9 Kasım 2014 Pazar

BEN DE ÖZÜR İSTİYORUM

Başbakan Davutoğlu 4. Uluslararası  Hacıbektaş Aşure Günü’ne katılmış ve orada çok talihsiz bir konuşma yapmış. Dersim isyanını Kerbela olarak nitelendirmiş.  Dolayısıyla, Türk Milleti’ni, Türk Ordusunu Yezid’e benzetmiş, Dersim olaylarının baş örgütleyicisi, mal, can ve millet düşmanı Seyit Rıza’yı da Hazreti Hüseyin ile eşdeğer tutmuş.

Bu çok çirkin bir benzetmedir ve Ehl-i Beyt’in aziz hatırasına ağır bir hakarettir. Bu şuursuzca ve bilgisizce yapılan benzetmeye tüm İslam Aleminin ve Türk Milleti’nin tepki vermesi gerekir.  

Kendisini “Dersimli Kemal” olarak isimlendiren Kılıçdaroğlu’nun bu çirkin benzetmeye sessiz kalması da Davutoğlu’na gizli bir destek gibi olmuştur. Bir kere daha anlaşılmıştır ki Kılıçdaroğlu CHP başkanı olmaya layık birisi değildir.

Bu vesile ile Erdoğan Dersim olayları ile ilgili olarak Devlet adına özür dilediği zaman yazdığım bir yazıyı tekrar  yayınlamak istiyorum:

“BEN DE ÖZÜR İSTİYORUM

Ben Dersimliyim;  Sayın Başbakanımız devletin yaptıklarından dolayı  benden özür diledi.  Annem Tunceli’nin Çemişgezek, babam Hozat ilçesinde doğmuş, büyümüş. Ben de Çemizşgezek doğumluyum.  Yani ben Dersimliyim. Sayın başbakanımızın devlet adına özür dilemesi elbette beni de ilgilendirir ama benden başkalarının da özür dilemesi gerekir. Kimler mi özür dilemelidir? Elbette Seyit Rıza ve onun gibi şakilere sahip çıkanlar ve onlar adına konuşanlar.
 Ben Dersim olaylarını babaannem, babam ve annemden dinleyerek büyüdüm. Onların ve diğer akrabalarımızın ve hemşerilerimizin Seyit Rıza ve onun gibi diğer eşkiyadan nasıl zulüm gördüklerini  özellikle babaannem defalarca anlatmıştır.
Onlardan dinlediğime göre,  Devlete isyan eden asiler sadece askerleri katletmekle kalmamış, oranın sivil halklarını da öldürmüşler ve zulmetmişledir. Babaannemim iki erkek kardeşini pusu kurup öldürmüşler. Babaannemin Salih isimli,  nahiye müdürü olan, kardeşinin oğlu Efendi’yi asiler kaçırmış ve daha sonra  “gel çocuğunu geri vereceğiz diye” köylerine çağırmış ve yolda pusu kurarak öldürmüşlerdir. Bu ölüm Hozat’da büyük üzüntüye sebep olmuş ve aşağıdaki ağıt türkü yakılmıştır. Bu türkü halen söylenmektedir.
Hozat'ta gezerdim bir fidan boylu
Görenler derdi kim bu aslan soylu
Sorana deyin ki Hamil'in oğlu

Varsın Hozat yansın ver veran olsun
Hozat'ın gençleri intikam alsın

Hozat'ın önünde değirmen bendi
Mevlam nasib etmiş bana bu fendi
Buna sebep olan oğlum efendi

Vurma zalım vurma ne dedim sana
Bir çift cevabı mı çok gördün bana

Teştek'in başında vurdular beni
Bir kara palas'a sardılar beni
Şu kara toprağa verdiler beni

Ağlasın ağlasın anam ağlasın
Ahmedim diyerek kara bağlasın

Hozat'ın başında bir sürü koyun
Üstümü soymadan mezara koyun
Bir oğlum olursa adımı koyun

Yansın Hozat yansın yansın kül olsun
Bana değen gözler yansın kül olsun

Hozat'ın önünde çüt pınar çıkar
Ahmed'i vurmuşlar al kanlar akar
Çifte doktor gelmiş yaraya bakar

Gençliğe doymadan giderim böyle
Rüyada görmüşüm kaderim böyle

Hozat'ın içinde okunur ezan
Ne kara yazmış ah alnını yazan
Hep Seyit Rıza'dır kavlini bozan

Yolumu kesenler yolundan kalsın
Büyüsün efendim intikam alsın

Teştek'in başında iniş inemem
Kurşunlar sekiyor geri dönemem
Atımı kaçırdım tutup binemem

Yansın Hozat yansın ver veran olsun
Anamın gözünden akan kan olsun
 
 
 
Diğer kardeşini de benzer şekilde öldürmüşler. Onun içinde bir türkü söylenmiştir. O türkünün de sözleri şöyledir:
Atamı bağladım nar ağacına,
Perçemim dolandı gül ağacına
Gidin söyleyin benim bacıma
Nasıl dayanacak benim acıma.
 
Türküde adı geçen bacı, benim babaannemdir. Rahmetli babaannem bu olayları anlatır, türküleri söyler ağlardı.
Şakiler işi o kadar azıtmışlardır ki birkaç kere Çemişgezek’i basmışlar. Karşı koymaya çalışanları öldürmüşler kasabayı yağmalamışlar. Annem o günleri hatırlıyor. Kadınlar bir camiye toplanır eşkıya onlara bir kötülük yapmasın diye dua eder tespih çekerlermiş.
Daha üç gün önce,  o günlerde küçük kızın yanında öldürülen yüzbaşıyı, balta ile parçalanarak öldürülen askerleri, Fırat nehrini salla geçerken salın ipi kesilerek Fırat’ın azgın sularına terk edilen ve boğulan askerlerin hikayesini anlatırken gözleri doldu.
Bu asiler köprüleri yıkmışlar, telefon tellerini kesmişler, nahiye müdürü, vergi tahsildarı gibi memurları öldürmüşler, karakolları basmışlar, subayları, astsubayları, erleri öldürmüşler. Halkın mal, can ve  ırz emniyeti kalmamış. İşte bu ortamda askeri müdahale yapılmış ve suçlular ağır biçimde cezalandırılmış.
İkinci Dersim harekâtında maalesef bu asilerin yanında çok sayıda yerli halk da zarar görmüştür. Tabir yerinde ise kurunun yanında yaş da yanmıştır.  İsyana iştirak eden aşiretler mecburi iskâna tabi tutulmuş ve Anadolu’nun farklı bölgelerine gönderilmiştir.
 Dersim isyanının Alevilikle, Kürtlükle ilgisi yoktur. Bu isyan tüm Dersim halkına da mal edilemez. Çok sayıda var olan aşiretlerden sadece altısı bu isyana katılmıştır. İsyanın liderlerinden Seyit Rıza ise aslen bir Türk’tür. Kendisinin bazen Arap, bazen Kürt olduğunu söylemiştir ama mensup olduğu aşiret aslında bir Türk aşiretidir.
 Bu hareket sonunda Tunceli’de tamamı son model 14 000’den fazla silah toplanmıştır.   
Eğer Dersim olayları nedeniyle özür dilenecekse,  birileri de benden özür dilemelidir. Kim Seyit Rıza ve diğer asileri sahipleniyorsa, onlar adına konuşuyorsa onun bana özür borcu vardır. Babaannemin iki kardeşi için döktüğü göz yaşlarını unutmam ise asla mümkün değildir.
Şimdi soruyorum:

Neden hiç kimse asilerin, Seyit Rıza'nın adamlarının yaptığı katliamlardan, zulümden, askerleri nasıl öldürdüğünden, masum halkı nasıl sömürüp mallarına el koyduğundan. nahiye müdürlerini, subayları, çocuklarının gözü önünde öldürdüğünden, yapılan köprüleri bombaladığından söz etmiyor. Eşkiya mı dersime hâkim olsaydı? Dersim 3-5 aşiret resinin malı ve toprağı değildir. Orası da  vatan toprağıdır.

Dersim dosyasının açılmasını Cumhuriyet'in tasfiyesi projesi içinde değerlendirmek gerekir. Cumhuriyet'i koruyan tüm kişiler, kurumlar, topluluklar sindirilmeye, etkisizleştirilmeye veya  Cumhuriyet'ten soğutulmaya çalışılıyor. "Sonsuza kadar koruma ve kollama" karalılığı ve direnci kırılmak isteniyor. İnsanlar hapse atılıyor, hatta öldürülüyor, bilgi kirliliği yaratılıyor; adeta Cumhuriyet'ten intikam alınıyor.


Bu çerçevede sıra Alevilere gelmişti. Alevi yurttaşlarımızda Atatürk sevgisi ve Cumhuriyet sevdası her zaman var olmuştur. Cumhuriyeti koruma kararlılığını hiç yitirmemişlerdir. Dersim dosyası açılarak,  Atatürk'ten ve Cumhuriyet'ten soğutulmaya çalışılıyor. Özet ile Cumhuriyet savunmasız bırakılmak isteniyor. Geçmişte bazı oyunlara gelmeyen Alevilerin bu oyunu da bozacağına inanıyorum.”

Hiç yorum yok: