BEN DE ÖZÜR İSTİYORUM
Başbakan Davutoğlu 4. Uluslararası Hacıbektaş Aşure Günü’ne katılmış ve orada çok
talihsiz bir konuşma yapmış. Dersim isyanını Kerbela olarak nitelendirmiş. Dolayısıyla, Türk Milleti’ni, Türk Ordusunu
Yezid’e benzetmiş, Dersim olaylarının baş örgütleyicisi, mal, can ve millet
düşmanı Seyit Rıza’yı da Hazreti Hüseyin ile eşdeğer tutmuş.
Bu çok çirkin bir benzetmedir ve Ehl-i Beyt’in aziz
hatırasına ağır bir hakarettir. Bu şuursuzca ve bilgisizce yapılan benzetmeye
tüm İslam Aleminin ve Türk Milleti’nin tepki vermesi gerekir.
Kendisini “Dersimli Kemal” olarak isimlendiren Kılıçdaroğlu’nun
bu çirkin benzetmeye sessiz kalması da Davutoğlu’na gizli bir destek gibi
olmuştur. Bir kere daha anlaşılmıştır ki Kılıçdaroğlu CHP başkanı olmaya layık
birisi değildir.
Bu vesile ile Erdoğan Dersim olayları ile ilgili olarak
Devlet adına özür dilediği zaman yazdığım bir yazıyı tekrar yayınlamak istiyorum:
“BEN DE ÖZÜR İSTİYORUM
Ben Dersimliyim; Sayın
Başbakanımız devletin yaptıklarından dolayı benden özür diledi.
Annem Tunceli’nin Çemişgezek, babam Hozat ilçesinde doğmuş, büyümüş. Ben
de Çemizşgezek doğumluyum. Yani ben Dersimliyim. Sayın başbakanımızın
devlet adına özür dilemesi elbette beni de ilgilendirir ama benden başkalarının
da özür dilemesi gerekir. Kimler mi özür dilemelidir? Elbette Seyit Rıza ve
onun gibi şakilere sahip çıkanlar ve onlar adına konuşanlar.
Ben Dersim olaylarını babaannem,
babam ve annemden dinleyerek büyüdüm. Onların ve diğer akrabalarımızın ve
hemşerilerimizin Seyit Rıza ve onun gibi diğer eşkiyadan nasıl zulüm
gördüklerini özellikle babaannem
defalarca anlatmıştır.
Onlardan dinlediğime göre, Devlete isyan eden asiler sadece askerleri
katletmekle kalmamış, oranın sivil halklarını da öldürmüşler ve zulmetmişledir.
Babaannemim iki erkek kardeşini pusu kurup öldürmüşler. Babaannemin Salih
isimli, nahiye müdürü olan, kardeşinin
oğlu Efendi’yi asiler kaçırmış ve daha sonra “gel çocuğunu geri vereceğiz
diye” köylerine çağırmış ve yolda pusu kurarak öldürmüşlerdir. Bu ölüm Hozat’da
büyük üzüntüye sebep olmuş ve aşağıdaki ağıt türkü yakılmıştır. Bu türkü halen
söylenmektedir.
Hozat'ta gezerdim bir fidan boylu
Görenler derdi kim bu aslan soylu
Sorana deyin ki Hamil'in oğlu
Varsın Hozat yansın ver veran olsun
Hozat'ın gençleri intikam alsın
Hozat'ın önünde değirmen bendi
Mevlam nasib etmiş bana bu fendi
Buna sebep olan oğlum efendi
Vurma zalım vurma ne dedim sana
Bir çift cevabı mı çok gördün bana
Teştek'in başında vurdular beni
Bir kara palas'a sardılar beni
Şu kara toprağa verdiler beni
Ağlasın ağlasın anam ağlasın
Ahmedim diyerek kara bağlasın
Hozat'ın başında bir sürü koyun
Üstümü soymadan mezara koyun
Bir oğlum olursa adımı koyun
Yansın Hozat yansın yansın kül olsun
Bana değen gözler yansın kül olsun
Hozat'ın önünde çüt pınar çıkar
Ahmed'i vurmuşlar al kanlar akar
Çifte doktor gelmiş yaraya bakar
Gençliğe doymadan giderim böyle
Rüyada görmüşüm kaderim böyle
Hozat'ın içinde okunur ezan
Ne kara yazmış ah alnını yazan
Hep Seyit Rıza'dır kavlini bozan
Yolumu kesenler yolundan kalsın
Büyüsün efendim intikam alsın
Teştek'in başında iniş inemem
Kurşunlar sekiyor geri dönemem
Atımı kaçırdım tutup binemem
Yansın Hozat yansın ver veran olsun
Anamın gözünden akan kan olsun
Diğer kardeşini de benzer şekilde öldürmüşler. Onun içinde bir türkü
söylenmiştir. O türkünün de sözleri şöyledir:
Atamı bağladım nar ağacına,
Perçemim dolandı gül ağacına
Gidin söyleyin benim bacıma
Nasıl dayanacak benim acıma.
Türküde adı geçen bacı, benim babaannemdir. Rahmetli babaannem bu
olayları anlatır, türküleri söyler ağlardı.
Şakiler işi o kadar azıtmışlardır ki birkaç kere Çemişgezek’i
basmışlar. Karşı koymaya çalışanları öldürmüşler kasabayı yağmalamışlar. Annem
o günleri hatırlıyor. Kadınlar bir camiye toplanır eşkıya onlara bir kötülük
yapmasın diye dua eder tespih çekerlermiş.
Daha üç gün önce, o günlerde küçük kızın yanında öldürülen
yüzbaşıyı, balta ile parçalanarak öldürülen askerleri, Fırat nehrini salla
geçerken salın ipi kesilerek Fırat’ın azgın sularına terk edilen ve boğulan
askerlerin hikayesini anlatırken gözleri doldu.
Bu asiler köprüleri yıkmışlar, telefon tellerini kesmişler, nahiye
müdürü, vergi tahsildarı gibi memurları öldürmüşler, karakolları basmışlar,
subayları, astsubayları, erleri öldürmüşler. Halkın mal, can ve ırz
emniyeti kalmamış. İşte bu ortamda askeri müdahale yapılmış ve suçlular ağır
biçimde cezalandırılmış.
İkinci Dersim harekâtında maalesef bu asilerin yanında çok sayıda
yerli halk da zarar görmüştür. Tabir yerinde ise kurunun yanında yaş da
yanmıştır. İsyana iştirak eden aşiretler mecburi iskâna tabi tutulmuş ve
Anadolu’nun farklı bölgelerine gönderilmiştir.
Dersim isyanının Alevilikle, Kürtlükle ilgisi yoktur. Bu isyan
tüm Dersim halkına da mal edilemez. Çok sayıda var olan aşiretlerden sadece
altısı bu isyana katılmıştır. İsyanın liderlerinden Seyit Rıza ise aslen bir
Türk’tür. Kendisinin bazen Arap, bazen Kürt olduğunu söylemiştir ama mensup
olduğu aşiret aslında bir Türk aşiretidir.
Bu hareket sonunda Tunceli’de tamamı son model 14 000’den fazla
silah toplanmıştır.
Eğer Dersim olayları nedeniyle özür dilenecekse, birileri de
benden özür dilemelidir. Kim Seyit Rıza ve diğer asileri sahipleniyorsa, onlar
adına konuşuyorsa onun bana özür borcu vardır. Babaannemin iki kardeşi için
döktüğü göz yaşlarını unutmam ise asla mümkün değildir.
Şimdi soruyorum:
Neden hiç kimse asilerin, Seyit Rıza'nın
adamlarının yaptığı katliamlardan, zulümden, askerleri nasıl öldürdüğünden,
masum halkı nasıl sömürüp mallarına el koyduğundan. nahiye müdürlerini,
subayları, çocuklarının gözü önünde öldürdüğünden, yapılan köprüleri
bombaladığından söz etmiyor. Eşkiya mı dersime hâkim olsaydı? Dersim 3-5 aşiret
resinin malı ve toprağı değildir. Orası da
vatan toprağıdır.
Dersim
dosyasının açılmasını Cumhuriyet'in tasfiyesi projesi içinde değerlendirmek
gerekir. Cumhuriyet'i koruyan tüm kişiler, kurumlar, topluluklar sindirilmeye,
etkisizleştirilmeye veya Cumhuriyet'ten soğutulmaya çalışılıyor.
"Sonsuza kadar koruma ve kollama" karalılığı ve direnci kırılmak
isteniyor. İnsanlar hapse atılıyor, hatta öldürülüyor, bilgi kirliliği
yaratılıyor; adeta Cumhuriyet'ten intikam alınıyor.
Bu çerçevede sıra Alevilere
gelmişti. Alevi yurttaşlarımızda Atatürk sevgisi ve Cumhuriyet sevdası her
zaman var olmuştur. Cumhuriyeti koruma kararlılığını hiç yitirmemişlerdir.
Dersim dosyası açılarak, Atatürk'ten ve Cumhuriyet'ten soğutulmaya
çalışılıyor. Özet ile Cumhuriyet savunmasız bırakılmak isteniyor. Geçmişte bazı
oyunlara gelmeyen Alevilerin bu oyunu da bozacağına inanıyorum.”