28 Aralık 2017 Perşembe

SAĞLIK VE SPOR

Dünyada ve Türkiye’de spora olan ilgi giderek artıyor. Sadece sporcu sayısında artış yok, yapılan sporun yoğunluğu da eskiye göre daha fazla. Spor yapanların amaşları farlı farklı. Kimisi sağlıklı olmak içim, kimisi hoş vakit geçirmek için kimisi de para kazanmak için alan ve salonları dolduruyor.

Sağlıklı bir beslenme alışkanlığı, düzenli olarak yapılan egzersizler ve kötü alışkanlıklardan uzak durma insanların daha sağlıklı bir hayat yaşamasını sağlar. Yaşın ilerlemesi ile ortaya çıkacak problemleri azaltır. Düzenli spor yapamlar kendilerini daha mutlu hisseder.

Yaşlılığımızda da aktif olmak istiyorsak, hareketsizlikten kaçınmamız gerekir. Düzenli spor yapmanın faydaları şunlardır:

Uzun ve sağlıklı bir hayat sağlar,
Kalp-damar hasatlıklarından korur,
Şeker hastalığını ve bazı kanser türlerini önler,
Kan tansiyonunu düşürür,
Kemiklerin güçlü ve dayanıklı kalmasına yardım eder,
Kas ve eklem ağrılarını azaltır,
Hareketliliğin ve dengenin artmasını sağlar,
Düşme ve kalça kırığı gibi ciddi risklerden korur,
Yaşlanma ile birlikte beklenen kas gücündeki azalma hızını azaltır.

Düzenli egzersiz stresi azaltır, hayata daha pozitif bakmamızı sağlar. Bu nedenle düzenli egzersiz yapanlar kendilerini daha iyi ve mutlu hisseder.

Sağlık için çok yoğun spor yapmak şart değildir. Kasların, kalbin ve akciğerlerin sıkı bir şekilde, ama çok yorucu tarzda değil, çalıştırılması yeterlidir.

Günde en az 30 dakika, orta derecede fizik aktivite yapılmalıdır.  Bu süre uzatılabilir. Önemli olan aktivitedir. Bu aktivite yürüme, yüzme, bisiklete binme, koşma, bahçede çalışma, ev işi yapma, dans etme, futbol, basketbol gibi sporları yapma şeklinde olabilir. Yapılacak aktiviteyi yaşa ve zevke göre seçmek uygun olur.


TÜRKİYE’DE SPOR

Ülkeler, çocuklarının, gençlerinin daha doğrusu herkesin spor yapabilmesi için imkanlar yaratıyor. Sağlıklı spor yapabilmenin şartlarını oluşturuyorlar. Bir yandan spor salonlarını, alanlarını artırıyorlar diğer yandan eğiticiler yetiştiriyorlar.

Türkiye’de de spora ilgi giderek artıyor ama bu daha çok maç izleme şeklinde oluyor. Televizyonlarda, alanlarda ve salonlarda maç izleyenlerin sayısı spor yapanlardan çok daha fazla.

Spor yapmak bazı şartları gerektiriyor. Salon lazım, saha lazım, pist lazım, kort lazım, havuz lazım; özetlersek tesis lazım. Ne yazık ki Türkiye bu konuda sınıfta kalmış durumda.

Kentleştik ama sağlıklı kentler kuramadık. Yan yana, yan yana 20-30 katlı binalar diktik aralarına park koymadık. Yeşil alanları imara açtık, müteahit zengin ettik.

Halkımızın da bu konuda talebi yetersiz. Hiç kimse de bir belediye başkanının karşına geçip <Ben nerede spor yapacağım, çocuğum nerede koşup oynayacak?> diye sormadı. Kendimizi dört duvar arasına hapsettik. Televizyon mahkumu olduk.

Kentleri inşaat müteahitlerinin, emlak komisyoncularının ve onların belediyedeki adamlarının para kazanma hırsına feda ettik. Kentleri feda edince, çocuklarımızın, gençlerimizin ve kendimizin sağlığını da birkaç kişinin zenginleşmesi uğruna harcadık.

Koca koca arenalar, salonlar yaptık. Bu arenalarda yabancı ülkelerden getirdiğimiz sporcuları oynattık, biz de seyrettik. Akşama da top çizgiyi geçti mi geçmedi mi; ofsayt mıydı, değil miydi; Eto düştü mü, düşürüldü mü, bunları tartıştık. Spora olan ilgimiz de bu kadar!

Durum bu olunca sporcu yetiştiremez olduk. Kulüpleri bir yana koydum, milli takımlara bile yabancı sporcu ithal eder hale geldik.

Tesis olark en fazla yaptığımız şey, halı saha ve apartman altı spor merkezleri. Buralar da sağlıklı ve güvenli spor yapmaya uygun değil. 

DOĞRU SANILAN YANLIŞLAR

Sporcular arasında doğru sanılan baı bilgiler ver. Bunlarda iki tanesi üzerinde durmakta fayda var: Steroid kullanımı ve aşırı protein alımı.

Steroidler:

Anabolizanlar olarak da bilinir. Doğal olarak erkeklerin testislerinde ve böbrek üstü bezlerde üretilen bu steroidlerin sentetik olanları da vardır. 

Gülle, disk, çekiç atma, boks, halter güreş gibi güç gerektiren sporları yapanlar bu ilaçlardan sıklıkla almaktadır. Çalıştırıcılar ve yöneticiler, kazanma ve şampiyon olma hırsı ve hevesi ile doldurarak, genç sporcuları bu tip ilaçları kullanmaya ikna etmektedir.

Bu ilaçları alanların kasları irileşir. Kaslardaki bu büyüme, ilaçların istenmeyen etkisi olan su ve tuz tutulmasına da bağlıdır. Su ve tuz vücutta tutulunca kan basıncı artar. Bu ilaçlara bağlı olarak sarılık, hepatit ve karaciğer kanserleri oluştuğu bildirilmiştir. Erkeklerde cinsel arzuyu azaltmakta, sperm üretimini bozmakta ve testislerde atrofi yapmaktadır.  Kadınlarda ise kıllanmayı artırmakta ve seste kalıcı kalınlaşma yapmaktadır. Büyümesini tamamlamamış gençlerde kullanılınca, büyüme kıkırdakları erken kapanır ve çocuğun boyu kısa kalır.

Bilimsel çalışmalar bu ilacın kullanılması ile performansın arttığını gösterememiştir. Bir çok araştırıcı, kas kütlesindeki ve gücündeki artmayı su tutulmasına, idmanlarla kasların büyümesine ve ilacın psikolojik etkisine bağlamıştır. Gerçekten de ilaç kesilince, fazla su idrar ile atılmakta, kas kütlesi küçülmekte fakat güç azalması olmamaktadır.

Protein Tozları:

Proteinler, amino asidlerin birleşmesinden oluşur. Vücudun yapı taşlarıdır. Bazı koçların ve antrenörlerin sporculara telkin ettiğinin aksine aşırı miktarda alındığında sporcunun başarısını artırmaz. Çok miktarda alınan proteinlerin kas kütlesini büyütme özelliği de yoktur.

Fazla alınan proteinleri vücut depolayamaz ve onları yağa dönüştürür. Böylece vücudun yağ oranı artmış olur, o kadar.

Uzun süre ve aşırı miktarda protein alınması sağlık açısından zararlıdır. Proteinlerin metabolize olması sonucu açığa çıkan azot karaciğer ve böbreklerin yükünü artırır ve bu oprganlarda kalıcı bozukluklara yol açabilir.


SAĞLIKLI SPOR

Sağlık için spor yapıyoruz ama bunu bilinçli yapmadığımız takdirde bazı sağlık problemleri ortaya çıkabilir.  Spor yapmak isteyenlere, onları hastalıklardan, sakatlıklardan koruyacak ve sağlıklı, verimli ve bağımsız bir hayat yaşamanızı kolaylaştıracak önerilerimiz var:

Eğer bir sağlık probleminiz varsa, egzersiz programına başlamadan önce sağlık kontrolünden geçiniz ve doktorunuza danışınız. Doktorunuz bazı aktiviteleri sizin için sınırlayabilir.

Yıl boyunca rahatlıkla yapabileceğiniz, sizi eğlendiren bir egzersiz aktivitesini seçin. Birçok insan yürümeyi, koşmayı, yüzmeyi kürek çekmeyi veya müzik eşliğinde ritmik hareletler seçilmelidir.

Sizi eğlendiren, hoşunuza giden bir egzersizi amaçlayın. Seçtiğiniz programın size sıkmayacağından ve bıktırmayacağından emin olun.

Yürüyerek, germe egzersizleri yaparak ısındıktan sonra esas aktivitelerinizi yapın ve sonra gene yürüyerek ve germe egzersizleri yaparak soğuyun. Esneklik kazandırıcı idmanlar sakatlanmanızı önleyebilir. 

Bazı günleri boş bırakarak, haftalık bir program yapın. Mesela, gün aşırı egzersiz yapıp bir haftada üç gününüzü boş geçirebilirsiniz.

Hafif bir fizik aktivite programı ile başlayın, günde 30 dakika gibi… Yürüme, koşma, yüzme ve bisiklete binme gibi farklı aktiviteleri dengeleyecek tarzda bir program yapın.

Eğer 30 dakikalık süre size ağır geliyorsa veya zaman bulamıyorsanız, bu süreyi günün farklı saatlerinde, iki kerede, 15 dakikalık egzersizlerle tamamlayabilirsiniz.

Başlangıçta kaslarınızda ağrılar olursa, programınızı durdurmayın; bu ağrılar zamanla geçecektir. Herhangi bir yerinizde şiddetli ağrı ve şişlik olursa egzersizleri durdurunuz.

Gün içerisinde uygun bir zamanı seçin. Tok karnına ve aşırı sıcak havalarda egzersiz yapmaktan kaçının.

Ayağınızı destekleyecek fakat sıkmayacak, nasır oluşturmayacak ve su toplatmayacak ayakkabılar giyinin. Ayakkabınızın içinde ark takviyesi bulunsun ve topuk kısmı ön kısmından 1-2 cm daha yüksek olsun. Ayakkabının üst kısmının, ayağınızın havalanmasını sağlayacak, deri veya naylon ağ şeklindeki malzemeden yapılmış olmasına dikkat edin.

Sıcak havalarda vücudun ısısını kaybetmesine izin verecek, açık renkli ve seyrek dokunmuş kumaşlardan yapılmış kıyafetler giyin. Soğuk havalarda ise birkaç kat giyinin.

Yüzde on kuralına uyun. Aktivite sürenizi veya yoğunluğunuzu değiştirirken, haftada % 10’dan daha fazla artırma yapmayın. Günde 4 kilometre yürüyorsanız, birden bire bu mesafeyi 6 kilometreye çıkarmayın. Aynı kurala ağırlık çalışmaları yaparken de uyun. Kaldırdığınız ağırlığı haftada % 10 artırın.

Yapılacak spora uygun biçimde fizik kondisyonunuzu yükseltin. Kaslarınız dayanıklı, güçlü ve kuvvetli, eklemleriniz esnek ve hareketli olsun. Yeterli çevikliği kazanmış olun. Kalp ve akciğer fonksiyonlarınız üst düzeyde olsun.

Dehidratasyonu (susuz kalma), krampları, sıcak çarpmalarını önlemek için bol miktarda sıvı alın. Egzersizlere başlamadan 1 bardak su için, egzersiz esnasında her 15- 20 dakikada bir tekrar su için. Su içmek için susamayı beklemeyin.

Yaptığınız sporun kurallarını öğrenin ve bunlara uyun.  Spora uygun koruyucu tedbirler alın. Futbolcu iseniz baldırlık kullanın, voleybolcu iseniz koruyucu dizlik, bisiklete binecekseniz kask takın, v.b

Spor malzemelerinin doğru kullanımını öğrenin ve uygulayın. Mesela, kayak yapıyorsanız, ayakkabınızı kayağa doğru bağlayın…

Hasta ve yorgun olduğunuzda spor yapmayın. Spor yaptığınız alanını ve onun zeminini iyi seçin. Hava durumu gibi çevre şartlarına dikkat edin. Aşırı sıcak, soğuk havalarda veya yüksek irtifada spor yapacaksanız öncelikle vücudunuzun bu şartlara uyum sağlamasını bekleyiniz (aklimitizasyon), sonra spor yapınız.

Başarılarınızdan dolayı kendi kendinizi kutlayın ve daha başarılı olmak için çabalarınızı giderek artırın.

Sporla kalın, sağlıkla kalın…


23 Aralık 2017 Cumartesi

AKP, AMERİKA VE DARBELER

Tek millet deyip Türk millet diyemiyorlardı, Aziz Türk millet demeye başladılar; Mustafa Kemal deyip, Atatürk diyemiyorlerdı, Atatürk demeye başladılar ama 28 Şubat davasına karşı verdikleri tepkiden anlaşıldı ki, Cumhuriyet ile, Atatürk ile ve TSK ile olan sorunları devam ediyor.

Türk ordususnun komutanlarını hedef alan 28 Şubat davasının iddanamesini yazan Mustafa Bilgili isimli FETO tutuklusu savcının yazdığı ve buram buram asker düşmanlığı kokan iddianemeyi davanın yeni savcısı okumuş. Komutanların çoğuna darbeye teşebbüs ettikleri için müebbet hapis cezası istemiş.


Bu iddianın esas sahibi olan Mustafa Bilgili ise “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” eden ve “silahlı terör örgütü üyesi” olduğu belirtilen cezaevindeki bir FETO üyesi.

28 Şubat davası ordumuza kurulmuş bir kumpastı. FETO bu davayı açarak 28 Şubat’ın intikamını almaya çalışmıştı. FETO ile savaştığını iddia eden AKP iktidarı ise bu davada FETO’nun yerini almış gözüküyor.

AKP’liler savcının mütaalasından son derece memnun görünüyorlar. AKP sözcüsü Mahir Ünal, <28 Şubat, bir darbe girşimiydi, büyük mağduriyetler oluşturdu. Türkiye’nin bu darbelerle yüzleşmesi, darbecilerle hesaplaşması gerekiyor> demiş.

DARBELER HEP ASKERİ OLMUYOR

AKP sözcüsüne kendilerinin de bir darbe sonucu iktidara geldiğini hatırlatmak lazım.

Türkiye’de benim yaşadığım 3 darbe oldu; 12 Mart, 27 Eylül ve 3 Kasım darbeleri. Bunların hepsinin de arkasında Amerika vardı. İlk ikisi askeri darbeydi ama 3 Kasım bir sivil darbeydi.

27 Eylül ve 3 Kasım darbelerinden sonra Amerikancı yönetimler başa geçti. AKP kendisinin nasıl iktidara geldiğini sorgulamadan, darbelerle hesaplaşmaya kalkmaması lazım.


12 Eylül darbesini takip eden günlerde devrimciler, ülkücüer hapislere atılırken FETO’nun önü açıldı. Daha sonra Özal’ın iktıdara gelmesi ile birlikte FETO daha da güçlendi ve büyüdü. Uygulanan adına liberal denilen program ile borçlanma ekonomisi başladı ve Türkiye yarı sömürge durumuna düşürüldü.

FETO’nun büyümesi Çiller döneminde devam etti. 28 Şubat, FETO’nun devlet içinde büyümesine ve toplum içinde örgütlenmesine bir tepki idi.

AKP NASIL İKTİDARA GELDİ?

Gelelim AKP’nin nasıl iktidar olduğuna. 3 Kasım 2002 öncesi ekonomik kriz yaratıldı ve kurtarıcı olaral Amerika’dan Kemal Derviş yollandı. Derviş, Amerika’nın da işine gelen bazı ekonomik programların uygulamasını başlattı. Daha sonra DSP’yi parçaladı. Refah partisinden ve Anavatan Partisinden miilletvekilleri ayrıldı. 57. Hükümetin altı boşaltıldı ve 3 Kasım’da seçime gidildi.

Seçimden önce diğer partilerden ayrılanlar AKP’yi kurdu. Erdoğan parlatılmaya başlandı.


Bu durumu çok önceden belirleyenler de vardı: Aydınlık dergisi 20 Ekim 1996 tarihli sayısının kapağında “Abramowitz Tayyib’i Erbakan’ın yerine hazırlıyor” başlıklı önemli bir haber yayınladı.

Bu haber, 3 Kasım sonuçları ile doğrulanmış oldu.

Erdoğan’ın iktidarı aslına bir koalisyondu. Bu kolalisyonun 3 kanadı vardı: Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Fethullah Hoca.

Amerikan darbesi ile başa gelen bu koalisyon kendisini iktidara taşıyanların istediklerini yapmaya başladı.  Liberal ekonomi devam etti, borçlanma daha da arttı. Türk milletinin nesi var, nesi yok yabancı sermayeye satılmaya başlandı. Erdoğan kendisini Amerikan’ın BOP projesinin eş başkanı olduğunu ilan etti.

Bu dönemde FETO devlet içine iyice yerleşti ve 28 Şubat’ta önemli rol alanlara karşı bir intikam hareketi başlattı. Dava açıldı ve o dönemin komutanları hapse atıldı.

ERDOĞAN, GÜL, GÜLEN KOLALİSYONU BOZULDU

Sonraki günlerde üçlü koalisyon bozuldu. Erdoğan, Gül ve FETO birbirinden ayrıldı. Erdoğan’ın iktidarı devam ediyor. Gül ve FETO ise yeni ortaklar bulup ve gene Amerika’nın desteği ile iktidara gelmenin planlarını yapıyor.

AKP sözcüsü Mahir Ünal’ın darbecilerden hesap soruluyor diye memnuniyetini belirttiği şey işte bu FETO’nun TSK’den intikam alma davasıdır. Koalisyon bozuldu ama ordu düşmanlığı devam ediyor.

Şu iç hususu hatıralatalım:

Mahir Ünal çok sevinmesin, Türk milleti, ordusuna kurulan bu kumpası da bertaraf etmesini bilecektir.

3 Kasım’da bir sivil darbe ile iktidara gelen AKP’nin darbelerden şikayet etme hakkı yoktur.

Amerika her zeminde yenilmeye başladı. Hiç kimse Amerika desteği ile iktidara gelme planları yapmasın.