Kurban Bayramında Annemi ziyaret edip elini öpememiştim. O
zaman gidemedim bari bu bayramda gideyim deyip 28 Ekim’de Kayseri’den yola
çıkıp Ankara’ya vardım. Eve varır varmaz önce sarıldık sonra birbirimizin
bayramını kutladık. Cumhuriyet’e değer veren birisi olduğu için, annem çok
mutlu oldu.
Hoşbeşten sonra Türkiye üzerine sohbet etmeye başladı.
Annemi bu sefer ümitsiz gördüm. “Bu memleket düzelmeyecek oğlum” dedi. Sen hiç
böyle konuşmazdın, ne oldu da böyle düşünüyorsun deyince anlatmaya başladı:
“Eskiden CHP’ye güveniyordum. Bir gün iktidar olacak,
Türkiye’yi düze çıkaracak diye ümit ediyordum ama artık ondan da ümidimi
kestim. Ne iktidara geleceği var ne de iktidara glirse memleketi iyiyie
götürecek durumu var. Başındaki adam “Ben Dersimli Kemal’im” diye bağırıyor. 1930’lu
yılların CHP’sini yani Atatürk’ün partisini beğenmiyor.
“Dersimli Kemalim diye bağıracağına Tunceli’ye dikilen eşkiyanın
heykeline bir çift laf edeydi. Bu Seyit
Rıza değil mi Dersim halkını öldüren, malına mülküne el koyan. Bunlar ne asker
dinledi ne sivil yüzlerce insanı öldürdüler. Karakolları basıp askerleri şehit
ettiler; bir zavallı yüzbaşıyı 6 yaşındaki kızının gözü önünde vurdular; nahiye
müdürlerini öldürdüler (bunlardan birisi de babaannemin kardeşi idi);
insanların mallarına el koyup, mermi para ile alınıyor harcamayalım deyip,
başlarını taşla ezip öldürdüler. Çemişgezek’i defalarca basıp direnenleri
katlettiler. Biz kadınlar camilere sığınıp dua ederdik ki bize bir zarar
vermesinler. Bunlar unutulur mu? Dersimli Kemal bu eşkiyanın heykeline bir çift
laf edemedi. Onları temize mi çıkarmaya çalışıyor, anlamadım.”
Sen canını sıkma, çok iyi bir gençlik yetişiyor, onlara
güven dedim. İnşallah dedi, sonra ilave etti “bakalım, yarın Tandoğan’a ve
Anıtkabir’e gelenlerden belli olur”.
Sabah olunca annem ikide bir pencereden bakıp hiç kimseler
yok, bu insanlar nerde deyip kaygılanıp durdu. Öğlene doğru eli bayraklı birkaç
genç görünce sevinip bana haber verdi, bak gençler yola çıkmaya başladı dedi.
Anne, burası Bahçelievler, bu sokağa bakıp da karar verme; Tandoğan’a gider
sana bilgi veririm dedim. O andan itibaren ne zaman gideceğim diye gözümün
içine bakmaya başladı.
Saat 12 gibi Bahçelievler’den Tandoğan’a doğru yürümeye
başladım. Sokaklar ve caddeler sakin idi. Yol kenarındaki kafelerde gençler oturmuş,
kahve, çay içip sohbet ediyorlardı. İçimden bunlarda annemdeki heyecanın ve
bilincin onda birisi olsa burada oturamazlardı deyip yola devam ettim. Tandoğan
yaklaşınca meydan bana boş gibi gözüktü, doğrusu moralim bozuldu, Cumhuriyet’in
bekçileri yok galiba deyip üzüldüm.
Yanılmışım, meydana gelince Tandoğan ile Anıtkabir arasındaki
caddenin tıklım tıklım dolu olduğunu gördüm, sevindim ve heyecanlandım. Anıtkabir’e
yaklaştıkça sevincim ve heyecanım daha da arttı. Genç, yaşlı binlerce insan
ellerinde Atatürk posterleri ve Türk Bayrakları; ağızlarında “Mustafa Kemal’in
Askerleriyiz” haykırışı ile Ata’larına doğru gidiyorlardı. Ata’larını
ziyaret eden gene binlerce kişi de Anıtkabir’den meydana doğru akıyordu. Anıtkabir’e
varınca aslanlı yolun ve anıt içindeki meydanın merdivenler dâhil dolu olduğunu
gördüm. Doğrusu her yaştan insanın heyecanı ve Cumhuriyet’i koruma kararlılığı
görülmeye değerdi.
Atatürk’ün izindeki yüz binlerce Cumhuriyet bekçisinin
varlığı bana güven verdi. Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacak diye
kendi kendime söylendim ve müjdeyi vermek için eve doğru yürümeye başladım.
Tandoğan meydanına doğru giderken kalabalıkların bir sel gibi Anıtkabir’e doğru
aktığını gördüm. Meydanda miting başlamıştı ve konuşmalar yapılıyordu.
Konuşmalar zaman zaman sloganlarla kesiliyordu. Heyecan dorukta idi.
Müjde vermem gerek bir annem vardı, onun için mitingin
bitmesini beklemedim ve eve geldim. Annem haberleri duyunca çok sevindi. “Anlaşıldı
oğul, bu Cumhuriyeti hiç kimse yıkamaz” dedi.
Cumhuriyeti yıkmak isteyip de kanlı mı olacak, kansız mı
olacak diye merak edenler anlamışlardır ki bu yıkım asla kansız olmaz.
Cumhuriyet’i yaşatmak için milyonlarca insan kanını dökmeye hazırdır. Öyle arkadan
yanaşıp kahpece öldürmeler de bu milyonları yıldıramaz. Gün gelir hainlerden ve
işbirlikçilerden hesap sorulur. Bugün gördüklerim bunun teminatıdır.
EYUP S.KARAKAŞ