31 Temmuz 2016 Pazar

SEN ÖNCE AKP’Yİ KAPAT

AKP İktidarı suçluyu buldu ve ilan etti. FETO terör örgütünün Amerikan’ın desteği ile yaptığı darbe girişiminin sorumlusu ve suçlusu Harp Okulları dâhil askeri okullarmış ve TSK imiş.  

AKP bu okulları kapattı veya bakanlıklara bağladı. Sorun da çözülmüş oldu. 15 yıllık iktidarda olan AKP’nin ise hiç suçu ve sorumluluğu yokmuş!..

Bize kalırsa bu darbe girişiminin baş sorumlusu 15 yıldır iktidarda olan ve FETO terör örgütüne “ne istediyse veren”, kadrolaşmasına göz yummanın ötesinde destekleyen, mevki, makam sahibi yapan, mali yönden güçlenmesine göz yuman Erdoğan ve AKP iktidarıdır.
Sorumlu kurumlar kapatılacaksa ilk kapatılacak olan kurum AKP’dir. Ülkeyi 15 yılda getirdikleri durum ortada iken başka suçlu aramaya gerek yok.

15 YILIN SONUNDA TÜRKİYE CUMHURİYETİ

EY AKP!

15 yıldır iktidardasın; bu sürenin sonunda Türkiye’nin durumunu 3-5 kelime ile özetlemek mümkün: Kan, barut, gözyaşı, yoksulluk, yolsuzluk ve yobazlık…

Neler yapmadın ki!...

Etnik kökenleri, mezhepleri ileri sürdün milleti ayrıştırdın. Ağzından “Türk Milleti” sözü bir türlü çıkmadı.

“Açılım” dedin, “çözüm” dedin Güneydoğu’yu PKK’ya teslim ettin. Kahraman askerlerimiz, polislerimiz PKK’yı temizlemek için her gün birkaç şehit verir hale geldi. “Analar ağlamasın” dedin ağlamayan ana kalmadı.

“Kindar ve dindar” nesiller yetiştireceğim dedin, yetişen bu kindar ve sözüm ona dindar hainler Amerikan ajanı oldu, Türkiye Cumhuriyeti’ni ABD’ye teslim etmeye kalktı.

Bakanlıklara, okullara, üniversitelere FETO terör örgütünün adamları yerleşirken seyrettin hatta destekledin.

Yolsuzluğu, haksızlığı halkın gözünde meşru hale getirdin. Yandaşları zengin, halkı fakir ettin.

Borçlanma ve kara para ekonomisi uyguladın; devleti, milleti borç batağına soktun. Türk Milletine ait ne varsa özelleştirme adı altında yabancılara, yandaşlara sattın.

Uyguladığın dış politika ile bütün komşuları bize düşman kıldın.  Suriye’de, Irak’ta terör örgütlerini destekledin,  akan kanlara, akan gözyaşlarına ve sürgünlere ortak oldun.

Yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını yok ettin. Savcılık yapmaya kalkıp, TSK’nin güzide subaylarını, aydınlarımızı, yazarlarımızı FETO örgütü ile birlikte hapse attın.

Baskı ile tehdit ile medyayı ele geçirip halkın haber alam özgürlüğünü kısıtladın. Milletin parası ile görev yapan TRT’yi partinin organı haline getirdin.

Fabrika yapacağına, tarımı ve hayvancılığı geliştireceğine AVM yaptın, “residence” yaptın, “tower” yaptın. Türkiye’yi ithal mala boğdun. Eti, samanı dışardan alır hale getirdin.

Evet!  Bütün bunları sen yaptın. Şimdi de sorumluğu başka kurumlara ve başka kimselere yükleyip işin içinden sıyrılmaya kalkıyorsun.


15 yılın sonunda gelinen bu noktada tüm sorumluluk sana ait. Bu durumda eğer bazı kurumlar kapatılacaksa sen önce AKP’yi kapat, kapat ki millet bir rahat yüzü görsün. 

28 Temmuz 2016 Perşembe

SUÇLU CEMAATTİR, TSK DEĞİL

15 Temmuz akşamı yapılmak istenen darbenin tüm sorumluluğunu TSK’ne mal etmek son derece hatalı bir görüştür. Bu görüşü esas alarak yapılmak istenen uygulamalar da Türk Milleti için pek hayırlı sonuçlar vereceğe benzemiyor.

Bir kere şu tespiti iyi yapalım. Bu darbe girişimini TSK yapmamıştır. Darbeyi yapan temel örgüt asker değil sivildir. Örgütün başı olan Fethullah, örgüt üyeleri tarafından “Mehdi” olarak bilinen bir sivildir.  Örgüt de adı üstünde bu bir cemaattir.  Cemaatin ipleri de Amerika’nın ellerindedir.

Hal böyle iken neden cemaatler tartışılmıyor da TSK tartışmanın odağına oturtuluyor; bunu iyi anlamak gerek.

Sayın Erdoğan TBMM Başkanlık Divanı üyelerini kabul etmiş ve bu görüşmede "Genelkurmay Başkanlığı ve MİT cumhurbaşkanlığına, kuvvet komutanlıkları ise Savunma Bakanlığı'na bağlansın istiyoruz" demiş.

Hiç kimse darbe karşıtlığını asker düşmanlığına dönüştürmemelidir.

SİVİLLERİN SUÇU YOK MU

Bu ABD malı cemaatin büyümesinin, güçlenmesinin, devlet kademelerine sızmasının baş sorumlusu başta başbakan ve bakanlar olmak üzere sivil yöneticilerdir.

Yirmi binden fazla öğretmen terör üyesi olmak suçlaması ile açığa alındı. Çok sayıda özel okul kapatıldı. Rektörler, dekanlar, öğretim üyeleri görevlerinden uzaklaştırıldı. Şimdi sormak gerek: Milli Eğitim nereye bağlıydı? Bu öğretmeneler bakanlığa bağlı değil miydi?

YÖK başkanlarını, rektörleri kim atıyordu?

Öğretmenler dışında farklı bakanlıklardan da çok sayıda memurun görevlerine son verildi. Bu memurlar bakanlığa bağlı değil miydi?

Hiç kimse darbe karşıtlığını asker düşmanlığına dönüştürmesin. Türk Ordusu bizim göz bebeğimizdir.

Askerlerin arasına karışmış cemaatçilerin yapmak istediği darbeyi çok sayıda şehit vererek önleyen TSK’ni suçlu göstermek Türkiye’nin yararına değildir.

ÇÖZÜM EĞİTİMDEDİR

Sayın Erdoğan bize göre yanlış düşünüyor. Çözüm bu değildir. Çözüm faille yönelmelidir, fail ise cemaattir. Darbe istenmiyorsa, ayırım göstermeden tüm cemaatlerin faaliyetleri durdurulmalıdır.

Çare, Atatürk’ün şu sözünde saklıdır.

"Efendiler ve ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat (yol) uygarlık tarikatıdır. Uygarlığın buyurduğu ve istediğini yapmak insan olmak için yeterlidir.”

Cemaatlerin çocuklarımızın, gençlerimizin beyinlerini hurafelerle, batıl inançlarla doldurmasına ve onları şeyhlerinin emrinde birer kul olmasına izin verirseniz daha çok darbeler görürsünüz.

Çare eğitimdedir. Çocuklarımızı çağın bilimleri ile donatmalıyız. Biat etmeyi değil, sorgulamayı, araştırmayı öğretmeliyiz. Ona buna kul, köle olarak değil, insan haklarına sahip olmanın bilincinde olan, özgür insanlar olarak yetiştirmeliyiz. Milli iradeye, milletin egemenliğine saygılı olmalarını sağlamalıyız. Tam bağımsızlığın Cumhuriyet’in temel ilkesi olduğunu öğretmeliyiz.

Özetlersek, çocuklarımızın Atatürk ilkelerine inanmış ve onlara sahip çıkma azminde olan birer Türk vatandaşı olmalarını sağlamalıyız.


Çare budur, oyalanmayı bırakın;  askerlerle değil, cemaatlerle, şeyhlerle uğraşın; bozduğunuz eğitim sistemini onarın. 

27 Temmuz 2016 Çarşamba

AZİZ VE KAHRAMAN KAYSERİLİLER
Sizlere Vatan Partisi İl Başkanı olarak hitap ediyorum.
Gazanız Mübarek olsun. Sizler büyük Türk Milletinin Kayserili kahramanlarısınız.
Burada meydanları bekliyorsunuz. Meydanları beklerken aslında Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığını, Türk Milletinin özgürlüğünü ve egemenliğini savunuyorsunuz.
15 Temmuz akşamı bir saldırıya uğradık. Başta Amerika ve İsrail olmak üzere batılı devletler bize saldırdı.
Saldırdılar çünkü bizden istedikleri vardı. Bize dayattıkları kötülükler vardı. Bize 4 şey dayatıyorlardı:
1. Güneydoğu’muzu da içine alacak şekilde kurulması planlanan kukla ”Kürt Devleti”ne (ikinci İsrail) izin vermemiz hatta yardımcı olmamamız. Bunun için öncelikle Güneydoğu’ya özerklik verilmesini kabul etmemiz.
2. Kıbrıs’tan Türk askerini çekmemiz ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne son vermemiz.
3. Ermeni soykırımını yalanını tanımamız.
4. Batı sistemine bağlı olarak neoliberal ekonomik politikalara devam etmemiz.
Bunları biz kabul edemezdik. Etmeyeceğimizi anlayınca içimizdeki hainleri kullanarak saldırdılar. Ülkemizi işgal etmeye kalktılar.
ABD bu kötü emellerini gerçekleştirmek için iki örgütü kullandı: PKK ve FETO örgütü.
PKK'yı zaten biliyorduk ama FETO örgütünün ne kadar tehlikeli ve hain bir örgüt olduğunu büyük çoğunluğumuz yeni anladı.
FETO örgütü bizi namaz kılarak, dualar okuyarak kendilerine dindar görünümü vererek aldattı. Bizim çocuklarımızı ABD'ye İsrail'e ajan yaptı. Bizim paralarımızla bize düşmanlık yaptı.
Bu örgütün sonu gelmiştir. Devletimiz ve halkımız bu örgütü yok etmeye başlamıştır.
Bunların kökü kazınacaktır ama tehlike bitmemiştir.
Düşmanlarımız etnik köken ve mezhep farklılıklarını kullanarak iç karışıklıklar çıkarabilirler. Bu hususa dikkat edelim. Kardeşliğimizi, birliğimizi ve beraberliğimizi koruyalım.
Türk Millet 15 Temmuz gecesi büyüklüğünü bir kere daha göstermiştir. Bu büyük millet Batılı devletlerin kötü emellerine hayır demeye devam edecektir ve etmelidir.
Türkiye, Atlantik sistemi içerisinde kalarak batılı devletlerin emellerine dur diyemez. Bunlardan bize hayır yok. En kısa zamanda Rusya dâhil komşularımızla iyi ilişkiler kurmalıyız ve yönümüzü Avrasya’ya çevirmeliyiz.
Türkiye bu zorlukları Mustafa Kemal’in yoluna girerek aşabilir.
Büyük Türk Milletine güveniyoruz. Bu büyük milletin Kayserili fertleri olan sizleri tekrar kutluyorum ve kucaklıyorum.
Allah milletimizin yardımcısı olsun.
Ne Mutlu Türküm diyene.
Eyup S. Karakaş
Vatan Partisi Kayseri İl Başkanı

24 Temmuz 2016 Pazar

DEMOKRASİ NÖBETİ

15 Temmuz 2016 tarihi Türk tarihinin en şerefli günlerinden birisi oldu. ABD’nin FETO terör örgütünü kullanarak yapmak istediği darbe ordu-millet işbirliği ile önlendi. Türk Milleti büyüklüğünü, onuruna, haysiyetine, bağımsızlığına ve özgürlüğüne ne kadar çük önem verdiğini tüm dünyaya gösterdi.

O günden bugün meydanlarda “Demokrasi Nöbeti” tutan halkıma sesleniyorum. Sizleri kutluyorum. Çok büyük bir görev yapıyorsunuz. Meydanlarda ellerinizde Türk bayrakları ile Türkiye Cumhuriyetini ilelebet yaşatacağınızı, egemenliğin Türk milletinde olduğunu ve bundan asla vaz geçmeyeceğinizi tüm dünyaya gösteriyorsunuz. Bağımsızlığımızın, özgürlüğümüzün teminatı oldunuz.

Sizlerin arasında büyük bir gururla dolaştım ve sizleri dinledim. Heyecanınızı ve kararlılığınızı gördüm. Aranızdaki bazı konuşmaları dinleyince bazı şeyleri hatırlatmak ve anlatmak istedim.

BUNLARI BİLMEK GEREK

Bu darbe girişimi Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yapılmadı. Ordu darbe yapmak istedi, sivil halk engel oldu söylemi son derece yanlıştır. Bu darbeyi TSK’nin içine sızan Amerika-İsrail güdümlü bir cemaatin adamları yapmak istedi. Türk Milleti de askeri ile polisi ile yaşlısı ile genci ile bu haysiyetimize indirilmek istenen darbeyi önledi.

Bu darbe girişimini dinsizler, ataistler değil kendisine dindar süsü veren ve alnı 5 vakit secdeye değen yalancı Müslümanlar yaptı. 15 Temmuz günü başlatılan mücadele dindarlarla dinsizler arasında değil, bağımsızlığımıza, egemenliğimiz kasteden ABD uşakları ile Türkiye Cumhuriyeti’ni korumaya kararlı, bağımsızlıktan ve özgürlükten yana olan halkımız arasında. Bu darbeyi Aleviler destekledi, Sünniler önledi şeklinde yapılan bozguncu ve bölücü propagandaya asla kanmayın. Bu darbeyi etnik kimliği ve dini inancı ne olursa olsun, Türk Milleti’nin evlatları önledi.

Aziz Milletim, tuttuğun bu “Demokrasi Nöbeti” ile meydanları koruyorsun. Meydanları koruyarak Türkiye Cumhuriyeti’ni koruyorsun. Türkiye Cumhuriyeti’ni ve vatanını koruyarak bağımsızlığını, özgürlüğünü ve egemenliğini koruyorsun. O halde bu değerleri ne zaman ve nasıl kazandık hatırlamak gerek.

TÜRK DEVRİMİ

Bu değerler 1800’lü yıllardan bu yana devam eden ve zaman zaman da sekteye uğrayan Türk devriminin bize hediyesidir. 1876 I. Meşrutiyet, 1908 II. Meşrutiyet, 1914’de başlayan ve 1920’de son bulan savaş ve bu savaş sonrası kurulan Türkiye Cumhuriyeti bu devrimin temel merhaleleridir.

Bu devrimi gerçekleştiren Namık Kemalleri, Mithat Paşaları, Ziya Gökalpleri, Talat Paşaları ve en önemlisi Mustafa Kemal ve silah ve dava arkadaşlarını unutma. Onlar sayesinde bu vatanda şanlı bayrağımız dalgalanıyor ve onlar sayesinde ezan sesi kulaklarımızdan eksik olmuyor.

Bu devrimin son aşaması olan Türkiye Cumhuriyeti sayesinde egemenlik padişahtan, halkımıza geçti.  Bu devrim sayesinde sen bugün meydanlardasın. Aslında meydanlarda “Demokrasi Nöbeti” tutarak bu Türk devrimini, Türkiye Cumhuriyeti’ni ve bu cumhuriyetin tescil edildiği Lozan Antlaşmasını koruyorsun.


Koruduğun milli egemenlik ve tam bağımsızlık Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal’in temel ilkeleri idi. Sen aslında meydanlarda Mustafa Kemal’in ilkelerini koruyorsun.  Mustafa Kemaller olmasaydı senin koruyacak egemenliğin de, bağımsızlık da dolayısıyla onurun da, haysiyetin de olmayacaktı. Meydanlarda nöbet tutarken bu gerçeği de göz önünde tut ve koruduğun değerleri sana emanet bırakan ecdadını hayırlarla an.

20 Temmuz 2016 Çarşamba

AMERİKA'NIN SALDIRISI VE TÜRKİYE'NİN CEVABI


15 Temmuz gecesi Amerika’nın saldırısına uğradık. Uzun yıllardan beri bizi idare edenlerin gafleti sonucu devletin içine sızan ve mevki ve makam kazanan, ABD güdümlü FETO örgütü mensupları Türkiye Cumhuriyet’ini yok etmek için darbe yapmaya kalktılar. Devletimizin bağımsızlığına, milletimizin özgürlüğüne kastettiler.

ABD saldırdı çünkü Türkiye’ye kendi arzu ve planlarını dayatıyorlardı. Bu arzu ve planları gerçekleştirmek için iktidarları değiştirmiş, muhalefeti yeniden şekillendirmişlerdi.

ABD’nin başlıca 4 konuda dayatması vardı:

1.       Güneydoğu’muzu da içine alacak şekilde kurulması planlanan kukla ”Kürt Devleti”ne (ikinci İsrail) izin vermemiz hatta yardımcı olmamamız. Bunun için öncelikle Güneydoğu’ya özerklik verilmesini kabul etmemiz.

2.       Kıbrıs’tan Türk askerini çekmemiz ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne son vermemiz.

3.       Ermeni soykırımını yalanını tanımamız.


4.        Batı sistemine bağlı olarak neoliberal ekonomik politikalara devam etmemiz.

Türk devletinin Amerika’nın projelerine karşı direnmesi onun açısında kabul edilemezdi. Bunları kabul ettirmek için PKK’yi kullandılar. Türk ordusu ve polisi PKK’yı hendeklere gömünce ikinci kozlarını oynadılar ve darbe girişimini başlattılar.

Amerika’nın bu saldırısı FETO örgütü dışında kalmış, vatanına, milletine bağlı ve Cumhuriyet’in temel ilkelerini benimsemiş askerlerimiz, polislerimiz ve geniş halk kitleleri tarafından püskürtüldü.

Bu girişimi dinsizler yaptı, dindarlar ise darbeyi bastırdı şeklinde bir havanın yaratıldığına tanık oluyoruz. Bu havanın yaratılması son derece yanlış ve tehlikelidir. Milletimizi dindar, dinsiz diye bölmenin sadece darbeyi yapan ve yaptıranlara faydası vardır.

Bu darbeyi gerçekleştirmeye çalışan örgütün mensupları bir “Mehdi”ye bağlı olan ve kendilerini dindar olarak takdim eden kimselerdir. Çok büyük ihtimalle seçimlerde AKP’ye oy vermişlerdir. Gene çok büyük ihtimalle de büyük çoğunluğunun alnı günde 5 defa seccadeye değiyordu.

15 Temmuz gecesi işte bu sahte dinciler bağımsızlığımıza, özgürlüğümüze, milli egemenliğimize özetle devletimize ve milletimize saldırdı. Milletimiz de askeri ile sivili ile topyekûn mücadele eti ve ikinci bağımsızlık savaşını kazandı.

15 Temmuz’a bu şekilde yaklaşmakta ve olayları bu şekilde değerlendirmekte fayda vardır. Aksi değerlendirmeler darbe yapmaya ve yaptırmaya teşebbüs edenlere yarar.

ABD PLANINA TÜRKİYE’NİN YANITI

ABD’nin bu saldırısına karşı Türkiye’nin muhakkak bir cevabının olması gerek. Bu konuda Vatan Partisi’nin önerilerini dikkate almak gerekir:

“Türkiye’nin ABD’nin planına yanıtı şu başlıklar altında özetlenebilir:

1. Bölücü Teröre karşı devletin ve milletin bütün olanaklarını birleştirerek, topyekûn mücadeleyi kararlı olarak sürdürmek ve ABD’nin bu kararlılığı önleme şansının bulunmadığını göstermek.

2. Vatan mücadelesi ile Emek mücadelesini birleştirmek, ABD’nin kaos planına karşı halk gücünü örgütlemek.

3. Türk Ordusu ve Polis ile halk arasındaki dayanışmayı pekiştirmek.

4. Borçlanma Ekonomisinin iflası karşısında, üretim ekonomisini inşa etmek.

5. İran, Irak, Suriye ve Rusya ile güvenlik ve ekonomi alanında işbirliği sürecini kararlı olarak sonuca ulaştırmak. Çin ve Orta Asya cumhuriyetleri ile her alanda dayanışma yoluyla sağlam bir cephe gerisi kurmak.

6. Avrupa ülkeleriyle, özellikle Almanya ve Fransa ile ABD planına karşı işbirliği geliştirmek.

7. Türkiye’nin millî güçlerini bölen Yeni Anayasa iddiasını derhal toprağa gömmek.

8. Hiçbir ayrım gözetmeden bütün partileri, sendikaları, meslek odalarını ve kitle örgütlerini, özetle bütün milleti, Bölücü Teröre ve küresel fitne ve fesada karşı

Türkiye Cephesinde birleştirmek.

Umutluyuz ve iyimseriz. Türkiye, bu süreçten Atatürk Devrimi rotasına girerek çıkacaktır.”

18 Temmuz 2016 Pazartesi

AMERİKA YENİLDİ, TÜRKİYE CUMHURİYETİ KAZANDI


15 Temmuz Amerikancı-Fethullahçı Terör Örgütü (FETO) Türk Milleti’nin bağımsızlığına ve egemenliğine karşı bir darbe girişiminde bulundu. Amaçları bağımsızlığımızı ve milli egemenliğimizi yok etmek ve Türkiye Cumhuriyetini tam anlamıyla ABD’nin uydusu haline dönüştürmekti.

Bu Amerikancı darbenin birinci hedefi PKK’yı hendeklere gömen Türk Ordusu’nu dize getirmekti. Bu nedenle öncelikle komutanlar hedef alındı.

Bu darbenin arkasında ABD ve diğer emperyalist güçlerin olduğu açık bir şeklide ortadadır. Zamanlama çok önemlidir. Amerika’nın kara gücüm dediği PKK Türk Silahlı kuvvetleri ve emniyet mensuplarımız tarafından hendeklere gömüldü, büyük ölçüde tasfiye edildi.

Bozulan Rus ve Suriye ilişkilerinde düzelme sağlayacak önemli gelişmeler oldu.

Türkiye Suriye’nin kuzeyinde ABD ve İsrail tarafından oluşturulmaya çalışılan Kürt Koridoruna şiddetle karşı çıktı.

FETÖcüler, ordudan, yargıdan ve emniyetten temizlenmeye başlandı.

Bütün bu gelişmeleri kabullenemeyen ABD zamanın geldiğine inanarak kendisine bağlı hainleri kullandı ve bir darbe girişimi başlattı. Bu darbe girişimi kahraman ve vatansever asker-polis-millet dayanışması ile bastırıldı. CIA’nın hesapları tutmadı.

ABD yenildi ve 16 Temmuz sabahı Türkiye çok daha aydınlık bir güne merhaba dedi.

PSİKOLOJİK SAVAŞ

Darbeyi planlayanlar silahlı kalkışma ile birlikte bir psikolojik savaş da başlattılar. Bu darbe girişiminin arkasında Amerika olduğu gizlemek için “Bu darbe değil, Tayyip Erdoğan’ı güçlendirmek için yapılan bir senaryodur dediler.

Bu yalanın amacı FETO’yu ve CIA’yı temize çıkarmaktı. Onları gizlemek ve hedef saptırmaktı. Oysa bu iddianın yalan olduğu şunlardan belliydi:

Genel Kurmay Başkanı ve tüm kuvvet komutanları rehin alınmıştır.

Onlarca yüksek güvenlikli merkeze aynı anda operasyonlar yapılmıştır.
Binlerce Fetöcü subay, binlerce masum er ve erbaşı kullanarak tarihin en kanlı askeri darbelerinden birini gerçekleştirmeye çalışmıştır.

Kurtuluş Savaşı'nda bile bombalanmayan TBMM bombalanmıştır.

Emniyet Genel Müdürlüğü, MİT binası başta olmak üzere devlet binaları savaş uçakları ve silahlı helikopterlerle vurulmuştur.

Darbeciler pek çok yerde sivil halkın üzerine tanklarını sürmüş, silahsız halkın üzerine ateş açmıştır. 200'ün üzerinde polis ve vatandaşımız ölmüştür, binin üzerinde yaralımız vardır.

Böylesi büyük ve iyi planlanmış bir harekâta kurmaca-oyun demek mümkün değildir. Söz konusu olan çok kapsamlı ve büyük bir darbe girişimidir. Bu büyüklükte bir oyunu planlamaya ve gerçekleştirmeye Erdoğan’ın gücünün yetmeyeceği açıkça bellidir.

Türk Milleti bu yalanlara kanmamalı ve yapılmak istenen darbenin bir ABD planı olduğunu bilmelidir.


ABD’nin projelerine karşı dini inancı, mezhebi, etnik özelliği, oy verdiği parti, asker, sivil ayırımı yapmadan, bir ve beraber olarak karşı durmalıyız. Unutmayalım ki,  bu karşı duruş yeni bir bağımsızlık mücadelesidir.

9 Temmuz 2016 Cumartesi


NATO ZİRVESİ’NİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Polonya’nın başkenti Varşova’da NATO zirvesi toplandı. Türkiye’ bu toplantıda en üst düzeyde temsil edildi. Bu münasebetle sormak gerek, bir savunma paktı olan NATO Türkiye’nin kendini savunmasında ona yardımcı oluyor mu?

Hatta şu soruyu da sormak gerek, NATO niçin var?

NATO DOST MU, DÜŞMAN MI?

Türkiye PKK denilen terör örgütü ile kanlı bir mücadele içinde. Her gün yeni yeni şehit haberleri geliyor. Örgüt Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğini Güneydoğu’muzda yok etmek istiyor. Bundan büyük tehdit olur mu?

Türkiye NATO üyesi ama NATO içindeki müttefikleri PKK’yı alenen kullanarak düşmanca bir politika izliyor.

NATO’nun en etkin ortağı ABD, İsrail  ile işbirliği içinde Türkiye dahil bir çok ülkenin sınırlarını ve yönetimini değiştirecek yani ülkeleri bölecek BOP’ni uygulamaya devam ediyor. Bu amaçla PKK, PYD, YPG, IŞİD gibi terör örgütlerini kullanıyor.

Türkiye ısrarla YPG ve PYD’nin PKK’dan bir farkı olmadığını ve Türkiye için büyük bir tehdit olduğunu söylüyor; ABD bunu kabul etmiyor.

Son olarak, Polonya’nın başkenti Varşova’da düzenlenen NATO zirvesine katılmak için yurtdışında bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, YPG ve PYD’nin, PKK, El Kaide ya da IŞİD terör örgütleri ile farkı olmadığı sözlerine karşın ABD, PYD ve YPG’ye ilişkin bakışlarının değişmediğini açıkladı.

Bu durumda, Türkiye’nin NATO’da kalması ne derce doğrudur?

BATI SİSTEMİNİN JANDARMASI: NATO

Atatürk’ün Osmanlı’nın son dönemi ile ilgili olarak çok yerinde bir tespiti var: “….denebilir ki, devlet ve hükümet yabancı sermayesinin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır.”

NATO’da batı sisteminin ve batı sermayesinin jandarmalığını yapıyor. Batı sermayesi de dünya milletleri ve halklarını sömürmek için milyonlarca insanın kanını döküyor. Onları aç, yoksul ve sefil bırakıyor. İnsanları evinden, vatanından kaçmaya mecbur ediyor.

NATO da bu sistemi korumak için Türk Ordusundan faydalanıyor.

NATO’DAN ÇIKMALIYIZ

Türkiye kendisine düşman hale gelmiş, PKK, PYD ve TPG gibi örgütleri donatarak, eğiterek ve siyasi destek vererek üzerine saldırtan bir örgüt içinde kalamaz.

Türk Ordusu mazlum milletleri ve halkaları sömüren, katleden bir sistemin jandarmalığını yapamaz.

Türkiye en kısa zamanda NATO’dan çıkmalıdır.


Tam bağımsızlık ancak milli ordu ile sağlanır ve milli egemenlik ancak milli ordu ile korunur.

6 Temmuz 2016 Çarşamba

SURİYE VE KIBRIS’A DİKKAT!

Erdoğan gene tehlikeli sularda yüzmeye başladı. O ve bakanları sürekli Suriyeli göçmenlerin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına alınması gerektiğini dillendiriyor. Yandaş gazeteler de görevleri ve yalakalıkları icabı halkımızı bu konuda ikna etmeye çalışıyor.

Dikkat çeken husus, bu konunun İsrail ile yapılan ve içeriği tam olarak bilinmeyen anlaşmadan sonra gündeme gelmesidir. Tehlikeli olan ve bizi düşünmeye sevk eden husus da budur.

ETNİK ARINDIRMA

Irak’ın kuzeyinden başlayıp Akdeniz’de bitmesi planlanan adına da “Kürt Koridoru” (ikinci İsrail Koridoru demek daha doğru olur)  denilen, uzun süredir yürütülen bir İsrail projesi var. Bu projenin müteahhitliğini ABD üstlenmiş, taşeronluğunu ise PYD, ÖSO, Fetih Ordusu ve IŞİD gibi terör örgütleri yapıyor.

Terör örgütlerinin Suriye devletine karşı savaş başlatması sonucu milyonlarca Suriyeli evlerinden, yurtlarından göç ederek Türkiye’ye sığınmıştı. Göç edenler çok büyük çoğunluğu Suriye’nin kuzeyinde yaşıyordu. Bu bölgede Kürt nüfus azınlıkta idi. Bu bölgedeki nüfus özelliği değişmedikçe Kürt koridorunun açılması imkânsızdı.

İsrail ve ABD özellikle PYD’yi kullanarak bu bölgede etnik temizlik yaptı, yapmaya da devam ediyor. Bu bölgede yaşayan Kürt olmayan insanlar göçe zorlanıyor, yerlerine Kürtler yerleştiriliyor.

Suriye’nin kuzeyinden göç eden 3 milyon insan Türkiye’de kalırsa, etnik temizlik tamamlanmış olacak. Koridorun açılması kolaylaşacak. İsrail de, ABD’de bu insanların Türkiye’de kalmasını istiyor. İsrail ile yapılan anlaşmadan sonra bu konunun gündeme taşınması bizi “acaba İsrail’e bu konuda bir söz mü verildi” şeklinde düşünmeye sevk ediyor.

ABD ve bazı AB ülkeleri ise Türkiye’ye göçün kalıcı olması için çaba sarf ediyor. ABD’nin Ankara Büyükelçiliği, Suriyeli göçmenlerin kalıcı olarak yerleşmesi için program başlattı. Büyükelçiliğin internet sayfasından yaptığı duyuruya göre ABD elçiliği, “Suriyelilerin Türkiye toplumuna daha iyi entegrasyonu için hazırlanan projelere” girişim başına 30 bin dolar civarında destek verecek.

Türkiye’nin AB ile anlaşma sağladığı göçmen mutabakatı da göçün koridor için örgütlendiğini teyit ediyor. Buna göre Türkiye, hava ve deniz yoluyla gelen, diğer bir deyişle Orta ve Güney Suriye’den gelen mültecilere vize uyguluyor. Kuzey Suriye’den kara yoluyla gelenler ise vizeden muaf tutuyor.

Suriye’nin kuzeyinde açılacak bir koridora karşı olduklarını beyan eden Erdoğan’ın ve hükumet çevrelerinin konuyu çok dikkatli bir şekilde değerlendirmeleri ve bu projeden vaz geçmeleri gerekir. Bu koridoru önlemenin en iyi yolu Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak için Suriye devleti ile iş birliği yapmaktır. Esed’e artık Esat demenin zamanı gelmiştir hatta geçmektedir.

İSRAİL GAZI VE KIBRIS

İsrail ile yapılan anlaşmadan sonra Kıbrıs’ta kalıcı çözüm konusu da sıklıkla gündeme gelmeye başladı. İsrail gazının pazarlara güvenli bir şekilde ulaşması için Kıbrıs’ta kalıcı barışın sağlanması gerektiği yorumları dış basında sıkça yazılmaya başlandı.

İsrail-Türkiye boru hattının deniz altı kısmı Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesinden geçmek zorunda. Uluslararası hukuka ve özellikle de BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre, Kıbrıs’ın böyle bir boru hattı inşasını hukuksal olarak bloke edip edemeyeceği net olmamasına rağmen bankaların böyle bir projeyi finanse edebilmek için Kıbrıs’ın iznine ihtiyacı olacak.

Yurt dışı haber kaynaklarına göre, Güney Kıbrıs’ın, Kıbrıs sorunu çözülmeden önce doğal gazı Türkiye’ye taşıyacak deniz altı borularının Münhasır Ekonomik Bölgesi’nden geçmesini kabul etmesi söz konusu olmayacak.

Bu durumda İsrail’in Kıbrıs’ta kalıcı bir çözüm istemesi beklenen bir husustur. Bu konuda Türkiye’ye baskı yapması beklenmelidir. Yurt dışında çıkan bazı haberlere göre de 6 ay içinde kalıcı barış sağlanacaktır. 6 ay içinde kalıcı bir barış ancak Türkiye’nin Kıbrıs’taki haklarından ve egemenliğinden vaz geçmesi ile mümkündür.


Erdoğan ve AKP hükumetine sorma gerek: İsrail ile hangi konularda anlaşılmıştır, Kıbrıs konusunda herhangi bir söz verilmiş midir, Suriyeli göçmenlerin vatandaşlığına alınmak istenmesinin “Kürt” Koridoru” ile ilgisi var mıdır ve bu konu anlaşma metninde bu konuya yer verilmiş midir?

4 Temmuz 2016 Pazartesi

AMERİKA VE İSRAİL’İN KANLI ELLERİ

Amerika ve İsrail’in kanlı elleri ülkemizde kol geziyor.  Bombalar patlatıyor, roketler atıyor, kuşun sıkıyor. Askerlerimizi, polislerimizi, insanlarımızı şehit edip çocukları babasız, annesiz bırakıyor. Babalar, anneler evlatsız, bacılar erkekler kardeşsiz kalıyor.

Bu kanlı eller sadece terörist olarak değil, bazen siyasetçi olarak da karşımıza çıkıyor. Federasyon, diyor, yerel özerklik diyor, başkanlık diyor ülkeyi parçalamanın yollarını açıyor. Türk milletini anayasadan silmek, milli devleti yok etmek istiyor. Amerikan’ın maşası bu eller bazen iktidar partisinde, bazen muhalefet partilerinde bize karşı mücadele etmeye kalkıyor.

Bu kanlı eller karşımıza bazen yazar, gazeteci olarak karşımıza çıkıyor; insan hakları, ileri demokrasi, azınlık hakları, etnik kimlikleri tanıyalım diyor, ABD’nin ekmeğine yağ sürüyor, bölüp parçalama projesine hizmet ediyor.

Bu kanlı eller bazen karşımıza hakim, savcı, polis olarak çıkıyor; askerlerimizi, aydınlarımızı, siyasetçilerimizi, gazetecilerimizi, vatan severlerimizi, Atatürkçülerimizi kumpaslarla, komplolarla, sahte kanıtlarla tutsak edip zindanlara atıyor.

Bu kanlı eller bazen cemaat, bazen F tipi örgüt olarak karşımıza çıkıyor.  Çocuklarımızın, gençlerimizin beynini yıkıyor, ABD’ye, İsrail’e ajan yapıyor.

Bu kanlı eller bazen karşımıza sivil toplum örgütü, meslek odaları, sendikalar olarak çıkıyor; insanlarımızı kendi ülkesine, milli değerlerimize, ulusal çıkarlarımıza düşman hale getiriyor.

MİLLİ DAYANIŞMA PROGRAMI

Saldırı çok yoğun. Bu saldırıya ancak Türkiye halkı olarak Türk Milleti kimliği altında birleşip, milli dayanışma içerisinde karşı durabiliriz. Bize her şeyden önce milli dayanışma gerekli. VATAN PARTİSİ yakın zamanda bir “MİLLİ DAYANIŞMA PROGRAMI “ ilan etti. Bu programın ana hatları şöyle:

1.    Devletin ve milletin birliğini güçlendirmek. Halk ile Ordu ve Polis arasındaki bağları pekiştirmek. ABD’nin Türkiye’de Bölücü Teröre teslim olacak bir hükümet kurma planına karşı en geniş cepheyi oluşturmak.

2.    Bölücü ve yobaz terörüne karşı Suriye, Lübnan, Irak, İran, Azerbaycan, Mısır ve Rusya ile işbirliği için, her düzlemdeki yapıcı faaliyetleri sonuca ulaştırmak. Batı Asya ülkelerinin her alanda ortak harekâtıyla Güney sınırımızda ABD-İsrail Koridorunun açılması girişimini bozguna uğratmak.

3.    Emperyalizmin bölünmeyi dayatan ekonomik tehditlerine karşı millî direnci güçlendirmek amacıyla Üretim Ekonomisinin kurulması için çalışmak. AKP iktidarının milletin büyük çoğunluğunu oluşturan emekçilerin ekonomik durumlarını zayıflatacak uygulamalarını önlemek.

4.    Türk milletini Anayasadan çıkartmak, özerklik, cemaatlere yaşam tarzı özgürlüğü, müftülere nikâh kıyma yetkisi ve Başkanlık Rejimi gibi milleti bölen ve iç cephede çatışma kışkırtan girişimlerden vazgeçilmesini ve Atatürk Devrimi karşıtlığına son verilmesini sağlamak.

5.    Vatan Savaşı veren Türk Ordusuna, komutanlarına ve polisimize karşı bozguncu propagandayı etkisiz kılmak.

6.    Bölücü Terör Örgütünü temsil eden HDP’nin derhal kapatılması ve bölücülük suçu işleyen HDP milletvekillerinin dokunulmazlığının derhal kaldırılması için yasal süreçleri sonuca ulaştırmak.

7.    Suriye’nin kuzeyinde ABD-İsrail koridorunun açılması amacıyla kullanılan İncirlik üssünü ve Diyarbakır üssünü ABD uçaklarına ve askerine kapatmak.

Amerika ve İsrail’in kanlı ellerinin bu ülkeden çekip gitmesi için başka çare kalmamıştır. Tüm vatandaşlarımızı bu çok önemli programı uygulamak için birlikte hareket etmeye davet ediyorum.


Bu mücadelede zafer Atatürk’ün devrimci yolunda ilerleyenlerin olacaktır; sonuçta Türk milleti kazanacaktır.