29 Ağustos 2017 Salı

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI KUTLU OLSUN

Türk milletinin bu büyük gününü kutluyorum.
Cumhuriyet’e giden yolun kapısını bugün açtık.
Başını İngilizlerin çektiği “Batı”nın emperyalist güçlerini bugün mağlup ve perişan ettik.
Mazlum milletlere emperyalist güçlerin de yenileceğini bugün gösterdik.
Dün Batı’nın bir “Şark Meselesi” vardı, bugün BOP var.
Dün bize Sevr’i dayatıyorlardı, bugün topraklarımızın bir kısmını da içine alan bir kukla devlete razı olun diyorlar.
Dün de Batı ile savaşıyorduk, bugün de…
Dün Çiğiltepe, Conkbayırı vardı, bugün Afrin ve Kandil var.
Dün de mazlum milletlere örnek ve kalkan olmuştuk, bugün de olacağız.
Dün zafer bizim oldu, bugün de zafer bizim olacak.

ZAFER BAYRAMI

Bu büyük zaferin komutanı Mustafa Kemal Atatürk’e kulak verelim:
“Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu harekât Türk ordusunun, Türk subay ve komuta hey'etinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihe bir kere daha geçiren muazzam bir eserdir.
Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklâl düşüncesinin ölümsüz bir âbidesidir. Bu eseri yaratan bir milletin evlâdı, bir ordunun başkomutanı olduğumdan, mutluluk ve bahtiyarlığım sonsuzdur.”
Bu zaferi kazanarak bize hür ve müstakil bir vatan bırakan, başta Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genel Kurmay Başkanı Mareşal Fevzi Paşa, Garp Orduları Komutanı İsmet Paşa ve Milli Savunma bakanı Kazım Paşa olmak üzere, neferinden, en üst düzeydeki komutanına kadar ordumuzun tüm mensuplarına,  şehitlerimize, gazilerimize ve ordumuzun galip gelmesi için her türlü fedakârlığı gösteren kadın, erkek tüm milletimize şükranlarımızı ve minnetlerimizi sunuyoruz.

DÜN YUNANLILAR BUGÜN FETO VE PKK

Bu savaş bir vatan savaşı idi. Türk milleti bu savaşı sadece Yunanlılar karşı değil, yedi düvele yani emperyalist ülkelerin tümüne karşı verdi ve kazandı.
Türk milletini ve vatanını bölmek ve vatan topraklarımızın bir kısmında Kürdistan ve Ermenistan isimli kukla devletler kurmak isteyen, başta İngiltere olmak üzere, emperyalist ülkeler, Sevr Antlaşmasını bize zorla kabul ettirmek istediler. Bunun için Yunanlıları üzerimize saldırttılar.
Biz Dumlupınar'da sadece Yunanlıları değil tüm emperyalist devletleri yendik.
Vatanımızı bölmek için dün Yunanlıları kullanan emperyalist güçler, son yıllarda da PKK, PYD, FETO, DEAŞ denilen terör örgütlerini kullanıyorlar. Sevr'i kabul etmemiz için Yunanlıları bize saldırtan güçler şimdi de BOP'u kabul ettirmek için bu kukla örgütler üzerinden aynı oyunu tezgahlamaya çalışıyorlar.
Dünkü savaşımız da vatan savaşı idi; bugün FETO’ya PKK'ya ve emperyalistlerin yerli işbirlikçilerine  karşı yürüttüğümüz mücadele de bir vatan savaşıdır.
Dün, milletimizin büyük desteği ile vatan savaşını kazanan kahraman ordumuz, Yunanlıları nasıl denize döktü ise, bugün de PKK'yı da, FETO’yu da belki denize değil ama tarihin çöplüğüne dökecektir.
Dün emperyalistlere karşı verdiğimiz Vatan savaşını nasıl kazandıysak, bugünkü vatan savaşını da öyle kazanacağız.

Milletimize ve ordumuza güveniyoruz. Çünkü biliyoruz ki, hiçbir güç, Türk milletinin bağımsız ve özgür yaşama arzusu ve vatan sevgisi kadar kuvvetli değildir.

28 Ağustos 2017 Pazartesi

CHP ÇIĞRINDAN ÇIKTI, ASLINI UNUTTU

Haberi okuyunca bu kadarı da olmaz artık dedim. CHP, YCHP olalı çok değişmişti ama bu kadar da olmaz artık.  Haber şu:

“CHP'nin düzenlediği 'Adalet Kurultayı'nda Said-i Nursi propagandası yapıldı. CHP'nin Çanakkale'de düzenlediği ‘Adalet Kurultayı’nda Nur tarikatına bağlı Yeni Asya gazetesi Genel Yayın Müdürü Kâzım Güleçyüz Risale-i Nur'u anlattı.”

Haber okuyunca aklıma Atatürk’ün şu veciz söz geldi:

"Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar memleketi olamaz; en doğru, en hakiki yol, medeniyet yoludur. Medeniyetin emir ve isteklerini yapmak, insan olmak için yeterlidir."

YCHP’nin geldiği noktada demek ki, gericilere de fırsat verme anlayışı da var.

KÜRT TEALİ CEMİYETİ’NİN KURUCUSU SAİD-İ NURSİ VE YCHP BİR ARADA

Biz bugün emperyalistlerin ülkemizi bölmek için üzerimiz saldırttığı teröristlerle karşı bir vatan savaşı veriyoruz. Dünün emperyalistlerin başını İngiltere çekiyordu. Bilen bilir, işte bu Said-i Nursi İngilizlerin işgal planına uygun olarak Doğu’da ve güneydoğuda İngiliz hükümeti destekli bir Kürdistan kurulması amacıyla “Kürt Teali Cemiyeti” kuranlardan birisidir.  

Vatan bölünmesin diye gencecik çocuklarımız dağlarda, kentlerde şehit oluyor ve YCHP geçmişte Türkiye’nin işgal planına hizmet etmiş ve Türkiye’nin bölünmesi için çaba göstermiş birisinin propagandasını yapmak isteyenlere ortam sağlıyor. Yazıklar olsun!

KILIÇDAROĞLU DOĞRU SÖYLEMİŞ

YCHP çoktandır Atatürk CHP’si olma özelliğini yitirmişti ama bu kadarını da beklemiyorduk. Kılıçdaroğlu 1930’ların CHP’si değiliz dediğinde çok doğru söylemiş ama eksik söylemiş, YCHP 1920’lerin partisi de değil.

Hatırlatmakta fayda var, CHP, Müdafaa-i Hukuk derneklerinin birleşmesi ile “Cumhuriyet Halk Fırkası” olarak kurulmuştur. Müdafaa-i Hukuk doktrinin esasları CHP’nin temel siyasetini belirler. Nedir onlar derseniz, anlatalım:

Emperyalizme karşı başta Türk milleti olarak tüm mazlum milletlerin kurtuluş savaşı, İstiklâl-i Tam (Tam Bağımsızlık) ilkesi, kapitülasyonların kaldırılması, halife unvanına sahip sultanın egemenliğine son verip, millet egemenliğini sağlamak, emperyalist batıya karşı milli birlik, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşabilmek için bilimin ışığında aralıksız devrim ve atılım.

1920’lerin, 1930’ların yani Atatürk’ün CHP’si bu işte.

CEVAP VERİN BAKALIM

Şimdi soruyorum, cevap verin bakalım:

ABD Suriye’yi füzelerle vurunca mazlum milletlerin yanında olan Atatürk’ün CHP’si bunu destekler miydi? Ülkesini emperyalizme karşı kahramanca savunan Esad’a katil Esad der miydi?

Atatürk’ün CHP’si tam bağımsızlık ilkesini bir yana koyup, emperyalist güçlerden Türkiye’de adaletin ve demokrasinin korunması için yardım ister miydi?

Atatürk’ün CHP’si vatan topraklarından bir kısmında Türk milletinin egemenliğini yok etmek isteyen ve bunun için kan döken bir örgütün mensupları ile kol kola yürür müydü?

Atatürk’ün CHP’si azınlık ırkçılığı yaparak milleti bölmek isteyenlerle kurultay düzenler miydi?

Atatürk’ün CHP’si düzenlediği bir toplantıda çağdaşlığın ve aydınlanmanın düşmanı, aynı zamanda bölücü bir adamın propagandasının yapılmasına izin verir miydi?

YCHP’nin bu aslını inkâr eden siyasetlerini destekleyen hiç kimsenin ben Atatürkçüyüm demeye hakkı yoktur.


Müdafaa-i Hukuk öğretisinin sahibi Vatan Partisi’dir. Tüm Atatürkçülerin toplanacağı yer orasıdır. 

27 Ağustos 2017 Pazar

MEDYANIN GİZLEDİKLERİ


Bir zamanlar rahmetli Attilâ İlhan “Türk medyası Türk değil” demişti; kalkıp medyamız halini görse “Ben size demiştim der” der. Yalaka medya, yanaşma medya, yandaş medya, Doğan medyası, Ciner medyası el ele vermişler milletimizi afyonluyorlar. Buna Sözcü’yü de katabilirsiniz.

Çok büyük saldırı altındayız. Batı sistemi üzerimiz Piyonlarını salmış, bölünün, parçalanın, toprak verin, İkinci İsrail devleti kuracağız, zorluk çıkarmayın deyip saldırıyor. Piyonlar belli: PKK/HDP, FETO, IŞİD, vatansız solcular, azınlık ırkçıları, mezhep kışkırtıcıları, cumhuriyet düşmanları.

Bu saldırgan Atlantik Sistem’i bize 4 önemli hususu dayatıyor:
Kürt sorununu siyasal yönetmelerle çözün, yani toprak verin.
Kıbrıs’taki haklarınızdan vaz geçin.
Ermeni soykırımını kabul edin.
Ekonominizi bizim dediğimiz şekilde yönetin.

ATLANTİK SİSTEMİNİN DAYATMALARI

1945’den beri Atlantik sistemi içinde yer alan Türkiye 24 Temmuz 1945 tarihinden bugüne bu dayatmalara karşı Mehmetçiği ile, polisi ile, yargısı ile kahramanca mücadele ediyor. Tam bir vatan savaşı yani… Bu topraklarda ya Türk Milleti egemen olacak ya da ABD ve İsrail’in uşakları.

Adeta bağımsızlık savaşını yeniden veriyoruz. Peki medya ne yapıyor? Saldırıyı, saldırganların arkasındaki gücü ve saldırganların gerçek yüzünü ve niyetlerini saklıyor.  Biz Amerika ile savaşıyoruz, şehitler veriyoruz, kanlarımız yeniden vatan toprağını suluyor; tehdit ve tehlike çok büyük ama milletimiz farkında değil. Farkında değil çünkü afyonlanmış durumda. Saçma sapan gündemlerle meşgul. Deve kuşu gibi kafalar kuma gömülü…

AVRASYA YOLCULUĞU BAŞLADI

Medyanın gizlediği önemli bir gelişme de şu: Türk milleti vatan bütünlüğünü korumak ve üretim ekonomisine geçmek istediği için Türkiye Atlantik sisteminden kopmakta ve Avrasya’ya yönelmektedir.

Atlantik Sistemi içindeki Türkiye geldiği nokta tam bir felaket: Ülke bölünme aşamasında, ekonomi ise borca batmış durumda. Vatan bütünlüğü, terörün temizlenmesi, üretim ekonomisi, laiklik ve aydınlanma, hepsi Avrasya ilişkileri içinde hayata geçirilebilir. Rusya, Çin, Hindistan, İran ve Suriye, Türkiye’de Atatürkçü yönetim istediklerini açıklıyorlar.  Atlantik Sistemi’ndeki ülkeler gibi Kemalizm’i terk edin, halklara özgürlük verin, Türkiye’de demokratik özerk bölgeler kurun demiyorlar. Ekonominizi biz yönetelim demiyorlar.

Türkiye, kendi mecburiyetleri ve iç dinamikleri nedeni ile Batı’nın bu saldırganlığına karşı eninde sonunda Avrasya’ya yolunda hızla ilerleyecektir.

PARTİLERİN DURUMU

Sayın Perinçek’in Aydınlık Gazetesindeki tespitlerini aktaralım:

“CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin Atlantik sisteminden kopmasına karşı “Son nefere kadar mücadele edeceklerini” ilan etmiştir. Dahası Adalet Yürüyüşü sırasında Atlantik gazetelerinde yayımlanan yazılarında, Suriye, Rusya, İran ve Irak yönetimlerini diktatörlükle suçlamıştır. Batı Asya’daki kamplaşmada, kararlı olarak Atlantik emperyalistlerinin safında yer almaktadır. Şu anda Atlantikçi sistemin merkez partisi CHP olarak gözüküyor. Akşener Partisi, Batı sisteminden yana olduğunu açıklamış bulunuyor. HDP/PKK ve FETÖ’cüler ise, Gladyo’nun piyon partileridir. Hepsi, Yeni CHP’nin ya da Kılıçdaroğlu yönetiminin kanatları altında buluşuyorlar.

AKP, MHP ve Saadet Partisi, Avrasya rüzgârının etkilediği partilerdir. Programları Atlantik sistemi içindedir. Ancak zorunluluklar AKP’yi Avrasya güçlerinin yanına itmektedir. Bu partiler, Atatürk Devrimiyle sorunları nedeniyle Avrasya sürecinde kararlı bir yöneliş içine giremiyorlar ve bocalıyorlar.”

“Bütün dünyanın saptadığı üzere, Türkiye’de biricik Avrasyacı parti, Vatan Partisi’dir. Vatan Partisi, Avrasya Seçeneğine dünya ölçeğinde yön veren partilerin başında gelir.”


AKP’nin tek rakibi var, o da Vatan Partisi. Avrasya yolunda ilerlemeye mecbur olan Türkiye’nin geleceğini Vatan Partisi belirleyecektir. 

25 Ağustos 2017 Cuma

26 AĞUSTOS 1922

26 Ağustos 1922 tarihi İstiklal ve Cumhuriyet’e giden yolun açıldığı gündür. Bu günün sabahını Turgut Özakman’ın Şu Çılgın Türkler kitabında şöyle anlatmış:

“Tümenler önceden belirlenmiş hazırlık hatlarına ulaşmışlardı. Ağır ve hafif toplar önceden seçilmiş yerlere yerleştirildiler. Cephane kolları topların yanına mermi taşıyor, muhabereciler telefon ağını kuruyorlardı. Sıhhıyeciler sargı yerlerini açmışlardır. İstihkâm birliği, hücum edecek birliklere tel örgülerde gedik açacak tahrip müfrezleri yollamıştı.”

“… Askerler subayların tavsiyelerine uyarak, bir iki saat uyumak için başlarını tüfeklerine ya da birbirlerinin omuzlarına yasladılar.”

“…Saat 05:00’e doğru gün ışımaya, sis dağılmaya, Afyon’un kalesi ve dev tepeler yavaş yavaş belirlemeye başladılar.

Herkesin Ankara’da sandığı Başkomutan Kocatepe’de ordusunun başındaydı. Başıyla İsmet Paşa’ya işaret etti, İsmet Paşa Nurettin Paşayı uyardı. 1. Ordu Komutanı Nurettin Paşa kolordulara gerekli emri verdi.

Önce bir tek top sesi duyuldu, mermisi koca Tınaz Tepe’ye düştü. Sonra bütün toplar düzenleme (tanzim) ateşi için gürlediler.

05:30’da batarya komutanları zevk narası atar gibi emir verdiler:
“Ateş!”
“Ateş!”
“Ateş!”

TOP SESLERİ CUMHURİYET’İ MÜJDELİYOR

Bu toplar aslında milli egemenliğin, bağımsızlığın yani Cumhuriyet’in müjdesini veriyorlardu. Cumhuriyet’e kadar gidecek yolun kapısını açıyorlardı.

Top ateşlerini takiben, Mehmetçik yılmadan, korkmadan, zafere inanarak düşmana saldırmış; İzmir’de deniz dökmüş ve bize Cumhuriyeti hediye etmiştir.

Vatanımızı da devletimizi de bağımsızlığımızı da özgürlüğümüzü de kanları ile bu toprakları sulayan gazilerimize ve şehitlerimize borçluyuz. Onlar bizim Mehmetlerimizdir, Mehmetçiklerimizdir.

Başkumandanından neferine kadar hepsi Mehmetçik olan ordumuza minnettarız. Onların bize emanet ettiği Türk istiklâlini ve Türk Cumhuriyeti’ni her türlü tehdide karşı korumak bizim birinci görevimizdir.

SELAM OLSUN MEHMETÇİKLERE

Bugün de Mehmetçiklerimiz yurt içinde ve dışında vatan savunması yapıyor. Dün muzaffer olan askerlerimiz yarın da muzaffer olacaktır. Buna inancımız tamdır.

Biraz da Büyük şair Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya kulak verelim ve vatan için, Cumhuriyet için şehit ve gazi olan Mehmetçiklerimizi rahmetle analım.

Topraktan mı çıktı yarı toprak bir yaratık,
Gökten mi indi yarı gök bir kartal.
Bir Memet daha var oldu o sıra,
Tepenin doruğunda kalpağı al.

Bir Memet olduğu besbelli,
Saçları başakta, gözleri çiçekte.
Elleri ayakları öylesin kocaman,
Yüzü altı Memet'in yüzüne öylesin benzemekte.

Vardı üç adımda masalcana,
Ağzı duman tüten makineliye, dev.
Kabzayı kavrar kavramaz bastı tetiğe
Fışkırdı namludan sonsuz bir alev.

Allah Allah, şaştı bütün dağlar, bütün gök,
Şaştı dost düşman.
Bu kimdir, bu kaçıncı Memet'tir,
Ölülerde dirilerde dondu kan.

Görsen efsane, görmesen efsane,
Duysan efsane.
Uzak mıdır bayraktan düşen,
Yakın mıdır ne?

Bir parıltı bir parıltı tarihten,
Tanrıca dik.
Yurdun ulusun kutsal gücü,

Bu yedinci Memet, Memetçik.

21 Ağustos 2017 Pazartesi

HEYKELİNİ KORUYUP ESER VE İLKELERİNE SAHİP ÇIKAMAMAK

Atatürk’ün aleyhindeki söylemler medyada artınca onun heykellerine ve büstlerine yapılan taşlı, sopalı saldırılar arttı. Duyarlı halkımız buna tepkisi gösteriyor ve Atatürk’ün heykellerine ve büstlerine sahip çıkıyor. Bu memnuniyet verici bir duyarlılıktır. Bu hassasiyet bizi sevindirir ama maalesef aynı tepkileri O’nun eserlerine ve ilkelerine saldırı olduğu zaman göremiyoruz. Daha da üzücüsü; bu saldırılar Atatürkçüyüm diyenlerden de geliyor.

Atatürk’ü tanımadan ve onun yaptıklarını ve ilklerini tam olarak anlamadan Atatürk’ü korumak mümkün değildir. Heykel ve büstlerine sahip çıkmakla Atatürk korunmaz. En fazla heykel ve büst 12 Eylül darbesinden sonra dikildi ama Atatürk’e ve onun eserlerine en büyük saldırı da o zaman gerçekleşti.

ATATÜRÜK’ÜN BÜYÜKLÜĞÜ

Ne yaptı da Atatürk bu milletin en büyük lideri oldu? Bu soruya cevap verelim:

 Yıkılmak üzere olan imparatorluktan önce bir Türk devleti çıkardı. Bunun için emperyalizme karşı kurtuluş savaşı verdi ve Türk milletine vatan ve bağımsızlık kazandırdı. Toplumun ümmet aşamasından ‘millet’ aşamasına dönüşümü sağladı ve bir milli, çağdaş devlet kurdu. Demokratik devrim yaptı ve egemenliği kişilerden alıp millete verdi. Özetlersek, Cumhuriyet’i kurdu.

Atatürk 10. Yıl Nutku’nda milleti ile birlikte gerçekleştirdiği en büyük eserini şöyle anlatıyor:

“Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk Kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Bundaki başarıyı, Türk Milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimle yürümesine borçluyuz.”

ATATÜRKÇÜLERİN GÖREVLERİ

Atatürkçünün birinci görevi “Temeli Türk kültürü ve Türk kahramanlığı olan” Türkiye Cumhuriyetini korumaktır.

Dün milleti ile birlikte yürüyen ve Cumhuriyet’i kuran ordumuz bugün de milleti ile birlikte Cumhuriyet’i yıkmak ve vatan topraklarını bölmek isteyen PKK ve FETO’ya karşı büyük bir mücadele veriyor. Yalnız da değil, hakimlerimiz, savcılarımız ve emniyet güçlerimiz de ordumuzun yanında savaşıyor.

Vatanı ve Cumhuriyeti korumak için canları pahasına mücadele eden bu  kahramanlarımız gerçek Atatürkçülerdir. Onlar Atatürkçü olduklarını döktükleri kanları ile ispat ediyorlar.

Ben Atatürkçüyüm diyen herkesin bu kahramanlarımızla aynı safta olması gerekir. Atatürk’ün en büyük eseri olan Cumhuriyet’i yıkmak için kahraman Mehmetçiklerimize, polislerimize kurşun sıkan hainlerin siyasetteki temsilcisi HDP’dir. HDP ile kol kola girenlerin veya FETO’ya açık, gizli destek verenlerin “Ben Atatürkçüyüm” demeye hakkı yoktur.  

ATATÜRKÇÜLÜĞÜN ÖZÜ

Atatürkçülüğün özü şu iki ilkede saklıdır: Ülke tam bağımsız olacak (İstiklâl-i Tam), millet egemen olacak (Hakimiyet-i Milliye).

Atatürk’e göre tam bağımsızlığın olmazsa olmazları var:

“Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasi, malî, iktisadî, adlî, askerî, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir.
Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek mânasiyle bütün bağımsızlığından mahrumiyeti demektir.”

Peki bu tam bağımsızlık nasıl sağlanacak, okuyalım bakalım:

“....bir millet kendi kuvvetine dayanarak varlığını ve bağımsızlığını temin etmezse şunun, bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz. Bu sebeple teşkilâtımızda millî güçlerin etken ve millî iradenin hâkim olması esası kabul edilmiştir.”

GEÇEK ATATÜRKÇÜ

Şimdi siz, “NATO’da kalalım, NATO bizi korur, AB’ye girmemiz şarttır, Batı ittifakından kopamayız” derseniz Türkiye’nin tam bağımsızlığını istemiyorsunuz demektir.

Gerçek Atatürkçü ordusunun milli olmasını ve sadece Türk Milletinden emir almasını ister. Gerçek Atatürkçü AB’ye girerek veya Batı ittifakı içerisinde kalarak siyasi ve iktisadi bağımsızlığımızdan vaz geçmek istemez. Gerçek Atatürkçü Batı’nın bize dayattığı neoliberal politikalarına hayır der.

Gerçek Atatürkçülüğün gerekleri elbette bu kadar değil ama biz şimdilik bununla yetinelim.


Atatürkçü düşünceye sahip olmak için lütfen herkes onun yaptıklarını ve sözlerini bir kere daha değerlendirsin. Buna çok ihtiyacımız var.

17 Ağustos 2017 Perşembe

MİLLİ DEVLET MİLLİ DİL

Adam 15 katlı binayı dikmiş, daireleri satışa çıkarmış. Dairelerin satılık olduğunu anlatmak için binanın ön cephesine kocaman bir afiş asmış. Afişte şu yazıyor: “SATILIK FLATS”

Şaşkınlıkla okudum. Sanırsın Kayseri’nin halkının yarısı İngiliz veya Amerikalı, bu ilanı görünce gelip daire alacaklar.

Kentte bir ufak tur attım ilk 10 dakikada gördüklerim şunlar: “Başyazı Center”, “Başyazı Country”, “Green Appel villaları”, “Osmanlı Home”, “Kebap House”, “Show Room”, The Kayseri Residence”.

Maalesef İngilizce Türkçeyi yavaş yavaş teslim alıyor. Kayseri gibi “muhafazakar” bilinen bir kent de dahi afişlerin, tabelaların çok sayıda İngilizce kelime ile dolu olması aslına bu şehir için bir utanç kaynağıdır.

Türkçe tarihin en eski dillerinden birisidir. Yusuf Has Hacib 1070 yılında Kutadgu Bilik’i Türkçe olarak yazdığında henüz daha İngilizce diye bir dil yoktu. İnsan bu gerçeği hatırlayınca bu İngilizce hayranlığına karşı içimdeki isyanı daha da büyüyor.

KÜLTÜREL ÜSTÜNLÜK

Milletler arası mücadelelerde “kültürel üstünlük” büyük önem taşır. “Kültürel üstünlük” kavramını ilk ortaya atan İngilizlerdir. İngiltere bu kavramı çok etkili bir şekilde kullandı. Sömürdüğü ülkelerde İngilizceyi ana dili haline getirmeye çalıştı. Bunun için de eğitim dilinin İngilizce olmasını sağladı. Böylece bu ülkelerde İngiltere’ye karşı bir hayranlık uyandırdı. Ülkeleri sömürmeyi kolaylaştırdı.

Mandela’nın şu sözleri çok önemli:

“Ben bir İngiliz okulunda eğitim ve öğretim gördüm. Şöyle bir düşünceye kapıldım: İyi olan herşeyin anavatanı İngiltere’dir.”

Günümüzde de dünya egemenliği peşinde olan Amerika emperyalist emellerini gerçekleştirmek için başta İngilizce olmak üzere kendi kültürünü tüm dünyaya yaymaya çalışıyor. Bunda da çok başarılı oluyor. Kültürel üstünlüğü siyasi ve ekonomik üstünlüğün takip edeceğini biliyor.

Türk milleti olarak dilimize sahip çıkamamanın eksikliğini dün de yaşadık bugün de yaşıyoruz. Amerika’nın kültürel üstünlüğünü kabul etmiş gibiyiz. Bu da bizi sömürüye açık hale getiriyor. Batı hayranlığı içine giren aydınlarımız, Attilâ İlhan’ının deyimiyle “Batı’nın manevi” ajanı haline geliyor.

Dilin kıymetini bilmemiz lazım. Unutmayalım ki, dilini kaybeden bir millet birkaç kuşak sonra topraklarını kaybeder ve tarih sahnesinden silinip gider.

BATI HAYRANLIĞINA SON

Türkçemize musallat olan bu İngilizce yazma ve konuşma hastalığından hızla kurtulmalıyız. Bunun için ilk yapılacak şey ülkede yabancı dille eğitimin yasaklanmasıdır. Bağımsız bir ülkede asla yabancı dille eğitim yapılamaz.

Amerikan kültürüne hayranlığımız sadece dille sınırlı değil. Amerikan kültürüne hayranlığımız milli kültürümüzün bozulmasına, bazı değerlerimizin de unutulmasına neden oluyor. Bu duruma son vermek ve kültür emperyalizmine dur demememiz gerek.

Atatürk’ün şu sözlerini hiç unutmayalım:

“Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvelâ bizim kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün iş ve hareketlerimizle gösterelim.  Bilelim ki millî benliğini bulmayan milletler başka milletlerin avıdır”


“Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa, o topluluğa dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur”

14 Ağustos 2017 Pazartesi

MİLLİYETİÇİ SOLCU KARŞITLIĞI!

Türkiye’nin bunca sorun ile uğraşmasının bir sebebi de milliyetçi-solcu karşıtlığıdır. Türk milleti bu karşıtlığı aşmalıdır. Yanlış anlamalara ve değerlendirmelere son vermelidir.

Birisi solcu mu, sosyalist mi, bu adam milliyetçi olamaz diye bazıları hemen karar verir. Onlara göre milliyetçi olmak için ille de sağcı olmak lazım. Aksi de doğru; bazı sözüm ona bazı solcular da milliyetçiliği kesinlikle kabul etmezler.

Yıllardır bazıları milliyetçiliği komünizme ve sosyalizme karşı olmak sanıyor, solcu geçinen bazı kimseler de milliyetçiliğe karşı çıkmayı ilericilik olarak görüyor.

Tarihimizin en büyük milliyetçisi Atatürk hem solcuydu hem de milliyetçiydi. O değil mi, padişahlığı yıkıp, egemenliği millete veren ve halkımızı kulluktan çıkarıp vatandaş yapan? Bunu yaparken de emperyalizme karşı büyük bir mücadele veren? Atatürk’ün yaptığı devrimler ve kurduğu cumhuriyet onun milliyetçiliğinin ve solculuğunun yani devrimciliğinin eseridir.

MİLLİYETÇİ NE İSTERSE SOLCU DA ONU İSTER

Bir Türk milliyetçisi ne ister? Öncelikle ülkesinin iyiliğini ister. Nedir bu iyilik derseniz özetleyelim:

Her şeyden önce ülkesinin bağımsızlığını ve milletin egemenliğini ister. Ekonomisinin güçlenmesini ve sömürülmeye son verilmesini ister. İleri teknoloji kullanan endüstriye sahip olmak ister. Tarım ve hayvancılığın ülkeyi besleyecek verimlilikte olmasını ister. Emri sadece Türk Milletinden alan, bağımsız ve güçlü bir ordusu olsun ister. Bu ordunun Türk yapımı silah ve teçhizat ile donanmasını ister. Milletin her ferdinin refah içinde olmasını ister. Ülkede gelir ve fırsat eşitliği olsun ister.

Şimdi bütün bunları isteyen kimse Türk milliyetçisi oluyor da solcu olamıyor mu? Vatansız solcuları koyun bir yana, aklı başında her solcu yukarıda sıraladıklarımın tümünü ister. O halde nedir bu ayrılık ve karşılıklı hasmane tutum?

ESKİ TÜRKÇÜLERE BAKALIM

Türkçüğüm ve solcuyum diyenlere sesleniyorum. Tarihe dönüp bakın ve Eski Türkçüleri ve eski sosyalistleri okuyun. Türkiye’de sosyalizmin öncüleri Türkçüler olmuştur.

Yusuf Akçura, Ziya Gökalp gibi Türkçülük akımının öncüleri belki sosyalist değillerdi ama sosyalizmi düşman gibi görmüyorlardı. Onlar için esas tehdit kapitalist dünya ve emperyalizmdi.

Yusuf Akçura’nın şu ifadesine dikkat etmenizi isterim; düşman olarak Avrupa sermayesini görüyor:

“Memleketin seneden seneye fakirleşmesinin en mühim sebebi, kanaatimce ecnebi sermayesinin memleketimize girip faiz ve temettü yolu ile, müstakil sanayi ve ticaretimizi imha suretiyle, milli servetimizi çekmesi ve ezmesi olmuştur.”
“Devletimizin, milletimizin başına gelen en büyük felâketler Avrupa sermâyesi yüzündendir. Avrupa sermayesinin duhulünden itibarendir ki saltanat-ı Osmaniye pek süratle dağılmağa yüz tutmuş, borçlanma uçurumuna doğru dev adımlarla yürümeye başlamıştır.” 

TÜRK DEVRİMİNİN MİMARLARI

1876 yılında başlayan Türk devriminin başta Atatürk olmak üzere mimarlarının temel özelliği milliyetçi ve solcu oluşlarıdır. Egemenliği bir kişiden alıp millete veren bir devrimin fedailerine sağcı diyebilir misiniz?  Bir devrim milletin egemenliğini ve bağımsızlığını sağlamışsa, bunun yapanlar hem solcudur hem de milliyetçi.

Türkiye zor günlerden geçiyor. Emperyalizmin hain saldırılarına karşı birlik olma zamanıdır. Ben milliyetçiyim diyenler ve ben solcuyum diyenler artık birbirlerine yabancı gözü ile bakmasınlar. Solcu da milliyetçi olur, milliyetçi de solcu olabilir.

Şunu da belirtelim, solculuk din ve vicdan özgürlüğüne karşı olmayı gerektirmez.


Emperyalizme karşı milleti ve vatanı için savaşan insanlar solu, sağı bıraksınlar, laik-antilaik kamplaşmasına  itibar etmesinler ve Türkiye cephesinde hep beraber saf tutsunlar. Gün birlik günüdür. 

12 Ağustos 2017 Cumartesi

İYİ Kİ VARSIN EREN

Eren Bülbül henüz 15 yaşında idi. Tarihteki onbeşliler gibi o da vatan toprağını savunmak için toprağa düştü. Evine ve annesinin kalbine ise ateş düştü. Anne Ayşe Bülbül, 'böyle mi gidecektin, dün buradaydın Eren'im. Beni boynu bükük bıraktın.' diye ağıt yaktı. Toprak, Eren’in kanı ile annesinin ise göz yaşları ile ıslandı.

Her gün yeni bir şehadet haberi alıyoruz. Erenler, Halisler, Mehmetler, Necmettinler, Aybükeler ve daha nice canlarımız vatan savaşının ölümsüz kahramanları olarak en kutsal makama yükseliyor.

Canlarımız şehit oluyor çünkü ABD ve İsrail el ele vermiş ikinci İsrail devletini kurmak için Türkiye’ye var güçleri ile saldırıyor. FETO olarak saldırıyor, PKK olarak saldırıyor. Bu saldırılara karşı koymak için kahraman askerlerimiz, polislerimiz canları pahasına mücadele ediyor.

İÇ CEPHE ÖNEMLİ

Bu vatan savaşında en önemli husus iç cephenin güçlü kılınmasıdır ama bu konuda büyük zaafımız var. İç cephe milletçe birlik olursak güçlü olur.

Milli birliği sağlayamayışımızın başlıca sorumluları AKP iktidarı ve CHP muhalefetidir.

AKP iktidara geldiği günden beri Cumhuriyet’in temel değerleri ile ve cumhuriyetin kurucusu Atatürk ile bir hesaplaşa içinde hareket ediyor. Cumhuriyetin temeli ve milli birliğin tutkalı olan milli şuuru ve laikliği kendisine hasım kabul etmiş saldırıyor. Erdoğan, Türk milliyetini ayaklar altına aldığını söylüyor, “bu millet” diyor ama bir türlü Türk milleti diyemiyor. Türk kimliğini etnik temele oturtmaya çalışıyor.

Laiklik olmadan demokrasi de olmaz, milli irade de tecelli etmez, milli birlik de oluşmaz. AKP iktidarının laik devlet düzenini hedef alan eylemleri iç cephe için büyük tehdit oluşturuyor.

Erdoğan ve AKP hükümeti milleti birleştiremiyor. %50’nin hükümeti oluyor ama milletin tümünün iktidarı olamıyor.

CHP ise bir yandan Atatürk’ü ve cumhuriyeti savunur gibi gözükürken diğer yandan ABD’nin hainler ordusu FETO ve PKK’nın siyasal uzantısı HDP ile kol kola girmiş mutlu mutlu yürüyor. Yeni yeni eylemler planlıyor.  HDP ile birlikte iktidar olma planları yapıyor.

İZMİR MARŞI VE PKK

Milli birliğin ne oranda bozullduğunun en güçlü kanıtı ise, Samsun’da oynanan Beşiktaş Konyaspor maçında Konyaspor takımı seyircilerinin İzmir Marşı söyleyenlere karşı “PKK dışarı” diye slogan atmasıdır. Bu korkunç bir olaydır.

Bu sloganı atanlar elbette bilgisiz ve bilinçsiz insanlardır. Yaptıkları asla tasvip edilemez ama düşünmek lazım, neden acaba İzmir Marşı’nı söyleyenlere karşı böyle bağırmışlardır.  

Bir yandan Atatürkçü geçinip diğer yandan vatanımızı bölmek için polislerimizi, askerlerimizi, çocuklarımızı, öğretmenlerimizi şehit eden PKK/HDP ile kol kola girerseniz milletin bir kısmını işte böyle bağırtırsınız.

CHP YOL AYIRIMINDA

Öyle görünüyor ki, önümüzde erken seçim var. Türk milleti olarak karar aşamasına geldik. CHP için önümüzde iki seçenek var:

Ya ABD ve İsrail’in piyonları olan HDP/ PKK ve FETÖ ile birlikte hareket etmeye devam edecek ya da Türkiye ile birlikte ABD-İsrail cephesinin ülkemizdeki güçlerine karşı mücadele edecek.


Türkiye’yi birleştiremeyeceği ve yönetemeyeceği ve milli birliği sağlayamayacağı net bir şekilde ortada olan AKP iktidarına karşı başaralı olmak isteyen bir CHP’nin ikinci yolu seçmesi gerekir. Aksi takdirde milletimiz gene de “milli meclisini” ve “milli hükümetini” kurar ama içinde CHP olmayabilir.  

8 Ağustos 2017 Salı

MUSTAFA KEMAL’İ SONSUZA KADAR YAŞATACAKLARMIŞ!

Gazetelerden öğreniyoruz; CHP Grup Başkanvekili Levent Gök Kayseri’yi ziyaret etmiş ve yaptığı bir basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunmuş. Samsun’daki maçta “Yaşa Mustafa Kemal Paşa” yazılı pankartın stada alınmaması ile ilgili olarak “Mustafa Kemal Atatürk’ü sonsuza kadar yaşatmak bizim en başta gelen görevimizdir” demiş.

Bunları okuyunca çok mutlu olduk. Mustafa Kemal Atatürk’ü sonsuza kadar yaşatmak her Türkün elbette ilk görevlerinden birisidir.

Şimdi Sayın Levent Gök’e soruyorum: Atatürk’ün adını yaşatmak yeter mi? Önemli olan onun ilkelerine sahip çıkmak, gösterdiği yolda yürümek değil mi?

Sayın Levent Gök kusura bakmasın ama CHP bu konuda kusurludur. Partinin söylemlerine, eylemlerine, programlarına bakınca CHP’nin Atatürk idealinden ne kadar uzaklaştığını görmek mümkündür.

CHP’li vatandaşlarımız bu görüşümüze hemen tepki göstermesinler, izin versinler örneklerle açıklayalım.

Emperyalizme karşı olmak ve onunla mücadele etmek Atatürk’ün temel özelliğidir. Onun bağımsızlık savaşımızla ilgili söylediği şu sözleri Sayın Levent Gök’e hatırlatalım:

“…Biz bu hakkımızı saklı bulundurmak, istikbalimizi emin bulundurmak için heyet-i umumiyemizce, heyet-i milliyemizce bizi mahvetmek isteyen emperyalizme ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı heyet-i milliyece mücadeleyi caiz gören bir öğretiyi takip ediyoruz”

Türkiye, bugün de emperyalizme karşı savaş veriyor. Emperyalizm FETO olmuş, PKK olmuş saldırıyor. Amaç Türkiye’yi parçalamak ve sömürmeye devam etmek. Peki CHP ne yapıyor ve emperyalizme ve kapitalizme karşı verilen bu vatan savaşında hangi cephede yer alıyor?

Emperyalistlerin askerleri olan PKK’nın HDP’den farkı yoktur. İkisi tek örgüttür.  HDP, PKK’nın yasal koludur. PKK/HDP’nin tek programı vardır: Türkiye’yi bölmek, ikinci İsrail devletinin kurulmasına yardım etmek. Bunların merkezi vardır: Kandil. Kandil’i yöneten de ABD…

PKK’nın kullandığı tek yöntem vardır: Terör.  HDP, bu terörün tedarikçiliğini yapar, eleman bulur, ortam sağlar, istihbarat toplar vb. Birlikte yaptıkları iş Mehmetçiğe ve polisimize kurşun sıkmak, Türkiye’nin altına mayın döşemek, ABD emperyalizmini davet etmektir.

Gelelim FETO’ya; bu örgütün de ipleri ABD’nin elindedir ve emperyalistlerin emellerine hizmet eder. Kurucusu da yöneticisi de destekçisi de emperyalizmdir. 15 Temmuz’da yapmak istedikleri darbenin amacı Amerika’nın Türkiye’yi işgal etmesini sağlamaktı.  

İki örgüt ikisi de emperyalizmin uşağı ve askeri olmuş Türkiye’ye saldırıyor. Bu durumda Atatürk’ün yolunda olan bir CHP ne yapması gerek? Elbette bu iki örgüt ile yapılan mücadelede devletin aynında olması lazım. Lazım ama ne görüyoruz?

CHP, HDP/PKK ile kola kola yürüyor ve  FETÖ’nun yanında HDP/PKK’yı kurtarmaya çalışıyor. “Adalet bitmiştir”, “Herkese Adalet”, “Bu yürüyüş Selahattin Demirtaş’ın çığlığıdır”, “105 bin kamu görevlisi görevlerine dönsün” gibi sloganlar, bu yürüyüşün amacını da net biçimde ortaya koyuyor.


Sayın Levent Gök, bu millet Ata’sını sonsuza kadar yaşatmasını bilir. Siz CHP’ye bakın. CHP Atatürk’e layık olmak istiyorsa öncelikle emperyalizme karşı verilen bu vatan savaşında “heyet-i milliye” ile bütünleşmeli, emperyalistlerin uşaklarını korumaktan vazgeçmeli ve CHP’nin tarihine yakışan yere yani Türkiye cephesine gelmeli ve savaşa ortak olmalıdır. 

3 Ağustos 2017 Perşembe

YENİDEN MÜDAFAA-İ HUKUK

AKP iktidarının son eylemleri, uygulamaları ve söylemleri toplumun geniş bir kesiminde endişelere yol açıyor. Laik devletten vazgeçip şeriat esaslı bir din devleti mi kurulmak isteniyor şeklinde sorular gündeme geliyor.

Son zamanlarda Atatürk’ün karşına Abdülhamid’in çıkarılması,  dini eğitimin artırılması, Osmanlıların popüler hale getirilmeye çalışılması, yöneticilerimizin Sünni anlayışa sahip devlet başkanları, şeyhler ve krallarla içli dışlı olması, devlet kademelerindeki atamalarda namaz kılanlara, umreye gidenlere öncelik verilmesi, özgürlüklerin kısıtlanması, , laiklik karşıtlığı eylemleri zirve yapmaya başlaması, okullarda mescit ve abdesthane mecburiyeti getirilmesi, cihadın eğitim müfredatına sokulması, müftülere nikah yetkisi verilmek istenmesi, Merve Kavakçı gibi birisinin büyükelçi yapılması toplumdaki bu endişeleri artırıyor.

Bu eylemler ve uygulamalar Cumhuriyetin temellerinin inkârı anlamına gelir. Saltanatı ve hilafeti yaşatmak isteyenlere gerekli ders Birinci Meclis’te Atatürk zamanında verilmişti.

“İKİNCİ GRUP”

Birinci Meclis’teki tam bağımsızlığı ve millet egemenliğini esas alan, yeni bir devletin kurulmasını hedefleyen, Atatürk önderliğindeki Müdafaa-i Hukuk grubuna karşı meclis içinde, saltanatın ve hilafetin devamını isteyen bir gurup vardı.  Müdafaa-i Hukuk grubuna birinci, şeriat isteyenlere de “ikinci gurup” denirdi.

İkinci grubun meclis dışında destekleyici bir örgütü de vardı. “Muhafaza-yı Mukaddesat Cemiyeti” denilen bu örgüt ikinci grupla birlikte hareket ediyordu.

Cemiyetin kurucularından birinin basına bildirdiğine göre cemiyetin amacı, “Halife ve padişahın hukukunu korumak, cumhuriyet hükümet şeklinden mutlak olarak sakınmayı sağlamaktı”.

Mustafa Kemal’in Sakarya savaşı nedeni ile meclisten uzak kalması nedeni ile ikinci grup bazı konuları Meclis gündemine taşıdı. İçki yasağı, kâğıt ve domino oyunu yasakları, kadınların peçeli olması zorunluluğu, süslü giyinme yasağı gibi şeyler önemli sorunlar haline gelmişti. Üyelerden birisi “geri kalmışlığımızın asıl nedeni dünya işlerini din işlerinden ayırmak” olduğunu kürsüden ilan etti ve evkaf, şeriat, adalet ve eğitim işlerinin Şeriat Komisyonu’nun yetki alanına konmasını teklif etti. Ülke çapında 465 yeni medrese açılması kabul edildi.

“BATICILAR”

Saltanat ve hilafetin korunmasını isteyenler sadece şeriatçılar değildi. Başlangıçta, “batıcılar” da hem zorunlu gördüklerinden hem de devrimcilik saydıkları yeni bir rejim kurulması eğiliminden kaçınmak için Batı devletleriyle uzlaşılmasından yanaydılar. Batıcılar çağdaş uygarlığa uygun, millet egemenliğini esas alan bir devlet kurulması taraftarı değil, Meşrutiyet rejimini saltanat ve hilâfetiyle birlikte tutmak üzere Batı’ya el uzatma yanlısı olanlardı.  

Halk Partisi, bu batıcıların değil, büyük bir devrimi gerçekleştirmek için Müdafaa-i Hukukçuların kurduğu bir örgüttür. Bu örgüt batıcılardan da dincilerden de uzaktadır.

GÜNÜMÜZE GELİNCE!

Günümüze geldiğimizde, AKP’nin uygulamalarına ve söylemlerine bakınca “ikinci grubun” devamı gibi görünmektedir. Anayasa değişikliği ve yukarıda sıraladığımız diğer uygulamalar sözlerimize birer kanıttır.

CHP’nin de özelikle son zamanlarda adalet dahil ülke sorunlarının çözümü için batıdan medet umması ve sırtını batılı çevrelere dayaması, bu partinin de Müdafaa-i Hukuk anlayışından uzaklaştığını ve “batıcıların” devamı niteliğini kazandığını gösteriyor.

Atatürk’ün izinden giden Türk Milleti bu iki örgütün dışında Müdafaa-i Hukuk anlayışı ile hareket eden ve Türk Devrimini tamamlamak görevini üstlenen bir harekâtı iktidar yapmalıdır. 

Çare, yeniden Müdafaa-i Hukuk doktrininde ve Atatürk ilkelerindedir.  


1 Ağustos 2017 Salı

DUYGULAR GERÇEKLERİ GİZLİYOR

Nefret ve sevgi gerçeklerin yerini alınca ortaya sağlıksız değerlendirmeler çıkar. Türkiye’deki bazı aydınlar maalesef bu yanlışlığın esiri olmuşlar. AKP iktidarına ve onun genel başkanına karşı besledikleri nefret duygusu Türkiye’nin gerçeklerinin yerini almış. Erdoğan ne yapsa kötü, ne dese yanlış…

Doğrudur, AKP iktidarı Cumhuriyetin temel taşlarını oynatmaya devam ediyor. Ordu düşmanlığına devem ediyor. Milleti bizden sizden diye ayırmaya devam ediyor. Milleti % 50-50 bölmeye devam ediyor, Türkiye’nin sanayi kuruluşlarını, topraklarını, işletmelerini, limanlarını satmaya devam ediyor.

Özellikle, laiklik karşıtlığı eylemleri zirve yapmaya başladı. Okullarda mescit ve abdesthane mecburiyeti getirmesi, cihadı müfredata sokması, müftülere nikah yetkisi vermek istemesi, Merve Kavakçı gibi birisinin büyükelçi yapılması gibi örnekler giderek artıyor. Bütün bunlar doğrudur ve elbette en sert şekilde eleştirilmeli ve uyarılmalıdır.

Bütün bunlar doğrudur ama Sayın Semih Koray’ın Aydınlık gazetesinde yazdığı şu ifadeler de birer gerçektir:

“Erdoğan iktidarı, ABD ve onun güdümündeki Batı nezdinde, Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanlığı’ndan, bölgenin en güvenilmez ve en kısa sürede halledilmesi gereken güçlerinden birine dönüşmüştür.

Zirvesini Habur skandalının oluşturduğu “açılım süreci”nin yerini, PKK’nın hendeklere gömülmesi almıştır.

FETÖ ile birlikte Türk Ordusu’nu ve vatanseverleri “kafese koymayı” amaçlayan Silivri kumpasları, yerini kumpas tertipçilerinin Silivri’de yargılanmasına bırakmıştır.

Soros’un en önemli “ihraç metanız” diye nitelediği Mehmetçik, bugün bütün Amerikan raporlarında ABD-İsrail planlarının önündeki aşılması en güç engel olarak geçmektedir.

Türkiye de, PKK ve FETÖ’yü kendi “has gücü” olarak ilan eden Amerika, Nato ve AB’nin güvenilmezliğini her gün yeni örnekleriyle yaşadığı için, Avrasya’ya yönelmiştir.

15 Temmuz Amerikancı-FETÖcü darbe girişimi, Amerika’nın Türkiye’nin bu değişimini durdurup tersine çevirmeye çabalamasının bir ürünüdür.”

Türk aydınlarına düşen görev doğruyu eğriden ayırmaktır. Bu da ancak olaylara ve gelişmelere akıl gözü ile bakmakla olur. Saf Erdoğan düşmanlığı ile varılacak kanaatler yanlış olmaya mahkumdur.

Özellikle ben Atatürkçüyüm diyenlerin Atatürk’ün en büyük mirası olan Cumhuriyeti yıkmaya kararlı ve bu karar gereği silahlanmış, katliam yapmış ve yapmaya devam eden PKK’nın siyasal uzantıları ile kol kola girip adalet araması kabul edilir bir şey değildir. Erdoğan’a muhalefet edeceğim derken emperyalizme hizmet etmenin Atatürkçülükle ilgisi yoktur.  


Duygularımızın aklımızın önüne geçmesine izin vermemeliyiz. Eleştirilerimizi yanlışlara yöneltmeliyiz, güzel gelişmelere değil…