26 Haziran 2019 Çarşamba

2002’YE GERİ DÖNDÜK
Şu anlaşıldı, AKP ve Erdoğan devri kapanıyor. 2002’de başlayan süreç en fazla 2020’ye kadar sürebilir. Buna sevinemiyoruz çünkü İstanbul seçimleri gösterdi ki, 2002’ye geri döndük.
Meşhur sözdür, ‘ders alınmazsa, tarih tekerrür eder’. Demek ki ders filan almamışız. Dün Erdoğan’ı kim kurup, kurguladıysa, bugün de İmamoğlu’nu onlar ortaya attı. AKP’den kaçacağız diye İmamoğlu’na yakalandık.
Tıpkı 2002’deki gibi; ne kadar Amerikancı varsa bir araya gelmiş: FETÖ orada, etnik bölücüler orada, açılım sevdalıları orada, sol görünümlü liberaller orada, Ermeni soykırımı yalanını savunanlar orada...
Erdoğan ve AKP’ye duyulan nefret gözleri öyle karartmış ki, kendilerini Atatürkçü ve milliyetçi sananlar da bunlarla beraber seçim zaferi kutluyor.
“Musatafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı “Megri Megri” bağırışlarına karışıyor.
PKK’ya, FETÖ’ye, Amerika’ya sevinç çığlıkları attıran sonuç, nasıl olur da vatanseverleri, Atatürkçü geçinenleri de mutlu kılar. Erdoağan’a kızanlar, 2002’deki Erdoğan’ın 2019’daki versiyonun İmamoğlu olduğunu nasıl olur da anlamaz?
Şapkadan tavşan çıkarır gibi zengin bir müteahitten büyük bir devlet adamı çıkarttılar. Çıkaran belli: Amerika.
Türkiye Atlantik ittifakından kurtulmaya ve Avrasya’ya doğru yol almaya başlayınca bu yolculuğu durdurmak için yeni bir isim aranıyordu, bulundu. Bakar mısınız, ne kadar Amerikancı varsa, hepsi zafer çığlıkları atıyor.
YETER ARTIK
Şişirilen her balon eninde sonunda ya patlar ya da söner. İmamoğlu da aşırı şişirilmiş bir balondur. Bu balon bu şişkinlikle yükselip de cumhurbaşkanlığına gelirse, olan Türk milletine olur; 60-70 yıllık kayba bir kaç sene daha ilave olur.
Türkiye, dışarda kurgulanmış, kurulmuş ve piyasaya sürülmüş sözüm ona devlet adamlarından ve kurtarıcılardan çok çekti. Yeter artık!
Kurtuluş için, gerçek vatanseverlerin bir araya gelmesi ve bir örgüt içinde mücade etmesi gerekir. O örgüt Vatan Partisi’dir, TGB’dir...
Balonun patlaması beklenmeden söndürülmeli ve gerçek vatanseverlerin önü açılmalıdır.
Atatürkçüleri, milliyetçileri, halkçıları, devrimcileri Vatan Partisi bünyesinde mücadeleye davet ediyoruz.

19 Haziran 2019 Çarşamba


HEM FULLERCİ HEM ATATÜRKÇÜ OLUNMAZ

Graham Fuller’i bilmeyenimiz azdır. Amerika’nın Türkiye’yi karıştırmak ve bölmek için görevlendirdiği CIA görevlisi. Onun yıllar önce Türkiye için söylediklerini ve hazırlayıp sunduğu senaryoyu dikkate alınınca bugünkü gelişmeler daha iyi anlaşılıyor.

Fuller ve Henri Barkey 2000 yılından önce kafa kafaya verip Türkiye için bir senaryo hazırlamışlar. Senaryo Türkiye için korkunç bir sonuçla bitiyor; özetle şöyle:

“Radikal İslâmcı hareketler, gittikçe büyüyecek, bundan rahatsız olduğu için Türk Silahlı Kuvvetleri siyasi dengelerle oynayacak. Radikal İslâmcılar isyan edecek ve iç savaş çıkacak. Ayrılıkçı Kürtler ile siyasal İslamcılar ittifak yapacak. Ordu da kendi içinde bölünecek.”  (Cumhuriyet 1 Haziran 1998)

Bu senaryo aslında Amerika’nın Türkiye için hazırladığı planı anlatıyor. Niyetleri açık ama biz gene de yazalım: Siyasal İslamcıları ve etnik bölücüleri kullanarak Türkiye’yi bölmek ve bir bu topraklarda bir kukla devleti kurmak.

Fuller’e kendisiyle yapılan bir röportajda şu soru soruluyor: “… Türkiye kendini bir milli devlet olarak tanımlıyor. Bu da kimlik sorununun bir parçası mı?”.

Tam da Fuller’in istediği bir soru. Cevabı gene bugünlere ışık tutuyor: “…evet! Türkiye çok etnik bir ülkedir ve bu gerçeği kabul etmelidir. Bu gerçeğin kabulü, daha gürbüzü, çekici ve başarılı bir Türk Devleti’nin başlangıcı olabilir”. (Zaman, 23 Mayıs 1998)

Bu cevapların içerdiği düşünce apaçık ortada: Türkiye tek uluslu milli bir devlet değildir. Bunu kabullenmelidir ve bu kabul doğrultusunda yeni bir devlet kurmalıdır. Tavsiye bu, plan bu, temenni bu…

Fuller’in yırtıp çöpe attığımız Sevr’i yeniden karşımız koyuyor ve bunu kabul edin yoksa iç savaş çıkar, bu da sizin için felaket olur diyor.

Amerika’nın bu amaca ulaşmak için etnik bölücüleri ve siyasal İslamcıları kullanacağı ta o zamandan açıkça belli oluyor.

PARİS KONFERANSI

Biraz gerilere gidelim. Kasım 1919’da Paris’te Wilson, Lloyd George, Clemenceau bir araya gelmişler Osmanlı Devleti’nin kaderini belirliyorlar. Daha doğrusu, Anadolu’nun kimlere verileceğini tartışıyorlar.

Bu toplantıda, Ermenileri temsilen Ohancaniyan, Kürtler temsil iddiası ile Şerif Paşa ve Bogos Nubar Paşa, ‘Yüksek Sulh Konseyi’ne bir muhtıra veriyorlar. İstekleri şu: “…Ermeniler ve Kürtler, benzer emellere ve menfaatlere sahiptir; bu yüzden, Türkiye’den birlikte ayrılmak istiyoruz; ‘Bağımsız v ve Birleşik Ermenistan’ ile ‘Bağımsız Kürdistan’ gerçekleştirdikten sonra ‘tek ve büyük devletin mandası altında yaşamaları’ uygundur. Yüksek Konsey’in belirleyeceği sınırlar taraflarca kabul edilecektir…”

YUNANİSTAN’IN İSTEKLERİ

Gene o yıllarda, Yunanistan’ın ‘Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’ başkanı General Tagaris bir kitap yayımlıyor. Kitapta Yunanistan’ın istekleri var: “…Yunanlıların, Ermenilerin ve Kürtlerin, ‘Şark Meselesi’ni, uluslararası alanda, yeniden, yoğun bir şekilde ileri sürmeleri, kaçınılmaz bir görevdir. Amaç, uzun süre içinde dahi olsa Türkiye’yi taksim etmek olmalıdır. Bu Yunanlıların, Kürtlerin ve Ermenilerin hakkıdır.”

Bütün bu istekler daha sonra Sevr olarak karşımıza geldi. Başarılı olamadılar ama Tagaris’in “Amaç, uzun süre içinde dahi olsa Türkiye’yi taksim etmek olmalıdır” ifadesi hiçbir zaman gündemden düşmedi.

GELELİM GÜNÜMÜZE

Günümüzde, Türkiye halkının Türk milleti olarak birleşip, emperyalizme ve onun yerli işbirlikçilerine karşı verdiği bir savaş sonucu gerçekleştirdiği Türk Devrimi ile kurduğu milli devletin yıkılması için, Sevr Anlaşması’ndaki taksim planına uygun, ‘siyasi ve sosyal yapı’ yeniden hazırlanmaya çalışılıyor.

AKP’den ve Erdoğan’dan ümidini kesen Amerika, daha önce hazırlıklarına başladığı, yeni iktidar senaryolarını gündeme taşıdı. Artık İslamcılardan çok, Atatürkçüleri (!) ve milliyetçileri (!) kullanmaya çalışıyor.

YENİ BİR İKTİDAR MODELİ!

CHP’nin başına Kılıçdaroğlu bir kaset operasyonu ile gelmişti. MHP bölünmüştü ve İyi Parti kurulmuştu. HDP meclise sokulmuştu. Son günlerde de Gül ve Davutoğlu yeniden siyaset sahnesinde görünmeye başladı.  Bütün bunlar, Tagaris’in dile getirdiği ‘uygun siyasal ve sosyal yapının’ kurulması için birer aşama…


Türkiye’yi bölme konusunda Amerika’nın en büyük silahının PKK ve onun siyasal uzantısı olan HDP olduğu açıkça ortada. Şerif Paşa, Nubar Paşa, Tagaris, Seyit Rıza, Şeyh Sait, Graham Fuller ne istiyorsa HDP/PKK da onu istiyor. Ne acıdır ki, bu HDP ile CHP ve İyi Parti el ele seçime giriyor.

İstanbul seçimlerinde bu HDP ile CHP ve İyi Parti beraberce İmamoğlu’nu destekliyor. Kendisini Atatürkçü, milliyetçi, Türkçü ilan edenler de İmamoğlu’nun başkan olmasını istiyor.

BÜYÜK VE ACI ÇELİŞKİ

Fuller’in, Nubar Paşa’nın, Şerif Paşa’nın, General Tagaris’in planlarının zamanımızdaki savunucusu ve takipçisi HDP ile Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerinin devamı olan ve Atatürk’ün kurucusu olan CHP aynı safta birleşmiş durumda. Oysa CHP Atatürk ilkelerinin ve onun önderliğinde gerçekleştirdiğimiz milli demokratik devrimin takipçisi olmalıydı; Fuller’in adamlarının değil.  Ne büyük çelişki!  Ve ne büyük acı!

Bu böyle gitmez. Samimi Atatürkçüler eninde sonunda bu çelişkiyi göreceklerdir.

İstanbul seçimlerinde Atatürkçülerin tek bir adayı var: Mustafa İlker Yücel. Umarız Sayın Yücel hak ettiği oyları alır. İlker’e verilecek her oy, Fuller’in ve onun piyonlarının suratına atılmış bir tokat olacaktır.

Not: Bu yazı, Sayın Attilâ İlhan’ın, Türkiye İş Bankası yayınlarında çıkan “Batı’nın Deli Gömleği” ve “Dönek Bereketi” isimli kitaplarından faydalanılarak hazırlanmıştır.

15 Haziran 2019 Cumartesi


HİZMETLERİNİN KARŞILIĞINI ALMIŞLAR

Doğrusu milletimiz hiç de nankör değilmiş. Sayın Yıldırım ve Sayın İmamoğlu’na hizmetlerinin karşılığını kat kat vermiş.

Birisi ulaştırma bakanlığı, meclis başkanlığı, başbakanlık yapmış, hizmetlerinin karşılığını 17 şirket, 28 gemi ve iki adet de süper yat olarak almış. Değerlerini toplasan milyonlarca lira eder.

Diğeri ise 5 sene belediye başkanlığı yapmış; bir insan belediye başkanı olur da emlak zengini olmaz mı? Olmuş elbette. Onlarca daire ve kat, onlarca dükkân, çok sayıda arsa ve tarla sahibi olmuş. Bunların da değerlerini toplasan milyonlarca lira eder.

Hizmet etmişler, karşılığını fazlasıyla almışlar.

Anlaşılan yarış mal varlıkları arasında da cereyan ediyor.

Başkanlığı kazanan hizmete devam edecek ve gene karşılığını bu millet onlara fazlasıyla verecek.

İstanbul halkı bu seçimde kim daha fazla zengin olsun kararını verecek. Kazanan yaşadı.

MAL MÜLK ZENGİNİ DEĞİL, GÖNÜL ZENGİNİ

Peki bu seçim de sadece bu iki aday mı var? Bir aday daha var ki o da gönül zengini: Mustafa İlker Yücel.

Onun gönlü sevgi dolu. O da sevgi zengini.

Onun gönlünde,

Memleket, vatan sevgisi var;

Millet sevgisi var;

Mehmetçik sevgisi var;

İnsan sevgisi var.

Ama onun gönlünde mal sevgisi yok, servet sevgisi yok, para sevgisi yok. Eksiği de bunlar…

Ayrıca onun bir de emperyalizme karşı Türk milletinin çıkarlarını koruma konusunda verdiği mücadelelerle dolu bir geçmişi var.

İstanbul halkı, her ne kadar basın-yayının Sayın İlker Yücel’i gizleme gayretleri olsa da umarız onu görür ve onun değerini bilerek oyunu kullanır.

Dileriz, oylar mal, mülk zenginlerine değil, gönül zenginine gider…

14 Haziran 2019 Cuma


AMERİKAN MUHİBBİNDEN ATATÜRKÇÜ OLMAZ

Elinde Atatürk posteri, dilinde İzmir marşı, üzerinde Atatürk’ün imzasını taşıyan tişörtü; görünce seviniyorsunuz ama konuşmaya başlayınca tam bir hayal kırıklığı! Savunduğu fikirlerin, ileri sürdüğü görüşlerin emperyalizm düşmanı Atatürk’ün ilkeleri ile de Kemalizm ile de hiç ilgisi yok. Savundukları görüşler Mütareke döneminin Ali Kemallerin görüşüne çok daha yakın.

Şu istek ve görüşlerine bakar mısınız?

“Türkiye Batı ittifakından kopamaz, kopmamalıdır.”

“NATO’dan çıkmamız bizi savunmasız bırakır.”

“S-400 almayalım veya alımı erteleyelim.”

“Doğu Akdeniz’de petrol aramalarına son verelim”

“Kıbrıs ve Doğu Akdeniz konusunda Amerika ve İsrail ile işbirliği yapalım.”

“Suriye’ye girmemiz hataydı, Ortadoğu bataklığında ne işimiz var?”

“Kürtçe eğitim için yasal düzenleme yapalım.”

“Türkiye, Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki çekincelerini kaldırsın.”

“HDP yasal bir partidir, meclise girmesi için destek olmalıyız.”

“Demirtaş’ın çizgisi beğeniyorum ve alkışlıyorum.”

“İstanbul Ankara’dan yönetilemez.”

“Abdullah Gül başarılı ve tarafsız bir cumhurbaşkanlığı yaptı”

“Binlerce insan haksız yere hapislere atıldı, bunlar çıkarılmalıdır. Kamudan atılanlar tekrar işe alınmalıdır.”

“Dersim ve Ermeni Soykırımı dosyalarını açalım ve tartışalım.”

Bu görüşleri savunan birisi Atatürkçü olabilir mi? Olsa olsa Amerikan muhibbi olur. Kendisine de Damat Feritçi demek çok da yakışır. Batı emperyalizminin avukatlığını ve sözcülüğünü yapana başka ne diyeceksiniz?

13 Haziran 2019 Perşembe


MEHMETÇİKLERİMİZ VE AYŞECİKLERİMİZ

Müjdem var, müjdem! Anadolu toprağından bereket fışkırıyor. Dün şehit kanları akıtarak vatan kıldığımız bu topraklara şimdi Türk köylüsünün, Türk çiftçisinin alın terleri akıyor. Ve bu terler bize buğday olarak, domates olarak, soğan olarak, patates olarak ve her türlü tarım ürünü olarak geri dönüyor. Toprağa damlayan her damla ter bu toprakları bir kere daha vatan kılıyor.

Çiftçilerimiz adeta toprağı gergefe takmış ve nakış nakış işlemiş gibi. Gözlerim yeşilin her tonuna doydu.

Bayram öncesi, bayramda ve bayram sonrası çok sayıda ili gezme fırsatım oldu. Yol boyu gördüğüm manzaralar beni çok heyecanlandırdı ve geleceğe dönük iyimserliğim arttı. Türk köylüsünün çalışkanlığına bir kez daha tanık oldum.

AYŞEÇİKLERİMİZ DE SAVAŞIYOR

Erkeklerle birlikte kadınlarımız da çalışıyor. Çapa yapan o kadınlar,  başlarında yazmaları, ayaklarında farklı renklerde şalvarları ile yeşillikler içinde açan çiçekler gibi görünüyor. İçlerinde yaşlısı da var, genci de var. Hava sıcak, yazmalarının alınlarına gelen kısımları terden ıslanmış; belli ki çoktan beri çalışıyorlar ama durmak yok.

Yaşları ne olursa olsun ben bu kadınlarımıza Ayşecik diyorum, onlar da birer savaşçı…

“KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR”

Atatürk bu köylülerle Türk Devrimi’ni gerçekleştirdi. Devrim sonrası egemenlik Türk milletine geçmişti. Anadolu köylüsü artık padişahın kulu değildi; yeni devletin özgür vatandaşları olmuştu.

Ne yazık ki, 1940’lı yıllardan sonra Türk köylüsünün hatta tüm emekçilerin siyasal etkinliği azalmaya başladı. 1980’den sonra uygulanan, liberal ekonomik programlar sonucunda, ülkeleri tarafından sübvanse edilen, makineleşmiş, tarımda modern yöntemleri uygulayan çok büyük tarım işletmelerinin açık saldırısı ile karşı karşıya kaldı.

Kuzey Amerika, Avrupa, Avustralya’dan kaynaklanan kapitalist kârlılık kuralına göre işleyen tarımsal kapitalizm, Türk köylüsünü yoksullaştırdı.

Köylümüz çalışıp çabaladı üretti ama emeğinin ve toprağa akıttığı terin karşılığını alamadı. Girdilerin fiyatı arttı, üretim maliyeti yükseldi, kapitalist tarım işletmelerinin ülkeye gümrüksüz giren ucuz malları ile rekabet edemez duruma geldi. Sonuçta farklı ülkelerdeki çiftçilerinin ürettikleri pirinçler, nohutlar, mercimekler v.b. geldi soframıza oturdu. Türk tütünü gitti, Virginia tütünü geldi, şeker pancarı gitti, ABD’nin nişastası geldi. Köylerden kentlere göç hızlandı.

VATAN TOPRAĞI TERLERLE SULANIYOR

Mehmetçiklerimiz, polislerimiz kentlerde, dağlarda, kırlarda emperyalizme karşı büyük bir savaş veriyor. Bu kahramanlarımızın uğruna şehit oldukları bu topraklarda ise onların babaları, kardeşleri, eşleri, bacıları da kapitalist tarım emperyalizmine karşı savaşıyor.

Düşman aynı, toprak aynı ve o toprağın adına bunun için vatan diyoruz. Toprak sadece kanla sulanınca vatan olmuyor, alın teri ile de sulamak gerekiyor.

Selam olsun bu topraklar için ölümü hiçe sayan Mehmetçiklere, selam olsun bu toprakları dantel işler gibi işleyen Ayşeciklere…

4 Haziran 2019 Salı


VATAN SAVAŞI DEVAM EDİYOR

Bayram arifesi gelen şehit haberleri ile kahrolduk. Arslan gibi yiğitlerimizi uğruna şehit düştükleri vatan toprağına verdik. Ruhları şad olsun.

Sadece üzülmek ve şehit cenazelerinde “Şehitle ölmez, vatan bölünmez” diye haykırmak da yetmiyor. Düşünmek ve şu sorulara cevap vermemiz lazım:

SORMA LAZIM

Bu evlatlarımızı kim ve neden şehit ediyor?

Kahramanlarımız kimi veya neyi savunurken şehit düşüyor?

Düşman kim ve bizden en istiyor?

Karşımızda 3-5 çapulcu mu var? Terör örgütü mü var? Yoksa koca koca devletler mi var.

Terör örgütü var ise, bu örgüt sadece silahlı bir örgüt mü? Bu örgütün siyasal uzantıları var mı? Bu örgüte kim ve kimler yardım ediyor?

Bu örgüt silahları, bombaları nereden ve nasıl temin ediyor? Bunları kim eğitiyor? Kim parasal olarak destekliyor?

Karşımızda bir devlet veya devletler varsa, bunlar hangileridir? Bu devletlerin amacı nedir?

Bu sorulara millet olarak açık ve net cevaplar veremediğimiz ve tepkimizi ve seçimlerimiz bun cevaplara göre yapmadığımız için şehit haberleri gelmeye devam ediyor. Bazı çevreler de perdeleme ve kafa karışıklığı yapıp milletimizin bilgilenmesi ve bilinçlenmesi önlüyor.

CEVAPLAR AÇIK VE NET

Cevapları biz vermeye çalışalım:

Topraklarımıza el koymak isteyen, bu topraklar üzerinde ikinci bir İsrail devleti kurmak isteyen Amerika ve İsrail bizim esas düşmanımızdır. PKK, YPG, PYD, FETÖ, DEAŞ bunların eli silahlı ve kanlı hain örgütleridir. Amerika bunları silahlandırıyor, eğitiyor, maaşa bağlıyor. Bunların hepsi Amerika’nın paralı askeridir.

Biz bu savaşı Amerika, İsrail ve bunların batılı müttefiklerine karşı veriyoruz. Evlatlarımız bu azılı düşmanlar ülkemizi, milletimiz bölmesin diye şehit düşüyorlar.

PKK sadece eli silahlı bir örgüt değildir. Bu hainlerin bir de siyasal uzantısı var: HDP.

PKK kime hizmet ediyorsa, HDP de ona hizmet ediyor. Bunların efendisi Amerika’nın başını çektiği emperyalist güçlerdir. Hiç kimse bilmem şu kadar oy alıyor filan deyip de HDP’yi masum gösteremez. Bunların da elinde şehitlerimizin kanı var.

15 Temmuz gecesi Amerika’nın iktidar olması için darbe yapmaya kalkan cemaat kılıklı FETÖ ise CIA’nın Türkiye içindeki katilleridir.

KATİLE YARDIM VE YATAKLIK YAPANLAR

Katil Amerika’nın eli kanlı maşaları apaçık ortada iken;

Bunlarla iş tutanlar,

Bunları TBMM’ye taşıyanlar,

Halkın nazarında bunları hoş göstermeye gayret edenler,

Yerel seçimlerde el ele tutuşanlar,  

FETÖ, PKK/HDP üyelerini hapishanelerden çıkartmak için eylemler yapanlar,

Amerika’nın siyasi ve ekonomik isteklerinin savunuculuğunu yapanlar,

Dünyanın en acımasız katiline yardım ve yataklık yapıyorlar.