29 Haziran 2018 Cuma


KAZANANLAR VE KAYBEDENLER

24 Haziran seçimlerinin kaybedenleri ve kazananları aslında içiçe. Bazı açılardan kazanlar başka bir açıdan  bakınca kaybetmiş görünüyor. 

Şu parti kazandı, şu kaybetti gibi bir değerlendirme yapmayacağım çünkü aynı partiye oy verenler farklı amaçlarla ve farklı düşüncelerle oy verebiliyor. Ayrıca, parti isimi geçince insanlar özgür değerlendirmeler yapamayabiliyor.

Önce kazanlardan başlayalım:

Türkiye’nin bir vatan savaşı verdiğine inananlar ve bu savaşı şimdiye kadar yürüten AKP’in başarılı sonuçlar aldığına ve alacağına inananlar AKP’ye ve Sayın Erdoğan’a oy verdiler ve kazandılar. Erdoğan ve AP tekrar iktidar oldu.

Türkiye’den toprak kopararak yeni kurulması planlanan bir devlete katmak için HDP’yi meclise sokmak isteyenler başarılı oldullar.Bu başarıda bu partinin geçek yüzünü görmeden güçlü bir propogandaya kananların verdiği oylar çok etkili oldu.

PKK’yı ve cemaatleri Türkiye’nin renkleri görüp bunların meclise girmesini destekleyenler kazandı.

AKP iktidarının ve Erdoğan’ın uyguladığı ekonomik programdan nasiplenen yandaş müteahitler, rant ve borsa vurguncuları, ağalar, cemaat şeyhleri medya zenginleri de kazananlar arasında...

İktidarın verdiği sadakalarla geçinenler, bu beleş ve tembel tembel yaşama biçimleri bozulmasın diye AKP’ye oy verenler de kazandı.

Peki ya kaybedenler:

Türkiye’nin Amerka-İsrail işbirliğine karşı savaştığına ve Erdoğan ve AKP’nin bu savaşı kazanmak için bölge ülkeleri ile işbirliğini tesis etmede sıkıntıları olduğuna inananlar ve AKP’ vatan savaşını başarılı bir şekilde yürütmediğine inananlar kaybetti.

HDP-PKK’nın eşbaşkanına özgürlük verilmesini, Avrupa Yerel Yönetimlere Özerklik Şartı’na Türkiye’nin koyduğu çekinceleri kaldırılmasını, ana dilde eğitim yapılmasını, Tunceli’ye Dersim isminin verilmesini, Atatürk zamanında bu bölgede meydana gelen olayları incelemek üzere mecliste komisyon kurup devrin yöneticilerinin suçlanacağı bir ortam hazırlanmasını Atatürkçülük sanarak oy kullananlar kaybetti.

İşsizliğinin, yoksulluğunun, hatta açlığının sebebini AKP’nin uyguladığı ekonomik programlardan kaynaklandığını görmeyip bu partiyi destekleyenler belki amaçlarına ulaştılar ama özde kaybettiler.

Türkiye’nn Amerikan emperyalizmine karşı bşr savaş verdiğine ve bu savaşın kısa zamanda kazanılması için komşularla işbirliği yapılmasına inanan ve AKP’yi bu konuda  başarılıbulmayanlar kaybedenler arasında yerini aldı.

Özal’dan bu yana uygulanan ekonomik sistemin Türkiye’yi borca batırdığına ve dar boğaza soktuğuna inanan ve Türkiye’de planlı, karma ekonomik modelin uygulanması gerektiğine inananlar da kaybetti.

Bu listeyi uzatmak mümküna ama bu kadarı da seçim sonuçlarını değerlendirmek açısından yeterli olabilir. 

Hayırlısı olsun diyelim ve bekleyelim bakalım....


24 Haziran 2018 Pazar


ÖNCE VATAN

Baştan söyleyelim: Bu seçimin galibi kahraman Türk Ordusudur. Millet vatanına, Mehmetçiğe ve paşasının apoletine sahip çıkmıştır.

Türk milleti “Önce Vatan” dedi. AKP iktidarı ve Erdoğan ekonomiyi batırmasına ve yoksulluğun, işsizliğin ciddi boyutlara ulaşmasına rağmen halk gitti oyunu Erdoğan ve AKP’ye verdi. İnce “Önce vatan değil, adalet” dediği an seçimi kaybetmişti.

50 kere yazdık, yüz kere söyledik; Türkiye bir vatan savaşı verirken, bu savaşın düşman tarafındaki PKK/HDP ve FETÖ ile kol kola girilerek seçim kazanılmaz. Bu milletin önceliği her zaman önce vatan olmuştur.

Erdoğan’ın PKK’nın üstüne yürümesi, TSK’nin Zeytin Dalı ve Afrin harekâtlarını yapmasını onaylaması, Astena süreci içerisinde Rusya ve İran ile işbirliği yapması onu yeniden cumhurbaşkanlığına taşıdı.

Bir kimsenin ve bir partinin ülkeyi bu kadar kötü yönetmesine rağmen iktidarda kalmasının temel sorumlusu karşına muhalefet diye çıkan beceriksiz ve milletin hassasiyetlerini dikkate almayan CHP yönetimidir. Buna İyi Parti yöneticilerini de katabilirsiniz.

Her gün PKK kurşunları ile şehit olan Mehmetçiklerimizin haberi ile canımız yanarken CHP, bir koluna PKK’yı diğer koluna FETÖ’yü alarak Erdoğan iktidarına son vereceğini sandı, Amerika’ya güvendi, hayal kırıklığına uğradı.  

CHP ve İyi Partinin hayal kırıklığına uğraması  beklenen bir şeydi. Çünkü halkımızın temel duyarlılığı terörün sona ermesi ve vatan bütünlüğünün korunması yönündedir. Bunu da verdiği oylarla net bir şekilde gösterdi. 1 Kasım seçimlerinde % 25.5 oy alan CHP’nin oyları %22’lere düştü.

CHP destek vermeseydi, HDP barajı aşamayacaktı. CHP verdiği destekle PKK’yı yeniden meclise soktu. Adeta sırtına aldı ve meclise kadar taşıdı. Kaybeden kendisi oldu. Buna rağmen HDP özellikle Güneydoğu Anadolu’da eski oy oranlarını yakalayamadı. HDP, 2015 Kasım'a göre Doğu ve Güneydoğu illerinde büyük oylar kaybetti.

Şırnak, Hakkari, Bitlis, Tunceli, Mardin, Adıyaman, Batman, Siirt, Van, Ağrı, Bingöl, Iğdır, Muş'ta % 8, 10, 15, hatta 18 oranında oy kaybı var. İstanbul’daki CHP desteği olmasaydı, baraj altı kalıyordu. Oy oranlarına bakınca, Muharrem İnce’ye oy veren CHP’lilerin bir kısmının HDP’ye oy verdiği anlaşılıyor.

Bu sonuç Muharrem İnce’ye ve tüm CHP’liler ders olsun. PKK ve FETÖ ile kol kola girip Ankara’dan İstanbul’a yürürseniz; 6 oku bir kenara attık, kırmızı çizgilerimiz yok derseniz; 80 milyona, beraber mi yaşayalım, ayrılalım mı diye soracağız; TBMM’de komisyon kurup Dersim olaylarını araştıracağız derseniz ve bir kahraman Türk generalinin apoletini sökmeye kalkarsanız sonunuz işte böyle olur.

21 Haziran 2018 Perşembe


DEVRİM KAPIMIZDA

Zor günlerden geçiyoruz. Yıllardır içinde çırpındığımız sistem artık iflas etti. Olağan üstü günler yaşıyoruz. Zorluklar büyük, tehdit ve tehlikeler büyük; bu şartlarda kurtuluş için büyük kararlar gerekiyor.

Ülke bütünlüğü tehlikede ve ekonomik olarak borç batağına batmış durumdayız. Bu bataktan çırpınarak çıkamayız. Şartlar bir devrimi önümüze koyuyor; Kemalist Devrim’i tamamlamak zorundayız.

Devrimi kapımızın önüne koyan üç husus var: Vatan bütünlüğüne yönelik tehdit ve düşmanlıklar; Borca batmış bir ekonomi ve artan yolsuzluk ve yozlaşmalar.

VATAN BÜTÜNLÜĞÜ İÇİN DEVRİM

Vatan bütünlüğümüze saldırı var. Hem de kimden? Daha güvende oluruz diye 1940’lı yıllarda sığındığımız Batı sisteminden ve NATO’dan. NATO demek Amerika demek.

Amerika bize saldırıyor. FETÖ olup saldırıyor, PKK/YPG olup saldırıyor. Güneydoğumuzu elimizden alıp, adı Kürdistan olan ikinci İsrail devletini kurmak istiyor.

Savunmadayız ama hem Batı sistemi içinde kalıp hem NATO üyesi olup kendimizi koruyamayız. Düşmanın şerrinden düşmana sığınılmaz; düşmanla savaşarak vatan korunur.

Türkiye, milli ordusunu güçlendirerek, NATO’dan çıkarak ve bölge ülkeleri ile işbirliği yaparak kendisini savunabilir. Bunu yaptığı takdirde aynı zamanda bir devrim de yapmış olur. “Tam Bağımsız Türkiye’nin” gereği de budur.

EKONOMİK DEVRİM

Batı siteminin ekonomik dayatmaları ve saldırıları Turgut Özal zamanında başladı. 5 cepheden saldırdılar. Yabancı sermaye giriş ve çıkışına karışmayın, giriş çıkış serbest olsun dediler. Gümrüklerinizi indirin, yabancı mallar kolaylıkla ülkenize gelsin dediler. Yüksek faiz ile bizi borçlanmamızı teşvik ettiler. Özelleştirme liberalizmin gerçeğidir, devlete ait ne varsa satın dediler. Yabancı sermayeden korkmayın, bırakın gelsin özelleşen fabrikaları, işletmeleri alsın dediler. Yetmedi, topraklarımızı yabancılara satmamızı istediler.

Sonuçta bugünlere geldik. Borcumuz arttı, yoksulluk arttı, işsizlik arttı. Temel ihtiyaç maddelerini bile üretemez olduk. Sürekli cari işlem açığı verdik. Ekonomi devamlı kan kaybeder hale geldi.

Bu Batı sisteminin dayattığı borçlanma ekonomisinin sonuna geldik. Devlet borcu, özel sektör borçlu, halk borçlu. Bu durumdan kurtulmak için gene bir devrim lazım. Atatürk’ün 1930’lu yıllarda uygulayarak büyük başarı kazandığı planlı ve karma ekonomiye geçmemiz şart oldu.

YOLSUZLUKLAR DEVRİMİ DAVET EDER

Son yıllarda yolsuzluklar çok yaygınlaştı. Arsa rantları, devlet eliyle yandaş zengin etmeler, partili olanlara verilen imtiyazlar, çalının sınav soruları, atamalarda yandaşların korunması, ayakkabı kutulardaki paralar, kollardaki mücevher kıymetinde saatler, evlerdeki para makineleri son yıllarda toplumda büyük çalkantılara yol açtı.

Yolsuzluklar yozlaşma ile at başı beraber gidiyor. Mücadele ikisine karşı verilmelidir.

Yolsuzlukların ayyuka çıktığı durumlar eninde sonunda toplumsal tepkilere yol açar. Türkiye’de olacak olan da budur. Bu çalkantılar sonunda namusun ve emeğin hükümeti kurulur; bu kaçınılmazdır.

DEVRİMLERİ VATAN PARTİSİ YAPAR

Sistem partileri devrim yapamaz ancak sitem içerisinde çırpınır, durur.

Yeni bir dünya kuruluyor ve bu sistem batıyor. Çare Atatürk rotasına girmekte ve Kemalist devrimi gerçekleştirmektedir.

Vatan Partisi’nin Milli Hükümet Programı Türkiye’deki ve dünyanın farklı ülkelerindeki pratiklerin incelenmesi sonucu yazılan bir teoridir. Bu teori Vatan Partisi’nin kuracağı sistemin anahtarıdır. Bu sitemin parolası vatan, işareti namus ve emektir.

Çözüm devrimdedir ve devrimleri ancak Vatan Partisi yapar.


18 Haziran 2018 Pazartesi


ÜLKEYİ BÖLMEYE KALKMAK NE ZAMANDAN BERİ ATATÜRKÇÜLÜK OLDU

Bazıları CHP’ye laf söylettirmiyor; neymiş, CHP Atatürk’ün partisiymiş, Atatürkçülüğü savunan partiymiş.

Bunlara sormak lazım; ne zamandan beri ülkeyi bölmeye kalkmak veya bölücülere destek olmak Atatürkçülük oluyor?

Seçim bildirgesinde açıkça yazılıyor: Avrupa Yerel Yönetimler Şartı’ndaki çekinceler kaldırılacakmış. Geçmiş hükümetler şartın bazı maddelerine ülkeyi bölünmeye götürür diye çekince koymuşlar, bunlar gelip kaldıracak. Böylece yerel yönetimler özerk bir yapıya kavuşacak ve sonrası gelecek.

Yerinden yönetimler bir süreç olarak dört basmaktan oluşur, çekince kaldırınca bu süreç de başlar: İlk basamakta yerinden yönetim, yalnızca "yerel yönetimlerin güçlendirilmesi" anlamına gelmektedir. Yerinden yönetimin ikinci basamağı "bölgeselleştirme" ve "bölgecilik", üçüncü basamağı "federalizm" ve dördüncü basamağı da "ayrılıkçılık"tır.

ATATÜRK BÖYLE ŞEYLER SORAR MIYDI?

Sayın İnce kırmızı çizgileri kaldırdık dedikten sonra, 24 Mayıs 2018’de CNN Türk Televizyonu’ndaki Seçime Doğru Özel Programı’nda “81 milyona soracağız 1- Beraber mi yaşayacağız? 2- Yan yana mı yaşayacağız? 3- Ayrı ayrı mı yaşayacağız?” açıklamasında bulunmuştur. Sayın İnce Cumhurbaşkanı seçilecek olursa Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısının tartışılacağını ifade etmiştir. Dahası “ayrı ayrı mı yaşayacağız” sorusuyla Kürtlerin ayrı devlet kurmasının tartışılmasını savunmuştur.

Yerel yönetimler konusunda sakaldan kıl koparma taktiği söz konusu. Sakaldan her gün bir kıl koparıp tepki almadan sakal yolunmak isteniyor. Bağımsız kukla devletine adım adım gitmenin hesapları yapılıyor. Adımlar şöyle:

Yerel yönetimleri güçlendirme, eğitimi mahallileştirme, mali özerklik verme, eyaletlere bölme, fedarasyon oluşturma, ayrı devlet kurma.

Sonuç: Bölünmüş vatan.

Lütfen cevap verin, böyle Atatürkçülük olur mu?

Atatürk, vatanın her karış toprağının Türk Milleti’nin egemenliğinde olması için mücadele eden ve bunu da başaran bir insandır. Güneydoğu’muzu koparıp bir kukla devlete vermenin yollarını açmaya çalışırsanız buna Atatürkçülük denmez, BOP Eşbaşkanlığı denir.

DEMİRTAŞ DENEN ADAM, HDP VE ATATÜRKÇÜLÜK

Ne olduğu belli, başkanı kim belli, niyeti nedir belli, kimin emrinde olduğu belli olan zat şunları söylemiş:

“Türk Ordusu işgalcidir. Afrin’de sivilleri öldürüyor.”

“Buna alışsanız iyi olur. Biz daha başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz heykelini.”

“Başkan Apo’nun posterini Kürdistan’a asmayacağız da nereye asacağız?”

“YPG Fırat’ın batısına geçecek Hepiniz de maal maal bakacaksınız.”

Bu adam, Diyarbakır’a Kürt bölgesinin başkentidir diyor, Şeyh Sait ve Seyit Rızaya, Apo’ya, Türkiye Cumhuriyeti’ne isyan eden herkese methiyeler düzüyor.

Bu adama özgürlük isteyip cumhurbaşkanı yardımcısı yapıp hükümete ortak etmek istemenin, eş başkanı olduğu partiyi meclise sokmaya çalışmanın neresinde Atatürkçülük var?

Atatürk, vatan bütünlüğünü, milli birliği, millet egemenliğini tartışmaya açar mıydı?

Atatürk, devlete karşı isyan edenleri meclise mi sokardı, kodese mi sokardı?

Hiç kimse Atatürk ile bizleri kandırıp, Türkiye’nin bölünmesine hizmet etmesin. Gerçek Atatürkçüler onların yakasına yapışmasını iyi bilir.

15 Haziran 2018 Cuma


BAYRAM HÜZNÜ

Hiç düşündünüz mü acaba, PKK ve FETÖ terörüne eşini, çocuğunu, babasını, annesini kurban vermiş anneler, babalar, çocuklar bu bayramı nasıl geçiriyor.

Onların ızdırabını içinizde hissedebiliyor musunuz? Ve her mahallede, her kasabada bir şehit evi olduğunun farkında mısınız? Siz bu evlerde bayramların mutluluk ve sevinçlerle dolu geçtiğini mi sanıyorsunuz?

Gidin şehitliklere bir bakın, bayram acısını bir görün.

Unutmayın! Onlar biz vatan toprağının her karışında mutlu bayramlar yaşayalım diye kendilerini bizim için, vatan için feda ettiler.

Ve şunu iyi bilin: Onların yattığı bu topraklarda hiç bir parti ve hiç bir kimse PKK/HDP’yi ve FETÖ’yü yanına alarak veya onlara gizli açık destekler vererek seçim kazanamaz, iktidara gelemez.

Herkes aklını başına toplasın. Yeter artık, üzmeyin, incitmeyin şehitlerimizin emanetlerini, sızlatmayın şehitlerimizin kemiklerini.

24 Haziran’da bu milletin vereceği derse hazır olun. Şehitlerimizin kanı da yakınlarının göz yaşı da yerde kalmayacak. Gafil ve hainler derslerini alacaklar...


Bir de bayramları Abdürrahim'in ağzından soralım:

İçinde boğulduk derdin, acının
Uykusu bitmedi şeyhin, hacının
Üç gardaşı şehit veren bacının
Oğulsuz ananın bayramı nasıl?

11 Haziran 2018 Pazartesi


SİLAHLI SALDIRI SİLAHLA ÖNLENİR

Bir büyük sorunla karşı karşıyayız. Vatan bütünlüğümüze saldırı var. Bir vatan savaşı veriyoruz. Her gün birkaç vatan evladı bu savaşta ülkesini korumak için şehit olup toprağa düşüyor.  Bayrağımızın rengi giderek daha da kızıllaşıyor.

Sorun, terör sorunu, sorun vatan sorunu; tehdit doğrudan ülke bütünlüğüne yönelmiş durumda. İşte bu duruma Sayın İnce isim bulmuş, sorunun nasıl çözüleceğini de özetlemiş:

“Bu sorunu nasıl çözeceğiz adını da koyalım ‘Kürt sorunu’… Bir, Kürtler diyor ki ‘Kürtler onure edilmek istiyor’… Türklerin de kaygıları var. Türklerin kaygılarını gidereceğiz, Kürtleri de onure edeceğiz. İki, samimi olacağız. Yalan yok, gizli kapaklı görüşmeler yok. Çözüm Millet Meclis’i, başka bir yer değil.”

Ne kolay değil mi? Kürtleri onure et, meclisten de kanun çıkar. Sorun hemen çözülür. İnce çocuk mu kandırıyor? Bu sözler milleti ahmak yerine koymaktır.

KÜRT SORUNU DEĞİL, BOP SORUNU

Bu sorun bir Kürt sorunu değildir. Çünkü sorunun kaynağı Kürtler değildir. PKK da Kürtlerin temsilcisi değil, Amerika ve  İsrail’in paralı askeridir.  

Sorunun kaynağı ABD’nin BOP’dir. Amerika 22 devletin sınırların ve yönetimlerin değiştireceğini ilan etmiştir ve eğitip, silahlandırıp donattığı PKK’yı üstümüze salmıştır. Amaç Güneydoğumuzu, Kuzey ırak ve Kuzey Suriye’yi içine alan bir kukla devletin kurulmasıdır. Bu devletin adına Kürdistan denilmesine bakmayın aslında bu ikinci İsrail devletidir.

Amerika kara gücüm dediği PKK/PYD’ye binlerce ton silah vermiştir ve vermeye de devam ediyor. Verdiği lojistik destek yetmiyormuş gibi, bu örgüt mensuplarını maaşa da bağlamış durumda. Geçen sene 10 000 militana maaş veren Amerika bu sene bu rakamı 65 000’e çıkarmış durumda.

Sayın İnce Kürtleri onure edecek, meclisten de kanun çıkaracak Amerika ve İsrail de Türkiye’yi, Suriye’yi ve Irak’ı bölmekten vaz geçecekler, Türkiye’ye ve Batı Asya ülkelerine huzur gelecek. Çocuk masalı gibi…

BİZ BU FİLMİ GÖRMÜŞTÜK

Sayın İnce ve CHP bir film çevirmek istiyor ama biz bu filmi daha önce görmüştük. Sayın Erdoğan ve AKP bir Amerikan projesi olarak iktidar oldu, PKK/HDP’yi muhatap alıp çözümler üretmeye kalktı.

Sonuç: Kazılan hendekler; toplanan haraçlar; kurşunlanan bebekler, öğretmenler, mühendisler, işçiler; PKK zulmüne terkedilmiş halk; bayrak yere düşmesin diye toprağa düşen kahraman Mehmetçikler, polisler; gözyaşları, barut kokuları, patlayan bombalar ve akan kanlar.…

Hadiseye doğru teşhis koyalım. Bu bir emperyalist saldırıdır. Bu saldırı silahlıdır ama psikolojik ve ekonomik yanı da vardır. Bu saldırı öncelikle silahla bertaraf edilir ama psikolojik cephe de ihmale gelmez.

PSİKOLOJİK SAVAŞA DİKKAT!

Emperyalizm, psikolojik savaş yürüterek, PKK/HDP’yi ve eş başkanları Demirtaş’ı masum göstermeye çalışıyor.

PKK’yı hükümete ve meclise sokarsanız sorun büyür. Sayın İnce’nin ve CHP yetkililerinin Demirtaş’ı veya başka bir HDP’liyi başkan yardımcısı yapacaklarına dair beyanları ise umarız bir gafletin sonucudur ve o kadardır.

Atatürkçüyüm, solcuyum, devrimciyim, milliyetçiyim, Türkçüyüm diyorsanız önce Amerika ve İsrail emperyalizmine ve onun işbirlikçilerine karşı olmanız gerek.

Bu sorun sahnede komedyenlik yapmakla veya tülbent sallamakla çözülmez.

8 Haziran 2018 Cuma


BATI SERMAYESİNE TESLİM OLMAMALIYIZ!

24 Haziran seçimlerine katılan partileri değerlendirirken onların Batı sermayesine bakışlarının büyük önemi var. Şu gerçeği kabullenmeyen ve bu gerçeğe uygun ekonomik programlar geliştirmeyen partilerin Türk milletine faydası değil zararı olur.

Birkaç yüzyıllık bir gerçekten söz ediyoruz. Türk devriminin büyük düşünürlerinden Yusuf Akçura bu gerçeği çok önceden tespit etmiş:

“Avrupa’da büyük sanayi ve sermayenin oluşmasıyla, Osmanlı ülkesine girişi, ekonomimizi alt üst etti ve memleketimizin ekonomik krizinde hiç şüphesiz, en önemli etken oldu…

“Abdülmecit zamanında borçlanma kapısı geniş açıldı ve en çok bu kapıdandır ki Avrupa’nın büyü sermayesi, Osmanlı ülkesine girip istila etti. Sanayi ürünleri ile memleketten aldığı kazanca para kirası olarak aldığı faizler eklendi. Ecnebilerden alınan borç paraların mühim bir kısmı, egemen zümre ve padişahlar tarafından verimsiz masraflara tutuldu…”

“Avrupa sermayesinin istilasının sonuçları bu kadar mı? Hayır efendiler, hayır! Bu istiladan dolayı memalik-i Osmaniye’de küçük ve orta sanayi hemen hemen kalmadı.”

“Memleketin seneden seneye fakirleşmesinin en mühim sebebi, kanaatimce ecnebi sermayesinin memleketimize girip faiz ve temettü yolu ile, müstakil sanayi ve ticaretimizi imha suretiyle, milli servetimizi çekmesi ve ezmesi olmuştur.”

TARİH TEKERRÜR EDYOR

Bugün de ekonomimiz borç batağına saplanmış durumda. Özalların, Kemal Dervişlerin, Tayyip Erdoğanların Batı sermayesinin istekleri doğrultusunda uyguladıkları programlar bu durumu yarattı.

Adına liberal ekonomi dediler, dünya ile bütünleşme dediler, küreselleşme dediler kapıları, pencereleri açtılar ve sömürücü sermaye de bu açıklardan ülkemize girip tahribatını yapacağı kadar yaptı.

Dün Osmanlı’nın başına ne geldiyse, bizim başımıza aynısı geldi.

BATI SERMAYESİ NE YAPTI:

Yabancı sermaye borç olarak girdi, yüksek faizler topladı.

Özelleştirme adı altında girdi, işletmelerimize, fabrikalarımıza, bankalarımıza el koydu; elde ettikleri kârları transfer etti.

Tarımımızı, sanayileşmemizi baltaladı, bizden ucuza aldığı hammaddelerden ürettiği ürünlerini bize pahalı olarak sattı.

Gümrüklerimizi kaldırttı, sanayimizi rekabet edemez hale getirdi, Türkiye’yi açık Pazar haline dönüştürdü.

Para girişini devlet kontrolünden çıkardı, borsa ve diğer finans oyunları ile paramızı hortumladı.

Bizleri kendi ülkelerinde ucuz işçi olarak çalıştırıp emeğimizi sömürdü.  

Yabancıya gayri menkul satışları kolaylaştırıldı, topraklarımıza el koydu.

Kendi kömürümüzü, kendi madenimizi çıkaramaz duruma getirdi ve yurt dışından ithalat yapmak mecburiyetinde bıraktı.

Üreten değil, borç para ile mal ithal eden bir ülke haline geldik.

Bütün bunları kendi seçtiğimiz ve iktidarı teslim ettiğimiz siyasetçilerle birlikte yaptı.

PARTİLERİN EKONOMİK PROGRAMLARI

Seçime giren partiler içerisinde, yukarda sıraladığım gerçekleri görüp, bu gerçeklere göre bir ekonomik program geliştiren tek parti Vatan Partisi.

Vatan Partisi’nin Milli Hükümet Programı ve Seçim Bildirgesi bu konuda çok açık ve net görüşler taşıyor, çözüm önerileri sunuyor. Diğer partilerin programları incelendiğinde, 100 yıl önce Yusuf Akçura’nın tespit ettiği gerçekleri bugün dahi farkına varmadıkları ve anlamadıkları görülüyor.

Çare Vatan Partisi’nde, çare Perinçek’te…

6 Haziran 2018 Çarşamba


SAKIN ALDANMAYIN!

 Bu ülke Allah ile aldatanlardan çok çekti. Allah, bismillah, maşallah deyip, gösterişli namazlarla milleti kandırıp iktidara geldiler. Sözüm ona dindarlardı ama Müslümanları katlederek vatanlarına, yer altı ve yer üstü servetlerine el koymak için Irak’a, Suriye’ye Libya’ya müdahale eden Amerika’nın projelerine eş başkanlık yaptılar.

 Yetmedi, açılım, çözüm süreci adı altında uyguladıkları politikalarla PKK’yı azdırıp, üzerimize saldılar. Güneydoğu’muzu eşkıyaya teslim ettiler. Onların hendekler açmasına, silahlanmasına, bombalar patlatmasına, yöre halkını haraca bağlamasına, asker sivil demeden insanlarımızı katletmesine izin verdiler.

 Yetmedi, Amerika’nın öngördüğü ekonomik programı uygulamaya devam edip, ilkeyi borç batağına gömdüler. Yolsuzluklar arttıkça yoksulluk da arttı. Gelir dağılımı bozuldu, fakir daha da fakirleşti. Devlet parası ile müteahhit zengin edildi.

 Allah adı dillerinden düşmedi ama bunların iktidarında en büyük zulmü Müslümanlar gördü.

 SIRA ATATÜRK’DE

 Allah ile aldatanlardan çektiğimiz yetmiyormuş gibi şimdi de karşımıza Atatürk ile aldatanlar çıktı. Dillerinde Atatürk var ama fikirlerinde, programlarında Atatürk yok. Peki ne var derseniz, söyleyelim:

 Amerika var, Amerika’nın dayatmalarına teslimiyet var, eş başkanlık arzusu var.

Amerika dayatıyor; kurmak istedikleri, adı Kürdistan olacak olan ikinci İsrail devletinin oluşmasına engel olmayın, yardımcı olun diyor. Türkiye’yi bölmek ve kukla devleti kurmak için PKK ve YPG’yi kullanıyor. Bunların siyasetteki uzantısı da HDP. HDP’nin meclise girmesi demek PKK’nın meclise girmesi demektir. Bu hata dün yapıldı, bugün de yapılmak isteniyor. Ve bunu Atatürkçüyüm diyenler yapıyor.

Atatürk’ün en büyük özelliği emperyalizme karşı olmasıdır. Cumhuriyet’i emperyalistlere ve onun ülke içindeki güçlerine karşı bir savaş vererek kurdu. Emperyalizmin şimdiki temsilcisi Amerika’ya karşı durmadan bu Cumhuriyet’i koruyamayız. Ben Atatürkçüyüm, ben solcuyum, ben ulusalcıyım diyenlerin birinci görevi de Cumhuriyet’i korumak ve kollamak olmalıdır.


Amerika’nın kurup şu veya bu şekilde yönetip yönlendirdiği HDP’ye oy verin diye çığırtkanlık yapmak, Demirtaş’ı hükümete sokmaya çalışmak sonra da Atatürkçü geçinmek bir aldatmacadır. Halkımızı Atatürk ile aldatmaya kalkanlar Erdoğan’ı yerinden edemezler.

CHP’NİN SON HALİ

CHP’nin Seçim Bildirgesi’ni bilmem okudunuz mu? Okursanız, Atatürk’ün izinde ve yolundayız diyen olan bir partinin ne hale geldiğini görürüsünüz. Amerikalı yetkililer yazsa böyle yazardı.

Yerel Özerklik Şartı’ndaki çekinceleri kaldıracaklarmış, Anadilde eğitim yapacaklarmış, kent, köy ve yer isimlerini değiştirip, eskiye döneceklermiş. Dersim katliamı ve Ermeni soykırımı iddiaları ile ilgili mecliste komisyon kurup araştırma yapacaklarmış.

Bunlar yetmiyormuş gibi, HDP’li birisini de cumhurbaşkanı yardımcısı yapacaklarmış. Yani PKK’yı meclise soktukları yetmiyor, bir de hükümete ortak edeceklermiş. Atatürk devlete karşı isyan edenlere böyle mi davrandı?

Bu programın, bu kafanın, bu düşünce yapısının karşılığı Atatürkçülük değil, Amerikancılıktır.

Halkımızı uyarıyoruz: Ne Allah ile aldatanların ne de Atatürk ile aldatanların peşinden gitmeyin. Bu şekilde Cumhuriyet’e ve vatana sahip çıkamazsınız.