30 Ekim 2015 Cuma

CUMHURİYET CEPHESİ VE Y-CHP

29 Ekim 2015, Cumhuriyet'in ilanında bu yana 92 yıl geçmiş. Bu tarihte Türkiye'de iki cephe oluştu, Cumhuriyet cephesi ve yıkım cephesi. Bir yanda Cumhuriyeti tan anlamı ile savunanlar, diğer yanda ABD projelerine piyon olanlar.

Biz bu Cumhuriyet'i Müdafaa-i Hukuk anlayaşı ile kurduk. Namusumuzu, vatanımızı, haysiyetimizi, milli menfaatlerimizi Emperyalizme karşı savunmak için Cumhuriyeti var ettik. Tam bağımsızlık dedik, milli egemenlik dedik. Cumhuriyet ile bunları sağladık.

Cumhuriyet'i kuran Atatürk ve onun partisi olan CHP'dir. Ne yazık ki, CHP, CHP olmaktan çıktı ve Y-CHP oldu. Dünün emperyalist güçlerine karşı mücadele eden, bağımsızlık aşkı ile dolu CHP gitti, yerine bugünün en büyük emperyalist gücü olan ABD'nin projelerine piyon olan CHP geldi.

CHP artık Cumhuriyet cephesinde değil, piyon cephesindedir.

Anayasa'dan Türk kelimesini çıkarmak isteyenler Cumhuriyet cephesinde olamaz.

ABD'nin Türkiye'yi bölmek için kullandığı en büyük vasıtası olan HDP (PKK) ile görüşenler ve ortak çalışmalar yapacaklarını ilan edenler Cumhuriyet Cephesinde olamaz.

PKK ile görüşeceklerini ilan edenler Cumhuriyet cephesinde olamaz.

ABD'nin benim kara gücümdür dediği PYD'yi savunanlar ve destekleyenler Cumhuriyet cephesinde olamaz.

Bir eli ile PKK'yı diğer eli ile cemaati tutanlar Cumhuriyet cephesinde olamaz.

ABD'nin TSK'ni, Türk aydınlarını, milli çıkarları savunan gazetecilerini, yazarlarını kumpaslar kurarak yıllarca tutsak eden Fethullah Gülen örgütüne göğsünü siper edenler Cumhuriyet cephesinde olamaz.

Türk gençliğini Işık Evleri'nde, dershanelerde, özel okullarda Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı birer ajan haline getiren F tipi örgütü savunanlar Cumhuriyet cephesinde olamaz.

Atatürk'ün “Türkiye şeyhler, dervişler, müritler ülkesi olamaz” demesine rağmen cemaatin eline yapışan partiler Cumhuriyet cephesinde olamaz.

ABD elçileri ile otel odalarında gizlice görüşüp, sözler veren bir lidere sahip partiler Cumhuriyet cephesinde olamaz.

İçindeki ulusalcı, Atatürk ilkelerine gerçekten bağlı Cumhuriyet savunucularının kovulduğu bir parti Cumhuriyet cephesinde olamaz.

ABD'nin has adamı ve emperyalizmin ekonomist ajanı Kemal Derviş ekonomilerini uygulayacak olanlar Cumhuriyet cephesinde olamaz.

Atatürk'ü katliamcı ilan edenler Cumhuriyet cephesinde olamaz.

1930'ların CHP'sini beğenmeyip değiştik diyenler Cumhuriyet cephesinde olamaz.

ABD güdümünde kalarak Türkiye'yi bölünme noktasına taşıyan AKP ile koalisyon yapmak için can atanlar, bu partinin kapısında 1 ay bekleyenler Cumhuriyet cephesinde olamaz.

PKK ile savaşan Mehmetçiğin arkasında duramayanlar, Mehmetçiğe kurşun sıkanlarla (HDP) iş birliği planlayanlar Cumhuriyet cephesinde olamaz.

1 Kasım seçimlerinde Cumhuriyet'te ve Atatütürk'te kalmak isteyen seçmenlerin bu gerçekleri iyi değerlendirmesi ve artık CHP'ye oy vermekten vazgeçmeleri gerekir. CHP'ye oy vererek Cumhuriyet savunulamaz.

Cumhuriyet'in de Atatürk ilkelerinin de savunucusu vardır; o da Türkiye cephesinin tek partisi olan Vatan Partisi'dir. Atatürk'te birleşenleri Vatan Partisi'ne oy vermeye çağırıyorum.






27 Ekim 2015 Salı

29 Ekim 1923

Vatan Partisi Kayseri İl Örgütü olarak, Türk Milleti’nin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyoruz.
Bize bu bayram mutluluğunu yaşatan, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm emeği geçenlere, gazilerimize ve şehitlerimize minnetlerimizi, şükranlarımızı sunuyoruz.
29 Ekim 1923 Türk tarihinin en önemli dönüm noktalarından birisidir. Bugün Türk Milleti’nin çok önemli seçimlerini yaptığı gündür.
29 Ekim 1923 tarihinde;
Türk Halkı, ümmet olmak yerine, millet olmayı seçmiştir;
Osman Oğullarının kulu olmak yerine, Türk Milletinin onurlu bir ferdi olmayı seçmiştir;
Esaret yerine, özgürlüğü seçmiştir;
Kulluk yerine, eşit vatandaşlığı seçmiştir;
Boyunduruk altında yaşamak yerine, bağımsızlığı seçmiştir;
Bölünme yerine, birleşmeyi ve milli birliği seçmiştir.
Karanlıklar yerine, bilimin aydınlığını seçmiştir;
Medreseler yerine, üniversiteleri seçmiştir;
Dogmatik düşünce yerine, bilimsel düşünceyi seçmiştir;
Arapça, Farsça yerine, Türkçeyi seçmiştir;
Biat etme yerine, araştırarak, sorgulayarak gerçeği bulma yöntemini seçmiştir;
Emperyalist devletler yerine, mazlum milletlerle birlikte olmayı seçmiştir;
Borçlanarak yaşamak yerine, üreterek zengin olmayı seçmiştir;
Yoksulluk yerine, refahı seçmiştir;
Yabancı kültürler yerine Türk kültürünü seçmiştir.
Bunlar Cumhuriyetin kazanımlarıdır. Türk Milletinin birliğini, vatanın bölünmez bütünlüğünü ve devletimizin bağımsızlığını devam ettirmek ancak Cumhuriyeti yaşatmakla mümkündür.
Vatan Partisi olarak Türkiye Cumhuriyetini ve onun kazanımlarını sonuna kadar savunmaya ve korumaya kararlıyız. Bu karar yüce Atatürk’ün bize yüklediği birinci görevin gereğidir.
Vatan Partisi Kayseri İl Örgütü olarak, 29 Ekimlerin sonsuza kadar kutlanması dileği ile aziz milletimize Cumhuriyeti koruma kararlığımızı saygılarımızla arz ediyoruz.
Vatan Partisi Kayseri 1 Sıra Milletvekili Adayı Eyup S. Karakaş

26 Ekim 2015 Pazartesi

CHP HDP BİRLİKTELİĞİ
Ne oldu bu CHP’ye? AKP kim ile bozuşsa, onu yanına alıyor.
AKP’nin cemaat ile arası açıldı; CHP cemaate sahip çıkmaya başladı.
AKP açılım sürecini bitirdi, HDP(PKK) ile ortaklıktan ayrıldı. CHP HDP ile ortaklığa başladı.
AKP - PKK görüşmeleri bitti, CHP, PKK ile görüşeceğini ve müzakere yapabileceğini açıkladı.
Yakında Tayyip Erdoğan’a karşı hareket başlatan Arınçlarla, Güllerle de ortaklık kurmaya başlarlar.
Bu söylediklerim boş laflar değil, hepsinin kanıtı var.
Varan 1. Cemaatin gazeteci kılıklı tetikçileri tutuklandı, ilk defa ziyarete gidenler CHP milletvekilleri oldu.
Varan 2. Cemaat kanalları Digiturk’ün yayınlarından çıkarıldı, ilk tepki verenler CHP’liler oldu. Oysa Ulusal Kanal’ı mahkeme kararına rağmen Digiturk yayın listesine almıyordu ama CHP Ulusal Kanal'a sahip çıkmamıştı.
Varan 3. 7 Haziran seçimlerinde cemaat CHP ve HDP’yi destekledi.
Varan 4. Kılıçdaroğlu verdiği bir beyanatta PKK’yı anlamak lazım. PKK silah bırakmaz, Amerika destek veriyor, IŞİD ile savaşıyor dedi.
Varan 5. Bahçeli’nin görüşmeyi kabul etmediği Demirtaş ile Kılıçdaroğlu görüştü ve pek memnun ayrıldılar.
Varan 6. CHP’li gençler PKK’nın bir kolu olan PYD’ye destek olmak için Suruç’a gittiler.
Varan 7. CHP genel Başkan yardımcısı Selin Sayek Böke PKK ile masaya oturabileceklerini söyledi.
Varan 8. CHP ve HDP(PKK)’lı gençler beraberce Gar Meydanı’na geldiler ve sözcüleri şöyle bir açıklama yaptı: Sözcü Fırat, CHP ve HDP'li gençlerin bundan sonra da birlikte çalışacağını belirtti. Fırat, "Seçimlerde sandıkları hep birlikte koruyacak, ilçelerimizde, üniversitelerimizde güvenlik komiteleri oluşturacağız. Okul okul, mahalle mahalle, üniversite ve sokakta yan yana geleceğiz" dedi.
Açıklamaya, CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlı Aka ve CHP Gençlik Kolları Başkanı İrfan İnanç Yıldız da katıldı.
TSK, ABD’nin kara gücüm dediği ve Türkiye’yi bölmeyi hedefleyen PKK ile çok zorlu bir mücadele yürütüyor. HDP, bu mücadelede Türkiye değil, ABD cephesinde yer alıyor. HDP ile şu veya bu şekilde işbirliği yapan her kişi ve kurum ABD cephesinde yer alıyor demektir.
TSK’nin başı çektiği Türkiye cephesinde Vatan Partisi yerini belirlemiş ve Mehmetçiğin arkasında olduğunu ilan edip tüm siyasi partileri de Türkiye cephesine katılmaya çağırmıştı. Öyle anlaşılıyor ki, CHP’nin ABD projelerine karşı duracak bir birliktelikten çok ABD projelerine hizmet edecek Cemaat, HDP(PKK) koalisyonuna daha yakın durmakta.
Y-CHP’nin geldiği nokta budur. Geçmişte ABD güdümündeki AKP-HDP(PKK) koalisyonu bu ülkeyi bölünme noktasına kadar getirmişti. TSK yaptığı müdahale sonucu bu koalisyon bozuldu. Erdoğan önce Cemaat’ten uzaklaştı, daha sonra PKK ile olan bağlantılarını kopardı ve TSK’nin arkasına sığındı. Onun bıraktığı boşluğu ise, CHP doldurmaya çalışıyor.
Vah ki vah! Atatürk’ün partisi kimlerin eline kaldı? CHP bu hali ile Atatürk ilkelerine inanların oy vereceği bir parti olmaktan çıkmıştır. 6 okun yeni sahibi artık Vatan Partisidir. Atatürk’e inananların, Atatürk’le ve Cumhuriyet’le kalmak isteyenlerin toplanacağı yer, Vatan Partisidir.

23 Ekim 2015 Cuma



OBAMA'NIN SOPALARI 

ABD sadece iktidardaki partileri değil, muhalefet partilerini de sopa olarak kullanır. 1 Mart tezkeresinin meclisten geçmemesini sağlayan Baykal’ın CHP başkanlığından uzaklaştırılması ve yerine Kılıçdaroğlu’nun getirilmesi bu açıdan önemlidir.

ABD’nin en önemli sopalarından birisi de Abdullah Gül’dür. Perinçek’e göre gladyonun bir numaralı ismi Gül, iki numaralı ismi Erdoğan, üç numaralı ismi Gülen’dir. 

Son zamanlarda Erdoğan’ın diğer iki isim ile arası açıldı. Gül cumhurbaşkanlığı bitince siyaset dışı kaldı. Gülen cemaatinin faaliyetlerini durdurmaya ve örgütünü tasfiye etmeye yönelik çok ciddi adımlar atıldı.

Bu ayrılıklarla beraber, Erdoğan, ABD’nin bazı politikalarına karşı durmaya başladı. Önceleri BOP eş başkanlığı ile övünen Erdoğan, bu projenin gerçekleşmesi için ABD’nin beyzbol sopası olarak kullandığı PKK ve HDP ile arasını açtı. TSK kuvvetleri önce Suriye’nin kuzeyinde oluşturulmak istenen ikinci İsrail projesine durduracak adımlar attı. 24 Temmuz’da ise PKK’yı bitirecek mücadeleyi başlattı.

Bu gelişmeler ABD tarafında hoş karşılanamazdı. Amerika buna karşı bir hamle yapmalıydı, nitekim yapmaya da başladı. Gar meydanındaki patlama, ABD’nin IŞİD sopası tarafından gerçekleştirildi. TSK’ne dur mesajı verildi. ABD’nin bununla yetinmesi mümkün değildir.

Gelişmelerden öyle anlıyoruz ki, 1 Kasımdan sonra, siyaset yeniden şekillenecek ve ABD yeni bir hamle yapacak. Bahçeli’nin Abdullah Gül’ü öven, ona siyasete dön çağrısı yapan ve 5. Bir partiden bahseden beyanları, ABD’nin yeni sopasının, Abdullah Gül yönetiminde yeni bir parti, Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP ve Bahçeli yönetimindeki MHP’den oluşacak bir koalisyon hükumeti olduğu gerçeğini ortaya çıkardı.

Anlaşılan o ki, ABD Erdoğan’ı kesin olarak gözden çıkardı. Yapılan plana göre, Obama’nın sopası önce Erdoğan’ın sonra da Türk Milleti’nin başına inecek. 

Erdoğan’ın kafasına inecek sopadan çok milletimizin kafasına inmesi planlanan sopa bizi ilgilendirir. Erdoğan giderse gitsin ama yerine ABD’nin başka sopalarının gelmesine izin vermememiz gerekir. Düşünülen üçlü sopa (5. Parti, CHP ve MHP) milletimizin başına gelmemelidir.

1 Kasım seçimleri ABD’nin sopalarından kurtulma seçimi olmalıdır. Bunun için oylar Vatan Partisinde toplanmalı ve Vatan Partisi meclise taşınmalıdır. Türk Milleti’ne düşen görev budur.

19 Ekim 2015 Pazartesi

NUR İÇİNDE YAT ŞEHİDİM

Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamasından öğreniyoruz:

Kayseri’nin yiğit evladı Jandarma Astsubay Kıdemli Çavuş Onur Sönmez; dün Tunceli'de vatan, millet düşmanları hainlerin patlattığı mayın yüzünden şehit olmuş.

Bugün Kayseri'de defnedildi. Ben de cenaze törenine katıldım ve tören esnasında düşündüm:

Onur Sönmez evladımız bu millet için hayatını feda etti ama bu milletin % 13'ü yiğidimizi şehit eden partiye (HDP), daha doğrusu terör örgütüne oy verdi.

Bu milletin % 41'i yiğidimizi şehit eden terör örgütünü "açılım, çözüm" palavraları ile büyüten, azdıran; bu hainlere olmadık tavizleri veren partiye oy verdi.

Bu milletin % 25'i ise HDP'yi meclise taşımak için gayret gösteren, şehidimizin katillerinin destekçilerini (HDP) mecliste görmekten mutlu olacaklarını beyan eden ve 1 Kasım sonrası bunlarla koalisyon hesabı yapanlara oy verdi.

Bu milletin % 16'sı ise iktidarın, terör örgütünü büyüten, silahlandıran politikalarına karşı hiç bir önleyici işlem yapmayan ve Salı günleri gurup toplantısında o haftadaki olayları anlatmaktan başka bir eylem ortaya koyamayan bir partiye oy verdi.

Onur Sönmez evladımızı toprağa verirken bunları düşündüm ve çok üzüldüm.

Medyanın etkisinden çıkamayan, sağlıklı düşünme yeteneğinden yoksul, bilgisini artırmak istemeyen, olayları çok yönlü değerlendiremeyen, yurttaki ve dünyadaki gelişmelerin nedenlerini merak etmeye bir toplum doğru seçimler yapamaz.

Doğru seçimler yapamayan bir toplum bir yandan şehidine ağlar, değer yandan o vatan evladını şehit eden hainlere veya bu hainleri meclise taşımaktan mutluluk duyanlar veya bu hainler ile bir masa etrafında oturup Türk Milletine anayasa yapamaya kalkanlara veya terör örgütünün büyümesi ve silahlanması için ortam yaratanlara oy verir.

Evet, oy verir! Sonra da slogan atar: "Şehitler ölmez, vatan bölünmez". Oysa verdikleri oyların sonucudur bu şehitler ve bölünme aşamasına gelmiş bu vatan.

Şehidimize rahmet diliyorum, nur içinde yatsın

CENGİZ UTAŞ

Erciyes Üniversitesi eski rektörlerinden, mesai arkadaşım Cengiz Utaş'ın ani vefatını büyük bir üzüntü içinde öğrendim. Kendisine Allah'tan rahmet diliyorum. Emekleri unutulamaz.

18 Ekim 2015 Pazar

TERÖR ÖRGÜTLERİ EMPERYALİZMİN MAŞASIDIR

Kapitalist dünya, üçüncü dünya dedikleri ülkeleri sömürmeden duramaz. Geçmişte, kendi askeri güçlerini kullanarak ve gerekirse işgal ederek bu sömürüyü gerçekleştiren başta ABD olmak üzere batılı güçler, şimdilerde yöntem değiştirdi. Kendi askerlerini kaybetmek istemedikleri için, yeni bir savaş tekniği geliştirdiler. Adını da “düşük yoğunluklu çatışma” koydular.

Bu savaş tarzında açıkça gözler önünde olup biten askeri angajmanlar söz konusu değildir. Bu savaş taşeronlarla yürütülür. Taşeron, ya paralı askerlerden oluşur ya da teröristlerden.

ABD’nin Ortadoğu’da kullandığı iki büyük taşeron var: PKK ve IŞİD (DEAŞ). Bu iki terör örgütünün temel görevi bölgedeki milli devletleri parçalamak ve ABD’nin sömürüsüne açık hale getirmektir.

Terör savaşları ahlaksızca, insafsızca ve acımasızca devam ediyor. Bu örgütler öldürürken sivil, asker, bebek, çocuk, yaşlı dinelmezler. Bombayı patlatırlar, insanları tararlar, kimin öldüğünden çok ne kadar korku saldıklarına önem verirler.

Terör örgütlerinin oluşması için bunlara bir takım “yüce görevler” yüklerler. Etnik ve dini inanç farklılıklarını kullanırlar. Terörist bombayı patlattığında ya Tanrı’ya, ya da halkına hizmet ettiğini sanır.

Aslında emperyalizme hizmet etmektedir ama farkında değildir. Kullanılır ve işi bitince yok edilir.

Terör örgütleri emperyalizmin maşasıdır. Bu maşa, masum insan kanı ile kırmızıya boyanmıştır.

PKK da böyle bir örgüttür. ABD’nin taşeronudur, maşasıdır. HDP de onun siyasi uzantısıdır. Hedefleri Türkiye Cumhuriyetini parçalamak ve bölgeyi sömürüye açık hale getirmektir.

Bu örgütler milli devletlere saldırılar çünkü milli devletler mazlum milletlerin kalesidir. Bu kalenin içinde insanlar özgür ve bağımsız yaşar. Başka ülkelerin kendisini sömürmesine engel olur.

Son yıllarda ABD ve AB ülkelerinin bazılarının uyguladıkları milli devletleri parçalama stratejisinin özünde emperyalizm vardır, sömürme arzusu vardır. Türk Milleti’nin milli devleti Türkiye Cumhuriyetidir. Saldırı Cumhuriyetimizedir.

Esas saldırgan ABD ve bazı AB ülkeleridir. Kullandıkları taşeron ise PKK’dır.  IŞİD de ülkemiz için bir tehdittir. Onun da ipleri aynı çevrelerin elindedir.

Ankara’daki katliamı kim yaptı diye aranmanın bir faydası yoktur, gerçek fail bellidir.  24 Temmuz tarihinde TSK ve emniyet güçlerimizin PKK’ya karşı başlattığı mücadele aslında ABD’ye karşı başlatılmış bir savaştır. Garda patlayan bomba, bu savaşa karşı ABD’nin verdiği karşılıktır. Bizi tekrar çözüm sürecine yani bölünmeye zorlamanın bir yoludur.

AKP iktidarının çözüm sürecinden vazgeçmesi ABD’yi yeni siyasi aktör arayışına itmiştir. CHP, HDP ve Cemaat yakınlaşmasını bu açıdan değerlendirmek gerekir.

Terör örgütüne verilen görev siyasiler ve kamuoyu oluşturucular ile desteklenmedikçe başarıya ulaşamaz. Türk milletinin bu gerçeğe dikkat etmesi gerekir.

1 Kasım seçimleri çok önemlidir. Oy kullanırken PKK destekçilerinden, özellikle de HDP’den uzam durmak şarttır.

Oylar bölünmeye değil, birleşmeye verilmelidir. Çözüm sürecini tekrar gündeme taşıyacak ve TSK’nin başlattığı bu temizlik harekâtını durduracak partilere oy verilmemelidir.

Türkiye Cumhuriyeti diyenler,
Atatürk Diyenler,
Vatan bölünmez bir bütündür diyenler,
Ne mutlu Türküm diyenler

Milli hükumetin kurulması için Vatan Partisini desteklemeli ve onun vatansever adaylarını meclise taşımalıdır.

16 Ekim 2015 Cuma

TEŞEKKÜRLER DOĞU PERİNÇEK

Yıllardır söylenen Türkler Ermenilere soykırım yapmıştır iddiası AİHM’in kararı ile bir yalan olduğu tescil edilmiştir. “Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır” dediği için Doğu Perinçek’i mahkûm eden İsviçre mahkemeleri haksız bulunmuştur.

AİHM’in bu kararını sadece ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirmemek gerekir. Aşağıdaki hususlar da kayıt altına alınmıştır:

“- 1915'de yaşananlar, 2. Dünya Savaşı'nda yaşanan Yahudi soykırımından(Holokost) farklıdır. (Hukuki anlamda 1915 olayları soykırım değildir!)
-Konu, tarihçilerin tartışmaları gereken ve tartışmakta oldukları bir husustur. Dolayısıyla bu konuda parlamentolar ve mahkemeler karar veremez.
-1915 olaylarının “soykırım” olarak nitelendirilemeyeceğinin savunulmasını yasaklamak ve bunu cezalandırmak, düşünce özgürlüğüne aykırıdır. Bu tür yasaklamalar ve cezalandırmalar Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin(AİHS) 17. maddesi kapsamında değerlendirilemez.”

Türk milletini diz çöktürmek ve Türkiye’den önce tazminat, sonra toprak talep etmek için uydurulan bu yalan Türkiye’de de çok söylendi, yazıldı. AİHM’nin bu kararı ile Ermenilere soykırım yapılmıştır diyenler yalancı durumuna düştü.  

Sadece bu yalanı söyleyenler değil, bu yalancıları milletvekili listelerine yerleştirip TBMM’ne taşıyan AKP, CHP ve HDP liderleri de yalancı durumuna düştü. Utanmaları ve tutumlarını gözden geçirmeleri gerekir.

Bu başarının sahibi Doğu Perinçek ve Talat Paşa Komitesi üyeleridir. Türk Milleti onlara şükran borçludur. Özellikle Doğu Perinçek’in verdiği mücadele, onun ne kadar vatansever birisi olduğu net bir şekilde göstermektedir. Vatan Partisi’nin bu değerli başkanının kutluyoruz.

Başarının sahibi Doğu Perinçek’in yurda döndüğünde açıklama çok önemlidir:

“Avrupa Birliği’nin, ABD’nin ‘Güneydoğu’da özerklik yapacaksın, Ermeni Soykırımı yalanını tanıyacaksın, Kıbrıs’tan Türk ordusu geri çekilecek, bizim dayattığımız Kemal Derviş ekonomisi ile borca batacaksın’ maddelerinden oluşan bu dört dayatmadan birini milletimizin gücü ile yerle bir ettik ve bir model kurduk. O model şudur: ‘Türkiye’nin güçlerini birleştirmek’. Bu model önümüzdeki sorunları çözmede de bize anahtardır.
Buradan Türkiye’mizin bütün siyasal partilerine, sendikalarımıza, derneklerimize, kitle örgütlerimize, meslek odalarımıza; hepsine,  vatan bütünlüğü için Türkiye cephesinde birleşme çağrısı yağıyoruz. Vatan bütünlüğü için ABD’nin üzerimize sürdüğü, silahlandırdığı, Ortadoğu’yu kana bulayan o örgütlere karşı, ABD’nin dize getirmek istediği Türk Milleti olarak bütün milletimizi ayağa kalkmaya davet ediyoruz.

Bu başarımızı şu anda karakollarda, sınır boylarında, teröristlerin peşinde dağlarda, sınır ötelerinde mücadele eden Mehmetçiğimize armağan ediyoruz! Mehmetçiğimizle birlikte kahramanca teröre karşı vatan savunması yapan emniyet güçlerimize, polisimize, Güneydoğu’daki korucularımıza armağan ediyoruz.

Yolumuz açıktır, Türk Milletinin yolu açıktır. Bu karanlıkları dağıtacağız!”


Teşekkürler Doğu Perinçek!

15 Ekim 2015 Perşembe

GERÇEK BARIŞI TSK SAĞLAYACAKTIR

“Barış” sözcüğü PKK'nın silahı haline geldi. Televizyonlar, gazeteler, meydanlar barış çığırtkanları ile doldu. Bunların “barış” dedikleri şey aslında iç savaş çığırtkanlığıdır.

Barış diyenler, yanına “masaya oturmak, “diyalog” ve “müzakere”yi de eklyorlar. Kim kimle masaya oturacak, kiminle neyin müzakeresi yapılacak; açıkça söylemiyorlar. Biz söyleyelim:

Bunların “Barış” dedikleri şey şudur: Biz Türkiye'yi bölelim, Güneydoğu'da ABD'nin arzularını yerine getirip ikinci İsrail devletinin kurulmasını sağlayalım, yöre halkını esaret altına alalım ama kimse bize mani olmasın, yoksa kan dökülür.

Barış yani teröre teslimiyet.

Barış yani bölünmeye evet.

Barış yani Güneydoğu'da Türk bayrağı dalgalanmasın.

Barış yani ABD kazansın, Türkiye kaybetsin.

Barış yani Lozan kalksın, Sevr gelsin.

Barış yani ihanete Türkiye Cumhuriyeti izin versin.


Barış sözcüğü Türk Milletine açık bir tehdittir. Ya isteklerimizi kabul edersiniz, ya kan dökeriz demektir.

Türk Milleti bu şantaja boyun eğmez, eğemez. ABD piyonlarına gereken dersi verir. TSK vatanın ve milletin birliğini koruma kararlılığı içindedir ve gerekirse bu uğurda kanını feda edecek kahramanlarımız da vardır.


Barış ancak Türk Bayrağının dalgalandığı, kardeşliğin hakim olduğu, milli birliğin ve hukukun üstünlüğünün sağlandığı, devletin meşru güçlerinden başka hiç kimsenin silah taşımadığı, zaman gerçekleşir.

Barış isteyenlere sesleniyorum. TSK ve emniyet güçlerimiz eninde sonunda PKK'nın belini kıracak ve barışı böylece sağlayacaktır. Meclisten, şehirlerden, dağlardan hainler temizlenmedikçe barış gelmez.

24 Temmuz Türk Tarihinde bir dönüm noktasıdır. Uçaklarımızın Kuzey Irak'tak, terör yuvalarını bombalamaya başlayınca barışa giden yol da açılmış oldu.

Vatan Partisi olarak bize gerçek barışı sağlayacak olan Mehmetçiklerimizin ve kahraman polislerimizin arakasındayız ve sonuna kadar da kahramanlarımızın destekçisi olmaya devam edeceğiz.

Eyup S. Karakaş

13 Ekim 2015 Salı

SON MEKTUBU VASİYETİ OLDU

Türkiye’nin, son yılların en büyük sanatçısı, mizah ustası, Atatürk ilkelerinin ve Cumhuriyet’in yılmaz bekçisi, kocaman yürekli, korkusuz, pervasız büyük ustayı, Levent Kırca’yı kaybettik.

Kısa bir süre önce kanser teşhisi konmuştu. Uygulanan tedavilere rağmen hastalığı ilerledi ve onu aramızdan aldı.

Ölüm yaklaşınca, kendisine sorulan “neden ben” diye düşündünüz mü sorusuna verdiği cevap karakterini, vatan aşkını ne güzel yansıtmış. ““Neden ben?” demek, bana bencillik gibi geliyor, kibir gibi geliyor. 18 yaşında çocuk da şehit düşüyor, var mı bunun açıklaması?”

Son dönemde çok büyük zorluklar yaşadı. Demirel tarafından verilen “Devlet Sanatçısı” unvanı Erdoğan tarafından geri alındı. Bu büyük ustaya yapılan en büyük haksızlıktı. O şimdi milletinin sanatçısı olarak ebediyete kadar yaşayacak.

Levent Kırca’nın sanatkârlığını yanında politik kişiliği de vardı. Vatan Partisi’nin Merkez Karar Kurulu üyesi idi. Cumhuriyeti, vatanı, Atatürk’ü savunmanın örgütlü mücadele ile mümkün olduğunu biliyordu; mücadelesini Vatan Partisi içinde yürütüyordu.  

Son mektubu vasiyeti oldu.  Hepimiz şöyle seslendi büyük usta:

“İki kardeş bir çorap yüzünden kavga edebilirler. Ama komşunun çocuğu sorun çıkardığında iki kardeş birlik olur. Ev sahibi ile kiracı arasında problem olduğunda, bina yıkılacaksa birlik olurlar. O öbürünün tepesinden halı sarkıttığında kavga eden komşular, mahalle maçlarında birlik olur. Hacısı, ateisti takımı gol attığında sarılır, ağlarlar. Düşman ülke sana savaş açtığında ülke birlik olur.

Güzellikler paylaştıkça değerlenir, kötüler çoğaldıkça kanıksanır...

İnsan olarak birbirimizi sahiplenmek, birleşebilmek için uzaylıların dünyayı istila etmesi mi gerekir?... Dik durun.  Adil olun, sabırlı olun, enerjinizin sirayet etmesine müsaade edin. Daha iyi bir dünyada görüşmek ümidiyle. Atatürk’le kalın, Cumhuriyet’le kalın, hoşça kalın….”

Vasiyetin bizim için görevdir Büyük ustam. Biliyoruz; Cumhuriyet’e onun kurucusu Atatürk’e dört bir yandan saldırı var. Bir yandan irticai dikta heveslileri;  bir yandan vatan, millet bölücüleri, bir yandan entel liboşlar, bir yandan ikinci cumhuriyetçiler arkalarına Batı emperyalizmini almış, el ele tutuşmuş Cumhuriyet’in temellerini sarsmaya, kötü emellerini gerçekleştirmeye çabalıyorlar ama sen rahat uyu Mustafa Kemal’in askerleri görev başında. Taşıdığın bayrak sahipsiz kalmayacak, Atatürk ilkeleri bize rehber olacak ve Türkiye Cumhuriyet’i ebediyete kadar yaşayacak.


Büyük ustam, söz sana, Atatürk’le kalacağız, Cumhuriyet’le kalacağız ve daha güzel bir dünyada buluşacağız.

11 Ekim 2015 Pazar

GÜVENLİK ZAAFI YOKMUŞ
Ankara’nın göbeğinde bombalar patlıyor, 100’ün üzerinde vatandaşımız ölüyor, 200’ün üzerinde vatandaşımız yaralanıyor, her gün en az iki şehit haberi geliyor ama sayın bakana göre Türkiye’de güvenlik zaafı yokmuş.
Devletin ilk görevi vatandaşının güvenliğini sağlamaktır. AKP iktidarı, 13 yıllık icraatları ile ülkede güvenlik diye bir şey bırakmadı.
Bu iktidar, yılanın başı küçükken ezilir atasözünü unutup yılanı büyüttü, yetmedi yılan sayısını artırdı. PKK yetmezmiş gibi IŞİD’i, El-Kaide’yi, Hizbullah’ı, El Nusra’yı büyütüp başımıza bele etti.
AKP iktidara geldiğinde PKK bitme noktasına gelmişti. 13 yıl süre ile uyguladığı politikalar sonucu PKK büyüdü, azgınlaştı, elinin kanını artırdı. İleri demokrasi, insan hakları, açılım süreci diye diye Güneydoğu’yu PKK’ya teslim etti. Yöre halkını PKK’nın esareti altına soktu.
PKK ile mücadele edeceğine onunla birlikte anayasa yapmaya ve Türk Milleti kavramını Anayasa’dan çıkarmaya kalktı. İmralı canisini muhatap alıp, onun isteklerini yerine getirmeye çalıştı.
Türk Milletini etnik kimlikler üzerinden bölmeye çalıştı. Mezhepler arasında ayrım yaptı, düşmanlıkları pompaladı.
PKK yol kesip, köyleri basıp haraç toplarken sesini çıkarmadı. Askerleri kışlaya, polisleri karakollara hapsetti. Devletin otoritesini yok edip, egemenliği PKK’ye kaptırdı.
PKK ile savaşmış ve PKK ile mücadele etmeye kararlı komutanlarımızı, milli birlikten yana olan aydınlarımızı, siyasi parti yöneticilerini, gazetecileri cemaat ile bir olup tutsak etti. Yargı bağımsızlığını yok edip F tipi hâkimlere insanlarımızı ezdirdi.
Genelkurmay İstihbarat Sistemleri Komutanlığını kapattı. GES’in tüm varlığını MİT’e devretti. MİT’i Erdoğan’ın koruyucu meleği haline getirdi. Devleti istihbarat zaafına uğrattı.
Komşu devletlerin iç işlerine karıştı. Suriye’nin parçalanmasına ve Kuzey Suriye’de devlet zaafı ortaya çıkmasına ve bu zaaftan faydalanan PKK, PYD, IŞİD gibi terör örgütlerinin sınırımızın hemen yakınında mevzilenmesine sebep oldu.
Suriye’deki terör örgütlerini silah vererek, onları eğiterek, maddi yardımda bulunarak destekledi. PKK’nın uyuşturucu kaçakçılığı yapmasının önüne geçemedi.
Deneyimli polis amirlerini ve memurlarını pasif görevlere getirip yerlerine cemaatin polislerini yerleştirdi. Emniyet teşkilatı Erdoğan’ı ve bakanları korumaktan fırsat bulup halkı koruyamaz hale geldi.
Medyayı yandaş hale getirdi ve terör konusunda halkın bilinçlenmesini önledi.
PKK’nın siyasi uzantısı olan HDP ile toplantılar yapıp, deklarasyonlar yayınladı. Sözüm ona bu parti ile birlikte Türkiye’de federatif bir yapının temelini atmaya kalktı.
13 yıl boyunca ülkede can ve mal güvenliği kalmasın diye bütün bunları yaptıktan sonra İç İşleri Bakanı’nın ülkede güvenlik zaafı yok demesi tam bir pişkinliktir. AKP ülkeyi bir kaos ortamına taşımıştır. Geldiğimiz noktada güvenlik zaafı nedeni ile her gün birkaç insanımız hayatını kaybetmektedir. Bakanın yapacağı şey inkâr değil, itiraf olmalıydı.
Bu böyle gitmez. Türkiye’de güvenliği sağlayacak milli bir hükümetin kurulması şarttır. 1 Kasım seçimleri bu bakımdan çok önemlidir. Umarım, halkımız bu gerçekler doğrultusunda oyunu kullanır ve bu bunalımlı dönem sona erer.

10 Ekim 2015 Cumartesi

TERÖR VE SORUMLULARI

Bugün Ankara Tren Garı yakınlarında miting için toplanan yurttaşlarımıza yapılan terör saldırısı sonucu, resmi açıklamalara göre 86 yurttaşımız hayatını kaybetmiş, 186 yurttaşımız ise yaralanmıştır.  

Diyarbakır’da ise iki polisimiz PKK terör örgütünün melun saldırıları sonucu şehit olmuştur.

Saldırılar sonucu hayatını kaybeden ve yaralanan tüm yurttaşlarımızın ailelerine ve yakınlarına başsağlığı, yaralılarımıza acil şifalar dileriz. Yapılan terör saldırısını lanetliyorum.

Teröre karşı çare milli birlik ve kardeşliktir. Etnik kimlik ve dini inançlar üzerinden siyaset yapanlar terörü azdıranlardır.

Teröre, terör örgütlerine ve bu örgütlerin siyasi uzantılarına gösterilen müsamaha ve hoşgörü Türkiye’yi bu duruma getirmiştir.

PKK, IŞİD, El- Kaide, DHKPC gibi terör örgütlerini özgürlük savaşçısı, haklarını elde etmek isteyen gerillalar gibi gösteren siyasiler, yazarlar, yalancı aydınlar terörün baş sorumlularıdır.

“Açılım süreci” altında PKK’nın büyümesine, silahlanmasına ve azgınlaşmasına izin verenler terörün baş sorumlularıdır.

IŞİD, El Nusra gibi terör örgütlerini silahlandıranlar, güçlendirenler terörün baş sorumlularıdır.

PKK ne ise, HDP’de odur. Buna rağmen HDP’yi TBMM’nin ortasına oturtanlar da terörün baş sorumlularıdır.

Terör silahla önlenemez, teröristler ile konuşup isteklerini yerine getirmeliyiz diyenler de terörün baş sorumlularıdır.

Milli birliği bozmak için etnik kimlik üzerinden siyaset yapanlar, Türk milletini Türk, Kürt diye bölmeye çalışanlar da terörün baş sorumlularıdır.

Milli direnişi kırmak için TSK’ne, Türk aydınlarına, siyasi parti yöneticilerine, basın mensuplarına kumpaslar kurup onları tutsak edenler de terörün baş sorumlularıdır.

“İleri demokrasi”, demokratik haklar”, birinci sınıf demokrasi” , “eşit vatandaşlık” söylemleri ile teröristlere gizlice destek olmaya çalışanlar da terörün baş sorumlularıdır.

Teröristleri dağda çiçek toplayan, saz çalıp türkü söyleyen çocuklar gibi gösterip kamuflaj yapanlar da terörün baş sorumlularıdır.

Ne yaparlarsa yapsınlar Türk Milletini ve Türk vatanını bölemeyeceklerdir. Hiçbir kuvvet etnik ve mezhepsel olarak bizleri birbirimize düşman kılamayacaktır. Türk Milleti eninde sonunda bu terör belasından kurtulacaktır. Sorumlulardan da halkımız hukuk önünde hesap soracaktır.


Milletimize ve onun silahlı güçlerine güveniyoruz.

8 Ekim 2015 Perşembe

AZİZ SANCAR'IN BAŞARISININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Aziz Sancar’ın kimya dalında Nobel ödülü kazanması hepimizi gururlandırdı ve sevindirdi. Aziz Sancar’ın ödülü kazandıktan sonra verdiği mesajlar ise oldukça önemliydi. Türk Milleti’nin bu olaydan ve verilen mesajlardan çıkarması gereken çok ders var.

Aziz Sancar’ın şu sözüne dikkat isterim. Türkiye’den gelen haberlerden dolayı üzüldüğünü belirtikten sonra şöyle diyor:

“İnşallah bunu atlatır ve aklıselim bir çözüm bulur. Önemli olan konular üzerinde çalışırız. Önemli olan memleketi kalkındırmak. Milletin eğitim, sağlık ve gelir durumlarını çözmek. Ancak o zaman o seviyede olunca Avrupa ile yarışır bir duruma geliriz" .

Sancar, şöyle devam ediyor: "Türkiye'nin Mardin'den Kars'a, Edirne'ye kadar bütün çocuklarımıza bilim alanında eğitim öğretim vermemiz lazım. Özellikle kızlarımızı okutmak lazım. Kızlarımızı okutmazsak insan gücümüzün yarısını kaybetmiş oluyoruz. Özelikle Doğu ve Güneydoğu'daki kardeşlerimizden kız çocuklarını okula göndermelerini tekrar tekrar rica ediyorum"

Demek ki ne imiş: Avrupa ile Amerika ile yarışabilmek ve kalkınmış ülke olabilmemiz için kızlarımız dâhil çocuklarımızı “bilim alanında eğitim ve öğretim vermemiz lazım”.

Türkiye ise, 1950 yılından bu yana bu gerçeğe göre hareket edemedi. Özellikle son yıllarda eğitim anlayışımız değişti ve eğitim ve öğretim bilim alanından dini alan kaydı. Oysa bilmeliydik ki, İslam ülkelerindeki bu geri kalmışlık, perişanlık bilimsel ve teknolojik geriliklerinin sonucudur.

Bizi ve bu ülkeleri yönetenler bilimsel aydınlanma ve teknolojik yenilenme döneminde özgürlüğün rolünü, bilginin üretilmesinin ve paylaşılmasının, bilgiye sahip olmanın, eğitimin ve öğretimin bilim alanında olmasının ne kadar önemli olduğunun bilecek eğitim ve bilgi seviyesinde değiller. Toplum ise büyük çoğunluğu ile bilim ortamından uzak yaşıyor. Bilimsel düşünceden nasibini almayan bir toplumun rasyonel seçimler yapması da mümkün olmuyor.


Aziz Sancar gibi bilim adamlarının yetişmesi ve bilim üretebilmesi ülkede bilimsel bir ortamın varlığı ile mümkündür.  Bilimsel gelişmeye toplum çapında bir düşünce örgütlenmesi olarak bakmak gerekir. Bilim toplum güçleri tarafından desteklenmeden ve onaylanmadan gelişmez. Nakli ilimlerin hâkim olduğu bir toplumda bilim gelişmez, bilim adamı da yetişmez. Molladan bilim adamı yetiştiği görülmemiştir.

Türkiye eğitim ve öğretim sitemini bilim alanını dikkate alarak yeniden düzenlemelidir. Eğitime ve bilimin üretilip paylaşılmasına ayrılan kaynaklar artırmalıdır. 

Ezbere dayanan, sorgulamayı öğretmeden ziyade ezberlemeye önem veren, bilimsel gerçekler yerine değişmez hakikatler peşinde çocukları oyalayan bir anlayış ile düzenlenen eğitim sistemi bizim Avrupa ile yarışmamızı mümkün kılmaz.  İslam ülkelerinden Avrupa’ya doğru başlayan göç dalgasının ana sebeplerinden birisi işte bu eğitim yanlışlığı ve öğretim eksikliğidir.

Aziz Sancar bize doğru yolun ne olduğunu gösterdi. Bilim ortamı olunca Türk insanının neler yapacağını ispat etti. Onun Türk gençlerine söylediği şu sözleri çok önemlidir:

“Gençler emin olun ki dünyanın en zeki milletiyiz, yeter ki çalışın. Ben Mardin köyünden çıktım ve bugün Nobel aldım; azimle çalışın”.

Aziz Sancar’ın Mardin’in bir köyünden çıkıp bu seviyeye yükselmesinin temelinde Cumhuriyet vardır. Bu gerçek de inkâr edilemez.


6 Ekim 2015 Salı

ERGENEKON KUMPASI

“Ergenekon” ismi ile anılan davanın Yargıtay’daki temyiz duruşması başladı.  Bu dava Türkiye’nin ABD projelerine karşı oluşacak milli direnişi kırmak için F tipi örgütün polisleri, savcıları ve hâkimleri kullanılarak açılmıştı. Tayyip Erdoğan kendisini bu davanın savcısı ilan etmişti.

Bu davada suçlanalar TSK’nin kahraman komutanları, o zamanki ismi ile İşçi Partisi, şimdiki ismi ile Vatan Partisi yöneticileri ve diğer Türk aydınları idi. Kumpas vatanseverleri hedef almıştı.
Silivri’de verilen mahkûmiyete yapılan Yargıtay nezdindeki itiraz yakında karara bağlanacak.
Davanın en önemli sanıklarından Vatan Partisi genel başkanı Doğu Perinçek yaptığı savunmada şunları söyledi:

“Ergenekon Davasını hukuk içinde anlama olanağı bulunmuyor.
Bu davayı ancak bugün yaşadıklarımızla anlayabiliriz. Türkiye’mizin Güneydoğu bölgesinde ABD’nin “Kara gücüm” dediği Bölücü Terör Güneydoğu bölgemizde bazı otorite alanları oluşturduysa, yol kesiyorsa, mayın döşeyebiliyorsa, Mehmetçiği kurşunlayabiliyorsa, Ergenekon tertibinin sonuçlarıdır ve devamıdır.

 MİLLİ DEVLETİ YIKMA TERTİBİ
Bu dava, ABD’nin Millî Devletimizi yıkıma uğratma ve vatanımızı parçalama planları içinde anlaşılabilir. Bunun yerine getirilmesi için, Türkiye’nin direnme kalelerinin yıkılması gerekiyordu. ABD’nin operasyon örgütü olarak görev yapan F Gladyosu, hedeflerini de bu kapsamda belirlemiştir.
Ergenekon Davasında başlıca iki örgütlü güç hedef alınmıştır. Biri, Türkiye’nin bölünmeyi önleyecek yaptırım gücü olan, Türk Silahlı Kuvvetleri’dir.
İkincisi de, bölünmeye karşı kararlı olarak direnen, İşçi Partisi, bugünkü adıyla Vatan Partisi’dir.

         KURULUŞ YOK ÖRGÜT YOK LİDER YOK
         TOPLANTI YOK EYLEM YOK
         ÇÜNKÜ ÖRGÜT YOK

Ceza Yargısı, bireyin suç olarak tanımlanan eylemini yargılar.
İddianameye bakıyoruz, suç tarihi bütün sanıkların gözaltına alınma tarihleridir. Örgütün kuruluşunu, toplantılarını, eylemlerini belirleyen bir suç tarihi yok.
         
Çünkü örgütün kuruluşu yok.
         
Örgütün organları yok.
         
Örgütün lideri yok.
        
Örgütün toplantısı yok.
         
Örgütün faaliyeti yok.
         
Özeti: Örgüt yok.

Olmayan bir örgütün davasıdır bu Ergenekon dedikleri.

Örgüt olmadığı için, bütün kanıtlar uydurmadır. F Örgütü tarafından özel imalathanelerde üretilmiştir.

Evet suç vardır. O suç, F Örgütünün Türkiye’yi karşı işlediği büyük suçtur.
Bu nedenle hakkımızda verilen hükümler, Türk yargısının eseri değildir. F Örgütünün tertibi vardır. F savcıları vardır ve F yargısı vardır.
         
Bu nedenlerle hükümlerin usulden değil, esastan bozulması hukukun gereğidir.
         
Yalnız hukukun değil, Cumhuriyetimizi savunmanın ve vatan bütünlüğümüzün gereğidir.
         
Yargıtay’ın vereceği hukuki karar, vatanı savunan Mehmetçiğin beklediği karardır.


         
Saygılarımla."

4 Ekim 2015 Pazar

TEHLİKELİ CEPHELEŞME

Kafalar oldukça karışık. Türkiye’nin içinde ve dışında silahlar susmuyor. Sürekli bir savaş hali var. Halkımız ve kendisini aydın ve sanatçı olarak nitelendiren bazı kimseler bu savaşı anlamakta zorlanıyor.

Olaylar geniş açıdan bakmak gerek: ABD 1992 yılında Ortadoğu’yu yeniden şekillendireceğini ve bu nedenle bazı sınırların değişeceğini ilan etti ve bu doğrultuda eylemler başlattı. Irak’ı 3 ayrı devlete bölmeye çalıştı. Suriye’de Esat rejimini dar bir alana sıkıştırdı. Kurulması düşünülen Kürt devleti için Suriye’nin kuzeyinde Akdeniz’e ulaşan bir koridor oluşturmaya çalıştı.

Kurulması düşünülen kukla devletin topraklarına Güneydoğu Anadolu’yu da katmak için AKP- PKK koalisyonunu kullandı.  PKK’yı destekledi, silahlandırdı ve eğitti. Olaylar öyle gelişti ki, PKK ve onun siyasi uzantısı olan HDP özerk bölgeler ilan etmeye başladı.

HDP’nin meclise girmesi ile terör eylemleri daha da arttı.  Bu arada PKK, Kars, Ağrı, Iğdır bölgesinde de özerk alanlar oluşturmak için terör faaliyetlerini bu alan da yaydı. Amaç Türkiye’nin Asya ile ve Türk dünyası ile bağlantısı koparmaktı.

Olaylar bu şekilde gelişirken Türk Silahlı Kuvvetleri 24 Temmuz’da ABD piyonu PKK’ya karşı yurt dışında ve içinde silahlı müdahaleye başladı. Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge ilan etti ve koridorun oluşmasını önledi.  TSK bu hareketleri ile vatanın ve milletin böldürmeyeceğini dosta düşmana ilan etmiş oldu.

Vatanı böldürmemek için yapılan bu mücadele tam bir vatan savaşıdır. Ordumuz ABD’nin BOP projesinin Türkiye ile ilgili kısmının gerçekleşmeyeceğini ABD’ye sert bir şekilde bildirmiş oldu.

Bu vatan savaşı maalesef bazı çevrelerce “Saray savaşı” olarak nitelendirildi. Bazı kimseler ve kurumlar bu savaşa karşı çıktı. Oysa bu savaşa karşı çıkmak, Mehmetçiği arkadan vurmak gibidir.

Olayları en sağlıklı olarak değerlendiren parti Vatan Partisi oldu. 1 Ağustos’ta toplanan MKK bir bildiri yayınladı ve bu savaşın saray savaşı değil, vatan savaşı olduğunu duyurdu.

Türkiye ABD’nin projelerine karşı silahlı olarak mücadele ederken ortaya yeni bir aktör çıktı. Rusya ABD’nin planlarına hayır dedi hem de silahlı olarak. Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanması için Rusya dışında da İran, Irak, Lübnan gibi ülkeler de devreye girdi.  Bazı AB ülkeleri ise ABD’nin yanında yer aldı.

Olaylar bu şekilde gelişince, iki cephe ortaya çıktı. Bir cephede ABD ve müttefikleri, diğer cephede ise, Türkiye, Rusya, İran ve Suriye var. Bu cepheleşme oldukça ciddi sonuçlara gebedir. Türkiye’nin içinde ve dışında çok daha kanlı kapışmalar olabilir.

Olaylar bu kadar vahim olarak gelişirken hala TSK’nin PKK’ya karşı yaptığı ve iç cepheyi sağlama almaya yönelik mücadeleyi saray savaş olarak değerlendirmek bir gaflettir. 

Türkiye PKK belasından kurtulmalı ve yurt içinde birliği, beraberliği sağlayarak dışarıya karşı direnme gücünü artırmalıdır.


Yarının ne olacağı belli değildir. Her ihtimale karşı hazırlıklı olmamız gerekir.

1 Ekim 2015 Perşembe



BÖYLE GİTMEZ!  ARTIK VATAN PARTİSİ

1 Kasım yaklaşıyor; çok önemli bir seçim yapılacak. Bir bakıma AKP iktidarının 13 yıllık icraatı güvenoyuna sunulacak. Anketlere bakılırsa AKP % 41’in üzerinde oy alacak gibi. Yani halkımız 13 yılın sonunda AKP iktidarı sonucu oluşan Türkiye tablosunu beğeniyor.

Peki, nedir o tablo? Tam bir felaket.

AKP iktidarı, bazen açılım, bazen çözüm süreci diyerek PKK ile el ele verdi. Türkiyeyi kan gölüne çevirdi. Her gün birkaç evladımızı PKK’nın hain eylemleri sonucu kaybediyoruz. Güneydoğumuz bizden kopma noktasına geldi.

Türkiye'nin altına mayın döşendi. Terör örgütüne sağlanan özgürlük yöre halkının bu örgüte esir olmasına yol açtı.

Örgüt adam öldürdü, haraç topladı, köyleri bastı, mahkemeler kurup infazlar yaptı, özerk bölgeler ilan etti.  Devlet içinde devlet oldu. AKP iktidarı ise seyretti.

Bu yetmezmiş gibi, PKK geldi TBMM’nin göbeğine oturdu. Eli şehit kanları ile kanlanmış bu insanlar varlıkları ile Türkiye Cumhuriyetini kuran bu yüce makam kirlenir oldu.

Kemal Dervişlerin başlattığı ve Babacanların devam ettirdiği borçlanma ekonomisi halkı fakir ve işsiz bıraktı. İş bulabilen insanların büyük çoğunluğu ise 940 TL aylık ile çalışmaya mecbur kaldı.

Gelir, servet ve fırsat eşitsizliği giderek arttı. Zengin daha zengin, yoksul daha yoksul oldu. Yoksulluk sınırının altında yaşayanların sayısı 20 milyonu geçti. Bunların büyük kısmı ise açlık sınırının da altında yaşıyor.

İşçiler işten atılıyor. Çiftçinin ürettikleri değerini bulmuyor. Çiftçi, Tarlasına gübre atamıyor, traktörüne mazot alamıyor. Köyler fakirlik yuvasına dönüştü.

Dış ticaret ve cari işlem sürekli açık verir hale geldi. Devlet borçlandı, sanayici borçlandı, halk borçlandı. Dış borcumuz 450 milyar doları buldu.

13 yılda olması gereken üretim artışı sağlanamadı. Sanayi gelişmedi, tarım ve hayvancılık acınacak noktaya geldi. Et ve saman ithal eder olduk. Pazarlarımız ithal mallarla doldu.

Bu tablo karşısında borç dilenmekten ve fabrikalarımızı, işletmelerimizi, ormanlarımızı, madenlerimizi, derelerimizi satmaktan başka önlem alınmadı.

Hukuk tarafsızlığını yitirdi. Yargıya olan güven azaldı.

Özgürlükler kısıtlandı. Basın-yayın yandaş ve yalaka hale geldi. Halkımız doğru ve güvenilir habere ulaşamaz oldu.

Belediyeler rant kapısı oldu. Yeşil alanlar betonlaştı. Kentler yaşanmaz oldu.

Ve bunlardan daha vahim olmak üzere, Türkiye Cumhuriyetinin kurumları ve temelleri birer birer yıkılmaya başlandı.

Bütün bu kötü gidişata rağmen AKP’nin % 4o’ın üzerinde oy almasında meclisteki muhalefet partilerinin de büyük sorumluluğu var. Bu partiler halkımıza ümit veremiyorlar. AKP’nin gerçek yüzünü halka göstermede yetersiz kalıyorlar.

Türkiye bu 3 partiye mahkûm değildir. Kadrosu ve programı ile Vatan Partisi milli hükumeti kurmaya taliptir ve hazırdır.


Onun için diyoruz ki; “Böyle gitmez! Artık Vatan Partisi”.