BÜYÜK SERMAYENİN PARALI ASKERLERİ:
ABD VE İSRAİL (3)
PSİKOLOJİK SAVAŞ
Amerika’nın ve Batı’nn para babaları, soygunlar, katliamlar
yaparken bir yandan da kendisini haklı göstermek ve yaptıklarını gizlemek için
psikolojik savaş yürütür. Büyük sermayenin elinde olan ABD medyası her yıl
milyonlarca haber, fotoğraf, yorum, başyazı, köşe yazısı ve makaleleriyle diğer
ülkeleri ve kendi halkını etkiler. Sermayenin
kanlı örgütü CIA, ülke içinde 200’den fazla gazete, dergi, haber ajansı ve
yayınevinin bizzat sahibidir. Ayrıca diğer gazeteler ve dergiler aracılığı
ile yanlış ve taraflı haberler yayar.
Batı, bu yöntemleri sadece Amerika içinde değil, diğer
birçok ülkede de başarı ile uygular. Türkiye’de
de Batı’nın beslediği, meşhur ettiği medya kuruluşları, yazarlar, gazeteciler
vardır. Bunlar dolaylı ya da açıkça Amerikan propagandası yapmaktadırlar.
Halkımızın büyük kısmı, yıllardır dost ve müttefik olarak
takdim edilen Amerika’nın ve diğer Batılı ülkelerin gerçek yüzlerini görmeye
başladı. Dost değil düşman olduklarını anladı. Ama ne yazık ki azımsanmayacak
sayıda insanımız Batı’nın propaganda tuzağından kurtulamadı. Bunların bir kısmı, Batı yandaşlığını
çağdaşlık sanıp Amerika’nın bilerek ya da bilmeyerek piyonu olmaya devam
ediyor.
Emperyalistlerin bir
silahı da üçüncü dünya ülkelerinde kurdukları veya destekledikleri demokratik
kitle örgütleridir. Bu örgütleri maddi yünden destekler. Bazı yazarlara,
sanatçılara ödüller vererek kamuoyunda itibar kazanmalarını sağlarlar.
Birçok ülkedeki Protestan misyoner teşkilatları CIA’nın
kontrolündedir. Buradaki rahipler birer ajan gibi çalışır. Ayrıca bazı tarikatlar,
cemaatler de CIA tarafından kullanılır. Fethullah
Cemaati adı altında faaliyet gösteren FETÖ terör örgütü, bunun en iyi
örneğidir.
Ulusal Demokrasi Vakfı (The National Endowment for Democracy
(NED)) ve Uluslararası Gelişme Örgütü (International
Development Organisations (IDOs) gibi ABD hükümetinin parasal destek
verdiği kuruluşlar ile Ford, Soros Vakfı, Heinrich Böll vakfı, Kondrad Adenaeur
Vakfı ve diğer organizasyonlar diğer ülkelerdeki üniversitelere ve sivil toplum
kuruluşlarına yardımda bulunur. Bu yardım serbest piyasa ekonomisi ideolojisini
destekleyen akademik programlara, sosyal bilim enstitülerine, araştırmalara,
burslara ve ders kitaplarına gider.
SİYASİ LİDERLERİ DE
KULLANIRLAR
Gazeteler ve gazeteciler aracılığı ile oluşturdukları
kamuoyu sayesinde siyasi partilerin yönetimlerini kendi istedikleri gibi
oluşmasına gayret ederler. Gerekirse CD’li, kasetli komplolar düzenlerler,
liderleri istifaya ve siyasetten çekilmeye zorlarlar. .
ABD ve onunla birlikte hareket eden İngiltere ve Almanya gibi
ülkeler, başka ülkelerde, egemen büyük sermaye için çalışacak işadamlarını ve
siyasetçileri okullarında eğitirler ve kendi ülkelerinde Batı’nın bir adamı
halinde çalışmalarını sağlarlar.
İngiltere, özellikle Batı Asya (Ortadoğu) politikalarını
uygulamada kendisine yardım edecek liderleri ve fikir adamlarını Exeter
üniversitesinde eğitir, yetiştirir. Ortadoğu’daki birçok politik lider ki
aralarında çok sayıda devlet başkanı, başbakan ve bakan olmuş kişiler var,
Exeter’de şu veya bu şekilde eğitim almıştır. Abdullah Gül, şimdiki Maliye Bakanı Mehmet
Şimşek, Eski Maliye bakanı Naci Ağbal, Ekmeleddin İhsanoğlu, eski Merkez
Bankası Başkanı Durmuş Yalçın, Kılıçdaroğlu’nun başdanışmanı Prof. Dr. Mehmet
Hasan Eken, Prof Dr. Nevzat Yalçıntaş Exeter’de lisansüstü eğitim almış
kişilerden sadece birkaçıdır.
Amerika’daki Uluslararası
Ziyaret Liderlik Programı’nı (The International Visitor Leadership Program)
bilmeden ABD’nin diğer ülkeleri nasıl etki altına aldığını hatta yönettiğini
anlamak mümkün değildir:
Programın tarihçesi
de epey derin. 1940’da Nelson
Rockefeller tarafından ilk olarak Latin Amerika için başlatılmış ve 130
gazeteci ABD’ye getirilmiş. Gelişerek, devam eden program daha sonra Truman
doktrini kapsamında Muhabere Bilgi, ardından Uluslararası Bilgi ve Eğitim
Değişim bürosuna dönüştürülmüş. 1952’de de ABD Dışişleri Bakanlığı bünyesine
alınmış. 1953’te Başkan Eisenhower tarafından ABD Bilgi Ajansı adı verilen
program, daha sonra sırasıyla Eğitim ve Kültür İlişkileri Bürosu, ABD
Uluslararası İletişim Ajansı, Uluslararası Ziyaretçi Programı ve son olarak
2004’te Uluslararası Ziyaretçi Liderlik Programı ismini almış.
Resmi rakamlara göre,
toplam 290’nın üzerinde mevcut ya da eski başbakan ve cumhurbaşkanı ile 2 bin
bakan bu programa katılmış ve mezun olmuş.
Eski kursiyerlerden birkaç örnek verelim: Filipinler
Cumhurbaşkanı Arroyo ve Avusturya Cumhurbaşkanı Fischer 1964, Hindistan
Cumhurbaşkanı Patiel 1968, Kosta Rica Cumhurbaşkanı Sanchez 1971, Sri Lanka
Başbakanı Wickemanyake 1975, Güney Kore Başbakanı Seung Soo 1977, Portekiz
Cumhurbaşkanı Silva da 1978’de kurs görmüş.
Taze kursiyerlerin başında ise Kırgızistan Cumhurbaşkanı
Bakiyev geliyor. Bakiyev 2004’te kursa alınmış. Şu isimlerin yılları da şöyle:
Makedonya Başbakanı Gruevski 2000, Togo Cumhurbaşkanı Gnassingbe 2001, İsveç
Başbakanı Reinfeldt 2002.
Kurs görenler listesine, Danimarka eski Başbakanı, yeni NATO
Genel Sekreteri Rasmussen, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, Gürcistan
Cumhurbaşkanı Saakasvili, Yunanistan’ın eski Başbakanı Karamanlis’i de eklemek
mümkün.
Abdullah Gül bu kursa
1995 yılında seçilmiş ama kayıtlarda bu kursun özel mi, genel mi olduğu
belirtilmemiş. İlginç olan Abdullah Gül’ün özgeçmişinde birçok önemsiz huşu
varken bu kurstan hiç söz edilmemiş.
Türkiye’deki olayları değerlendirirken bu gerçekler hep göz
önünde olmalıdır. Emperyalizm kanlı ve çirkin yüzü ile ülkemize ve
komşularımıza çok büyük kötülükler etmektedir.
Kurtuluşu bu emperyalist ülkelerin insafına ve yardımına
sığınarak aramak en büyük gaflettir. Tam
bağımsız milli devletimizi bu emperyalist güçlere karşı korumamız için, Türk
kimliği altında tek bir millet olarak yaşamamız gerekir. Tek millet olarak
mücadele etmeden ülkemizi de, devletimizi de ABD’ye ve onun yerli
işbirlikçilerine karşı koruyamayız.
ATATÜRK’E GÜVENİYORUZ
Karamsar değiliz, yeni bir dünya kuruluyor. Bu yenidünyada
Amerika’nın ve dolayısıyla Batı’nın büyük sermayedarlarının dünyaya egemen olma
arzuları son bulacaktır. Yeni kurulacak dünyada sömürenlerle sömürülenler
arasındaki çelişki bitecek ve Atatürk’ün müjdelediği günler er veya geç
gelecektir:
“... müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak
ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni
bir ahenk ve işbirliği çağı hakim olacaktır...”
”…insanlığa müteveccih fikir hareketi er geç muvaffak
olacaktır. Bütün mazlum milletler, zalimleri bir gün mahv ve nabût edecektir. O
zaman dünya yüzünden zalim ve mazlum kelimeleri kalkacak, insanlık kendisine
yakışan bir halet-i İçtimaiyeye kavuşacaktır. “