KÜRESEL
SİSTEMİN TAŞERONLARI
Atatürk Bandırma vapuruna bindiğinde aklına İstiklal-i Tam
ve hakimiyet-i milliye esasına dayanan yeni bir devlet kurma fikri vardı.
İstiklal mücadelesi tam bağımsız Türkiye devletini kurmak için yapıldı.
Sınırlarınız bellidir, o sınırlar içinde bayrağınız en
yüksek noktalarda dalgalanır, önümüze sandık koyarlar, siz de sizi yönetenleri
seçersiniz ama bu sizi tam bağımsız yapmaz. Tam bağımsızlık olmayınca, sizin
seçtikleriniz küresel sistemin taşeronu olur, başka da bir şey olmaz.
Atatürk tam bağımsızlığı şöyle açıklar:
“Tam bağımsızlık demek; siyaset, maliye, iktisat, adalet,
askerlik, kültür gibi her alanda tam serbestlik demektir. Tam bağımsızlık,
devletimizin başka bir devletin veya herhangi bir uluslararası kuruluşun kesin
etkisi ya da vesayeti altında bulunmaması demektir. Bir diğer yönüyle Tam
Bağımsızlık “yabancılar hiçbir ayrıcalık tanınmaması” demektir. Bütün bu
alanlarda meclis, cumhurbaşkanı ve hükümetin, yargının bütün karar ve
tercihlerinin, serbestçe ve Milli İrade’ye uygun olarak gerçekleştirilmesidir.”
TAM BAĞIMSIZLIKTAN UZAKLAŞTIK
1938’de Atatürk’ün vefatından bu yana Tam Bağımsızlık ilkesi
darbeler aldı, yaralandı, yok oldu. Bağımsızlığımızı bir kenara atıp Batı
Sistemi’ne bağlanmamız bugün karşılaştığımız sorunların ana sebebidir.
Batı Sistemi’ne bağımlılıkta dönüm noktası 12 Temmuz 1947 tarihli Türkiye-ABD antlaşmasıdır.
İnönü elini Amerika’ya verdi, Türkiye kolunu kurtaramadı. Ne varsa elimizden
gitti.
Önce bağımsızlığımız gitti, arkasından babrikalar,
işletmeler, şirketler, bankalar, sigortalar, ormanlar, dereler, topraklar
yabancıların eline geçti.
Felaketin kökleri İnönü’ye kadar uzanıyor. Sonrasında ise
Batı’nın etkisi artarak devam etti. Taşeronlar birbirini takip etti. En önemli
ve etkin taşeron Özal’dı.
Bir Amerikan darbesi ile başa gelen Özal, dünyaya açılıyoruz
adı altında Türkiye’yi küresel güçlerin insafına terk etti. Yabancı sermaye
kontrolsüz bir şekilde Türkiye’ye aktı, geriye dönerken de yüksek kârlarla döndü.
Yüksek faizle aşırı borçlanma onunla başladı. Cumhuriyet’in birikimlerini
özelleştirme adı altında yurt dışına pazarladı. Bugünkü borca batmış ekonominin
ilk mimarı Özal’dır.
1995 Gümrük Birliği Antlaşması ile kapılarımız sonuna kadar
yabancı mallara açıldı. Türkiye ithal mal cenneti oldu. Dış ticaret ve cari
işlem açığı sürekli hale geldi. Çiller hükümeti de bunu halkımıza bir zafer
gibi sundu ve kutladı.
Amerika,1999 yılında kurulan Ecevit-Bahçeli-Yılmaz
hükümetini Kemal Derviş’in yardımı ile taşerona dönüştürdü. Neo-liberal ekonomi
adı altında yürütülen programlarla ülke küresel güçlere teslim oldu. 2002
yılında bir Amerikan projesi olarak kurulan Erdoğan hükümetleri de Kemal Derviş
ekonomisini uygulamaya devam etti.
BATI’YA BAĞLANMANIN SONUCU: DEPREM
Bütün bunların sonucunda gelinen durum Erdoğan’ın deyimi ile
tam bir ekonomik deprem.
Küresel güçler fabrikalarımızı, tarlalarımızı,
işletmelerimizi, bankalarımızı aldıkları yetmiyormuş gibi vatanımıza da göz
koydular. Amerika ve İsrail PKK oldu, FETÖ oldu, IŞİD oldu üstümüze saldırdı.
Etnik ayırımcılığı silah olarak kullandı. Kurmak istedikleri ikinci İsrail
devleti için bizim Güneydoğu’muza el koymaya kalktı.
Erdoğan, Gül, FETÖ üçlüsü beraber hükümet kurup, Amerika’nın
bu projesine taşeron oldu. Bu taşeronlar TSK’nin değerli komutanlarını,
vatansever aydınları hapislere attılar. Türk ordusunu tasfiye etmeye
çalıştılar. PKK ile açılım yapmaya, Apo ile birlikte Türk milletine anayasa
yapmaya kalktılar. Bu açılımın amacı, önce demokratik özerklik, daha sonra
Kürdistan adı altında kurulacak ikinci İsrail devletine giden yolu açmaktı ama
başaramadılar.
ZORLUKLARLA KARŞI KARŞIYAYIZ
Türkiye Amerikan’ın taşeronları yüzünden 1915 yılına geri
döndü. Ekonomi borç batağında; Amerikan silahlarının namluları Doğu Akdeniz’de,
Suriye’de, Irak’ta Türkiye’ye yönelmiş durumda.
PKK/YPG’yi sürekli silahlandırıyor, her türlü lojistik desteği veriyor. Ve biz bu
Amerika’ya karşı vatan savaşı veriyoruz.
24 Haziran’da yapılacak seçime büyük zorluklar içinde giriyoruz.
Bu zorluklar ancak Atatürk devrimlerinin rotasına girilerek aşılabilir. Öncelikle
siyasi, askeri, mali, iktisadi bağımsızlık yeniden sağlanmalıdır. Temel ilke
tam bağımsızlık olmalıdır.
BAĞIMLI LİDERLERLE TAM BAĞIMSIZLIK OLMAZ
Bu sorunlar Amerika’ya göbekten bağlı parti ve liderlerle
aşılamaz.
Dindarlığı ön plana çıkarıp sonra da uzun yıllar Amerikan
projelerine eşbaşkanlık yapanlar ve Müslümanları katleden Amerikan askerlerine
sağ salim ülkelerine dönmeleri için dua edenler, Cumhuriyet ve Atatürk ile
hesaplaşma içinde olanlar, Türk milletinin maddi birikimlerini yabancılara kaptıranlar
tam bağımsızlığı sağlayamaz.
Atatürkçü geçinip sonra da Atatürk’ün vatan kıldığı bu
toprakları bölmek için Amerika’nın hazırladığı projelere hizmet arzusu içinde
yerel özerklikten söz edenler, etnik kimliklere eşitlik isteyenler, ana dilde
eğitimi savunanlar, açılım sürecine yeniden dönmek isteyenler, PKK’yı meclise
sokmaya çalışanlar, Kemal Derviş ekonomisini savunanlar tam bağımsızlığımızı sağlayamaz.
Milliyetçi söylemlere sığınıp da sonra Türk milletinin
savunmasını NATO’ya emanet edeceklerini programlarına yazanlar, Türk milletinin
baş düşmanı Amerika ve diğer emperyalist güçlerle ilgili tek bir söz
etmeyenler, Batı ittifakından yanayız diyenler, yeterli oy alırsa HDP’nin
meclise girmesinde sakınca yok diyenler, Demirtaş’a özgürlük isteyenler tam bağımsızlığımızı
sağlayamaz.
Amerika’nın taşeronlarından bu ülkeye fayda değil hep zarar
geldi. Türk milleti bu gerçeği göz önünde tutmalı ve Amerikan projelerine
cepheden karşı koyan partiye ve onun liderine oy vermelidir ve verecektir de.
Amerika’nın iktidar belirleme yeteneği ve gücü artık kalmamıştır. Tam bağımsız
Türkiye günleri başlamaktadır.