, dış politikadaki tutarsızlıklar önemli yanlışlıkları. Bunları eleştirmek ve düzeltebilmek için bu insanlarımızın önce Vatan Savaşı mevzisinde doğru safta olmaları lazım.

YENİDEN MÜDAFAA-İ HUKUK

Temennimiz odur ki, iktidarı ve muhalefeti ile tüm siyasilerimiz, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, tüm meslek odalarımız, sendikalarımız, demokratik kitle örgütlerimiz özetle tüm milletimiz ‘sistem’e hayır der ve Türkiye Cumhuriyeti’ni yeniden tam bağımsız kılarız.


Kurtuluş, “Müdafaa-i Hukuk” doktirinine dönmekten geçer, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine dönmekten geçer.
SALDIRI MİLLİ DEVLETE

Kayseri’de gerçekleşen menfur saldırı olduğu zaman Amerika’daydım, yani saldırının düzenlendiği merkezde. Saldırının merkezi diyorum çünkü ülkemde patlatılan bombaların ABD kaynaklı olduğuna şüphe yok.

Kayseri’de olmamadığım için bir hekim olarak yaralı askerlerimize hizmet edemedim, onların yaralarını saramadım. Beni doktor olarak yetiştiren milletime hizmet edemedim; vicdanım sızlıyor.  

Şehitlerimize Allah’tn rahmet diliyorum, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Bu evlatlarımıza olan borcunu asla ödeyemeyiz.

BOMBALAR NEDEN PATLIYOR?

Bombalar patladıkça, şehit haberleri geldikçe halkımız beddualar ediyor, olayları kınıyor, dualar ediyor ama patlamalar devam ediyor. Keşke olayları dualarla, kınamalarla önleyebilsek ama olmuyor; olmaz da zaten.

Bu alçakça saldırılar ancak bilinçli ve gayretli eylemler ve önlemlerle durdurulur.

Önlem alacaksak önce teşhis gerek, kimin ve ne için yaptığını bilmek gerek. 

Halkım şunu bilmelidir: Bu saldırılar ABD ve İsrail’in başını çektiği kapitalist ve emperyalist odakların eseridir. 

Yayılmacılık ve dünyaya hakim olma arzusu kaptilizmin özünde vardır. Sermaye, ürettiğini satacak pazar ister, ucuz iş gücü ister, ucuz hammadde ve enerji ister. 

Bunlar elde etmek için karşısında güçlü, milli demokratik devrimini tamamlamış, halkı bilinçlenmiş devletler olsun istemezler. Böyle ülkeleri ya askerlerini kullanıp işgal ederler ya da parçalar, böler ortada direnecek milli devlet bırakmazlar.

Son yüzyılların dünya ve özellikle Osmanlı tarihi incelenirse konu daha net anlaşılır. Yöntemleri bellidir. Uyguladıkları yöntemin adı da var: “Böl, parçala yönet”.

İÇ CEPHE ÖNEMLİ

Türkiye Cumhuriyeti, Türk milletinin milli devletidir; onun haysiyetini, onurunu, ırzını, namusunu, egemenliğini, bağımsızlığını, maddi ve manevi tüm değerlerini koruyan kalesidir. Saldırı işte bu kaleyedir. 

Emperyalistler bilirler ki, kale en kolay içerden yıkılır. Onun için öncelikle iç cepheye saldırırlar.

Saldırı öncelikle milli birliği hedef alır. Onun için etnik kimlikleri, dini inançları, mezhep farklılıklarını ön plana çıkarırlar. Bunları toplumları bir birine düşman kılmanın araçları olarak kullanırlar. 

“Demokratik özerklik, halkaların özgürlüğü, inasan hakları” gibi sözcükler  emperyalistlerin kullandığı silahlardır. 

Toplum bir kere ayrışmasın. Kendini farklı hisedenler hemen silahlandırılır. Ortaya mantar gibi terör örgütleri çıkar. Kanlı eylemler başlar. Teröristler silahlandırılır, eğitilir ve siyasi destek verilir.

Türkiye’nin içine düştüğü durum da budur. 

Saldırı iç cepheyedir. Saldırılar anacak iç cephe korunarak önlenir. İç cephe korunursa Türkiye Cumhuriyeti de korunmuş olur. 

İç cephemizi güçlü tutmanın yolu tek vücut halinde emperyalizme karşı mücadele etmekten geçer. En fazla ihtiyaç duyduğumuz husus milli birlike ve beraberliktir. 

Bir olalım, beraber olalım; Türk Millet olmanın bilinci içinde mücadele edelim. 

15 Aralık 2016 Perşembe

EGEMENLİK MİLLETİNDİR, DEVREDİLEMEZ

1921 yılının Ağustos ayının ilk günleri, Yunan Ordusu ile Türk ordusu Sakarya’da karşı karşıya gelmiş durumda. Top atışları Ankara’dan duyuluyor. TBMM’i sürekli toplantı halinde. Meclisin taşınması bile gündemde.

Meclis toplantı halinde ve endişeler içinde çareler aranıyor. Toplantı devam ederken, Mersin Milletvekili Selahattin Köseoğlu oturduğu yerden bağırır: “Mustafa Kemal Paşa başa geçsin”. Bu fikir büyük bir kabul görüyor.

5 Ağustos 1921 tarihinde 3. Oturum başlayınca Sinop mebusu Rıza Nur Bey ve sekiz arkadaşı meclis başkanlığına şu kanun tasarısını Sunarlar:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Başkumandanlık verilmesi hakkında kanun

Madde1. Millet ve memleketin mukeddaratına fiili olarak el koymuş tek büyük kuvvet olan ve azasından herbirinin ve Esas Kanun ve Esas Teşkilat Kanunu (Anayasa) ile hukuk ve dokunulmazlığı tabiatiyle  muhafaza ve manevi şahsiyeti Başkumandanlığı haiz bulunan Türkiye Büyük Millet Meclis aşağıdaki kayıtlarla Başkumandanlık fiili vazifesine kendi reisi Mustafa Kemal Paşa’yı memur eylemiştir.

Madde 2. Başkumandan ordunun maddi ve manevi kuvvetini azami surette artırma ve sevk ve idaresini bir kat daha sağlamlaştırmak hususunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin buna ait salahiyetini Meclis namına fiili olarak kullanmağa mezundur (izinlidir).

Madde 3. Yukarıdaki maddelerle verilen sıfat ce salahiyet 3 ay müddetle muteberdir. Meclis lüzum gördüğü takdirde bu müddetin bitmesinden evvel de bu sıfat ve salahiyeti kaldırabilir.

Kanun teklifi aynı gün oy birliği ile kabul edilir.

Ülkenin büyük kısmı işgal altında, düşman Ankara kapılarına kadar dayanmış işte bu şartlarda TBMM yetkilerinin bir kısmını, o da 3 ay süre ile Mustafa Kemal Atatürk’e devrediyor. Atatürk de bu yetkiye dayanarak 7 Ağustos tarihinde  Tekâlif_i Milliye kanunu çıkarıyor.

Türkiye Cumhuriyeti “Hakimiyet-i Milliye” esasına göre kurulmuştur. Başkomutanlık yetkisi meclisindir, kanun yapma yetkisi meclisindir. Milli egemenliğin şartı budur. O zamanki mebuslar bunun bilinci içinde hareket ediyorlar.

O günlerden bu günlere geldik. Şimdi anayasa değiştirilerek Meclis’in birçok yetkisi bir parti başkanına devredilmek isteniyor. Hem de öyle 3 aylığına filan değil, sürekli… Millet egemenliği bitiyor, tek adam egemenliği başlıyor.

Bu meclisin egemenliği halktan alıp tek adama devretme yetkisi de yoktur, hakkı da yoktur. Bırakın meclisi, seçmen kitlesinin tamamı bile böyle bir devir yapamaz.

Millet egemenliği asla ve asla tek adama devredilemez. Bu Türkiye Cumhuriyet’inin sonu demektir. Unutulmasın ki Türkiye Cumhuriyeti’nin yılmaz bekçileri vardır. Onların öncülüğünde millet egemenliğine sahip çıkacaktır.

Hiç kimse Osmanlılık ve padişahlık hayallerine kapılmasın. Bu millet egemenliğini savaşarak elde etmiştir, bir kanun değişikliği ile elinden bırakmaz.


13 Aralık 2016 Salı

İYİMSER OLMALIYIZ

Kendisini aydın diye nitelendirenler arasında yaygın bir karamsarlık var. “Ne olacak bu memleketin hali”, “ülke batıyor”, “bu ülkede yaşanmaz artık” gibi sözler dillerden eksik olmuyor.

Doğrudur, ülkede şartlar iyi değil ama gidiş kötüye değil, iyiye doğru.

Bombalar patlıyor, şehitler veriyoruz ama şunu bilelim ki, biz bir savaşın içindeyiz ve maalesef savaşlar şehit vermeden kazanılmıyor. Temennimiz artık akan kanın durmasıdır.

Şu belli olmuştur artık, Türkiye’yi bölmeye hiçbir devletin, hiçbir kimsenin gücü yetmez.

BUGÜN DÜNDEN İYİ

Dün ülkeyi bölmek için kentlerde hendekler açan PKK açtığı hendeklere gömülmüştür.

Dün “PKK sizi tükürüğü ile boğar” diyen HDP’liler şimdi yargının pençesine yakalanmış, hücrelerinde tükürükleri yutmakla meşguller.

Dün PKK’ya her türlü desteği veren belediye başkanları, HDP’li milletvekilleri, il, ilçe başkanları bugün teker teker evlerinden toplanıp layık oldukları yerler götürülüyorlar.

Dün kahraman askerlerimizi, vatansever aydınlarımızı zindanlara atanlar ya aynı zindanlarda yatıyorlar ya da uşaklıklarını yaptıkları ülkelere sığındılar.

Dün TSK’nin içine yerleşerek ülkeyi işgal etmeye kalkan ABD’nin FETO üniformalı askerleri bugün hapishanelerde akıbetlerini bekliyorlar.

Dün açtığı okullar, yurtlar, dershaneler sayesinde çocuklarımızı ülkesine, milletin düşman hale getirip CIA’nın hizmetine sokan FETO’nun gerçek yüzü ortaya çıktı, çocuklarımız bu hain ve zalim örgütün elinden kurtuldu.

EMPERYALİZM YENİLİYOR

Türkiye artık Batı emperyalizminin etkisinden ve sömürüsünden kurtuluyor. ABD artık Ortadoğu projelerinde kullanacak bir Türkiye bulamıyor.  Türkiye BOP’un ülkeyi bölme projesi olduğunu anladı ve gerekli cevabı ABD’ye verdi.

ABD, Ortadoğu’da yenildi. Türkiye’yi bölemedi; Suriye’nin kuzeyinde koridor oluşturamadı; beslediği terör örgütleri birer birer yok oluyor ve Suriye yeniden birliğine ve dirliğine kavuşuyor.

Türkiye gözünü açtı, Dünyanın sadece Batı olmadığı gördü. Yüzünü Doğu’ya çevirdi. Batı’nın Türkiye üzerindeki egemenliği bitiyor artık.

EGEMENLİK MİLLETİNDİR

Türk Milleti artık ayağa kalktı. Genci ihtiyarı, sağcısı solcusu Türk Bayrağı altında birleşti. Milli bilinç milli birliği oluşturdu. Milli birlik milli direnci artırdı.

Gençlik elinde bayraklarla dün kendisine su sıkan, gaz sıkan polislerle kucaklaşıyor. Polis, gençlik tek vücut oldu, terörün karşına dimdik dikiliyor.

Erdoğan artık Türkiye’yi yönetmiyor, Türkiye Erdoğan’ı yönetiyor. Türk Millet, 7 Haziran’da Erdoğan’a PKK ile açılım yapma dedi; FETO’yu bitir dedi; millet tektir, ayırma dedi; devlet tekdir bölme dedi. 

Erdoğan Türkiye’yi değiştirmedi, Türkiye Erdoğan’ı değiştirdi, daha da değişecek.


Yakın bir gelecekte Türk Milleti, Erdoğan’a başkanlık konusunda da talimatını ve dersini verecek. Egemenliğin kendisinde olduğunu, ona göz dikmesinin çok yanlış olduğunu öğretecek.

12 Aralık 2016 Pazartesi

EMPERYALİZM KANA DOYMUYOR

Bu dökülen kanlar, bu akan göz yaşları, bu ölümler, bu sürgünler, bu yuvasız kalmış aileler, bu babasız, annesiz kalmış evlatlar, bu evladının arkasından ağlayan anneler, babalar; bütün bunların tek sebebi var: Kar, daha çok kar; para, daha çok para; her şeye rağmen kazanmak, daha çok kazanmak.

Emperyalizm, dünya tarihinin son beş yüzyıllık diliminde bütün kıtaları, bütün ülkeleri, bütün insanları iliğine kadar sömürdü. Yerli halklara zulmetti, tüm uygarlıkları kuruttu. Sömürmek için ya öldürdü ya da insanları birbirine kırdırdı.

Emperyalizm, bir ülkenin siyasi ve iktisadi hayatına egemen olan kesimlerin, sırf kendi keselerini doldurmak, kendi cüzdanlarını şişirmek için başka halkların toprağına, toprak altı zenginliklerine, emeğine, hammaddesine ve ceplerindeki paraya el koyma hadisesidir.

Kapitalizm olduğu için emperyalizm var, mülkiyet olduğu için emperyalizm var.

EMPERYALİZMİ KAPİTALİZM BESLİYOR

Kapitalizmin olmazsa olmazıdır yayılmacılık. Kapitalizm yayılır, ayırım yapmadan yayılıp her yere yerleşir. Yerleştiği yerlerdeki insanları hakları ellerinden alınmış işçilere dönüştürür.

Yayılır çünkü onun fabrikasına ucuz hammadde lazımdır. Ona ucuz enerji lazımdır.

Yayılır çünkü ona ucuz işçi lazımdır. Bunun için fabrikasını gider az vergi vereceği, çalışma şartlarının yük olmayacağı, sendikaların güçlü olmadığı, çevre koruma yasalarının olmadığı yerlere kurar.

Yayıldığı yerlerde refah gelmez, barış gelmez, özgürlük gelmez; gelse de kapitalistlerin izin verdiği kadar gelir.

Gelişmiş ülke dediklerimiz sömürerek gelişti. Bu ülkelerin zenginleri kendi halklarını da sömürdü ve sömürüyor. Bu ülkelerin zengini de orta hallisi de fakiri de beraberce “gelişmemiş ülke” halklarını sömürüyor. Emperyalistlerin işçileri de emperyalist.

EMPERYALİZM ACIMASIZDIR

Emperyalizm, direnenlerden hoşlanmaz. Direnen halkların, milletlerin gözünün yaşını bir yana bırakın akan kanına bile bakmaz. İnsanları öldürür, halkları vatanından sürer, kültürleri yok eder.

Daha fazla kazanmak duygusu her zaman için adalet ve merhamet duygusunda daha güçlüdür.

Soymak için, sömürmek için, ezmek için uluslararası kurumları kullanır. IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü emperyalizmin silahsız ordularıdır. Bunların mensuplarının elinde belki top, tüfek yoktur ama içi evrak dolu çantalar vardır. Üniformaları ise siyah takım elbisedir.

Emperyalizmin silahlı orduları da vardır. Amerika’nın kendi ülkesi dışında, tüm dünyaya yayılmış, 400’den fazla üssü ve yarım milyondan fazla askeri vardır. Füzeleri vardır, uçakları vardır, gemileri vardır, nükleer silahları vardır.

EMPERYALİZMİN PİYONLARI

Kapitalizm her zaman kendi ordusunu kullanmaz. Özellikle son yıllarda piyon askerleri, piyon örgütleri kullanır oldu. Bu amaçla ya terör örgütlerini ya da paralı askerleri kullanır oldu. PKK, odur, FETO odur, IŞİD odur.

Ülkelere dirlik düzenlik vermez. Etnik kimlik üzerinden, dini inançlar üzerinden oyunlar oynar. Milletleri böler, parçalar; milli devletleri yok eder.

Türkiye’de akan bu kanların müsebbibi de emperyalizmdir ve onun uşağı olan, kompradorlar, bölücüler, inanç sömürücüleridir.

ZAFER BİRLİKTEN GEÇER

Saldırı milli devletimizedir, milli birliğimizedir, vatanımızadır, toprağımızadır, zenginliklerimizedir, derelerimizedir, ormanlarımızadır, canlarımızadır, evlatlarımızadır.

Para için, kâr için, daha fazla kazanç için canlarımıza kıyan bu emperyalizme karşı tek yürek, tek bilek olmalıyız.

Bu dış düşmana karşı durmak için içimizdeki hainlere karşı uyanık olmalıyız. Unutmayalım, iç cephe düşmeden dış cephe düşmez.

Emperyalizm bize karşı cephe almış; etrafına bölücüleri, hainleri, vatansızları toplamış. Biz de tüm vatanseverler olarak etnik kimlik, mezhep, siyasi parti ayırımı yapmadan Türkiye cephesinde birleşelim.


Zafer, haksızlığa karşı bir ve beraber savaşanların olacaktır. 
EMPERYALİZM KANA DOYMUYOR

Bu dökülen kanlar, bu akan göz yaşları, bu ölümler, bu sürgünler, bu yuvasız kalmış aileler, bu babasız, annesiz kalmış evlatlar, bu evladının arkasından ağlayan anneler, babalar; bütün bunların tek sebebi var: Kar, daha çok kar; para, daha çok para; her şeye rağmen kazanmak, daha çok kazanmak.

Emperyalizm, dünya tarihinin son beş yüzyıllık diliminde bütün kıtaları, bütün ülkeleri, bütün insanları iliğine kadar sömürdü. Yerli halklara zulmetti, tüm uygarlıkları kuruttu. Sömürmek için ya öldürdü ya da insanları birbirine kırdırdı.

Emperyalizm, bir ülkenin siyasi ve iktisadi hayatına egemen olan kesimlerin, sırf kendi keselerini doldurmak, kendi cüzdanlarını şişirmek için başka halkların toprağına, toprak altı zenginliklerine, emeğine, hammaddesine ve ceplerindeki paraya el koyma hadisesidir.

Kapitalizm olduğu için emperyalizm var, mülkiyet olduğu için emperyalizm var.

EMPERYALİZMİ KAPİTALİZM BESLİYOR

Kapitalizmin olmazsa olmazıdır yayılmacılık. Kapitalizm yayılır, ayırım yapmadan yayılıp her yere yerleşir. Yerleştiği yerlerdeki insanları hakları ellerinden alınmış işçilere dönüştürür.

Yayılır çünkü onun fabrikasına ucuz hammadde lazımdır. Ona ucuz enerji lazımdır.

Yayılır çünkü ona ucuz işçi lazımdır. Bunun için fabrikasını gider az vergi vereceği, çalışma şartlarının yük olmayacağı, sendikaların güçlü olmadığı, çevre koruma yasalarının olmadığı yerlere kurar.

Yayıldığı yerlerde refah gelmez, barış gelmez, özgürlük gelmez; gelse de kapitalistlerin izin verdiği kadar gelir.

Gelişmiş ülke dediklerimiz sömürerek gelişti. Bu ülkelerin zenginleri kendi halklarını da sömürdü ve sömürüyor. Bu ülkelerin zengini de orta hallisi de fakiri de beraberce “gelişmemiş ülke” halklarını sömürüyor. Emperyalistlerin işçileri de emperyalist.

EMPERYALİZM ACIMASIZDIR

Emperyalizm, direnenlerden hoşlanmaz. Direnen halkların, milletlerin gözünün yaşını bir yana bırakın akan kanına bile bakmaz. İnsanları öldürür, halkları vatanından sürer, kültürleri yok eder.

Daha fazla kazanmak duygusu her zaman için adalet ve merhamet duygusunda daha güçlüdür.

Soymak için, sömürmek için, ezmek için uluslararası kurumları kullanır. IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü emperyalizmin silahsız ordularıdır. Bunların mensuplarının elinde belki top, tüfek yoktur ama içi evrak dolu çantalar vardır. Üniformaları ise siyah takım elbisedir.

Emperyalizmin silahlı orduları da vardır. Amerika’nın kendi ülkesi dışında, tüm dünyaya yayılmış, 400’den fazla üssü ve yarım milyondan fazla askeri vardır. Füzeleri vardır, uçakları vardır, gemileri vardır, nükleer silahları vardır.

EMPERYALİZMİN PİYONLARI

Kapitalizm her zaman kendi ordusunu kullanmaz. Özellikle son yıllarda piyon askerleri, piyon örgütleri kullanır oldu. Bu amaçla ya terör örgütlerini ya da paralı askerleri kullanır oldu. PKK, odur, FETO odur, IŞİD odur.

Ülkelere dirlik düzenlik vermez. Etnik kimlik üzerinden, dini inançlar üzerinden oyunlar oynar. Milletleri böler, parçalar; milli devletleri yok eder.

Türkiye’de akan bu kanların müsebbibi de emperyalizmdir ve onun uşağı olan, kompradorlar, bölücüler, inanç sömürücüleridir.

ZAFER BİRLİKTEN GEÇER

Saldırı milli devletimizedir, milli birliğimizedir, vatanımızadır, toprağımızadır, zenginliklerimizedir, derelerimizedir, ormanlarımızadır, canlarımızadır, evlatlarımızadır.

Para için, kâr için, daha fazla kazanç için canlarımıza kıyan bu emperyalizme karşı tek yürek, tek bilek olmalıyız.

Bu dış düşmana karşı durmak için içimizdeki hainlere karşı uyanık olmalıyız. Unutmayalım, iç cephe düşmeden dış cephe düşmez.

Emperyalizm bize karşı cephe almış; etrafına bölücüleri, hainleri, vatansızları toplamış. Biz de tüm vatanseverler olarak etnik kimlik, mezhep, siyasi parti ayırımı yapmadan Türkiye cephesinde birleşelim.


Zafer, haksızlığa karşı bir ve beraber savaşanların olacaktır. 

10 Aralık 2016 Cumartesi

MİLLET EGEMENLİĞİ DEVREDİLEMEZ

AKP’ ve MHP’nin anayasayı değiştirerek milli egemenliği yok etme teşebbüsünden dolayı bu iki partiyi şiddetle kınıyoruz.

Bu teklif ile millet egemenliği yok edilmeye çalışılıyor çünkü TBMM’nin yetkileri kısıtlanıyor. Meclis cumhurbaşkanını ve hükumeti siyasal olarak denetleyemez hale getiriliyor.

Bu teklif ile millet egemenliği yok edilmeye çalışılıyor çünkü 5 yıllığına seçilen cumhurbaşkanı TBMM’ne ait olması gereken yasama yetkisini KHK’lerle kullanabiliyor.

Bu teklif ile millet egemenliği yok edilmeye çalışılıyor çünkü yüksek yargı mensuplarının yarısını partili cumhurbaşkanı seçiyor, diğer yarısını ise cumhurbaşkanının partisi belirliyor. Yargı bağımsızlığı yok ediliyor.

Bu teklif ile millet egemenliği yok edilmeye çalışılıyor çünkü devletin yasama, yürütme ve yargı kuvvetleri tek kişide toplanıyor ve bu tek kişinin siyasal sorumluluğu olmuyor. Kuvvetler ayrılığı olmadan milli iradeden söz edilemez.

Bu teklif ile millet egemenliği yok edilmeye çalışılıyor çünkü hükumet milli iradenin tecelli ettiği TBMM’ne karşı sorumsuz hale getiriliyor.

AKP ve MHP’nin en kısa süre içinde bu teklifi geri çekmesini diliyoruz.

Millet egemenliğini tek adam egemenliğine dönüştürmek isteyenlere Mustafa Kemal Atatürk’ün ağzından ve aynı kararlılıkla sesleniyoruz ve uyarıyoruz:

“Millet egemenliğini almıştır ve isyan ederek almıştır. Alınmış egemenlik, hiçbir neden ve biçimde terk edilemez; geri verilemez. Bırakılamaz. Bu egemenliği tekrar geri alabilmek için; almak için kullanılmış olan araçları kullanmak gerekir.”
MİLLİ MUTABAKAT, MİLLİ HÜKUMET

İstanbul'un göbeğinde patlayan ve onlarca vatan evladını şehit eden ve yaralayan bomba aslında kalbimizde patlamıştır. Kalbimizi kırmış, yaralamış, üzmüş ama adı ister PKK, ister FETO, ister IŞİD olsun terör ile ve onun arkasındaki Batı emperyalizmi ile olan mücadele azmimizi kırmamış tam tersine güçlendirmiştir.

Siyasetçilerimize büyük görev düşüyor. İktidar partisi teröre karşı yürütülen ve bir vatan savaşına dönüşen mücadeleyi tek adam savaşı görüntüsünden çıkarmalıdır.

Bu savaş tüm Türkiye'nin vatan savunması savaşıdır. AKP, iç cepheyi bölecek olan anayasa teklifini derhal geri çekmelidir.

CHP artık cephesini tam ve kesin belli etmeli, HDP ve FETO'ya yakınmış izlenimi vermekten vazgeçmelidir.

MHP desteğini tek adam egemenliğine vermekten vazgeçmeli, adına yakışanı yapmalıdır.

Bu savaş ancak milli birlik, milli dayanışma içinde ve iç cephe güçlü tutularak kazanılır.

Bu savaş Türk Milletinin var olma savaşıdır. Tek adamı iktidarda tutma savaşı değildir.

Ordu, milletin ordusudur, TBMM'nin ordusudur; Polis milletin polisidir, TBMM'nin polisidir. Hükumetin de milletin hükumeti olması gerekir, toplumun belirli bir kısmının değil.

En kısa sürede meclis dışındaki partileri de içine alacak şekilde "Milli Mutabakat" hükumeti kurulmalıdır.

Savaş topyekun savunma ile kazanılır bunun gereği, "milli mutabakat, milli hükumet"dir.

Yargı da terör yuvası haline geldiği belli olan HDP'yi bir an önce kapatmalıdır.

Birinci bağımsızlık savaşını TBMM ordusu ile kazandık, ikincisini de gene TBMM ordusu ile kazanacağız. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Dün yenilen Batı emperyalizmi bugün de yenilmeye mahkumdur.

Eyup S. Karakaş.
Vatan Partisi MKK üyesi ve Kayseri İl Başkanı.

5 Aralık 2016 Pazartesi

AMERİKA TÜRKİYE CEPHE CEPHEYE

Türkiye Amerika ile cephe cepheye geldi, savaşıyor. Halkımız bu savaşın tam bilincinde değil çünkü medya kamuoyunu aydınlatma görevini yapmıyor.

Halkımız savaşın taraflarını tam anlamıyor çünkü ABD de kılık değiştirip, içimizdeki gafilleri, bedhahları ve hainleri kullanarak saldırıyor.

Saldırganların üzerinde üniforma yok, düşmanın kimliği anlaşılmıyor.

Oysa düşman belli, başta ABD ve İsrail olmak üzere Atlantik sistemi.

Amerika müttefiki AKP’yi kaybedince eski ortakları Abdullah Gül, Davutoğlu kılığında saldırıyor.

CHP’yi YCHP yapmış, Kılıçdaroğlu ve ekibi kılığında saldırıyor.

Terörist kılığına girmiş, PKK olarak saldırıyor.

Siyasi Parti kılığına girmiş, HDP olarak saldırıyor.

Suriye’ye yerleşmiş, IŞİD kılığında YPG-PYD kılığında saldırıyor.

Cemaat kılığına bürünmüş FETO olarak saldırıyor.

Gazeteci kılığına girmiş, televizyonlardan, gazetelerden saldırıyor.

SALDIRI YENİ DEĞİL

İlk saldırı 2008’de başladı. Bu saldırıyı savcı kılığındaki AKP ve hâkim kılığındaki FETO yaptı. Vatansever aydınlar, bilim adamları, gazeteciler, TSK’nın değerli komutanları Silivri zindanlarına konuldu. TSK’i tasfiye edilmeye çalışıldı.

Bu saldırıyı, açılım süreci izledi. ABD’nin baş piyonlarından PKK o zamanki hükumetin çok yanlış uygulamaları sonucu güçlendi, büyüdü ve bomba, silah stoku yaptı. Hendekler açtı, yöre halkını adeta esir etti.

FETO denen dindar görünümlü terör örgütü asker, sivil bürokrasi içine yerleşti. Yetmedi, yargıyı, emniyeti ele geçirdi. Televizyonlar kurdu, gazeteler çıkardı. Yoksul Türk çocuklarını devşirdi, ABD’nin, CIA’nın askeri durumuna getirdi.

PKK’yı PYD kılığına soktu, Suriye’nin kuzeyinde Akdeniz’e uzanan adına “Kürt Koridoru” denen İsrail koridorunu açmaya kalktı.  Bunun için Suriye’yi parçaladı, yüz binlerce insanın kanına girdi.

Ekonomist kılığına girdi, küreselleşme, liberalleşme adı altına Türkiye’yi batı sisteminin sömürüsüne açtı. Türkiye’yi borçlandırdı, borçlarını ödeyemez hale getirdi.

Bütün bunları hep içimizdeki Amerikancılar eli ile yaptı. Bizi bize kırdırdı.

AKP’NİN SORUMLULUĞU

Bütün bunların en baş sorumlusu 15 senedir ülkeyi yöneten AKP ve Erdoğan’dır.

AKP yaptıklarının ne kadar yanlış olduğunu gördü ve ABD’nin FETO eli Türkiye’yi işgal etme teşebbüsüne karşı durdu. PKK/HDP’nin Türkiye’yi bölme eylemlerine karşı devlet güçlerini seferber etti. ABD’nin Suriye’de bir koridor oluşturma projesine karşı TSK’ni devreye soktu.

Bütün bunlar olumlu gelişmeler ama AKP şimdi de Türkiye’nin iç cephesini zayıflatıcı eylemler peşine düştü. Hiç gereği yokken başkanlık sistemini bize dayatıyor. TBMM’ni yok mertebesine indirgemeye çalışıyor.

ABD Türkiye savaşında en önemli husus iç cephenin sağlam tutulmasıdır. AKP başkanlık sevdasında vaz geçmelidir. Madem ki Amerika’ya karşı Türkiye cephesinde mevzilenmiştir, onun gereğini yapmalıdır.

ÇARE MİLLİ HÜKUMETTİR

Daha önce çok büyük hatalar yapan AKP’nin bu savaşı yönetecek özelliklere sahip olmadığı anlaşılıyor. Çare Vatan Partisi’ ile birlikte diğer milli güçlerin de bulunduğu milli hükumetin kurulmasıdır.


Türkiye’nin şartları ve mecburiyetleri en sonunda bu hükumetin kurulmasını sağlayacaktır. O zaman da çok geç değildir. 

1 Aralık 2016 Perşembe

ÇOCUKLARIMIZI BİZ YAKTIK

Çocuklarımızı yaktık, yavrularımızı yaktık. Evet biz yaktık. Onların yanmasına sebep olan siyasi, ekonomik ve kültür ortamı bizim eserimiz.

Cumhuriyetin kurucu değerlerini hiçe saydık. “İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış” bir toplum yaratacağımıza, sürekli böldük, bölündük.

Ekonomimizi yerli, yabancı büyük sermayenin insafına ve kararlarlarına teslim ettik.

Zenginimiz daha da zenginleşti, fakirimiz daha da yoksullaştı. Refahı artıramadık, kıt kanaat artırdığız refahı da topluma yayamadık.

Zenginler çocuklarını her türlü imkanı olan özel okullarda okuturken, köy çocuklarımızı cemaatların, tarikatların beyin yıkayan değil, beyin yakan okullarına, yurtlarına attık.

ÖNCE BEYİNLERİNİ YAKTIK

Bu çocukların sadece beynini değil, ırzını, namusunu geleceğini tarikat, cemaat ehlinin insafına, vicdanına ve ihtiraslarına terk ettik.

Çocukalarımıza cumhuriyet kazanımlarının değerini, onları savunmanın önemini öğretemedik; tam tersi cumhuriyete düşman nesiller yetiştirdik.

Sonuçta onların ne beyinlerini koruyabildik ne ırzlarını koruyabildik ne de o küçücük bedenlerini...

Çocuklarımızın bedenlerinden önce beyinlerini yaktık.

Düşünemez, sorgulayamaz, araştıramaz, şüphelenemez hale getiridik. İsyanı, itirazı değil, teslim olmayı öğrettik.

YÖNETİCİLERİMİZE SESLENİYORUM:

Kindar ve dindar nesil yetiştirmeye kalktınız.

Bizim dinimizde sevgi var, kardeşlik var, dostluk var, insaf var, merhamet var.
Soruyorum size; çocuklarımız hangi dinin dindarı olacaklar da aynı zamanda kindar olacaklar? Bu nasıl bir din anlayışı?

Sizin dindar ve kindar dedikleriniz adam yakıyor adam. Canlarımızı ya otele doldurup yakıyorlar ya da yurtlara...

Şu etnik kimlik, dini inanç ve mezhepler üzerinden yaptığınız politikalardan da artık vaz geçin. Toplumu bölmeyin; insanları bir birine, devletine, milletine düşman etmeyin.

ÖNLEM ALMALIYIZ

Çocuklarımızın sadece bedenleri değil, beyinleri de yanmasın diye acil tedbirler almalıyız.

Refah yayılmalı, gelir, servet ve fırsat eşitsizliği asgari düzeye indirilmelidir.

Çocuklarımız eşit şartlarda ve eğitim, öğretim birliği içinde yetiştirilmelidir.

Çocuklarımızın beyinleri hurafelerden, batıl inançlardan, dogmalardan temizlenmelidir

“Hayatta en hakiki yol gösterici”nin bilim olduğu çocuklara ve gençlere öğretilmelidir.

Sadece tarikat ve cemaat okulları değil, her türlü özel okul devletleştirilmelidir.

Cemaat, tarikat yurtları kapatılmalıdır.

Etnik kimlik, dini inanç, mezhep esasına datyanan politikalardan ve söylemlerden vaz geçilmelidir.

Toplumda kardeşlik, dostluk ve birlik ruhu canlı tutulmalıdır.

İnsan sevgisi ve insana verilen değer artırılmalıdır.

Bütün bunlar için eğitim sistemimiz tümüyle gözden geçirilmeli ve bilimin ışığında yeniden düzenlenmelidir.