HEM
FULLERCİ HEM ATATÜRKÇÜ OLUNMAZ
Graham Fuller’i bilmeyenimiz azdır. Amerika’nın Türkiye’yi
karıştırmak ve bölmek için görevlendirdiği CIA görevlisi. Onun yıllar önce
Türkiye için söylediklerini ve hazırlayıp sunduğu senaryoyu dikkate alınınca
bugünkü gelişmeler daha iyi anlaşılıyor.
Fuller ve Henri Barkey 2000 yılından önce kafa kafaya verip
Türkiye için bir senaryo hazırlamışlar. Senaryo Türkiye için korkunç bir
sonuçla bitiyor; özetle şöyle:
“Radikal İslâmcı hareketler, gittikçe büyüyecek, bundan
rahatsız olduğu için Türk Silahlı Kuvvetleri siyasi dengelerle oynayacak.
Radikal İslâmcılar isyan edecek ve iç savaş çıkacak. Ayrılıkçı Kürtler ile
siyasal İslamcılar ittifak yapacak. Ordu da kendi içinde bölünecek.” (Cumhuriyet 1 Haziran 1998)
Bu senaryo aslında Amerika’nın Türkiye için hazırladığı
planı anlatıyor. Niyetleri açık ama biz gene de yazalım: Siyasal İslamcıları ve
etnik bölücüleri kullanarak Türkiye’yi bölmek ve bir bu topraklarda bir kukla
devleti kurmak.
Fuller’e kendisiyle yapılan bir röportajda şu soru
soruluyor: “… Türkiye kendini bir milli devlet olarak tanımlıyor. Bu da kimlik
sorununun bir parçası mı?”.
Tam da Fuller’in istediği bir soru. Cevabı gene bugünlere
ışık tutuyor: “…evet! Türkiye çok etnik bir ülkedir ve bu gerçeği kabul
etmelidir. Bu gerçeğin kabulü, daha gürbüzü, çekici ve başarılı bir Türk
Devleti’nin başlangıcı olabilir”. (Zaman, 23 Mayıs 1998)
Bu cevapların içerdiği düşünce apaçık ortada: Türkiye tek
uluslu milli bir devlet değildir. Bunu kabullenmelidir ve bu kabul
doğrultusunda yeni bir devlet kurmalıdır. Tavsiye bu, plan bu, temenni bu…
Fuller’in yırtıp çöpe attığımız Sevr’i yeniden karşımız
koyuyor ve bunu kabul edin yoksa iç savaş çıkar, bu da sizin için felaket olur
diyor.
Amerika’nın bu amaca ulaşmak için etnik bölücüleri ve
siyasal İslamcıları kullanacağı ta o zamandan açıkça belli oluyor.
PARİS KONFERANSI
Biraz gerilere gidelim. Kasım 1919’da Paris’te Wilson, Lloyd
George, Clemenceau bir araya gelmişler Osmanlı Devleti’nin kaderini
belirliyorlar. Daha doğrusu, Anadolu’nun kimlere verileceğini tartışıyorlar.
Bu toplantıda, Ermenileri temsilen Ohancaniyan, Kürtler
temsil iddiası ile Şerif Paşa ve Bogos Nubar Paşa, ‘Yüksek Sulh Konseyi’ne bir
muhtıra veriyorlar. İstekleri şu: “…Ermeniler ve Kürtler, benzer emellere ve
menfaatlere sahiptir; bu yüzden, Türkiye’den birlikte ayrılmak istiyoruz;
‘Bağımsız v ve Birleşik Ermenistan’ ile ‘Bağımsız Kürdistan’ gerçekleştirdikten
sonra ‘tek ve büyük devletin mandası altında yaşamaları’ uygundur. Yüksek
Konsey’in belirleyeceği sınırlar taraflarca kabul edilecektir…”
YUNANİSTAN’IN İSTEKLERİ
Gene o yıllarda, Yunanistan’ın ‘Stratejik Araştırmalar
Enstitüsü’ başkanı General Tagaris bir kitap yayımlıyor. Kitapta Yunanistan’ın
istekleri var: “…Yunanlıların, Ermenilerin ve Kürtlerin, ‘Şark Meselesi’ni,
uluslararası alanda, yeniden, yoğun bir şekilde ileri sürmeleri, kaçınılmaz bir
görevdir. Amaç, uzun süre içinde dahi olsa Türkiye’yi taksim etmek olmalıdır.
Bu Yunanlıların, Kürtlerin ve Ermenilerin hakkıdır.”
Bütün bu istekler daha sonra Sevr olarak karşımıza geldi.
Başarılı olamadılar ama Tagaris’in “Amaç, uzun süre içinde dahi olsa Türkiye’yi
taksim etmek olmalıdır” ifadesi hiçbir zaman gündemden düşmedi.
GELELİM GÜNÜMÜZE
Günümüzde, Türkiye halkının Türk milleti olarak birleşip,
emperyalizme ve onun yerli işbirlikçilerine karşı verdiği bir savaş sonucu
gerçekleştirdiği Türk Devrimi ile kurduğu milli devletin yıkılması için, Sevr
Anlaşması’ndaki taksim planına uygun, ‘siyasi ve sosyal yapı’ yeniden hazırlanmaya
çalışılıyor.
AKP’den ve Erdoğan’dan ümidini kesen Amerika, daha önce
hazırlıklarına başladığı, yeni iktidar senaryolarını gündeme taşıdı. Artık
İslamcılardan çok, Atatürkçüleri (!) ve milliyetçileri (!) kullanmaya
çalışıyor.
YENİ BİR İKTİDAR MODELİ!
CHP’nin başına Kılıçdaroğlu bir kaset operasyonu ile gelmişti.
MHP bölünmüştü ve İyi Parti kurulmuştu. HDP meclise sokulmuştu. Son günlerde de
Gül ve Davutoğlu yeniden siyaset sahnesinde görünmeye başladı. Bütün bunlar, Tagaris’in dile getirdiği ‘uygun
siyasal ve sosyal yapının’ kurulması için birer aşama…
Türkiye’yi bölme konusunda Amerika’nın en büyük silahının
PKK ve onun siyasal uzantısı olan HDP olduğu açıkça ortada. Şerif Paşa, Nubar
Paşa, Tagaris, Seyit Rıza, Şeyh Sait, Graham Fuller ne istiyorsa HDP/PKK da onu
istiyor. Ne acıdır ki, bu HDP ile CHP ve İyi Parti el ele seçime giriyor.
İstanbul seçimlerinde bu HDP ile CHP ve İyi Parti beraberce
İmamoğlu’nu destekliyor. Kendisini Atatürkçü, milliyetçi, Türkçü ilan edenler
de İmamoğlu’nun başkan olmasını istiyor.
BÜYÜK VE ACI ÇELİŞKİ
Fuller’in, Nubar Paşa’nın, Şerif Paşa’nın, General Tagaris’in
planlarının zamanımızdaki savunucusu ve takipçisi HDP ile Müdafaa-i Hukuk
cemiyetlerinin devamı olan ve Atatürk’ün kurucusu olan CHP aynı safta birleşmiş
durumda. Oysa CHP Atatürk ilkelerinin ve onun önderliğinde gerçekleştirdiğimiz
milli demokratik devrimin takipçisi olmalıydı; Fuller’in adamlarının
değil. Ne büyük çelişki! Ve ne büyük acı!
Bu böyle gitmez. Samimi Atatürkçüler eninde sonunda bu
çelişkiyi göreceklerdir.
İstanbul seçimlerinde Atatürkçülerin tek bir adayı var:
Mustafa İlker Yücel. Umarız Sayın Yücel hak ettiği oyları alır. İlker’e
verilecek her oy, Fuller’in ve onun piyonlarının suratına atılmış bir tokat
olacaktır.
Not: Bu yazı, Sayın Attilâ İlhan’ın, Türkiye İş Bankası
yayınlarında çıkan “Batı’nın Deli Gömleği” ve “Dönek Bereketi” isimli
kitaplarından faydalanılarak hazırlanmıştır.