28 Mart 2020 Cumartesi


KORONA VİRÜS ‘LİBERAL VİRÜSÜ’ YENİYOR

Samir Amin, Mısır’da doğmuş ama Fransa’da eğitim görmüş bir sosyal bilimci. Özellikle üçüncü dünya ülkelerinin kalkınması konusundaki teorik çalışmalar yapış ve çok sayıda kitapları olan birisi. Bu kitaplardan birisinin ismi “Liberal Virüs” adını taşıyor.

Korona virüs ile ilgili haberleri takip ederken, bir yandan da Amin’in Liberal Virüs” isimli kitabını okudum. Amin’in yazdıklarını ve haberleri beraber değerlendirdiğimde bende şu kanı uyandı:

Korana virüs Liberal virüsü yok ediyor. Bir bela daha büyük bir belanın sonunu getiriyor.

Hümanizm ve Liberalizm, geçmişte iki kardeşti ama liberal virüs hümanizmi öldürdü. İnsanlar insanlıktan uzaklaştı, kişisel çıkar peşinde koşan yaratıklara dönüştü. Korona virüs işte bu katil liberal virüsü yok ederek hümanizmi yeniden hayat geçirmeye başladı.

SAMİR AMİN VE LİBERAL VİRÜS

Amin, kitabında “XX. Yüzyılın sonuna doğru dünyaya bir illet musallat oldu. Gerçi herkes ölmedi ama hastalık herkese bulaştı. Salgının nedeni olan virüse “liberal virüs” adı verildi” diyor.

Kitaptan devam edelim: “Virüs kurbanlarında garip bir şizofreniye neden oluyordu. Artık insanlar, ihtiyaçlarını tatmin edecek şeyleri üretmek içim örgütlenen, eş zamanlı olarak da yaşamlarını iyileştiren kurumlar, kurallar, âdetler geliştiren ve bu ikisinin birbirinden ayrılmazlığının bilincinde olan bütünsel bir varlık olarak yaşamıyordu. Artık ya “ekonomik yaşamı”, onu kendiliğinden düzenlediği varsayılan “piyasaya” havale edip “homoeconomicus” olarak yaşıyor ya da oy sandığına oy atarak oyunun kurallarını koyanları, “politik yaşamın” belirleyenleri seçen “yurttaşlar” olarak yaşıyordu.”

LİBERAL VİRÜS SALGININ SONUÇLARI

Liberal virüsün yayılması ile, kapitalist sistem yaygınlaştı ve kapitalizmin yayılması ilerleme olarak gösterildi. Devletler egemen sermayenin hizmetine girdi. İktidar, sermayenin iktidarı oldu.

Sermayenin egemen olduğu dünyada, emperyalizm hız kazandı. Sömürü ve eşitsizlik arttı.

Bazı ülkelerin siyasi ve iktisadi hayatına hâkim olan % 1’lik kesim, sırf kendi keselerini doldurmak ve daha zengin olmak için, başka halkların, başka milletlerin toprağına, emeğine, ham maddesine, pazarına, doğal ve mali kaynaklarına el koydular.

Dünyada bugün 1.3 milyar insan aşırı fakirlik içinde yaşıyor. Bunların günde harcadıkları para 1 doların altında.

1 milyara yakın insan açlık sınırının altında. Son 10 yılda açlık çeken insan sayısı azalmadı, arttı. 200 milyon çocuk beslenmek için yeterli gıda bulamıyor ve bebek ölümleri azalmıyor.

En az 100 milyon çocuk ilkokula, 250 milyon çocuk ortaokula gitme imkânından mahrum. 1 milyara yakın insan okuma yazma bilmiyor. 300 milyon çocuk çalışmak mecburiyetinde.

Yüzbinlerce insan evinden, yurdundan göç etmek mecburiyetinde kalıyor. Binlercesi yollarda ölüyor. Her gün binlerce insan patlayan bombalar ve atılan kurşunlarla hayatını kaybediyor.

En zengin 200 kişinin serveti 1 trilyon dolardan fazla. Buna karşılık 43 fakir ülkenin tüm geliri 150 milyon civarında.

Gelir düzeyi en üst seviyede olan % 1’lik kesim giderek zenginleşirken, % 99’luk kesim ise fakirleşiyor…

LİBERAL VİRÜSÜN TÜRKİYE’YE DE BULAŞTI

Liberal virüs Türkiye’ye de bulaştı ve özellikle 1980 sonrası büyük tahribat yaptı. Devlet öcü gösterildi. Devlet ekonomiye müdahale etmesin istendi. KİT’ler satıldı, gümrükleri indirildi, tarıma destek sınırlandırıldı. Merkez Bankası özerkleştirildi. Planlı ekonomiden vazgeçildi. Kamuculuğa son verildi. İthalat arttı, ihracat azaldı. Yoksullar sosyal yardım paketleriyle uyutuldu.

Özgürlük istiyoruz teraneleri ile, devletin polisi, ordusu aşağılandı. Polisi taşlayanlar alkışlandı, Mehmetçiğimizi şehit edenler, Meclis’e taşındı. Mezhepçilik, cemaatçilik, etnik ırkçılık esasına dayanan ve milli birliği bozmaya yönelik politikalar özgürlük sayıldı.

Kemalist devrimin değerleri bir yandan siyasal İslamcı yobazlar diğer yandan Atatürk tişörtlü sahtekârlar tarafından alaşağı edildi. FETÖ ve PKK’nın yanında siyaset yapan sözüm ona ‘liberal aydınlar’ türedi.  

KORONA VİRÜS LİBERALİZMİN GERÇEK YÜZÜNÜ AÇIĞA ÇIKARDI

Korona virüs, tıpkı güneş gibi doğudan yükseldi ve dünyayı aydınlatmaya başladı. Bu aydınlıkta ‘ileri’ denilen ülkelerin ne halde olduğu ortaya çıktı. Sermayenin hizmetindeki devlet yetkilileri halkına hizmet etmede aciz içinde kaldığı görüldü.

Amerika, düne kadar kötülediği Çin’den yardım istedi. Trump, “Çin, çok fazla şey yaşadı ve virüsle ilgili güçlü anlayış geliştirdi. Yakın çalışıyoruz. Çok saygı.” Diye tweet attı. Salgın karşısında Küba, Rusya ve Çin doktorlarını yardım için başka ülkelere gönderirken, Çin’den yardım isteyen Amerika, başka ülkelerden doktor çalmanın peşine düştü.

New York’lu doktorlar “Tesislerimiz üçüncü dünya ülkesi hastaneleri gibi” diye feryat ettiler. Yatak ve ekipman sıkıntısından hastalara yardım edemediklerinden dert yandılar.

İspanya’da huzur evlerinde çalışanlar kaçıp giderek yüzlerce yaşlıyı ölüme terk etti. Ambulansla gelen 28 hastanın şehre girişini engellemek isteyen bir grup genç sedyedeki yaşlı hastalara taş attılar. Polis şehir girişlerini kontrol edip ve hastaları sağlardan korumaya çalışıyor!

‘Liberal Virüsün’ tahrip ettiği ülkelerde sosyal güvenlik yok, sağlık metaya dönüşmüş durumda, doktor, yoğun bakım yatağı, maske ve diğer malzemeler yeterli miktarda değil.  İtalya ve Fransa’da yöneticiler şaşkın durumda.

AB ülkeleri kendi aralarında dayanışma gösteremedi. İmdatlarına Çin, Küba gibi liberal virüsün etkilemediği ülkeler yetişti.

MİLLİ DEMOKRATİK DEVRİMLER ÇAĞI BAŞLIYOR

Neoliberal ekonomilerin bizzat kendisinin en büyük sorun olduğu sistemde çözümün olmadığı anlaşıldı. Kendine özel bir sosyalizm uygulayan Çin, milli kurtuluş savaşı yapmalarına rağmen, liberal virüs nedeniyle milli demokratik devrimlerini tamamlayamayan ülkelere, iyi bir örnek oldu.  

Atatürk’ün devletçi, halkçı ve planlamaya dayanan ekonomik programının, sadece Türkiye için değil, tüm dünya için geçerli olduğu anlaşıldı. Ve Atatürk’ün müjdelediği günlerin yaklaştığı anlaşıldı: 

“Şark’tan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün, günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan, bütün Şark milletlerinin uyanışını da öyle görüyorum. İstiklal ve hürriyetine kavuşacak olan çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşu, şüphesiz ki terakkiye ve refaha müteveccih vuku bulacaktır. Bu milletler bütün güçlüklere ve manilere rağmen muzaffer olacaklar ve kendilerini bekleyen istikbale ulaşacaklardır. Müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hakim olacaktır. ''

24 Mart 2020 Salı


COVİD-19’U SEVGİ VE BİLİM YENECEK

Aylar önceydi, zırhlı aracın üzerinde savaşa giden Mehmetçiğin, “Düğüne gidiyoruz düğüne” derken gözündeki sevgi dolu bakışı görünce dedim ki “İşte bu vatan, millet sevgisi PKK’yı bitirecek.” O vatan aşığı Mehmetçiklerimiz gerçekten de PKK’yı bitiriyor.

Aynı sevgi dolu bakışı, hastane önünde doktor ve hemşireleri alkışlayan ve minnet dolu sözler söyleyen İtfaiyecinin gözlerinde ve sonra da o alkışlara cevap veren sağlıkçıların bakışların da gördüm. Ve dedim ki, “Bu sevgi koronavirüsü yok edecek; halkın beladan kurtuluşu bu sevgi dolu gözlerde saklı.”

Ömrümün büyük kısmı hastanelerde geçti. Doktorların, hemşirelerin, sağlık memurlarının gözlerinde bu sevgi dolu bakışları çok gördüm. Uykusuz geçmiş bir gecenin sabahında hastasını ziyaret eden doktorun; tansiyonunu ölçtüğü yaşlı hastaya “Nasılsın bakalım anacığım” diyen hemşirenin, röntgen çekerken hastaya uygun pozisyon vermek için çabalayan teknisyenin bakışlarında gördüm.

Bu sevgi onları hastaneye ve hastayı da hayata bağlıyor.

Biliyorum, sağlıkçılarımız hastanelere girdiler ve belki de günlerce oradan çıkamayacaklar. Akılları evde bıraktıklarında değil, hastanın yükselen ateşinde olacak. Gözleri, kendi anne ve babalarına veya çocuklarına değil, hasta yatağında, solunum zorluğu içinde yatan hastanın baş ucundaki monitöre bakacak. 10 dakika zaman bulabilirlerse, bir koltuğa kıvrılıp yatacaklar ama ya uyuyabilecekler ya da uyuyamayacaklar. Hiç önemi yok; işler aksamasın, hastalar iyi olsun, yeter.

SEVGİYİ YUNUS EMRE’DEN ÖĞRENELİM

Bu kadar sevgiden söz ettikten sonra Yunus Emre’yi anmadan olmaz. Yunus Emre, Mevlâ sevgisini şiirleştirir ve Mevlâ’yı severken onun yarattıklarını da sever:

Elif okuduk ötürü
Pazar eğledik Götürü
Yaradılanı severiz
Yaradandan ötürü

Ona göre, Sevgi yardımlaşmadır:

Bir hastaya vardın ise
Bir içim su verdin ise
Yarın anda karşı gele
Hak şarabın içmiş gibi

Sevgi meraktır, endişedir:

Esiridi Yunus’un canı
Yoldaşım, illerim kanı
Yunus düşte gördü seni
Sayru mısın sağlar mısın

Sevgi, sevdiği için yaşamaktır:

Gözüm seni görmek için
Elim sana ermek için
Bugün canım yolda kodum
Yarın sana varmak için

Sevgi, ikilikten vazgeçip, tek vücut olmaktır:

İkilikten usandım
Birlik hânına kandım
Derd-i şarabın içtim
Dermanım yağma olsun

Sevgi, sevilen için ölüme göze almaktır:

Ger beni senin için
Yetmiş gez öldüreler
Bin gez dahi ölmeye
Razı olayım Mevla

BİLİMİ SEVGİ İLE YOĞURALIM

Türkçenin bir büyük diğer şairi, Fuzuli de şöyle diyor:

“Aşk imiş her ne var âlemde. İlm bir kıyl ü kâl imiş ancak.”

Tek başına bilim, dedikodudan öte bir şey değil. Onu değerli kılan, insanlık sevgisidir, millet sevgisidir, vatan sevgisidir ve o sevgiye dayanan fedakarlıktır, dayanışmadır, hizmettir.

Bilim sahibi insan, gönlündeki sevgi kadar insanlığa yararı dokunur.

Bu virüsün bize öğrettiği en önemli husus nedir diye sorarsanız, derim ki: İnsanlığı ve tüm evreni sevip, bilimi sevdiklerimiz için kullanmaktır.

Bilim kurulu üyelerimizin, tüm sağlık çalışanlarımızın, Koronavirüs ile olan savaşımımızda görev alan tüm insanlarımızın da yaptığı budur zaten.

BİLİM VE SEVGİYLE KALIN

Dedikoduları, kaynağı meçhul bilgileri bir yana koyun ve bilimle kalın, sevgiyle kalın.

Ve unutmayalım sevgi bazen sarılıp koklaşmak, bazen de sevdiğimizle aramıza en az bir metre koymaktır. Şimdilik bu mesafeyi koruyalım ki ilerde sarılıp, koklaşabilelim.

Sözü gene Yunus’a bırakalım:

“Gelin tanış olalım, işin kolayın tutalım
Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz”

23 Mart 2020 Pazartesi


“AŞAĞILIK DUYGUSU” VİRÜSÜ VE “FİTNE FESAT” HASTALIĞI

Emperyalist ülkeler, sömürdüğü ülkelere ‘aşağılık duygusunu’ adeta zorla benimsetir. Bizde bu duygu oldukça yaygındır. Özellikle okumuş yazmış kesim, kendi üstünlüğünü göstermek ve ispat etmek için, kendi ülkesini kötüler durur. Bu “aşağılık duygusu” virüsü, bazılarını da “fitne ve fesat” hastası yapar.   

Bunlar, halkın kutsal bildiği değerlerle ile alay eder; emperyalist ülkelerin en kanlı eylemlerini bile görmezden gelirler.

Emperyalizmin ‘aşağılık duygusu’ virüsüne yakalananlar, içlerinden çıktıkları halkı beğenmezler. Bu ülkenin onları okutup, meslek sahibi ettiğini unuturlar ve “bu ülkede yaşanmaz” feryatları ile Amerika veya Avrupa’ya kaçmak isterler.

HEP İMAM MI YETİŞTİRDİK?

Koronavirüsün ortaya çıkmasıyla birlikte bizim aşağılık duygusu içinde çırpınan sözüm ona aydınlarımızın sesi bir başka türlü gür çıkmaya başladı. Şimdiki söylemlerine bakarsan Türkiye’de hep imam, hoca yetiştirilmiş. Diğer meslekler, bilim ihmal edilmiş.

Şurası doğru; gereğinden fazla imam hatip okulu açıldı. Gereğinden fazla ilahiyat fakültesi var. Bunlar doğru ama Türkiye’de sadece imam hatip lisesi yok. Size bazı rakamlar vereyim:

Ülkemizde, örgün eğitimde, 54 bin 36'sı resmi okul, 12 bin 809'u özel okul, 4'ü açık öğretim okulu olmak üzere toplam 66 bin 849 okul bulunuyor. Bunlardan 5 138’i imam hatip okulu.

3 250 000 öğrenci genel liselerde, 1 794 000 öğrenci meslek liselerinde, 1 522 000 öğrenci Anadolu liselerinde, 504 000 öğrenci imam hatip liselerinde, 125 000 öğrenci fen liselerinde öğrenim görüyor.

Gelelim üniversitelerdeki öğrenci sayısına: Ön lisans: 2 829 430; Lisans: 4 420 699; Yüksek lisans: 394 174; Doktora: 96 199.

110 bin imam varmış, çokmuş. İyi de bu ülkede 500 binin üzerinde mühendis var; 160 binin üzerinde avukat var;  160 bin doktor var; yüz binlerce teknik elaman var; var oğlu var…

Üniversitelerimiz her yıl 800 binin üzerinde mezun veriyor. Bunların kaçı ilahiyat mezunu? Bunların çok büyük çoğunluğu diğer fakülte ve bölümlerden mezun oluyor.

MÜCADELEMİZİ KÜÇÜMSÜYORLAR

İddia ediyorlar, paylaşıyorlar; virüs salgınına hazırlıksız yakalanmışız. Hep imam yetiştirmişiz, doktorumuz, sağlık personelimiz yetersizmiş. İnsaf biraz! Türkiye şu anda 1 milyonun üzerinde sağlık çalışanı ile mücadelesini sürdürüyor.  Bunların da 160 bini doktor. İnsaf biraz!

Bunların meşhur yazarları da utanmadan “Bilim Kurulu”nu Akil Adamlar ile bir tutuyor, üyelerini de cübbeli Ahmet’e benzetiyor.

Hastanelerde şu yokmuş, bu yokmuş diye propaganda yapıyorlar. Yoğun Bakım derneği Başkanı Prof. Dr. İsmail Cinel’in “Türkiye'de yoğun bakım üniteleri Almanya kadar yeterli” sözünü ise görmezden geliyorlar.

FİTNE VE FESATÇILAR HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRAYACAK

Özetleyelim: Emperyalizmin aşağılık duygusu tuzağına düşmüş, ‘fitne fesat’ virüsü ile hastalanmış olanlar ve onları bu tuzağa sürükleyenler sürekli kara propaganda yapıyorlar, işleri güçleri bozgunculuk.

Kendi milletine ve insanlığa karşı sorumluluk duymayan bu ABD kaynaklı fitne fesatı bazı saf insanlarımız da sosyal medyadan paylaşmaya devam ediyor.

Uyarıyoruz: Bu bozgunculara uymayın. Karamsarlık, bezginlik ve milletimize karşı düşmanlık içeren mesajları yayınlamayın.

Türk milleti büyüktür. Her türlü balayı ve felaketi göğüsleyecek ve defedecek güce sahiptir. Bu koronavirüs mücadelesinden de başarılı bir şekilde çıkacaktır. Fitne ve fesatçıların hayal kırıklığına uğramaları yakındır.

20 Mart 2020 Cuma


İŞE YARAMAYANLAR, HAİNLER VE KAHRAMANLAR

Zor günlerden geçiyoruz. Bir yandan vatan savaşı devem ediyor ve şehit yaralı haberleri geliyor. Diğer yandan, koronavirüs yayılmaya ve halk sağlığını artarak tehdit etmeye devam ediyor.

Bu güçlüklerle dolu ortamda bazı tipler ortaya çıktı. Kişisel ve toplumsal sorumluluğunu bir kenara atmış, topluma hiçbir faydalı katkısı olmayan tipler…

Bizim buralarda, böyle hiçbir işe yaramayan, kimselere yardım etmeyen bencil kimseleri anlatırken “yaralı parmağa işemez” derler. Tam da bu tanıma uyan insanlar medyayı ve sosyal medyayı meşgul edip duruyor.

HAİNLER VE GAFİLLER

Bunlardan bazıları idrarlarını nimet bilip, yaralı parmağa işemiyorlar ama yara büyüsün, iyileşmesi geciksin diye parmağa asit döküyorlar.

Yazdıklarına, paylaştıklarına bakınca şunları görüyorsunuz:

3-5 şeyh bozuntusu, sözüm ona din savunucusu sahtekarın sözlerini, yaptıklarını, umreden dönen vatandaşlarımızdan bazılarının çok yanlış davranışlarını bahane edip din düşmanlığı yapıyorlar.

Sürekli olarak hükumeti, çoğu kere de haksız biçimde, eleştiriyorlar ve halkı yönetime karşı isyankâr hale getirmeye çalışıyorlar. Yönetimi kötüleyeceğiz diye memleketimize çamur atıyorlar.  O kadar ileri gidiyorlar ki, bugüne kadar gecesini gündüzüne katarak bizlere hizmet etmeye çalışan ‘Bilim Kurulu’nu açılım döneminin Akiller Heyeti’ne benzetiyorlar. Onların çalışma şevkini kırmaya çalışıyorlar.

Halkı aydınlatacak, yapmaları gerekenleri ve dikkat etmeleri gereken hususları anlatacak bilgileri paylaşacaklarına, saçma sapan, kaba saba espriler paylaşıyorlar. Bu vahim salgını halka önemsiz gibi göstermeye çalıyorlar.

Sürekli yalan haberler yayıp, halkı panik haline sokmaya çalışıyorlar.

Bunların temel amacı, Erdoğan’ı ve hükumeti karalamak. Salgın büyüse, çok can alsa, hükumet rezil olsa diye beklenti içindeler.

Bu insanların bir kısmı iyi niyetli olabilir; bunlara gafil demek doğru olur. Bir de hainler var ki, bunlar FETÖ’nün askerleri ve kapatmaları. İçlerinde Amerikancı solcular, NATO hayranı Türkçüler, rozet ve poster Atatürkçüleri, dindar geçinen din düşmanları, Batı hayranı liboşlar var.

MİLLETİMİZE VE ONUN VATANSEVER EVLATLARINA GÜVENİYORUZ

Milletimiz bunları iyi tanıyor. Bu FETÖ kapatmaları emellerine ulaşmayacaklar. Millet devlet işbirliği ile bu virüs belasını da en kısa zamanda defedeceğiz.

Bu konuda, dünün serdengeçtileri gibi, cansiperane çalışan tüm sağlık görevlilerine güveniyoruz. Onlara sonsuz şükranlarımızı ve saygılarımız sunuyoruz. Onlar gerçek birer vatansever. Ve her biri ayrı ayrı birer insanlık abidesi…

18 Mart 2020 Çarşamba


COVİD-19’A DUR DİYELİM

Hastalığın yayılmasını yavaşlatmak ve durdurmak için herkesin yapması gerekenler, alması gereken önlemler var. Bunları bilelim ve kendimize ve toplumumuza karşı sorumlu davranalım. Koronavirüse yakalananların %10-20’sinde hastalık ağır seyretmekte ve hastane tedavisi gerekmektedir. Ülkemizde bir milyon kişi hastalansa en az 100 000 kişinin hastanelere yatması gerekir. Bu da hastanelerin yükünü artırır ve hastalıktan ölenlerin sayısını yükseltir. Ne kadar az insana virüs bulaşırsa, o kadar iyidir.

Hastalığın yayılmasını yavaşlatmak ve durdurmak için yapılması gerekenler:

TOPLUMSAL UZAKLAŞMA

Yalnız yaşayan insana hastalık bulaşmaz; kalabalıklar içinde dolaşanlara ise hastalığın bulaşma ihtimali yüksektir. Çare insanlardan uzaklaşmaktır.

Şunları yapabilirsiniz: Mecbur kalmadıkça evde kalın, dışarı çıkmayın. Kalabalık ortamlarda bulunmayın. İnsanlara 1-2 metreden daha fazla yaklaşmayın. El sıkışmayın, sarılmayın, öpüşmeyin. Selamı uzaktan verin. Toplu taşıma araçlarına binmeyin; yürüyün, bisiklete veya kendi aracınız binin. Seyahatlarınızı erteleyin veya iptal edin. İşlerinizi evden yürütmeğe çalışın. Yüz yüze değil, telefon ve internet yolu ile uzaktan haberleşin.

KARANTİNA

Hastalığın yoğun olduğu bir ülkeden veya bölgeden geldiyseniz, aksıran, öksüren birinin yakınında bulunduysanız, hasta bir kişi ile temas ettiyseniz, sizin karantinaya ihtiyacınız var demektir. Devlet sizi karantinaya almamışsa bile kendinize evde karantina uygulayın. 14 gün süre ile yalnız yaşayın. Evdeki diğer insanlardan uzak durun. Aynı eşyaları kullanmayın.

14 günlük süre içerisinde kendinizi sık sık kontrol edin. Hastalığın belirtileri (Yüksek ateş, öksürük, nefes darlığı) başlarsa, hemen 184 veya 112’yi arayın ve tıbbi yardım isteyin. Kendiniz hastaneye gitmeyin. Diğer insanlarla aynı mekanlarda bulunmayın. Devlet sizi karintinaya aldı ise, kurallar uyun.

İZOLASYON

Hastaların ve hafif de olsa hastalık belirtileri gösteren kimselerin toplumdan tecrit edilmesi gerekir. Hastalık tespit edilenler zaten devlet tarafından tecrit edilmektedir. Sizin de dikkatli olmanız gerekir. Hafif baş ağrısı, halsizlik, burun akıntısı gibi belirtiler varsa, evinize kapanın ve kendinizi toplumdan ayırın. Kimselerle görüşmeyin. Evde yalnız yaşamaya çalışın. İhtiyaçlarınızı dışarıdan birisi getirsin. Maske takmayı ihmal etmeyin. Hastalığın belirtileri (Yüksek ateş, öksürük, nefes darlığı) hemen 184 veya 112’yi arayın ve tıbbi yardım isteyin. Kendiniz hastaneye gitmeyin.

TEMİZLİK

Kişisel temizlik çok önemli. Ellerinizi sık sık sabunlu su ile ve en az 20 saniye süre ile yıkayın. Su ve sabun yoksa alkol ile ellerinizi temizleyin. Ellerinizi ağzınıza, burnunuza, gözlerinize sürmeyin. Kapı tokmağı, asansör düğmesi gibi insanların sıklıkla dokunduğu şeylere temas etmekten kaçının. Eşyaların yüzeylerini dezenfektanlarla temizleyin. İnsanlardan 1-2 metre uzakta durun. Bir mendile veya dirseğinizin iç kısmına doğru öksürün. Özellikle, öksüren, aksıran kimselerin yanına hiç yaklaşmayın. Acil durumlar dışında sağlık kurumlarına gitmeyin


“NEFER ŞEHİT, ORDU GAZİ OLACAK”

Boyabatlı Ömer oğlu Mustafa, Çanakkale’ye giderken bir şiir yazar ve cebine koyar. 24-25 Mayıs 1915’de gecesi Arıburnu’nda şehit düştüğünde cebinden bu destansı şiir çıkar:

ÇANAKKALE DESTANI

Üç yüz otuz, sözüm Hakk’ın kelâmı
Padişahın geldi büyük selâmı
Enver Bey’in düşman kırmak meramı

Bugün bizden vatan razı olacak
Nefer şehit, ordu gazi olacak

Euzu besmele çektim çıkarken
Köye baktım şöyle yüksek bir yerden
Karargaha koştum üç günde erken

Bugün bizden vatan razı olacak
Nefer şehit, ordu gazi olacak

Bugün bizden vatan razı olacak
Nefer şehit, ordu gazi olacak

Kumandan emrini verdi bir gece
Anadolular’dan lâyıktır nice
Yiğitler şehâdet şerbeti içe

Bugün bizden vatan razı olacak
Nefer şehit, ordu gazi olacak

Rumeli toprağı yoğrulmuş kanla
Ün alınır ancak verilen canla

Herkesin yüreği çarpıyor şanla
Bugün bizden vatan razı olacak
Nefer şehit, ordu gazi olacak

Bugün bizden vatan razı olacak
Nefer şehit, ordu gazi olacak

Kurşunlar atıldı düşmana karşı
Şehitler buldular göklerde arşı
Gaziler döktüler hep sevinç yaşı

Bugün bizden vatan razı olacak
Nefer şehit, ordu gazi olacak

Düşmanın gür sesli büyük topları
Delik deşik etti toprağı yarı
Korkak Frenklerin hiç yokmuş arı

Bugün bizden vatan razı olacak
Nefer şehit, ordu gazi olacak

Ben yorgun değilim içim bir tufan
Müslümandan var mı savaştan kaçan
Türktür dünyaya al bayrak açan

Bugün bizden vatan razı olacak
Nefer şehit, ordu gazi olacak

Arıburun haydi toplar gürlesin
Ey düşman kaçma tavşan mı nesin
Bir hücumda kesildi sesin

Bugün bizden vatan razı olacak
Nefer şehit, ordu gazi olacak

Zırhlıların gitti deniz dibine
İlk hücumdan sonra ya bu kaçış ne
Kaç durma geçerse fırsat eline

Bugün bizden vatan razı olacak
Nefer şehit, ordu gazi olacak

Çanakkale’yi hiç verir mi Türkler
İstanbul’umuzu alacak bir er
Var mıdır dünyada nerde o asker

Bugün bizden vatan razı olacak
Nefer şehit, ordu gazi olacak

Boyabatlı Ömeroğlu Mustafa
Yazdı bu destanı girerken safa
Muradı gitmektir arşa tavafa

Boyabatlı Mustafa muradına ermiş, arşa, tavafa çıkmıştır. Nefer şehit, ordu gazi olmuştur. Mustafa gibi 250 000 vatan evladı Çanakale’yi düşmana kapatmak için, vatan topraklarına helal kanlarını akıttılar. Toprağı vatan kılan işte bu mübarek kanlardır.

Nefer şehit, ordu gazi olduğu için toprak vatan oldu.
Nefer şehit, ordu gazi olduğu için ülke bağımsız oldu.
Nefer şehit, ordu gazi olduğu için millet özgür oldu.
Nefer şehit, ordu gazi olduğu için bizler başı dik, onurumuzla yaşayan insanlar olduk.
Tüm şehitlerimizin ruhları şad olsun, mekanları cennet olsun, yattıkları yerden nur eksik olmasın.

Tüm şehitlerimize ve başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm gazilerimize saygı bizden, minnet bizden, şükran bizden.


17 Mart 2020 Salı


KORONAVİRÜS İLE İLGİLİ YANLIŞLAR VE DOĞRULAR

Medya ve sosyal medyada dolaşan bazı haber ve bilgiler doğru mu acaba? Cevapları aşağıda:

YANLIŞ: COVID-19’u tedavi eden aşı geliştirildi.
DOĞRU: Bugün için böyle bir aşı yok. Bilim adamları bunun için çalışıyor ama aşının geliştirilmesi ve insanlarda güvenli bir şekilde kullanılması için birkaç ay lazım.

YANLIŞ: Ağzını sirke, tuzlu su, yağ, alkol ve bunun gibi maddelerle gargara yaparsanız, bu sizi koranavirüsten korur.
DOĞRU: Bu maddelerle yapılacak gargaranın faydası yok. Kaldı ki, bazıları ağzınıza ve boğazınıza zarar verebilir. Korunmak istiyorsanız, ellerinizi sabun ve su ile sık sık yıkayınız. Öksüren, aksıran kimselerden uzak durunuz. Mecbur kalmadıkça, evden çıkmayınız.

YANLIŞ: Bu yeni virüs insanlar tarafında yaratıldı ve ortalığa salındı.
DOĞRU Virüsler zamanla değişebilir. Bu değişen virüsler hayvanlarda hastalık yapmaya başlayınca, insanlara da bulaşabilir. COVİD-19 da bu şekilde oluşmuştur.

YANLIŞ: Hastalığın yaygın olduğu ülkelerden gönderilen eşyalar insanları hasta edebilir.
DOĞRU: Bilim adamları bu virüsün eşyalar üzerinde en fazla 10-12 saat yaşayabildiğini söylemektedir. Birkaç günde gelen postların hastalık bulaştırma ihtimali yoktur. Eğer bir hasta 10-12 saat öncesinden eşyanın üzerine doğru öksürmüşse, bu hastalık nedeni olabilir.

YANLIŞ: Maske takmak insanları COVİD-19’a karşı korur.
DOĞRU: Belirli bazı modeller (ağza ve buruna çok iyi oturan ve filtre özelliği olan) sağlık personelini hastalanmış kimselere karşı korur. Bunun dışında herkesin maske takması önerilmemektedir. Ağzı ve burunu tam olarak kapatmayan maskelerin koruma özelliği yoktur. Elleri virüs ile bulaşmış kimseler maskelerin altından ağızlarına elleri ile dokunursa hastalık geçebilir. Hasta olanların maske takması diğer kimselere virüs bulaştırmaması açısından gereklidir.

YANLIŞ: Koranavirüs nemli ve sıcak havalarda bulaşıcıdır, soğuk ve kar virüsü öldürür.
DOĞRU: Soğuk ve kar virüsü öldürmez. İnsan vücudunun harareti dışarının sıcaklık derecesinden bağımsız olarak 36.5-37 derecedir. Havanın soğuk olması vücuttaki virüsü etkilemez.

YANLIŞ: Bu yeni tip virüs sinek ısırması ile insana geçebilir.
DOĞRU: Bu yeni koronavirüsün sinekler yolu ile insanlara geçtiğine dair bir örnek yok. Bu virüs solunum yolundan yayılmaktadır. Hastanın öksürüğü, soluması, aksırması ile ağzından çıkan damlacıklarda virüs bulunur. Bunlarla temas eden veya soluyan kimselere hastalık bulaşabilir. Diğer insanlardan en az 2 metre uzak durmak ve bulaşmış eşyalara dokunmamaya dikkat etmek lazım. Ellerin sık sık sabunla yıkanması gerekir.

YANLIŞ: Sarımsak, soğan, paça yemek insanları hastalığa karşı korur.
DOĞRU: Çok yanlış bir bilgi. Bu yiyeceklerin tüketilmesinin hastalığı önlediğine dair hiçbir kanıt yoktur.

YANLIŞ: Bazı antibiyotikler hastalığı tedavi edebilir.
DOĞRU: Antibiyotikler virüslere karşı etkili değildir, sadece bakterileri etkileyebilir. Antibiyotiklerin koronavirüsün hastalık yapmasını da önleyici etkisi yoktur. Hastalığı tedavi de edemez. Hastaneye yatırılınca bakterilerden etkilenmesin diye hastalara antibiyotik verilebilir.

YANLIŞ: COVİD-19 hastalık belirtileri olmayan bir kimseden diğer kişilere bulaşmaz.
DOĞRU: Hastalık belirtileri olmayan bir kimsenin hastalığı yayma ihtimali çok düşüktür.  Fakat virüs pozitif olan birçok kimsenin hastalığı çok hafif geçirebildiği de unutulmamalıdır. Bunlar hastalık yayabilir.

YANLIŞ: Sadece yaşlı kimseler hastalığa karşı hassastır.
DOĞU: Yaşı ne olursa olsun, herkes bu hastalığa yakalanabilir.  Yaşlılar ve kronik hastalığı olanlar (Kalp hastalığı, diyabet, böbrek yetmezliği, astım gibi…) bu virüsten daha çok etkilenirler ve hastalık ağır seyreder. 

16 Mart 2020 Pazartesi


KORONAVİRÜS HAKKINDA SIK SORULAN SORULAR

Koranavirus değişik bir tip virüstür. Çok çeşidi vardır; bazıları hastalık yapabilir. Yeni tespit edilen ve yayılarak solunum sistemi hastalığı yapan tipin adı COVİD-19’dur.

COVİD-19 nasıl yayılır?

Mevcut bilgilere göre COVİD-19 insandan insana bulaşır. Toplum içinde yaygınlaşabilir. Özel bir bölgedeki bazı insanlara bulaşmış olabilir. Kimlere bulaştığı hastalık ortaya çıkmadan bilinmez. Dünya Sağlık Örgütü ve her devletin sağlık bakanlığı tarafında hastalık kayıt altına alınmaktadır. DTÖ 30 Ocak tarihinde, COVİD-19’un yaygınlaşmasını halk sağlığını tehdit eden acil durum olarak bildirmiştir.

COVİD-19’un kuluçka süresi ne kadardır?

Virüsün bulaştığı hastalarda 14 güne kadar belirtiler ortaya çıkabilir.

Posta yolu ile gelen eşyalar hastalığı bulaştırır mı?

Koronavirüs, yüzeyin durumuna, hava sıcaklığına ve çevre şartlarına bağlı olarak, eşyaların yüzeyinde birkaç saatten birkaç güne kadar canlı kalabilir.  Posta yolu ile gelen eşyalardan hastalık kapan bir hasta henüz rapor edilmemiştir. İnsanların sık sık dokunduğu kapı tokmağı, asansör düğmesi gibi şeylere temastan kaçınılmalıdır.

Seyahat iptal edilmeli mi?

Gidilecek ülkedeki hastalığın yaygınlığı önemlidir. Karar buna göre verilmelidir. Özellikle yaşlı ve hastalıklı kimseler, gemi turları gibi kalabalıkların seyahat ettiği yolculuklardan kaçınmalıdır. Uçakta hava filtre edildiğinden risk daha azdır.

Evcil hayvanlardan hastalık bulaşır mı?

Hayvanları hastalığı bulaştırdığına dair henüz bir kanıt yoktur ama bu virüs yeni olduğu için bu konuda dikkatli olmakta fayda vardır. Hayvanlara dokunulmuşsa ellerin çok iyi yıkanması gerekir. Yalamalarına izin verilmemelidir.

COVİD-19 sıcak havalarda yaşar mı?

Yaz günleri gibi sıcak havaların görüldüğü ülkelerde de koronavirüs etkili oluyor. Grip hastalığının yaz aylarında daha az görüldüğü biliniyor. Bu konuda kesin bilgiler yok. Araştırmalar devem ediyor.

Bu virüs ile birden fazla hastalanmak mümkün mü?

Bu konu ile ilgili olarak ilk hastalananlar üzerinde araştırmalar devam ediyor. Bazı kimselerde hastalık kaybolmasına rağmen virüs testi uzun süre pozitif çıkabiliyor. Bu sorunun cevabını vermek için araştırmaların sonucunu beklemek gerekiyor.

COVİD-19’un Belirtileri nelerdir?

Üç temel belirtisi var:

·         Öksürük
·         Ateş
·         Nefes darlığı

COVİD-19, seyrek olarak ciddi solunum problemlerine, böbrek yetmezliğine ve ölüme neden olabilir.
Bu belirtiler ortaya çıkınca, doktora veya sağlık kurumlarına gitmeden önce, doktor veya sağlık kurumlarına telefon ile haber vermek gerekir. Son 14 gün içinde hastalığın yaygın olduğu memleketlere gidilmişse veya bir COVİD-19 hastası ile yakınlaşılmışsa, ilgiliye telefon ile bilgi vermek gerekir. İlgili kişi adım adım ne yapılması gerektiğini söyler. Durum acil ise hemen 112 aranmalıdır.

COVİD-19 nasıl teşhis edilir?

COVİD-19 teşhisi, basit grip ve soğuk algınlığını taklit ettiğinden sadece muayene ile zor konulur. Hastalık, laboratuvar testleri ile anlaşılır.

COVİD-19 nasıl tedavi edilir?

Bu hastalığın özel bir tedavisi yoktur. Hastaya destekleyici tedavi uygulanır. Çok ciddi durumlarda araştırma aşamasındaki ilaçlar verilebilir.

Kimler COVİD-19’a karşı daha duyarlıdır?

Yaşlı kimseler ve şeker hastalığı olanlar, kalp rahatsızlığı bulunanlar, kanser ve akciğer hastaları gençlere ve sağlıklı kişilere göre çok daha hassastır.
Çocuklarda hastalık yetişkinlere göre daha hafif seyretmektedir.

Kimler maske takmalıdır?

Normal şahısların maske takmasına gerek yoktur. Solunum sistemi hastalığı olanlar hastalığı başkalarına bulaştırmamak için maske takmalıdır.

COVİD-19 öldürücü müdür?

15 Mart 2020 tarihine kadar, 5 833 ölüm bildirilmiştir. 73 068 hasta da iyileşmiştir.

COVİD-19’dan korunmak için ne yapmalı?

·         Eller en az 20 saniye süre ile sabun ve su ile sık sık yıkanmalı.
·         Mendile veya dirsek bükülerek kola doğru öksürülmelidir. Mendil çöpe atılmalıdır.
·         Yıkanmamış ellerle göze, ağza ve buruna dokunulmamalıdır.
·         Hastalardan, aksıran, öksüren kimselerden uzak durulmalıdır.
·         İnsanların sıklıkla dokunduğu şeylerin yüzeyleri dezenfekte edilmelidir.

11 Mart 2020 Çarşamba


GÜNÜMÜZÜN BİLGESİ PERİNÇEK

Türk tarihini incelediğimizde, büyük hükümdarların devrinde, onun etrafında çok değerli bilim, fen, sanat ve siyaset adamlarının olduğunu görüyoruz. Hükümdarlar, bu büyük insanları etrafında toplayıp onlara danışarak aldıkları kararlarla büyümüşler.

Eskiler hükümdarların yanındaki görmüş, geçirmiş, ilim irfan sahibi kimselere müşavir derlerdi, şimdilerde danışman deniyor. Bu danışmanlar sadece hanlara danışmanlık yapmaz, içinde bulundukları toplumu da aydınlatırlardı. Bu danışmanlar bazen de hükümdarın veziri olurdu.

Kaşgarlı Mahmud’un bildirdiğine göre, Büyük İskender’e mağlubiyet acısı yaşatan Türk hükümdarı ‘Şu’, bu başarısını bir ‘üge’’ye, yani yaşlı, başlı, bilgili, akıllı bir ordu komutanına ve onu tavsiye eden bir vezire borçludur.

Oğuz Kağan destanında da şu ifadeleri görmek mümkün: “Oğuz Kağan’ın yanında kır saçlı, ak sakallı, tecrübeli bir ihtiyar vardı. Bu anlayışlı adam, Oğuz Kağan’ın veziriydi. Adı Uluğ Türk’tü.” Oğuz Han bu Uluğ Türk’e danışarak elde ettiği başarılar ise ortada…

Dede Korku hikayeleri de bu gerçekleri anlatır. Kitaba adını veren Dede Korkut, kitaptaki ifade ile, “Oğuz’un tamam bilicisi”dir. Hükümdara öğüt verir, sözü hep doğrudur ve dinlenir.

İlteriş Kutluk Han’dan başlayarak Göktürklere kağanlık yapmış, 4 büyük Türk hükümdarı (Kapağan Han, Bilge Kağan, Kül Tigin)  vezir olarak kendilerine ‘Bilge Tonyukuk’u seçmişlerdi. Adı üstünde ‘Bilge’ Tonyukuk.

Osmanlı’nın yükselme dönemindeki bilge vezir ve hocaları anmadan olmaz: Şeyh Edebali, Hacı Bektaş Veli, Molla Gürani, Akşemsettin gibi çok sayıda ak saçlı, bilgili, akıllı vezirler padişahların yol göstericisi ve hocası olmuştur.   

Şinasi, Namık Kemal, Yusuf Akçura, Ziya Gökalp gibi fikir ve eylem adamlarının Cumhuriyet Devrimi’ndeki rolleri de inkâr edilemez.

Atatürk ise hem bilge kişiydi hem de devrimci bir kahramandı.

Türk milleti, bugünlere böyle bilge kişilerin yol göstericiliği ile başı dik, özgür bir millet olarak geldi.

Şüphesiz günümüzün bilge kişisi Vatan Partisi Genel Başkanı Sayın Doğu Perinçek’tir. Yıllardır, halkı ve yöneticileri bilgilendirmek ve uyarmak için kitaplar yayınlıyor; dergilerde, gazetelerde makaleler yazıyor; Kentten kente koşup konuşuyor, anlatıyor; televizyon kanallarına çıkıp günün önemli konularıyla ilgili olarak doğruları anlatıyor.

15 Temmuz gecesi, diğer liderler saklanacak yer ararken Perinçek, parti genel merkezine gelerek televizyona çıktı ve yaptığı uyarı ile darbe girişimini başarılı olmasını engelledi.

Silivri duvarlarını yıktı ve Türk ordusunu ve vatanseverleri tutsaklıkta kurtardı.

Binlerce genç yetiştirdi ve Türkiye’nin en az 40 yılını garanti altına aldı.  

Emperyalizmin Ermeni Soykırım yalanını AİHM kararı ile çöpe attı; Suriye’ye, İran’a, Rusya’ya ye kendisi gitti, ya heyetler gönderdi ve bu ülkeleri de uyararak hem bu ülkelerin hem Türkiye’nin emperyalist tuzaklar düşmesini önledi.

Yıllardır Türkiye’yi bölmeğe çalışan ve ekonomimizi borç batağına sokan sistemi Atlantik sisteminden bağlarımızdan kurtulmamızı ve Avrasya’daki onurlu yerimizi almamıza hizmet etti.

Sayın Perinçek, günümüzün Uluğ Türk’üdür, Bilge Tonyukuk’udur, Dede Korkut’udur, Nizâmülmülk’üdür.

Zamanımızın Alamut kalesi ise Amerika’dır; Hasan Sabbah’ı ise, Fethullah’tır, Öcalan’dır.  PKK ve FETÖ de günümüzün Haşhaşileridir. Amerika, İsrail güdümlü Haşhaşiler sadece bunlar da değil; kendisini Atatürkçü, liberal, solcu, dindar maskesi ile saklamaya çalışanlar da var.

Bu Haşhaşiler’in işi gücü Sayın Perinçek’e saldırmak. Televizyonlarda saldırıyorlar, gazetelerde saldırıyorlar, sosyal medyada saldırıyorlar. Boşuna çabalıyorlar. Perinçek asla yılmaz ve sadece Türk milletine değil, tüm mazlum milletlere hizmetten asla vaz geçmez.

Meşhur sözdür, “Yel kayadan bir şey koparamaz”. Bugüne kadar koparamadı, bundan sonra da koparamaz.


8 Mart 2020 Pazar

8 MART DÜNYA ÇALIŞAN KADINLAR GÜNÜ KUTLAMASI

İçinden çıktıkları toplumun değerlerinden uzaklaşmış, 8 Mart’ı bu değerlere isyan günü sanan kadınların;

Mehmetçik katillerini yandaş edinmiş, kol kola girip 8 Mart’ı kutlamaya kalkanların;

Emperyalizmin tuzağına düşmüş, Al Bayrak’ın “Al”ını unutmuş, Batı’nın turuncusuna, moruna bürünmüş olanların;

8 Mart’ı seksüel arzularının, tercihlerinin teşhiri edildiği gün sananların;

Değil ama,

Vatan uğruna şehit olmuş kahraman Mehmetçiklerimizin, polislerimizin analarının, bacılarının, eşlerinin;

Çocukları, eşleri, nişanlıları ve yiğitleri kutsal vatan toprağına verilirken, onları, ayakta “Vatan sağ olsun” diyerek Mehmetçik selamı ile uğurlayan kadınlarımızın;

HDP’nin kandırıp dağlara götürdüğü, çocuklarını HDP’den geri isteyen ve isterken de “Diyarbakır’da genç bırakmadınız ya cezaevinde ya da toprağın altında”, “Çocuklarımızı ABD uşaklığına gönderiyorsunuz”, “Başlarım sizin Kürdistan davanıza” diye haykıran Diyarbakır analarının;

Vatan savaşında, hain PKK’lılara karşı Mehmetçiklerimizle birlikte, omuz omuza çarpışan kadın askerlerimizin, polislerimizin;

Tarlada, bahçede, sıcak, soğuk, yağmur, çamur demeden çalışan, aklında emziremediği bebeği, elinde çapası ile ter döken kadınlarımızın,

Fabrikadaki, atölyedeki iş yerine gitmek için gün ağarmadan, sabahın ayazında, eli yüzü dona dona belediye otobüsü, bekleyen kadınlarımızın,

Esnaflık erkek işidir demeyip, dükkanlarında, atölyelerinde iş yerlerinde üreten, satan esnaf kadınlarımızın,

Uzak-yakın, köy-şehir, doğu-batı, gece-gündüz demeden yurdun her köşesine sağlık ve eğitim hizmeti götüren hemşirelerimizin, doktorlarımızın, öğretmenlerimizin;

Üniversitelerde, yüksek okullarda, bilgi üreten, gençlerimizi eğiten, bilimin aydınlığı ile toplumu aydınlatan öğretim görevlisi kadınlarımızın;

Ofislerde, bürolarda, halka hizmet götüren beyaz yakalı kadınlarımızın;

Mehmetçiklerimizi, Ayşeciklerimizi doğurup, büyüten ve vatan hizmetine sunan analarımızın;

Ülkemiz için fabrikalar kuran, üretim yapan, satan, yöneten iş kadınlarımızın;

Özetle, ülkemizin ve milletimizin birliği, dirliği ve refahı için alın teri akıtan, göz nuru döken, canını, oğlunu, eşini vatan bütünlüğü için feda eden, emperyalizmin kirli oyunlarına karşı direnen tüm kadınlarımızın 8 Mart Dünya Çalışan Kadınlar Günü’nü kutluyorum. Hepsinin üreten ellerinden öpüyorum.

Biz sizlerle var olduk, sizlerle var olmaya devam edeceğiz. Minnet size, şükran size…

Prof. Dr. Eyup S. Karakaş
Vatan Partisi Kayseri İl Başkanı ve MKK Üyesi

5 Mart 2020 Perşembe

AMERİKAN RÜYASI BİTTİ                                                                                                                                                              

Eskilerin ‘Düvel-i Muazzama’ dediklerine bugün ‘sistem’ ya da Batılı emperyalist güçler diyebilirsiniz. Geçmişte bu güçlerin başını İngiltere ve Fransa çekerdi, şimdilere bu görevi Amerika yüklenmiş durumda. Türkiye Cumhuriyet, bu Düvel-i Muazzama’ya karşı savaşarak tam bağımsız bir ülke oldu.

Ne yazık ki, 1938’den sonra, Türkiye tam bağımsızlık anlayışını bir kenara itti ve Sistem’e bağlanmaya başladı.  Bu tarihten sonra, bağımsızlık ile birlikte Kemalizm de yok olmaya başladı.

1939-1950 yılları, İnönü’nün milli şef olarak ülkeyi yönettiği yıllardır. Batı’ya bağlanmanın başladığı bu yıllarda bri yandan Atatürk döneminin etkileri sürerken, öbür yandan önce İngiltere ve Fransa ile yapılan Üçlü İttifak Antlaşması’yla ve daha sonra da Amerika ile yapılan ikili Antlaşmalarla Türkiye emperyalizmin etkisine girmeye başladı. 19 Ekim 1939Da antlaşmanın imza töreninde konuşan dönemin başbakanı Şükrü Saraçoğlu, “Türkiye, bütün nüfuzunu Batı devletlerinin hizmetine vermiştir.” dedi.

Atatürk’ün devamlı Dışişleri bakanlığını yapan Tevfik Rüştü Aras anlaşma için, “Yararını ve kimlere karşı olduğunu hâlâ anlamış değilim, zararları ise meydanda” dedi. Bu ittifak anlaşması ile Kemalist dış politika terk edilmiş oldu. Böylece Batı’ya bağlanma süreci de başladı.

Atatürk hastalığı döneminde, “Türkiye tarafsız kalmalıdır. Herhangi bir ittifak içine girmemelidir. Diyor ve “İngiltere, Fransa, Amerika ve diğer Batılı devletler ile siyasetimizi çok dikkatli tespit etmeli ve ilişkilerimizi mesafeli yürütmeye özen göstermeliyiz” diyerek vasiyette bulunmuştu.

AMERİKA İLE YAPILAN İKİLİ ANTLAŞMALAR

İnönü’nün Amerika ile yaptığı ilk anlaşma ekonomi ile ilgiliydi. 5 Nisan 1939 tarihinde, ABD’ye ticari imtiyazlar tanıyan ir anlaşma yapıldı. Bu anlaşma ile Amerika sanayi mallarına %12 ile %80 arasında gümrük indirimi uygulanmaya başlandı.  

Bunu diğer anlaşmalar takip etti. 23 Şubat 1945’de “Borç Verme ve Kiralama Anlaşması”, 27 Şubat 1946’da “Kredi Anlaşması”, 7 Mayıs 1946’da “Borçların Tasfiyesi İle ilgili Anlaşma”, 12 Temmuz 1947’de “Askeri Yardım Anlaşması”, 27 Aralık 1949’da “Eğitim Anlaşması” imzalandı.

Amerikan himayesine sığınmamızın tarihi ise daha eski; 12 Temmuz 1947 tarihinde ABD ile imzalanan askeri yardım anlaşması Truman Doktrini’nin bir sonucudur.  İnönü’yü de çok mutlu etmiş ve halka da şu şekilde takdim etmiştir: “Büyük Amerika Cumhuriyeti’nin memleketimiz ve milletimiz hakkında, beslemekte olduğu yakın dostluk duygularının yeni bir örneğini teşkil eden bu sevinçli olayı, her Türk candan alkışlamalıdır.”

Anlaşmanın başlangıcı ise oldukça ilginç: “Türkiye Hükümeti, Türkiye'nin hürriyetini ve bağımsızlığını korumak için İhtiyacı olan güvenlik kuvvetlerinin takviyesini temin ve aynı zamanda ekonomisinin istikrarını muhafazaya devam maksadıyla Birleşik Devletler Hükümetinin yardımım istediğinden; ve…”

Durum apaçık ortada, tam bağımsızlık ilkesi doğrultunda, emperyalizme karşı savaşarak devlet kurmuş Türk milletinin hükümeti, en büyük emperyalist devletten özgür ve bağımsız kalmak için yardım dilenmiş.

DEMOKRAT PARTİ İKTİDARI

1950 yılında iktidar olan Demokrat Parti de Amerika’ya bağımlı politikalar izlemeye devam etti. Dış politikadaki ilk icraatı, Kore’ye asker göndermek oldu. Arkasında NATO’ya girildi. Emperyalizme karşı Milli Kurtuluş Savaşı veren Cezayir, Fas ve Tunus’a değil de Batılı güçlere destek verildi.

Ekonomik olarak da Amerika’ya büyük tavizler verildi. “Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu” ve “Petrol kanunu” çıkarıldı. Batılı kaynaklardan aşırı miktarda borç alındı. O kadar çok borçlanıldı ki, Türkiye bu borçları ödeyemez duruma geldi.

Daha Önce İnönü hükümetinin bakanı olan Nihat Erim, Türkiye küçük Amerika olacaktır” demişti. Aynı sözü Celal Bayar da dile getirdi.

DP parti bağımlılığı o denli artırdı ki, herhangi bir tehdit durumunda ve çağrı üzerine, Amerika’nın Türkiye’ye askeri müdahale etme yetkisini bile verdi.

1980 DARBESİ

Amerika bir ülkede yönetime el koymak isterse, o ülkede önce bir kaos ortamı oluşturur. Arkasından da kurtarıcı olarak kendi adamını başa geçirir. 1980 darbesi de bu yöntemle gerçekleşti. Sonuçta Türkiye hem siyasi hem de ekonomik olarak Amerika’ya iyice bağlandı ve yarı uydu durumuna düştü.

Özal ekonomiyi tamamen Batı’nın büyük sermayesinin kontrolüne verdi. Serbest ticaret ve dünya ile bütünleşme adı altında kaynaklarımız sömürüye açık hale getirildi. Türkiye borç batağına batmağa başladı.

Toplumda Batı hayranlığı o dereceye ulaştı ki, emperyalizmin ülkeyi nasıl soyup soğana çevirdiği halkımız tarafından anlaşılamadı. Antiemperyalist bilinç yok edildi. Atatürk övülerek, Kemalizm yok edildi. Atatürkçülük, Batı tarzı bir hayat yaşamak şeklinde algılanmaya başlandı.

ERDOĞAN GÜL FETHULLAH DÖNEMİ

Ülkede ekonomik kriz yaratılarak Kemal Derviş Amerika’dan kurtarıcı olarak gönderildi. Derviş özelleştirilmelerin hızlanmasını sağladı. Batı sermayesine güvence veren ve ülkeye girişi kolaylaştıran yasal düzenlemeler yaptırdı. Bunla da yetinmedi, AKP’nin iktidara gelmesi için, Ecevit hükümetinin desteğini dağıttı ve ülkenin 2002 yılında seçime gitmesinin şartlarını hazırladı.   
2002 Milletvekili seçimleri bir Amerikan projesiydi. Bu seçimin sonucunda Amerika’ya bağlılık sözü veren Erdoğan, Gül ve Fethullah üçlüsü iktidar oldu. Amerika’nın istediği olmuştu. Başta BOP olmak üzere Türkiye ile ilgili projelere evet diyecek ve destekleyecek bir iktidar oluşmuştu.

Abdullah Gül, Colin Powell ile imzaladığı, 2 sayfa, 9 maddelik anlaşmanın gerekleri yapılmaya başlandı. Ergenekon, Balyoz gibi kumpaslarla, aralarında başta Genel Kurmay Başkanı ve yüzlerce subay ve Vatan partisi yöneticileri olmak üzere Amerika projelerine direnecek güçler hapislere atıldı.

PKK ve onun lideri Öcalan ile birlikte, içinde Türk sözcüğü geçmeyen ve Türkiye’yi bölünmeye götürecek olan bir anaysa yapılması için çalışmalar başladı. PKK’nın Güneydoğu bölgesinde egemen olmasına izin verildi. FETÖ üyeleri devletin tüm kurumlarına yerleştirildi. Açılım süreci adı altında Türkiye’nin bölünmesi için çalışmalar hızlandı. Amerika ne istediyse olmaya başladı.

BAĞLAR ÇÖZÜLMEYE BAŞLANDI

Ne olduysa, 2014 yılında oldu. Türkiye’nin milli güçleri, 1940’lı yıllardan bu yana bağlandığı Amerika’dan Türkiye’yi koparmaya başladılar. Önce Silivri duvarları yıkıldı ve vatan sever aydınlar ve askerler özgürlüğüne kavuştu. Yeni bir anayasa yapılmasından vazgeçildi. Açılım siyasetlerine son verildi. PKK, 24 Temmuz’dan itibaren, Güney Doğu’da kendi açtığı hendeklere gömüldü.

Amerika bu gelişmelere, 15/16 Temmuz 2015 gecesi TSK içerisine yerleşmiş FETÖ unsurları ile bir darbe teşebbüsünde bulunarak cevap verdi. O gece Ankara ve İstanbul’da Türk-Amerikan savaşı cereyan etti. Kahraman ordumuz, polislerimiz ve halkımız Amerika’yı yendi. FETÖ adlı Gladio büyük darbe aldı. Milletimiz de Amerika’nın gerçek yüzünü görmüş oldu.

Amerika’nın ‘Kürdistan’ adı altında kurmak istediği ikinci İsrail devleti TSK’nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatları ile önlendi. 

Atatürk’ün ölümü ile bağlandığımız Atlantik sistemi ve Amerika ile aramız açıldı. Bağlar teker teker sökülmeye başladı. Hem de Amerika’nın iktidar olması için büyük çaba harcadığı bir iktidar döneminde…

AMERİKA’NIN YENİ İKTİDAR PROJESİ

Amerikan devletinin önemli bir kurumu olan Rand Corporation’ın Amerika-Türkiye ortaklığının geleceği ile ilgili, “Türkiye’nin Milliyetçi Rotası” (Turkey's Nationalist Course) başlıklı raporu ve birlikte Türkiye’deki siyasi gelişmeler birlikte değerlendirildiğinde, Amerika’nın yeni bir iktidar projesi yürütmekte olduğu görülüyor.  

Rapor, bir yandan Türkiye’nin milliyetçi bir rota takip etmeye başladığını ve Amerika ve NATO’dan uzaklaştığını yazıp ağlarken, diğer yandan da ümidini üç muhalefet partisinin 2023’te iktidar olmasına bağladığını anlatıyor.

60 yılı aşkın bir süredir, Akdeniz bölgesinde ve Batı Asya’da Türkiye ve Amerika’nın stratejik ortak olduğu yazılarak başlayan raporun bir yerinde şöyle diyor: “Önümüzdeki beş ila on yıl boyunca Erdoğan, MHP’li ortaklarının teşviki ile farklı derecelerde ABD ve diğer NATO müttefiklerinin çıkarlarına ters düşen iddialı dış politika ve savunma politikaları izleyecek gibi görünüyor. Türkiye’de bu dönemde uygun bir koalisyon ortaya çıkacak, Erdoğan ve AKP’yi 2023’ten sonra iktidardan ayıracak olursa, 2018 seçimlerinde NATO müttefikleri ve Avrupa Birliği ile ilişkileri canlandırmayı savunan siyasi programlar açıklayan önde gelen üç muhalefet partisinden daha uzlaşmacı bir yaklaşım beklenebilir.”

Amerika’nın güvendiği ‘üç muhalefet partisi’ belli: CHP, İYİP ve HDP. Siz buna SP ve Gül, Babacan, Davutoğlu ekibini de katın işte size yeni iktidar modeli. Bu

Abdullah Gül’ün “Siyasal İslam çöktü”, “Muhafazakârlar ulusalcı oldu” sözleri de dikkate alındığında, Amerika’nın artık siyasal İslamcılarla birlikte hareket etmekten vazgeçtiği anlaşılıyor. Anlaşılan, Amerika’nın yeni ortakları sahte solcular, poster Atatürkçüleri, NATO bağımlısı Türkçüler ve Batıcı liberaller olacak.

Bu modelin iktidar olma şansı yok çünkü milletimizin büyük çoğunluğu Amerika’nın gerçek yüzünü artık görüyor. Atlantik sistemi içinde kaldıkça sorunlarının ağırlaşacağının farkında.

Ve Türk milleti şunu anladı ki, daha güvenli ve müreffeh bir hayat Avrasya’da mümkün. Zaten Atatürk de “Biz Asyaî bir milletiz” demişti