30 Temmuz 2017 Pazar

KEŞKE PAVRUS’A DEĞER VERSEYDİK

Osmanlı’nın son döneminde bize Yusuf Akçura’nın tanıttığı bir yazar var. Esas adı Alexandre Hephand ama farklı gazetelere Pavrus ismi le yazılar yazmış. Pavrus’u özelliği yaptığı tespitlerin ve geleceğe yönelik tahminlerin son derece gerçekçi olması.

Bugüne ışık tutması açısından Pavrus’un 1912-1914 yıllarındaki yazılarında savunduğu görüşleri özetlemekte fayda var:

1) Türkiye’nin geriliğinin esas nedeni Avrupa sermayesinin sömürü alanı haline gelmesidir. Türkiye’nin tarım, ticaret, tabiî kaynaklar, demiryolları bayındırlık tesisleri, gümrük ve maliye gelirleri Avrupa’nın ekonomik güçlerinin hükmü altındadır.

2) Bu böyle oldukça, Türkiye kalkınmak için bir destek bulamaz. Türk köylüsü ve esnafı bu koşullarda kalkınamaz.

3) Dış yardım ve sermaye girişi ile de kalkınma mümkün olmaz çünkü ekonomin geçmişte bu yola başvurulduğu için geri kalmıştı. Dışarıdan kaynak bulma ancak eskiden daha ağır şartlarda olabilir; bu şartlar ise çöküntüyü hızlandırır.

4) Türk aydınları halktan kopuk olduklarından toplumun büyük çoğunluğu olan köylülerin perişanlığını bilmiyor. Avrupa’dan alınacak yardımla Türk toplumunun Batı uygarlığına katılacağını sanıyorlar. Türk toplumu Batı uygarlığının dışındadır; Batı ile onun arasındaki ilişki sadece sömürenle sömürülen ilişkisidir. Türkiye Avrupa’nın sömürgesi olma yolundadır.

PAVRUS HAKLI ÇIKTI

Şimdiki durumumuza bakınca Pavrus’a hak vermemek mümkün değil. Cumhuriyetin Atatürklü yıllarını çıkarırsanız geri kalan zamanlarda Pavrus’un sakıncaları belirttiği yollarla Türkiye kalkınma çabası içine girmiş ama başarılı olamamıştır.

Özellikle son 15 yolda milyarlarca dolar borç aldık, ne var ne yok sattık, sermaye girişi için çeşitli tavizler verdik ve sonuç ortada.  İşsizlik azalmadı, yoksulluk arttı, gelir dağılımı daha da bozuldu. Tarım ve hayvancılık yeteri kadar gelişmedi. Sanayimiz arzu edilen aşamayı yapamadı.

Türkiye hızla borçlanma ekonomisinden vazgeçmeli ve üretime dayalı ekonomiyi kurmalıdır. Üretmeden zengin olunmaz.


Bunun için, kamu kesimi öncülüğünde, özel girişimin dinamik katılımıyla, halkçı, planlı, karma ekonomi siyasetleri uygulanmalıdır. Ülke kaynaklarının halkın ihtiyaçları için, verimli ve etkin kullanılmasını sağlamak, böylece ekonomik gelişmeyi kesintisiz sürdürmek amacıyla, Devlet Planlama Teşkilatı yeniden örgütlenmeli; beş yıllık genel ve yıllık özel kalkınma planları uygulanmalıdır.

Türkiye’nin sömürülmesinden başka etkisi olmayan neoliberal politikalardan, ekonomideki “açık kapı” siyasetinden vazgeçilmeli, toplumun tüm katmanları üretime yönlendirilmelidir.


Keşke Kemal Dervişlere değil de Pavrus’a değer verseydik, bu halde olmazdık…

29 Temmuz 2017 Cumartesi

VATAN PARTİSİ VE PERİNÇEK

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ne zaman bir partiyi veya bir lideri eleştirse belirli merkezlerden aynı tipte cevaplar sosyal medyada ve gazetelerde sergilenmeye başlıyor.

Perinçek, Türkiye’nin şimdiki durumu ve geleceği ile ilgili çok önemli tespitler yapıyor ve önerilerde bulunuyor; bunlarla ilgili bir görüş yok. Çiçek aldı verdi; eskiden Maocu idi, şimdi Atatürkçü oldu; AKP’nin yandaşı oldu, falan, filan. Başka da söyledikleri bir şey yok.

Biz burada Vatan Partisi’nin ve onun genel başkanının bazı görüşlerini yazalım, siz de bunlarla ilgili ne düşünüyorsunuz, gönül verdiğiniz siyasi parti ve lider ne düşünüyor, onları dile getirin de bilelim.

Vatan Partisi ve Perinçek, “Türkiye, iki yüzyıldır dış ticaret çağının yayılmacı kapitalizmine ve emperyalizme karşı savaşıyor. Dünyada benzeri olmayan bir tarihsel mirastır bu. Eşsiz bir tecrübe birikimidir ve eşsiz bir özgüven kaynağıdır. Meşrutiyetlerden, Kurtuluş Savaşımızdan ve Kemalist Devrim’in büyük atılımlarından süzülüp gelen bu büyük mücadele, özetle Türk Devrimi’dir. İki yüzyıldır millî ve halkçı devrimimizi tamamlamak; bağımsız, özgür, çağdaş bir toplum kurmak için savaşıyoruz. Millî devletimizi, Cumhuriyetimizi, millî birliğimizi, vatan bütünlüğümüzü, kamusal varlığımızı ve aydınlanmamızı, Türk Devrimi’ne borçluyuz” diyor; siz ve sizin partiniz ve desteklediğiniz lider ne diyor?

Vatan Partisi ve Perinçek, “Arkada kalan 60 yıllık tecrübe bize göstermiştir ki, Atlantik ilişkileri içinde, millî devletimizi, millî birliğimizi, toprak bütünlüğümüzü, kamu çıkarına dayanan Cumhuriyetimizi ve çağdaş değerlerimizi kaybediyoruz. Bu tarihî ders, milletimizin önünde var olmak için iki yol değil, tek bir yol bulunduğunu öğretmektedir. Emperyalist sisteme bağımlılık, liberalizm denen bireycilik ve özel çıkarcılık, Türkiye için bir çözüm değil, fakat yıkımdır. Türk Devrimi’nin açtığı vadide ilerlemek, milletimiz için biricik çözümdür” diyor; siz ve sizin partiniz ve desteklediğiniz lider ne diyor?

Vatan Partisi ve Perinçek, “Millî Hükümet’in amacı, Kemalist Devrim’i tamamlamak; millî devleti bağımsızlık ve halkçılık temelinde yeniden yapılandırmak; özgür, aydınlanmış, çağdaş ve zengin bir toplum kurmaktır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, bu esaslara dayanarak yeniden yapılacaktır” diyor; siz ve sizin partiniz ve desteklediğiniz lider ne diyor?

Vatan Partisi ve Perinçek, “Türkiye, Türkiye’den yönetilecektir. Türkiye üzerindeki yabancı denetim ve müdahale bütün temelleriyle tasfiye edilecektir. Milletçe refaha ilerlemenin ve özgürleşmenin biricik siyasal çerçevesini oluşturan millî devlet, emperyalizmin küresel saldırısına karşı savunulacaktır”. diyor; siz ve sizin partiniz ve desteklediğiniz lider ne diyor?

Vatan Partisi ve Perinçek, “Türkiye’yi Avrupa Kapısı’na bağlayan, millî devletimizi ve Atatürk Devrimi’ni tasfiye eden AB aday üyelik sürecine son verilecektir. AB Aday Üyelik Protokolü, Katılım Ortaklığı Belgesi, Müzakere Çerçeve Belgesi gibi yeni Sevr antlaşmaları feshedilecek ve Türkiye, Avrupa Gümrük Birliği’nden çekilecektir” diyor; siz ve sizin partiniz ve desteklediğiniz lider ne diyor?

Vatan Partisi ve Perinçek, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir. Vatan bir bütündür, bölünemez” diyor; siz ve sizin partiniz ve desteklediğiniz lider ne diyor?

Vatan Partisi ve Perinçek, “Türkiye’mizde Kürt meselesi, demokratik hak ve özgürlükler açısından esas olarak çözülmüştür. Ülkemizde iç barışı, bütünlüğü ve kardeşliği sağlamak için esas görev, emperyalist müdahaleye karşı birleşmek ve direnmektir” diyor; siz ve sizin partiniz ve desteklediğiniz lider ne diyor?

Vatan Partisi ve Perinçek, “Laiklik, millî egemenliğin ve halk iktidarının şartıdır ve demokratik devrimlerdeki bu içeriğiyle hayata geçirilecektir. Herkes, vicdan, kanaat, dinî inanç veya inanmama özgürlüğüne sahiptir. Herkes, ibadetini serbestçe yapar” diyor; siz ve sizin partiniz ve desteklediğiniz lider ne diyor?

Vatan Partisi ve Perinçek, “Kamu kesimi öncülüğünde, özel girişimin dinamik katılımıyla, halkçı, planlı, karma ekonomi siyasetleri uygulanacaktır. Kamu öncülüğü ile özel kesim arasındaki uyumun yol gösterici ilkesi, halkın ihtiyaçları ve millî ekonominin gerekleridir. Ülke kaynaklarının halkın ihtiyaçları için, verimli ve etkin kullanılmasını sağlamak, böylece ekonomik gelişmeyi kesintisiz sürdürmek amacıyla, Devlet Planlama Teşkilatı yeniden örgütlenecek; beş yıllık genel ve yıllık özel kalkınma planları uygulanacaktır” diyor; siz ve sizin partiniz ve desteklediğiniz lider ne diyor?


Vatan partisi ve Perinçek daha çok şey söylüyor ama siz şimdilik bu sorulara cevap verin, yeter. 

26 Temmuz 2017 Çarşamba

TÜRKİYE ROTASINI DEĞİŞTİ

Yelkencilikten anlayan bilir, denizcilikte “tramola atmak” diye bir terim vardır. Rüzgara karşı yelkenlerini kullanarak giden bir tekne yelkenleri sancaktan iskeleye veya iskeleden sancak tarafına alınarak yönünü değiştirilir. Yelkenlinin rotası değişmiş olur.

Türkiye de tramola attı ve rotasını Atlantik siteminden Avrasya’ya doğru çevirdi.

24 Temmuz 2015 Türkiye’nin tramola attığı tarihtir.  Atlantik siteminin yardımları ile iktidara oturan ve bu sistemin Ortadoğu projelerinde rol alan, açılım süreci adı altında Türkiye’yi bölünme noktasına taşıyan AKP iktidarı bu tarihte rota değiştirmiş ve Amerika’ya adeta savaş ilan etmiştir.

Türkiye, kendisini bölmek isteyen ve bunun için PKK denilen terör örgütünü kullanan Atlantik sisteminin baş aktörü Amerika ile savaşırken bu düşman sistem içinde kalmasına imkân yoktu. 

Bu rota değişikliğine Amerika’nın tepkisi 15 Temmuz 2016’da ortaya çıktı. Türk Ordusu içine yerleşmiş olan Amerikan Gladyo’su tüm hainliği ile ortaya çıktı. Yapmak istedikleri darbenin amacı Türkiye’nin tekrar eski rotasına girmesini sağlamaktı.

Türkiye bu darbe teşebbüsüne Fırat Kalkanı harekâtı ile cevap verdi. Amerika ve İsrail’in silahlı terör örgütlerini kullanarak kurmak istedikleri Kürt Koridoru (ikinci İsrail) bu harekatla akamete uğratıldı.

Türkiye Atlantik sistemine karşı savaşmaya devam ederken bir yandan da Avrasya yönüne doğru hareket etmeye devam ediyor.

PARTİLERİN TUTUMU

Bu rota değişikliğine siyasi partilerin nasıl tepki verdiğini iyi değerlendirmek gerek:

CHP’nin en büyük eylemi “Adalet Yürüyüşü” oldu. Kılıçdaroğlu, hapishanelerin kapılarının açılmasını ve 105 bin mahkûmun ve milletvekillerinin salıverilmesini istedi. Kim bu 105 bin kişi? FETO ve PKK mensubu olduğu gerekçesi ile tutuklananlar veya mahkûm olanlar. Bu FETO ve PKK Amerika’nın en has ordusu değil mi? Kimin için özgürlük isteniyor? İçerdeki HDP’li milletvekilleri PKK’nın siyasal uzantıları değil mi? Atlantik sisteminin kontrolünde bir CHP!

Sayın Kılıçdaroğlu’nun “bütün dünyaya çağrı yapıyorum” deyip emperyalistlerden yardım istemesi ise kabul edilecek bir şey değil.

Türkiye’nin 24 Temmuz 2015 tarihinde rota değiştirmesiyle birlikte MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Sayın Erdoğan’nın ve AKP iktidarının Amerikan karşıtı politikalarına desteğini artırdı. Tesadüf müdür, bilemeyiz ama tam da bu günlerde MHP içinde muhalif bir gurup Sayın Meral Akşener önderliğinde genel merkeze baş kaldırdı.

Sayın Bahçeli’nin son konuşmasında “YPG'ye silah yardımında bulunan bir ülkeye Türkiye bağımlı kalamaz.” Diyerek rota değişikliğine bir bakıma destek vermiştir.

Meral Akşener önderliğindeki “milliyetçilerin” CHP’nin FETO ve PKK /HDP ile kol kola yürüdüğü eyleme destek vermeleri bu gurubun rota değişikliği ile ilgili düşüncelerine ayna tutuyor.

Aslında bu yürüyüş, Atlantik Sisteminin kendi iktidarını oluşturmak için düzenlediği bir eylemden başka bir şey değildir. Bu yürüyüşle, ortaklar ortaya çıkmıştır. AKP içindeki Gül-Davutoğlu ekibi, CHP, HDP ve Akşener gurubu geleceğin koalisyonu oluşturacak gibi duruyorlar. Bakalım gelecek ne gösterecek…
Kim ne derse desin ne yaparsa yapsın Türkiye tramola atmış, rotasını Avrasya’ya doğru çevirmiş ve yelkenlerini rüzgarla doldurarak güvenli bir şekilde yol almaktadır.


24 Temmuz 2017 Pazartesi

ŞAİR HAYALİ

Bilmem takip edebildiniz mi? Aydınlık yazarı, emekli tümgeneral Soner Polat ile şair ve Cumhuriyet gazetesi yazarı Ataol Behramoğlu arasında Türkiye’nin siyasi durumu ve geleceği ile ilgili ilginç bir tartışma yaşandı.

Tartışma Sayın Behramoğlu’nun, Cumhuriyet’te çıkan yazından sonra başladı. Bu yazısında Behramoğlu AKP iktidarına son vermek için bazı öneriler sundu. Sayın Polat buna cevap yazdı. Behramoğlu yazdığı cevapta sadece Sayın Polat’ı değil, Vatan Partisi başkanı Sayın Perinçek’i de romantik olmakla ve hayal kurmakla suçladı ve hayal kurmayı kendisine ve şairlere bırakılmasını istedi.

Yazdıklarından anlaşıldığına göre zaten Behramoğlu hayal kurmuş ve hayalini şöyle anlatıyor:

 “… CHP en azından yakın bir dönem için tek başına iktidar olma hayali kurmaktan uzak durmalıdır… Er geç dağılıp çökmesi kaçınılmaz olan AKP’ye oy veren seçmen, CHP’ye değil, kurulması kaçınılmaz olan Merkez Parti (MP) ya da partilere yönelecektir…”

“Emperyalizm destekli oyunlar, tehditler, saldırılar aşılarak bir MP kurulabildiğinde bu çok açık görülecektir. CHP’nin ve kurulacak olan MP’nin siyasette, kültürde ve ekonomi alanında hiç de güç olmayacak birlikteliğinin, giderek daha gerçekçi bir çizgiye yönelmesi kaçınılmaz olan HDP’ten destek almasıyla ülke normalleşme yoluna girecektir.”

Sayın Behramoğlu’nun hayalinde CHP’nin tek başına iktidara gelme ihtimali yok. Peki ne var? Bir merkez parti (MP) kurulacak, AKP seçmeni bu merkez partiye kayacak. HDP de Türkiye partisi olacak. Sonra da bu üç parti birleşecek ve AKP iktidarına son verecek.


CHP olarak önce kurulması hayal olan MP’nin daha sonra da HDP’nin kapısı çalınacak ve işbirliği teklif edilecek. Bu iki parti de işbirliğini kabul edecek ve AKP iktidarına son verecek. Böylece yeni bir yönetim başlayacak.

Şair dediğin işte böyle hayal kurar.

ATATÜRKÇÜLÜK BU DEĞİL!

Bu Atatürkçüyüm diyenlerin nerelere savrulduğunun en güzel örneklerinden birisi. Cumhuriyeti kuran parti, Cumhuriyet’i yıkmak ve topraklarımızdan bir kısmını vatanımızdan koparmak için silahlı mücadele veren bir örgütün partisi ile işbirliği yapacak. Buna da MP’ni ortak edecek. Ham hayal dedikleri, bu olsa gerek.

Ya şuna ne buyurulur?

“Öncelikle yapması gereken kendi Atatürkçü, yurtsever, çağdaş, aydınlanmacı tabanını daha da güçlendirip sıkılaştırmak, sayıca arttırmaktır…”

Sayın Behramoğlu şunu iyi bilsin:

Atatürkçü öncelikle “Misak-ı Milli”ye sahip çıkmalıdır. Misak-ı Milli’ye yani vatan topraklarına… Ben Atatürkçüyüm diyen birisi vatan savaşı verdiğimiz bugünlere, sırf Erdoğan iktidarına son vermek için vatan düşmanları ile birlikte nasıl hareket edebilir? Hem yurtsever diyeceksiniz hem de yurdumuzu bölmek isteyenlerin ortağı olacaksınız!

GERÇEKÇİ OLMAK LAZIM

Olmadı sayın Behramoğlu şairliğinize hiç yakışmadı. Bu hayaliniz Amerika’nın CHP-HDP koalisyonunu kurma planına hizmet etmekten başka işe yaramaz. Türk milleti içinde HDP’nin bulunduğu bu Amerikan projesine asla izin vermez. Lütfen hayalinizi somut gerçekler üzerine kurun.

Son sözü Sayın Soner Polat’a bırakalım:

“Hem yurt içinde hem yurtdışında sık sık panel ve konferanslara katılıyorum. Genellikle sözlerimi Ataol Behramoğlu’nun dizeleri ile tamamlarım. ”Yunus Gibi” şiirinin son bölümü muhteşemdir. “Nerde varsa böyle zulüm/çaresi isyan olmuştur.”

Hayal kırıklığı içerisindeyim. Çünkü uyum sağlamak için “Nerde varsa böyle zulüm/ çaresi HDP olmuştur.” diyemeyeceğim için başka final dizeleri bulmak zorundayım.”






17 Temmuz 2017 Pazartesi

PATLAMA VE YARALI  17 CAN

TSK’nin şu açıklamasından öğreniyoruz, 17 Mehmetçik yaralanmış:

"Bölücü terör örgütü mensubu teröristler tarafından Hakkâri İli Yüksekova İlçesi, Esendere Beldesi yakınlarında 17 Temmuz 2017 tarihinde intikal halinde bulunan askeri aracın geçişi esnasında el yapımı patlayıcının infilakı neticesinde dördü ağır olmak üzere 17 kahraman silah arkadaşımız yaralanmıştır. Yaralı silah arkadaşlarımız derhal hastaneye sevk edilerek gerekli müdahalelere başlanmıştır.

Bu hain saldırıda yaralanan kahraman silah arkadaşımıza acil şifalar dileriz.”

Bir patlama ve 17 asker yaralı. 17 evde gözyaşı, 17 evde figan ve 17 evde dua...

Anneler yaslı, babalar perişan, nişanlılar yasta. Gözyaşları sel olmuş, dualara karışmış.

Kim bu askerler? Mehmedimiz, Mehmetçiğimiz. Kınalı kuzularımız. Dağlardalar, dağlardalar çünkü kalpleri vatan sevgisi ile dolu. Vatan bölünmesin diye canlarını kudurmuş kahpe bir teröre ve teröristlerin  arkasındaki emperyalistlere siper etmişle, bizi koruyorlar.

Korudukları biziz,  bizim vatanımız. Sadece vatanımız değil, ırzımız, namusumuz, şerefimiz.

Gazeteler bakıyoruz, rezalet! Erdoğan’cı  basın Erdoğan’ın ne kadar büyük olduğunu anlatmakla meşgul. Amerikancı basında bu konuda tek bir satır haber yok; onlar Erdoğan’a karşı yeni ittifakların peşinde. Çoğu gazetede bilmem hangi hatunun selüliti olup olmadığı, bilmem kimin kimle yattığı daha önemli bulunmuş, onları yazıyor.

Sosyal medyaya bakıyoruz, paylaşımlarda yoklar veya tek tük. Peki ne var? İki kişi kendini aç bırakmış, eriyorlarmış, ah vahmış, filan… Kim bu iki kişi? hâkime göre suçlu, hükümete göre terörist, haberi paylaşanlar göre özgürlük savaşçısı.

Mehmetçik dağ dememeden, bayır demeden, soğuk demeden, sıcak demeden vatanı savunacak yaralanacak, şehit olacak; önemi yok. Çünkü onla “özgürlük savaşçısı” değil!..

Mehmetçik olmazsa vatan olmaz, İnsan vatanı varsa özgürdür. Vatan yoksa adalet de olmaz, demokrasi de olmaz. Gerçek özgürlük savaşçıları askerimizdir, polisimizdir. Gerçek “adalet yürüyüşçüler”i bu kahramanlarımızdır.

Selam olsun bu yiğitlere, mehmetlere, polislere.  Selam olsun Türk milletinin bu yılmaz savaçcılarına. Selam olsun bu yiğitleri kınalayıp vatana bekçi olsun diye gözyaşları ile askere uğurlayanlara.


Vatan size minnettardır…

14 Temmuz 2017 Cuma

15 TEMMUZ TÜRK TARİHİNDE YENİ BİR ZAFERDİR

Doğrudur, 15Temmuz şanlı bir direniş ve kutlu bir zafer günüdür. Türk milleti, ordusuyla, polisiyle bir olmuş vatanını savunmuş, Amerikancı FETO örgütüne karşı koymuş ve Amerika’nın işgaline izin vermemiştir.

Bu zaferi Türk tarihindeki Çanakkale, Sakaya, Dumlupınar zaferleri ile kıyaslayıp, o zamanla daha çok şehit vermiştik, 15 Temmuz’da az şehit verdik dolayısıyla 15 Temmuz “şanlı direniş” değildir demek bir hatadır ve olayın vahametini gizlemektir. Bu gece Türk milletinin Amerika’ya karşı büyük bir zafer kazandığı gündür ve ülke işgalden kurtarılmıştır.

Olay vahimdir; Amerika yıllarca süren bir süreç sonunda destekleyip, büyüttüğü FETO’ya nihai bir görev vermiş, Türkiye’nin yönetimine el koymaya çalışmıştır. Bu harekâtın başarılı olması durumunda neler olacağını düşünmek bile son derece kaygı vericidir.

ÖRGÜTÜN BÜYÜKLÜĞÜ OLAYIN VAHAMETİNİ GÖSTERİYOR

FETO örgütünün ne kadar büyük olduğu ve ne kadar etkin mevkilere yerleştiği 15 Temmuz sonrası görevine son verilen ve tutuklananların sayısına ve unvanlarına bakınca anlaşılıyor.

“Tam 169 bin 13 şüpheli hakkında FETÖ’den işlem yapılmış.

169 general, 7 bin 98 albay ve alt rütbeler, 8 bin 815 emniyet mensubu, 24 vali, 73 vali yardımcısı, 116 kaymakam ve 31 bin 784 diğer görevliler olmak üzere toplam 50 bin 510 şüpheli tutuklanmış...

Adli ve idari yargıda görevli 2 bin 280 hâkim ve savcı ile 105 Yargıtay, 41 Danıştay, 2 Anayasa Mahkemesi ve 3 HSYK üyesi olmak üzere toplam 2 bin 431 kişi cezaevine konulmuş...

5 bin 24 polis, 3 bin 46 asker, 9 vali, 27 vali yardımcısı, 73 kaymakam ve 39 bin 41 başka mesleklerden olmak üzere 48 bin 439 kişi hakkında ise adli kontrol kararı verilmiş.”

Rakam büyük, büyük çoğunluğu devlet kademelerinde ve önemli mevkilerde 100 binin üzerinde FETO militanı… Sormak lazım, bunlar ne zaman ve hangi iktidarlar zamanında devlet kademelerine yerleşti? Bu konuda iktidarların suçu yok mu?

İKTİDARLARIN SUÇU YOK MU?

Araştırılsın bakalım; 12 Eylül darbesini takip eden günlerde, İstanbul’da Kenan Evren başkanlığında yapılan ve Amerikalı uzmanların da ( CIA görevlileri) katıldığı toplantıda Fethullah Gülen örgütüne destek kararı çıktı mı, çıkmadı mı?

FETO’nun büyüyüp, güçlenmesi 12 Eylül darbesinden sonra olmuştur. Bu tarihten itibaren 2002 tarihine kadar örgüt mensupları devlete sızmış ama 2002 yılında AKP’nin iktidar olması ile birlikte örgüt bu parti ile tam bir işbirliğine girerek adeta devleti işgal edecek noktaya gelmiştir.

FETO Türk yargısına elbette hesap vermelidir ve verecektir de…  Ama şu husus da önemlidir. Bu örgütün bu kadar güçlenmesini ve önemli mevziler kazanmasını sağlayan AKP’den de yargı hesap sormalıdır.

Özelikle şu husus açıklığa kavuşturulmalıdır:  Temel hedefi Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak olan bir örgüt ile AKP neden işbirliğine girmiş ve “ne istedilerse vermiştir”?


12 Temmuz 2017 Çarşamba

YA KALDIRIN YA İSTİFA EDİN!

Olacak şey değil; Mehmetçik yaz kış, soğuk sıcak, yokuş iniş, gece gündüz demeden canını ortaya koymuş vatanı için savaşıyor. Ve tam da bu sırada, sokaklara, caddelere canımız, ciğerimiz Mehmetçiğimizi küçük düşüren, millet düşmanı gibi gösteren afişler asılıyor.

Açıkça yazalım:

Bu afişler, bir gaflet ürünü değilse ihanetin belgesidir. Vatan savaşı veren  Mehmetçiğin arkadan vurulmasıdır.

Bu afişler millet-ordu beraberliğine vurulmuş bir darbedir. Bu afişlerde FETO düşmanlığı yok ama Mehmetçik düşmanlığı var.

Vatan savaşı verdiğimiz bu günlerde ordu düşmanlığı sergileyen bu afişler düşmana hizmet etmenin araçlarıdır.

Bu afişlerde salya sümük ağlayan Fethullah Gülen yok, onun siyasi ayağı yok, medya ayağı yok, yargı ayağı yok ama aciz içinde ağlayan Mehmetçik var.

Bu afişler milleti üzer, PKK ve FETO'yu sevindirir.

Ordu olmadan vatan olmaz, özgürlük olmaz, haysiyet olmaz, demokrasi olmaz, adalet olmaz, can güvenliği, ırz güvenliği olmaz. TSK bizim bekçimizdir, onurumuzdur.

Mehmetçik bizim evladımızdır, biz Mehmetçiğin ailesiyiz. Mehmetçik Türk milletidir, Türk milleti de Mehmetçiktir.

Milli birliği bozan, iç cephemizi zayıflatan, düşmanı sevindiren, milleti üzen bu afişler hemen kaldırılmalıdır.

PERİNÇEK İSTİFA İSTEDİ

Vatan Partisi Başkanı Perinçek bu afişlere çok sert tepki gösterdi. Erdoğan’ı istifaya davet etti. Basın toplantısındaki şu ifadelerin benzerlerini keşke diğer muhalif parti liderlerinden de duysaydık:

"Bu afişler, Türk ordusuna düşmanca bir tavırdır.15 Temmuz'u bastıran Türk ordusudur. Ordumuzu yıpratacak oluşumların içine girilmemeli. Derhal bu afişler kaldırılmalıdır.

Terörle mücadele eden askerimize ve polisimize ihanettir.

Hiç bir kuvvet Türkiye'yi bu afişlerle yönetemez. 15 Temmuz gecesi telefonlarını kapatanlar, Türk askerini zavallı göstermeye çalışıyor.


Afişleri kaldırmayan yöneticiler istifa etmelidir! Eğer etmezlerse millet onları 2019'da indirecektir! "

10 Temmuz 2017 Pazartesi

YÜRÜYÜŞ KİMLERİ SEVİNDİRDİ?

“Adalet” yürüyüşünü değerlendirirken kimleri sevindirdiğine bakmak gerek; sıralayalım

CIA şefi Rubin,  rapor ve tivitlerinde ne yazdıysa CHP onu yapıyor. Bu yürüyüşe en çok sevinenlerden birisi Rubin olsa gerek.

CFR üyesi ve Washington'un Kürt meselesinde danıştığı en önemli isimlerden bir tanesi olan Prof. David L. Phillips bu yürüyüşten çok memnun. Kim bu Phillips diyebilirsiniz; kim olduğunu  Aydınlık gazetesinde yayınlanan bir röportajından öğreniyoruz.

Prof. Phillips, AKP’nin Kürt açılımına temel oluşturan 2007 ve 2009 tarihli iki Kürt raporunun yazarı. Davutoğlu’nun “milli, yerli ve özgün bir projedir” dediği “çözüm süreci”nin birebir aynısı olan bu raporda, TSK’nın etkisizleştirilmesinden PKK’yla görüşmelere, Kerkük’ün durumundan Irak’ın kuzeyinde Barzani denetimindeki bölgenin “bağımsız Kürdistan” olarak tanınmasına, reform paketlerinden Meclis’te kurulan komisyonlara, PKK’lıların adına “af” denmeden “özgürleştirilmeleri”nden topluma entegre planlarına, hatta “yol haritasının” adına kadar bir çok husus vardı.

Açılım döneminde AKP’ye verdiği desteği Phillips şimdi CHP’ye veriyor. Amaç ise aynı, PKK’nin istekleri yerine getirilsin, bağımsız Kürt Devleti kurulsun.

Bu yürüyüş, 2 Temmuz günü  Sivas’a gelerek, Madımak Müzesi'ne Şeyh Sait ve Seyit Rıza için karanfil bırakan,  Diyarbakır'da HDP, DBP ve Şeyh Sait Derneği’nin düzenlediği basın toplantısında, Şeyh Sait için Türkiye'den özür talep eden ve sonra da gidip CHP ile kol kola “Adalet” için yürüyen Osman Baydemir ve diğer HDP milletvekillerini de çok sevindirmiştir.

“Adalet” yürüyüşü, hapiste olan PKK/HDP mensuplarına adalet istediğine göre bu örgütlere destek veren, dağlarda, kırlarda Mehmetçiklerimizi polislerimizi, öğretmenlerimizi, işçilerimizi, köylülerimizi şehit eden PKK’lı katilleri de çok sevindirmiştir.

“Adalet” yürüyüşü hapisteki ve hapse girmesi muhtemel FETO mensuplarına da adalet istediğine göre “Hoca efendi” ve onun arkasındaki CIA ve diğer ABD’li güçler de çok sevinmiştir.

Yürüyüşün sonunda yayınlanan bildiride “Toplumsal barışımızı bozan tüm antidemokratik uygulamalara eşit yurttaşlık temelinde son verilmelidir.” cümlesini okuyan milli ve tekil devlet yerine federatif bir devlet kurmak isteyen kişiler de çok sevinmiştir.

Sonuç bildirisinde “ Sadece mesleklerini yaptıkları için tutuklanan gazeteciler derhal serbest bırakılmalı” ibaresini gören Ahmet ve Mehmet Altanlar, Nazlı Ilıcaklar, Ekrem Dumanlılar da çok sevinmiştir.

Bu yürüyüşle “Tutuklu milletvekilleri derhal serbest bırakılmalıdır” dendiğine göre ellerine şehit kanı bulaşmış HDP’li milletvekilleri de çok sevinmiştir.

Sonuç bildirisinde “barışçıl ve uluslararası hukuka saygılı bir dış politikaya dönüş” isteniyor. Bunu okuyan, adına “Kürt Koridoru denen” ikinci İsrail koridorunu açmak için Amerika tarafından Suriye’nin kuzeyine yerleştirilmiş PYD-YPG militanları da çok sevinmiştir.


Bu sevinenleri anladık da kendisini Cumhuriyet yanlısı ve Atatürkçü olarak değerlendirenlerin bu yürüyüşten neden memnun kaldıklarını ve neden bu yürüyüşü desteklediklerini anlamadık.

8 Temmuz 2017 Cumartesi

CHP, ARTIK YCHP BİLE DEĞİL!

Bu yürüyüş ve Kılıçdaroğlu’nun Guardian, Frankfurter Allgemeine Zeitung, Der Standart gibi gazetelerde çıkan yazısı CHP’nin kendi kuruluş felsefesinden ve amacından ne kadar uzaklaştığını gösterdi. CHP artı YCHP bile değil, mandacılığı savunan, emperyalistleri hasım değil, dost gören bir partiye dönüştü.

CHP, Müdafaa-i Hukuk doktrinini  esas alarak kurulmuştu. Müdafaa-i Hukuk, yani emperyalist güçlere karşı Türk milletinin ve tüm mazlum milletlerin haklarını savunmak… Bunun için iki temel ilke ise,tam bağımsızlık ve milli egemenlik. Savunulan ve Türk devrimi ile sağlanan işte buydu. Atatürkçülüğün de özü budur.

UTANÇ VERİCİ MEKTUP

Emperyalizme karşı mücadele eden CHP, emperyalist güçlerden yardım dilenen bir partiye dönüştü. Guardian’da çıkan mektubunda Kılıçdaroğlu şöyle diyor:

“Yalnız değiliz. Dünya, aşırılık yanlısı, liberal olmayan popülistlerin ve diktatörlerin yükseldiğini görüyor. Diktatörler birbirlerinden öğreniyorlar. Demokrasilere karşı birlikte komplo kuruyorlar. Ülkelerini mahvettiler ve halklarını yurt dışına sığınmaya zorladılar. Liberal demokratlar nasıl tepki vermeli?”

Kılıçdaroğu’nun ülkelerini mahvettiler diyerek kastettiği kişiler Kaddafi, Saddam, Esat, olmalı. Yani Irak’ı, Suriye’yi, Libya’yı  Amerika-İsrail değil de bu diktatörler mahvetmiş. Bu ifade emperyalizmi masumlaştıran, ABD’nin mezhep ayrılıklarını, etnik köken farklıklarını körükleyip halkları birbirine düşman eden fitnelikler masum, liderler suçlu; ABD’nin ölüm kusan deniz piyadeleri,  uçakları, topları, tankları, füzeleri masum ama liderler suçlu.

Kılıçdaroğlu’nun “uluslararası çapta demokratik araçlar”ı Türkiye’deki diktatöre ve adaletsizliğe karşı yardıma çağırması ise en azından utanç vericidir. CHP, “Milleti,gene milletin azim ve kararı kurtaracaktır” anlayışından küresel güçler, yani ABD ve İsrail gel bizi kurtar anlayışına taşınmıştır. 

ABD’den,  Atlantik dünyasından, “liberal demokratlar”dan demokrasi talep ediliyor.  Atlantik dünyası ne zaman “demokratik” dediyse, ardından yeni tipte bir sömürgecilik düzeni ve acı işgallerin, sürgünlerin, ölümlerin geldiği unutuluyor. Yakın tarihteki örnekler göz ardı ediliyor.

YÜRÜYÜŞÜN AMACI BELLİDİR

Bu yürüyüşün amacı belli olmuştur: ABD-İsrail projelerine evet diyecek yeni bir iktidar yaratmak. Bu konuda Sayın Perinçek’in şu uyarıları çok önemli:

“Amerika, Avrupa bu yürüyüşü bir iktidar projesi olarak destekliyor. CHP'yi HDP ile PKK VE FETÖ ile yan yana getirerek Abdullah Gül'leri onlara katarak bir iktidar projesinin içine itiyorlar. Bu nedenle Sayın Kılıçdaroğlu'nun için yazdıkları yazılar batı basınında emperyalist basında kampanya halinde yayınlanıyor. Ama Türkiye PKK'nın içinde olduğu HDP'nin içinde olduğu FETÖ'nün içinde olduğu hiçbir iktidar projesine izin vermeyecektir. 

CHP, bir koluna FETÖ'yü takarak bir koluna PKK'yı takarak kendisine yazık ediyor. Defalarca uyardık buradan tekrar uyarıyoruz"

“Bütün dünyaya ilan ediyoruz:

Türkiye, ABD ve İsrail saldırganlığına karşı Vatanını ve Cumhuriyetini savunacak kuvvete ve birikime sahiptir. “Kürdistan’da referandum” planı, Türk milletini ve Batı Asya ülkelerini birleştiriyor.


Vatan Partisi görev başındadır. Vatan Savaşımız, kesinlikle zafere ulaşacaktır.”