30 Nisan 2017 Pazar

SAVAŞ VE BAYRAM

1 Mayıs İşçi ve Emekçiler bayramını savaş ortamında kutluyoruz. Emeğin en büyük düşmanı ABD güney sınırlarımızda tanklarının namlularını bize doğrultmuş, bekliyor.

Türkiye-ABD savaşı artık iyice aleni hale geldi.

Bu savaş Ergenekon, Balyoz, casusluk gibi davalarla vatansever aydınların, subayların tutuklanması ile başlamıştı. PKK ve FETO saldırıları ile zirve yapmıştı.

Vekilleri ile savaştığı için örtülü devam eden bu savaşın örtüsü sınırımızdaki ve içimizdeki Amerikan askerleri ve onların namluları ile kalktı. Her şey ortada.

Emperyalistler ve onların yerli işbirlikçileri milli devletimize, vatanımıza ve emeğe saldırıyorlar. Bizi devletsiz ve vatansız bırakmak istiyorlar.

EMEĞİ SAVUNMAK VATANI SAVUNMAKLA BAŞLAR

Emek ancak özgür ve bağımsız bir vatanda değer kazanır. Emeği savunmak önce vatanı savunmakla başlar.

Vatansız, devletsiz ve bayraksız kalan emekçi köle olmaya adaydır.  

Türkiye öyle bir ortama geldi ki, vatan savunucuları ile emekçiler aynı cephede birleşti.

Amerika sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada emeğin en büyük düşmanıdır ve düşmanlığını emekçinin milli devletini sarsarak ve yok ederek yapar.

AMERİKAN PİYONLARI İLE BAYRAM KUTLANMAZ

Amerika’nın piyonları PKK, FETO ve IŞİD’in yanında olanlar emeği değil, emek düşmanlarını savunurlar.

1 Mayıs kutlamaları örtülü ve açık PKK dostları ile birlikte yapılamaz. Kim PKK’nın, FETO’nun, IŞİD’in yanında ise o emeğin karşısındadır.

Küreselleşme adı altında bizi devletsiz ve vatansız bırakmak istiyorlar. Vatansız ve devletsiz işçi köleden başka bir şey değildir. İşçi haklarını savunmak için öncelikle bağımsızlığı, milli egemenliği, vatanı ve bayrağı savunmak gerekir.

Bayraksız işçi bayramı kutlanmaz. Vatanı, bağımsızlığımızın simgesi olan bayrağı savunmayan hiçbir hareket emeğin namusunu savunmaz.

EMEKÇİNİN İSTEKLERİ

Bir yandan vatanın bütünlüğünü savunan emekçiler diğer yandan meydanlarda hak ve isteklerini bir ve beraber olarak dile getirmelidirler.

Haykırarak şunları dile getirmeliler:

“1. Kıdem tazminatında fon uygulamasına geçilemez.
2. Ayrımsız bütün taşeron işçilerine kadro verilmelidir.
3. Devlet memuru güvencesi kaldırılamaz.
4. İşyerlerindeki uyuşmazlıklarda zorunlu arabuluculuk sistemi getirilemez.
5. Borçlanma Ekonomisinden ve ekonomik krizden kurtulmanın yolu, emekçi sınıf ve tabakaların haklarını gasp etmek olamaz. Üretim Ekonomisi biricik çözümdür. Bu nedenle üretimi yapan emekçilerin ekonomik durumlarının düzeltilmesi ve her alanda güvenliklerinin sağlanması biricik çözümdür. Halkçı ve kamucu ekonomi, Türkiye’nin önündeki çıkış yoludur.”

Ey emekçi kardeşim!

Devletin olmazsa, vatanın olmaz. Devletin olmazsa, milletin de kalmaz. Vatan, bu açıdan millî devletin egemenliği altındaki topraklardır. Vatan, millî bayrağının dalgalandığı topraklardır, göklerdir ve denizlerdir. Bayramını bu gerçekler ışığında kutlamaya çalış.


Ay yıldızlı bayrak altında meydanlarda toplanan ve vatan sevgisi içinde emeğin haklarını savunan tüm milletimizin ve emekçilerimizin bayramını kutluyorum. 

25 Nisan 2017 Salı

AKMP KARARI KABUL EDİLEMEZ

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKMP), Türkiye'nin denetim sürecine alınmasını kabul etti. Bu karara ilk tepki Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’ten geldi.

Perinçek, aydınlık.com.tr'ye yaptığı açıklamada 'Türkiye'yi denetleyecek uluslararası bir kurum yoktur' diyerek hükümeti bu karara uymamaya çağırdı.

Perinçek şunları belirtti:

"Türkiye bağımsız egemen bir devlettir, böyle bir denetim olamaz. Devlet egemenliği demek onun üzerinde başka bir kurum olmaması demektir. Türkiye'yi denetleyecek uluslararası bir kurum yoktur. AKPM'nin kararını hiçbir şekilde kabul etmiyoruz. Eğer hükümet Türkiye'yi bu denetimlere açarsa o hükümetle de mücadele edeceğiz."

AKMP NE DEDİ?

Bu karar ile AKMP demiştir ki; siz gözetim altına alınacaksınız. Sizin her adımınız incelenecek. Siz normal bir Avrupa Konseyi üyesi konumunu kaybettiniz denmiştir.

Bu karar gerçekten de Türkiye için çok ağır bir tablo ortaya koymuştur.

İktidarın özgürlükler ve demokratik hukuk devleti anlayışına son yıllarda indirdiği ağır darbeler bu kararın alınmasına zemin hazırlamıştır.

İKTİDAR ZEMİN HAZIRLADI

Son yıllarda neler olmuştur, hatırlayalım:

Demokrasinin en önemli şartlarından birisi olan kuvvetlerin ayrılığı ilkesi zedelenmiştir.

Yargı bağımsızlığı korunamamıştır.


Yazılı ve sözlü basın baskı altına alınmış, halkın haber ama özgürlüğü kısıtlanmıştır.

Şaibeli bir halk oylaması yapılarak devletin demokratik özelliğine tırpan vurulmuştur.

Referandum süresince hayır diyenler baskı altına alınmış; terörist, çukur, hain şeklinde nitelemelere maruz bırakılmıştır.

Yüksek yargı organları iktidarın denetimine sokulmaya çalışılmıştır.

Sayıştay raporları meclise taşınmayarak yürütmenin mali yönden denetlenmesi imkânsız hale getirilmiştir.

15 Temmuz’u takiben ilan edilen olağan üstü hal bahane edilerek kanun kuvvetinde kararnameler çıkarılmış ve meclisin yetkileri yürütmeye devredilmiştir.

15 yıllık süre içerisinde AKP iktidarı Türkiye Cumhuriyet’ini adım adım demokrasiden uzaklaştırmıştır. Bu doğrudur ama bunun denetlemek de düzeltmek de Türk Milleti’nin yetkisindedir. Hiçbir kurum ve kişinin Türkiye Cumhuriyet’ini denetlemeye hakkı da yoktur, yetkisi de yoktur.

DENETİM YETKİSİ TÜRK MİLLETİNE AİT OLMALI

AKPM’nin bu kararını hükümetimiz asla kabul edemez. Etmeyeceklerine dair bakanların ifadesini okuyoruz ama bu sözlere güvenemiyoruz. Bekleyeceğiz ve göreceğiz. Hükümet denetimi kabul ederse onunla da mücadele etmek her Türk vatandaşının görevidir.

Türk Milleti Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerini denetleme yetkisini TBMM eli ile kullanır. Son yapılan anayasa değişikliği ile bu yetki meclisin daha doğrusu milletin elinden alınmıştır. Milletin elinden bu yetkiyi alırsanız, elin oğlu da sizi denetlemeye kalkar.

AKMP’nin bu kararı anayasa değişikliğinin ne kadar hatalı olduğunu da gözler önüne sermiş oldu.

BASKILARA BOYUN EĞMEYİZ


Avrupa ülkeleri bu kararı alarak Türkiye Cumhuriyeti’ne baskı uygulamak istiyor. Bu baskı arzusunun nedeni, TSK’nin ve diğer güvenlik güçlerimizin 24 Temmuz’da başlattığı PKK’yı hendekler gömme mücadele ve devletimizin ikinci İsrail koridoru olarak nitelenen Kürt koridoruna engel olmak için Suriye’nin kuzeyine yaptığı askeri müdahaledir.

Bu karara en iyi cevabı da gene askerlerimiz vermiştir. Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyindeki terör yuvaları bombalanmış ve 70 terörist etkisiz hale getirilmiştir.


Mehmetçiklerimizle ve polisimizle gurur duyuyoruz. İktidarı devletin demokratik özelliğine saygı göstermesini ve hatalı adımlarından geri dönmesini bekliyoruz.

24 Nisan 2017 Pazartesi

ÖNCE DARBE SONRA KUTLAMA

23 Nisan 1920 Türk Tarihinin en şerefli günlerinden birisidir.

Bu tarihte Türk Milleti tebaa olmaktan çıkmış, egemenliği padişahtan almış ve kendi kaderini kendisi belirlemeye başlamıştır.

Kendi evlatlarının kanları ile vatan kıldığı bu topraklarda kulluğu bırakmış, efendi olmuştur.

Yüzyıllarca padişahın olan egemenlik bu tarihte Türk milletine geçmiştir.

Türk Milleti, “medeni kabiliyetinin, hayat ve istiklal hakkının ve bütün istiklalinin müdafaasına TBMM’de tecelli eden hür iradesi” ile devam etmeye başlamıştır.

Bu nedenle “23 Nisan” önce Milli Egemenlik bayramı olarak daha sonra İstiklal Harbi şehitlerinin geride bıraktığı evlatları düşünülerek Çocuk Bayramı olarak da kutlanmaya başlanmıştır.

Son yıllarda milli egemenlik kavramı ikinci plana itildi; 23 Nisan daha çok çocuk bayramı olarak anılmaya başlandı ve etkinlikler ve söylemler de buna göre değişti.

Milli Egemenlik kavramının önemi ve değeri çocuklarımıza, gençlerimize ve tüm halkımıza yeteri derecede anlatılmadı. Anlatılmadığı için bu halk oylamasında insanlarımızın % 51'i evet dedi.

Oysa bu halk oylamasında biz milli egemenliği oyladık ve maalesef 94 sene sonra egemenliğimizi 5 yıllığına da olsa tek adama teslim etmeğe razı olduk.

DEMOKRASİ OLMAZSA MİLLİ EGEMENLİK OLMAZ

Milli egemenlik ancak demokratik ülkelerde tecelli eder. Peki, Türkiye ne durumda bir bakalım.

Demokrasinin olmazsa olmazları var:

Kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, düşünce ve basın özgürlüğü yoksa ve milletin temsilcilerinden oluşan meclisin yetkileri elinden alınmışsa, bakanlar halkın denetiminden çıkmışsa o ülkede demokrasi yok demektir.


Demokrasinin özü tam bağımsızlık ve milli egemenliktir. Devletimiz AB’ye, ABD’ye şu veya bu şekilde bağımlı olduğu sürece gerçek demokrasi olmaz.

Demokrasi özgürlükler rejimidir. İnsan hak ve özgürlüklerinin olmadığı ülkelerde demokrasiden söz edilemez. Bugünlere medya belirli ellerde toplandığı için halkın haber alma özgürlüğü kısıtlı durumda.

Demokrasilerde laiklik çok önemli. Laik devlet düzeni olmazsa, demokrasi olmaz. Milli birlik oluşmaz. Laiklik karşıtı söylemlerin iki amacı var; mezhep farklılıklarını ileri sürüp milleti bölmek ve egemenliği senin elinden alıp sözüm ona Allah adına hareket eden birisine devretmek. İki durumda da demokrasi kalmaz.

Devletin 3 kuvveti var: Yasama, yürütme ve yargı. Bu üç kuvvet birbirinden ayrı olmalı ve bağımsız hareket edebilmelidir. Bu üç kuvvet tek bir kişide toplanırsa artık demokrasiden söz edilemez.

Makamı ve mevkii ne olursa olsun, herkes yargıya hesap vermelidir.

Demokrasilerde yargı yönetimi denetlemelidir. Yönetimin idari tasarruflarını Danıştay, mali tasarruflarını da Sayıştay denetleyemiyorsa, demokrasi gene sakatlanmış demektir.

Milli irade hür seçimlerle ortaya çıkar. Şimdiki seçim ve siyasi partiler kanunu demokrasiye aykırı hükümler taşıyor.  % 10 seçim barajının olduğu bir ülkede milli irade tam olarak tecelli etmez.

Demokrasilerde fikir hayatının ve bilimin özgür olması gerek. Üniversitelerin özerk olmadığı ülkelerde bilim gelişmez. Bilim gelişmezse ve düşünce özgür olmazsa halk aydınlanmaz. Aydınlanmayan halk şarlatanların, demagogların peşinden gider. Milli irade sağlıklı oluşmaz.

DEMOKRASİYE DARBE VURDUK

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı bu şartlarda kutluyoruz. Yaralı bir demokrasimiz vardı, 16 Nisan'da öldürücü bir darbe aldı.  2 sene sonra milleti kaderi artık millete olmayacak.

Bir başkan seçeceğiz, o tek yetkili olacak ve 5 yıl hesap sorulamayacak. Milli egemenliğin tecelli ettiği meclisin işlevi ve önemi kalmayacak.


Her şeye rağmen 23 Nisan gene de kutlanmaya değer bir gün olarak duruyor. Tüm Türk Milletinin bu bayramını kutluyorum.

18 Nisan 2017 Salı

TEHDİT VE TEHLİKE BÜYÜK

Halk oylaması bitti, karşı karşıya bulunduğumuz tehdirler değişmedi. Vatan bütünlüğü tehlikede ve ekonomik kriz derinşemeye devam ediyor.

Dün İngiltere önderliğinde Sevr'i bize dayatanlar şimdi ABD önderliğinde BOP'u dayatıyor, bölünün, parçalanın diyor.

DÜNE BAKMAK GEREK

Nasıl mücadele edeceğimize karar vermek için düne bakmak lazım.

Mlletin tüm vatanseverleri Mustafa Kemal Paşa önderliğinde milli meclisi ve bu meclise dayanan milli hükumeti kurarak mücadeleyi başlatıyor.

Önce meclis kuruluyor, sonra ordu teşkil ediliyor. Hükumet de ordu da meclsin emrinde. Mücadele böylece zafere ve Cumhuriyet'e dönüştürlüyor.

Bu mecliste hayat ve siyasi görüşleri çok farklı insanlar vardı. Onları bir araya getiren, bir arda tutan ve mücadele azmini güçlendiren bir ruh vardı: “Kuvayi Milliye Ruhu”

Kuvayi Milliye Ruhu”, milli istiklâl ve egemenlik davasına inanmış ve bunu gerçekleştirmek için her türlü fedakarlığı göze almış insanların ruh haliydi. Meclis bu ruh halini hiçbir zaman kaybetmedi.

Bu ruhun en iyi tarifini Atatürk yapmış:

Alim, cahil, istisnasız bütün milletin bireyleri, belki taşıdığı zorlukların tam farkında olmaksızın, bugün yalnız bir nokta çevresinde toplanmış ve sonuna kadar kanını akıtmaya karar vermiştir. O nokta tam bağımsızlığımızın kazanılması ve sürdürülmesidir.”

Bugünde yapılması gereke şey işte tam da budur.

MİLLİ HÜKÜMET ŞART

Vatan bütünlüğü korumak ve ekonomik krizden çıkmak için tüm partiler (HDP hariç) kuvayi milliye ruhu içerisinde yeniden bir araya gelmeli ve Milli Hükümeti kurmalıdır.

Bu zor şartlarda ülke yönetimi tek başına AKP'ye ve Erdoğan'a bırakılamaz.

Erdoğan bocalamakta ve yalpalamaktadır; bu yükü tek başına kaldıracak durumda değildir.

Batı emperyalizmine karşı tek başına AKP ve Erdoğan'nın karşı duramayacağı anlaşılmıştır.

Meclis aritmetiğinin AKP'siz bir hükümete izin vermediğini dikkate almak lazım.

Milli hükümet için FETO'cuların dışlandığı AKP ile birlikte CHP, MHP, Vatan Partisi, Saadet Partisi bir araya gelmeli ve milli hükümeti kurmalıdır.

Erdoğan ve AKP de artık Cumhuriyet ile hesaplaşmaktan vazgeçmelidir.

VATAN BÜTÜNLÜĞÜ ÖNCELİĞİMİZDİR

Tekrar söylüyorum, tehdit büyüktür. Batı, vatanımızı parçalamaktan vazgeçmemiştir.

Bu saldırı ancak tüm milli güçlerin kuvayi milliye ruhu içerisinde mücadele etmesi ile önlenir.

Vatan bütünlüğü önceliğimiz olmalıdır.

Vatan bölünürse, evetin de hayırın da önemi kalmaz.

17 Nisan 2017 Pazartesi

KAZANANI YOK! KAYBEDENİ ÇOK!

Bu halk oylamasının kazananı yok. Evet diyen de kaybetti, hayır diyende. Kişiler kaybetti, kurumlar kaybetti.

Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olacağını sanarak evet oyu kullananlar boşuna seviniyor. Sonuçlar Erdoğan’ın erken veya zamanında yapılacak bir seçimde başkan olma ihtimalinin düşük olduğunu gösterdi. Farkında değiller ama evet diyenler de kaybetti.

TÜRK MİLLETİ KAYBETTİ

Türk milleti 200 yıllık mücadelesi sonucu elde ettiği hak ve özgürlüklerden feragat etti. Egemenliğin 5 yıl süre ile bir adama teslim etme kararı Türk Milleti için çok büyük kayıptır.

Milletin kaderi beş yıl bu adamın kararlarına ve uygulamalarına bağlı olacak ve beş yıl bu kişi denetlenemeyecek, dur denilemeyecek.

HUKUK KAYBETTİ

HSK’nın teşkili İktidarın ve cumhurbaşkanının insiyatifine bırakıldı. Yargı bağımsızlığı zedelendi, hukukun üstünlüğü darbe aldı.

YSK, evet ve hayır denmesini isteyenlerin eşit şartlarda propaganda yapmasının şartlarını oluşturamadı.  Sayım esnasında da büyük bir hukuki hata yaptı ve oylama sonuçlarını şaibeli hale getirdi. Halkın güvenini kaybetti.

DEMOKRASİ KAYBETTİ

Demokrasinin özünde kuvvetler ayrılığı ilkesi var. Bu anayasa ile kuvvetler tek kişide toplandı. Uygulama başladığı an demokrasiden artı söz etmek mümkün olmayacak.

Halkın haber alma özgürlüğünün kısıtlandığı, medyanın iktidarın denetiminde olduğu, devlet imkanlarının evet denmesi için seferber edildiği, eşit şartların oluşmadığı bir halk oylamasının demokratik olduğu asla söylenemez. Demokrasi büyük yara aldı.

ERDOĞAN KAYBETTİ

Halk oylamasının sonuçları gösterdi ki Sayın Erdoğan’ın yeni sistem uygulanmaya başladığında başkan olma ihtimali çok zayıf. Halkın Erdoğan’a verdiği destek erimeye başladı. Bir yandan AKP diğer yandan Erdoğan güç kaybediyor.

Artan yetkileri yeni seçilecek olan başkan kullanacak. Bu başkanın Erdoğan olamayacağı nerde ise belli oldu. Kime niyet, kime kısmet; göreceğiz bakalım…

AKP KAYBETTİ

Yanına MHP’yi, BBP’yi ve HDP’nin bir kısmını almasına ve devletin tüm imkanlarını sonucun evet çıkması için kullanmasına rağmen ancak % 51.2 oranında oy toplayabildi; o da şaibeli.

AKP eriyişe geçti. Büyük şehirlerimizin hepsinde seçimi kaybetti, hem de MHP desteğine rağmen. Türkiye’nin lokomotif illeri İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya ve Diyarbakır’dır. Bu illerde AKP oylarında büyük kayıplar var.

AKP’nin tek başına iktidar olma şansı kalmadı.

MHP KAYBETTİ

MHP diye güçlü bir partiden artık söz etmek mümkün değil. Devlet Bahçeli bu partiyi bölüp parçaladı ve yok olma noktasına getirdi.

Seçim sonuçları Bahçeli’nin zavallılığını açık şekilde gösterdi. Ülkücülerin önemli kısmı MHP yetkililerinin istediği yönde oy kullanmadı. Bu partide bir toparlanma olmazsa oluşacak olan boşluğu yeni bir parti doldurabilir.

KARAMSARLIK OLMAMALI

Bütün bunlar Türk Milletini asla ümitsizliğe sevk etmemelidir. Türkiye’yi bölmek için pusuya yatan emperyalistler karşı uyanık olmalıyız. Düşmanca söylemlerden vazgeçmeliyiz. Evet diyen de hayır diyen de bu milletin fertleridir ve kardeştir.

“Muhalefet, ülkenin birlik ve bütünlüğünü, ulusal çıkarlarını ve ekonomik çarpıklığı merkeze koyarak siyaset yaptığında hızla güçlenecek ve iktidar adayı olacaktır. Bu fikirleri savunan muhalif bir adayın Cumhurbaşkanı seçilmesi içten bile değildir. Muhalefetin önder kadroları ve kurmay ekibinde de bir kan değişikliğine ihtiyaç duyulduğu açıktır.”


Geleceğimizi doğru yolda ve doğru yöntemlerle mücadele edenler belirleyecektir. 

14 Nisan 2017 Cuma

YENİ DURUM EMPERYALİSTLERE YARAR

Yeni bir durum ortaya çıkacağı zaman oturup düşünmek lazım; bu yeni durum kimin işine yarar.

Anaysa değişikliği teklifi devlet sisteminde çok önemli değişiklikler içeriyor.

Düşünelim bakalım, bu değişiklikler gerçekleşirse kimin işine yarar.

Türkiye’yi bölmek, Ortadoğu’da Türk topraklarını da içine alacak şekilde ikinci İsrail devletini kurmak isteyen batılı güçlerin işine yarar. Onların işlerini kolaylaştırır.

Yeni sistemde başkan çok yetkili olacağı için onun üzerinden isteklerini gerçekleştirebilirler.

Başkanın hırsızlığını, yolsuzluğunu, kara para aklama gibi karanlık suçlarını tespit ederler. Onun bir ortağını yakalar hapse atarlar. Dava dosyasına başkanın veya oğlunun ismini gizleyerek koyarlar.

Ve tehditler başlar:

Üniter devletten vaz geç, federatif yapının kurulmasına izin ver, yoksa…

PKK ile tekrar masaya otur, onların istediği özerk bölgesinin oluşmasına izin ver, yoksa…

FETO ile mücadeleden vazgeç, hapistekileri çıkar, Fethullah Gülen’i rahat bırak, yoksa…

El-Bab’dan Türk askerlerini geri çek, yoksa…

Türkiye’de ABD’nin kurmak istediği yeni üslere izin ver, yoksa…

Rusya ve Çin ile ilişkilerini artırma, onlarla işbirliği içine girme, yoksa…

Suriye’nin bölünme planlarına destek ver yoksa…

Barzani’ye zorluk çıkarma, Kerkük’ü işgal etmesine göz yum, yoksa…

Liberal ekonomik programları sürdürmeye, özelleştirmelere, yabancılara toprak satmalara, sürekli borçlanmaya devam et; yüksek teknolojiye dayalı sanayi kurma, ne lazımsa dışarıdan al, bırak madenlerini biz işletelim, bankaları da bize sat, yoksa…

Bu isteklerin sonu gelmez. Başkanın yetkileri bu oranda artarsa, yani kanun yapabilirse, bakanları o belirlerse, meclisin yetkilerini kendisi yüklenirse, meclisin denetim mekanizmaları yok edilirse, başkan tek karar mekanizması haline dönüşürse Emperyalist batının kötü emellerine karşı direnemez.

Tek adamlık, başkanı da Türkiye’yi de güçsüz kılar.


Güçlü Türkiye için güçlü meclis gerekir; o halde HAYIR, HAYIR, HAYIR…

12 Nisan 2017 Çarşamba

YENİ DEVLET KURULACAKMIŞ!

Şu küstah ve pervasız sözler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanlarından Mehmet Uçum isimli zat söylüyor ve kendi aklınca ve gönlünce taraftarlarına müjde veriyor:

“Halkımız gümbür gümbür bir devrim yapıyor. Halk kendi devletini kurmak için adım atıyor. 16 Nisan kutlu olsun...”

Bu zata göre 16 Nisan’da halk oylamasından evet çıkacak ve yeni bir devlet kurulacak.

Peki nasıl olacak bu? Şehit kanları ile vatan kıldığımız bu topraklarda zaten bir devlet var. O yıkılmadan yeni bir devlet kurulabilir mi?

Sözün anlamı açık, Türkiye Cumhuriyeti yok olacak, yerine yeni bir devlet kurulacak. Bunu da kim yapacak? Evet oyu veren vatandaşlar yapacak.

HADDİNİ BİL!

Mehmet Uçum, burada dur şimdi. Sen kim oluyorsun da “kanla, irfanla” kurduğumuz bu cumhuriyeti yıkılacağının müjdesini veriyorsun.

Savaş meydanlarında kazanılan zaferlerin sonucu kurulan bu devletin sandıkla yıkılacağını mı sanıyorsun?

Bu cumhuriyet sayesinde Türk Milleti bağımsızlığına ve egemenliğine kavuşmuştur. Sen bunlardan mı rahatsız oluyorsun.

Cumhuriyetimizin kurucusu aziz Atatürk bak ne diyor:

“Efendiler, bu nutkumla, millî varlığı sona ermiş sayılan büyük bir milletin, istiklâlini nasıl kazandığını, ilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan millî ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.

Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardan beri çekilen millî felâketlerin yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir.”

Sen bu bedel ödenmeden Türk Milletinin son devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkılacağını mı sanıyorsun? Bu kanların bedeli ağır olur, bunu bil.

EGEMENLİK MİLLETİNDİR

Şunu da bil ki Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli tam bağımsızlık ve milli egemenliktir. Kurulacağını müjdelediğin yeni devlette egemenlik milletten tek bir kişiye geçeceğini umuyorsun ama bak Atatürk zamanında neler demiş:

"Türkiye Büyük Millet Meclisinin haricinde hiçbir makam, millî mukadderata hâkim olamaz."

“…Yeni Türkiye devletinin varlığını ruhu milli Hakimiyettir. Milletin kayıtsız şartsız hakimiyetidir.”

“Arkadaşlar, Türkiye devletinde ve Türkiye devletini kuran Türkiye halkında tacıdar (taçlı kimse) yoktur. Diktatör yoktur. Tacidar yoktur ve olmayacaktır, çünkü olamaz.”

“… Bütün cihan bilmelidir ki, artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur. Hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır, o da Milli Hakimiyettir.”

Bu ülkede milyonlarca “Mustafa Kemal’in Askeri” var ve onlar “Türk Cumhuriyetini ve İstiklalini korumak ve kollamayı” birinci görev edinmişlerdir.  

Onlardan birisi olarak şunu bilmeni isterim:

“Hiç şüphe yok, devletimizin ebedi müddet yaşaması için, memleketimizin kuvvetlenmesi için, milletimizin refah ve mutluluğu için hayatımız, namusumuz, şerefimiz, geleceğimiz için ve bütün kutsal kavramlarımız ve nihayet her şeyimiz için mutlaka en kıskanç hislerimizle, bütün uyanıklığımızla ve bütün kuvvetimizle millî egemenliğimizi muhafaza ve müdafaa edeceğiz.”


Hodri meydan; gücün yetiyorsa, Türkiye Cumhuriyeti’ni yık ve egemenliği Türk Milletinden al da görelim.

10 Nisan 2017 Pazartesi

KUVAYİ MİLLİYE VE DİP DALGASI

Türk Milleti’nin egemenliğini ve bağımsızlığını elde etmek için verdiği mücadeleyi Mustafa Kemal Paşa’nın reisliği altındaki Büyük Millet Meclisi yönetmiş ve yönlendirmiştir. Mecliste çok farklı fikirler taşıyan milletvekilleri vardı. Onları bir araya getiren, bir arda tutan ve mücadele azmini güçlendiren bir ruh vardı: “Kuvayi Milliye Ruhu”

“Kuvayi Milliye Ruhu”, milli istiklâl ve egemenlik davasına inanmış ve bunu gerçekleştirmek için her türlü fedakarlığı göze almış insanların ruh haliydi. Meclis bu ruh halini hiçbir zaman kaybetmedi.

Farklı hayat görüşlerine ve düşüncelerine sahip olmalarına rağmen Gazi Meclis üyelerinin etrafında tek vücut olarak birleştikleri ana gayeler vardı:

Milli hâkimiyet, tam istiklâli sağlamak, milli mücadeleyi başarıya götürmek, meclisin haklarına el uzattırmamak, hükumeti her an denetlemek ve kontrol etmek, milli iradeyi her zaman üstün tutmak.

Anayasa değişikliğinin gündeme gelmesi ile birlikte “Kuvayi Milliye Ruhu” yeniden canlandı. Çok farklı siyasi görüşlere sahip olmalarına rağmen insanlar millet egemenliğini korumak için seferber oldu.

Bugünlerde kuvayi milliye ruhu  içerisinde halk oylamasında hayır çıksın diye mücadele edenlerin de ana gayesi  Birinci Meclis Üyelerinin ki ile aynı: Milli Egemenliği sahip çıkmak, vatan bütünlüğü mücadelesini başarıya ulaştırmak, meclisin haklarını korumak, milli iradeyi her zaman üstün tutmak.

DİP DALGASI OLUŞTU!

Bu ruh adeta dip dalgasına dönüştü. Nur içinde yatsın, Attilâ İlhan eninde sonunda bu dip dalgasının oluşacağına inanıyordu. Onun dediği günlere geldik. Dip dalgası kendini gösterdi. Görünen o ki, bu dip dalgası egemenliğimize göz dikenleri 16 Nisan’da süpürüp götürecek…

Bu dip dalgası kendisini Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Vatan Partisi olarak, Saadet Partisi olarak, ANAP olarak, DP olarak gösteriyor.

Bu dip dalgası kendisini MHP’nin tabanı olarak, AKP’nin vatanseverleri olarak gösteriyor.

Bu dip dalgası kendisini TGB olarak gösteriyor.

Bu dip dalgası kendisini Cumhuriyet Kadınları Derneği olarak gösteriyor.

Bu dip dalgası kendisini Türkiye Barolar Birliği ve avukatlar olarak gösteriyor.

Bu dip dalgası statlarda, salonlarda bizlere İzmir marşı ile, 10. Yıl Marşı ile sesleniyor.

Bu dip dalgası bize meydanlarda “Mustafa Kemal’i Askerleriyiz nidaları ile sesleniyor.

Cumhuriyetçiler, milliyetçiler, ulusalcılar, devrimciler, halkçılar, ülkücüler, solcular, sağcılar eski husumetlerini, rekabetlerini unutmuş Cumhuriyet’i, milli egemenliği, demokrasiyi, hukuku savunmak için, kuvayi milliye ruhu içinde kol kola girmiş dip dalgasına güç veriyor.

Bu dalganın önünde hiçbir güç dayanamaz. Dayanamayacağını da 16 Nisan akşamı göreceğiz.


23 Nisan 1920 TBMM’nin açıldığı gündü, 16 Nisan 2017 ise TBMM’nin korunduğu gün olacak. “Gazi Meclis” asla şehit olmayacak. 

9 Nisan 2017 Pazar

DEMOKRASİ Mİ? OTOKRASİ Mİ?

16 Nisan’da rejim demokrasi mi, otokrasi mi olsun, buna karar vereceğiz. Ya evet diyeceğiz ya da hayır.

Halk oylamasından evet çıkarsa şunlar olacak:

Milletin mukadderatı TBMM’den alınıp bir adam verilecek.

Bu adam milletin seçtiği meclisi feshedebilecek.

Bu adam kanun çıkarabilecek.

Bu adam savaş ilan edebilecek.

Bu adam orduyu yönetecek.

Bu adam bakanları ve kendi yardımcılarını belirleyecek.

Bu adamın seçtiği bakanları meclis denetleyemeyecek.

Bu adam ve seçtiği bakanlar sarayda oturacak, meclise gelmelerine gerek duyulmayacak.

Bu adam devletin bütçesini hazırlayacak.

Bu adam yeni kurumlar kurabilecek, eskileri kaldırabilecek.

Bu adam devletin tüm memurlarını atayabilecek.

Bu adam Hakimler ve Savcılar Kurumunu belirleyecek.

Bu adam Anayasa üyelerini kendisi seçecek.

Bu adamın bu kadar büyük yetkileri olmasına rağmen denetlenemeyecek, millete karşı sorumlu olmayacak.

Bu adam suç işlerse, yargılanması için 400 milletvekilinin izni gerekecek.

Bu adamın kim olacağı önemli değil. Bu kadar yetkisi olan bir kimseye Cumhurbaşkanı mı denir, diktatör mü denir kararı siz verin.

Böyle bir yönetime demokrasi mi denir, otokrasi mi denir bu kararı da siz verin.


Egemenliğin millete kalmasını, milletin kendi kaderini kendi belirlemesini, hukukun üstünlüğünü, yargının bağımsızlığını, insan hak ve özgürlüklerini savunmak ve Türkiye Cumhuriyetine sahip çıkmak istiyorsanız,  16 Nisan’da sandığa gidin ve “HAYIR”a mührü basın.

8 Nisan 2017 Cumartesi

AMERİKA’NIN SALDIRISI KABUL EDİLEMEZ

İdlip’e kimyasal saldırı 4 Nisan saat 06:45 sularında oldu. Aynı gün daha öğle olmadan, ne olup bittiği araştırılmadan başta ABD olmak üzere Batılı emperyalist koro harekete geçti ve Suriye’yi hatta Rusya’yı suçlamaya başladı.

1993 de 187 devletin katılımı ile bütün kimyasal silahların kullanımı, geliştirilmesi, üretimi, edinilmesi, saklanması, stoklanması ve transferi yasaklandı. Devletler kimyasal silahların yok edilmesi konusunda da anlaştılar.

Suriye iç savaşının 2011 de başladığı ve bu anlaşmayı da 2013 de onadığı dikkate alındığında iç savaş esnasında bu ve benzeri depoların muhaliflerin elinde olması nedeniyle imha edilip edilemediği gibi konular araştırıldıktan sonra Suriye suçlanmalıydı.

Suriye yönetimi topraklarını teröristlerden kurtarmak için başarılı bir şekilde ilerlerken kendi vatandaşlarının da zarar göreceği, üstelik dünyanın sert tepkisini alacağını da bilerek kimyasal silah kullanması mantıkla açıklanamaz.

Bu gerçekler ortada iken, ABD Suriye’nin önemli hava üssüne 59 adet “Tomhawk” füzesi attı ve üsse önemli ölçüde zarar verdi.

Anlaşılan Amerika BOP projesini gerçekleştirmek ve ikinci İsrail devletini kurmak için her şeyi göze almış.

BOP yöre halkına çok pahalıya mal oluyor. Yüzbinlerce insan ölüyor, milyonlarca insan evinden, yurdundan göç etmek mecburiyetinde kalıyor. Amerika kanlı elini Ortadoğu’dan çekmedikçe bombalar patlamaya, insanlar ölmeye devam edecek.

ABD’NİN SURİYE’Yİ BOMBALAMASININ SONUÇLARI

Vatan Partisi Doğu Perinçek’in konu ile ilgili tespitleri çok önemli. Özetle aktarmak isterim:

1- PKK ve IŞİD’e ve Suriye’deki bütün terör örgütlerine kritik bir durumda destek sağlandı.

2- ABD, Tayyip Erdoğan yönetimini yalnızlaştırmada çok önemli bir adım attı.

3- Binali Yıldırım hükümeti devre dışı bırakıldı. Beştepe’deki Paralel Hükümet yönetime el koydu.

4- Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bölgede PKK’yı esas hedef alan stratejisine darbe indirildi.

5- Türkiye ile Suriye’nin masaya oturması kararı bombalandı.

6- İran-Rusya-Türkiye’nin Moskova Bildirgesiyle başlayan Astana sürecine darbe indirildi.

7- İsrail’in konumu güçlendirildi.

8- Trump, ABD Derin Devletine “beni devirmeyin” mesajı verdi.

9- Tayyip Erdoğan yönetimi, PKK ve IŞİD başta olmak üzere Suriye’deki bütün bölücü ve yobaz terör örgütleriyle aynı safa düştüğü için, Halk Oylamasındaki Evet oyları sert bir inişe geçti.

10- Suriye’de kimyasal silah kullanılmasından kazançlı çıkan, ABD’dir ve İsrail’dir.

CUMHURBAŞKANI’NIN TUTUMU

Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan TBMM’ni toplamadan, konu bakanlar kurulunda görüşülmeden Türkiye’yi zora sokacak mesajlar verdi. Amerikan’ın Suriye’yi bombalamasını olumlu bulduğunu söyledi ve “Üzerimize bir görev düşerse yaparız” diye ilave etti.

Sayın Erdoğan üzerimize görev düşerse dediğine göre Türkiye’ye görev düşüp düşmeyeceğini bilmiyor. Peki kim biliyor? Amerika biliyor.

Amerika görev verecek, Türkiye de yerine getirecek. Sonuç: Türkiye Amerika’nın emrinde ve hizmetinde…

Acaba diyorum, Sayın Erdoğan BOP eş başkanlığına geri dönmek mi istiyor? Artık çok geç…

Müslümanların topraklarına, petrolüne, doğal kaynaklarına göz koyan ve bunun için Müslüman kanı akıtmaktan çekinmeyen emperyalistlerin hizmetinde bir Türkiye. Çok hazin ve kabul edilemeyecek bir durum.


Şunu bilelim ki, bu “Tomhawklar” en çok PKK’yı, IŞİD’İ ve İsrail’i sevindirdi bir de bizim iktidarı…

4 Nisan 2017 Salı

CUMHURİYET KADINLARI GÖREV BAŞINDA

Bir memur titizliği içerisinde çalışıyorlar. Sabah buluşuyorlar ve ilçe ilçe, mahalle mahalle, ev ev, kahvehane kahvehane geziyorlar; insanlarla konuşuyorlar, bildiri dağıtıyorlar, sohbetler ediyorlar. Öğlenleri bir bardak çay içecek kadar bir yerlerde oturuyorlar ve poğaça, simit ile karınları doyurup çalışmalarına devam ediyorlar.

Cumhuriyeti, milli egemenliği, vatanın bütünlüğünü ve milli birliği koruma gayretleri İstiklal Savaşının kahraman kadınlarını çağrıştırıyor. Onlar gibi vatanseverler, onlar gibi fedakarlar. Akşam olunca ayakları şişiyor, bilekleri, dizleri ağrıyor ama mücadeleden asla vazgeçmiyorlar. Halk oylamasında “HAYIR” çıkması için halkı uyarıyorlar.  

Cumhuriyet Kadınlar Derneği (CKD) ve Türk Anneler Derneği Kayseri Şubesi üyelerinden bahsediyorum. Tanımaktan dolayı büyük onur ve gurur duyduğum bu Cumhuriyet savaşçılarını sizlere de tanıtmak istiyorum:

Zeliha Sevgi Parkan: CKD Şube Başkanı

Mukaddes Duman: Türk Anneler Derneği Şube Başkanı

Tülin Karakaş: CKD yönetim kurulu üyesi ve Vatan Partisi Öncü Kadın Başkanı

Tülay Hazel: CKD Yönetim Kurulu Üyesi

Feride Sakarya: CKD yönetim Kurulu Üyesi

Günzeli Sakızlı: CKD yönetim Kurulu Üyesi

Menzure Biniciler: CKD üyesi

Hatice Biniciler: CKD üyesi

BİLDİRİDE NELER VAR?

Dağıttıkları bildir CKD genel merkezi tarafından hazırlanmış. Bu bildiriden bazı bölümleri aktarmak istiyorum:

“Tek adam rejimi kurulacak, devletin tümüne hükmedecek. Bir kişi başkan seçilecek ve o kişi hem hükümet hem Meclis hem de mahkeme olacak.


O partinin genel başkanı hakimleri atayacak. Kararname adı altında kanun yapacak. Seçtiğin Millet Meclisini fesih edebilecek. Orduya emir verecek.

Rejim değişecek. Sadece adı Cumhuriyet olacak. Gerçekte krallık gibi her şey bir kişinin elinde olacak. Demokrasi kalmayacak.

Başkan sokakta bir kişiyi öldürse, 400 milletvekili izin vermezse mahkemeye çıkarılamayacak.

Asgari ücreti, fiyatları maaşları, işçi memur alımlarını, dernek sendika kurulmasını ve kapatılmasını, her şeyi tek adam belirleyecek.

Beş yıl bir sandığa gidip bir başkan bir de onun partisinin çoğunlukta olduğu Meclisi seçeceksin. Bir dahaki seçime kadar sana kimse bir şey sormayacak. Seçtiğin milletvekili de Başkanı kontrol edemeyecek, senin hakkını koruyamayacak.

Başbakan olmayacak. Bakanlar sadece Başkana karşı sorumlu olacak, Meclise karşı sorumlu olmayacak. Milletvekillerini umursamayacak.

Seçtiğin milletvekilleri bakanlardan ve bürokratlardan hizmet yapmasını isteyemeyecek, hesap soramayacak. Sana hizmet getiremeyecek.

Başkan isterse devlet kurumlarını bölgelere ayırarak ülkenin bölünmesine neden olabilecek.

Başkan, padişahlarda dahi olmayan, Atatürk'e bile verilmeyen yetkilere sahip olacak.”


Böyle fedakâr insanlarının gayreti ile Türk Milleti 16 Nisan’da büyük çoğunlukla HAYIR diyecek ve Cumhuriyetin sonsuzluğa kadar yaşayacağını tüm dünyaya ilan edecektir. 

3 Nisan 2017 Pazartesi

ATATÜRK GENÇLİĞİ GÖREV BAŞINDA

2 Nisan 2017 günü Ahmet Taner Kışlalı salonu çok büyük bir etkinliğe tanıklık etti. Türkiye Gençlik Birliği (TGB) öncülüğünde Gençlik Meclisi 102 Üniversiteden 2500 üniversitelinin katılımıyla toplandı ve çok önemli kararlar aldı.

Bu gençler, Mustafa Kemal Atatürk'ün “...Geleceğin ışık saçan çiçekleri onlardır. Bütün ümidim gençliktedir.” sözleri ile tarif ettiği çiçeklerdi.

Gençler Atatürk'e bağlılıklarını “Atatürk Gençliği Görev Başında” nidaları ile tüm dünyaya duyurdular.

Bu toplantıya Vatan Partsi Genel Başkanı Sayın Doğu Perinçek de katıldı ve gençlere hitaben bir konuşma yaptı. Konuşmasının başında şunları söyledi:

Vatan bütünlüğünün fedaileri, cumhuriyetimizin muhafızları, Mustafa Kemal Atatürk gençliği sizlere yürekten sevgiler!

Sizleri kutluyoruz.

Üniversitelerimizi, yüksekokullarımızı gençlik mekanlarını, vatan bütünlüğünün Cumhuriyet'in Türk milletinin Atatürk devrimciliğinin kaleleri haline getirdiniz. O üniversitelerde birkaç yıl öncesini hatırlayalım, bölücü terör örgütleri, 'padişahım çok yaşa' diyen zihniyet cirit atıyordu.

Sizler Türkiye'nin geleceğine, yarınlarına el koydunuz ve Türkiyemizi kurtarmaya, yüksekokullarımızdan üniversitelerimizden başkadınız. Sizleri yürekten kutluyoruz.

TGB'nin bu büyük başarısı yarınların da habercisidir. Gençlik tarih yazmaya başlamıştır ve tarih yapacaktır.”

CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, AKP Kurucu Üyesi eski Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, MHP Genel Başkanı eski Başdanışmanı Gürcan Dağdaş, Milli Anayasa Hareketi (MAH) Başkanı Hasan Korkmazcan, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Başdanışmanı Necdet Basa. Ve çok sayıda politikacı da gençleri yalnız bırakmadı.


CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan bütün salona, “Dağ başını Duman Almış” marşını söyletti ve büyük bir çoşku yarattı.


Toplantının sonunda aşağıdaki kararlar alındı:


1)Bugün birinci görevimiz emperyalizm destekli teröre karşı milli birliği sağlamaktır. Türk Gençliği bu birliğin sarsılmaz teminatıdır. Terörle en ön safta mücadele eden Türk askerine ve polisine güvenimiz tamdır.

2) Türk Gençliği, Türkiye’nin önceliklerine göre hareket edecektir. Öncelikli sorunlarımız olan terör ve ekonomik bunalımdan kurtulmak için ihtiyacımız; söz konusu milli birliği temsil edecek güçlü bir meclistir. Cumhuriyetin temel değer ve kurumlarının devamlılığını sağlamak bir görev olmaktan çok zorunluluktur.

3) Vatanseverliğimiz en belirleyici ve birleştirici ölçütümüzdür, Atatürk vazgeçilmezimizdir. Birliğimizi zedeleyecek olan evet-hayır kamplaşmasına geçit vermiyoruz ve vermeyeceğiz.

4) Milletimizi 16 Nisan 2017 tarihli halk oylamasında Hayır oyu kullanmaya davet ediyoruz. Gazi Meclisimizi etkisiz ve yetkisiz kılarak, egemenliği ve birliği zedeleyecek fiili başkanlık sistemini reddediyoruz.

5) Geleceğimize el konulmasına izin vermeyeceğiz! İş ve atama bekleyen milyonlarca gencin derdine derman olmayacak anayasa değişiklik paketine karşı; Geleceğimiz için Türk Gençliği'ni HAYIR demeye çağırıyoruz.

6) Gençlik sandık başına! Bütün gençliği, oy kullanmaya ve oyunu korumaya davet ediyoruz. Halk oylamasında sandık güvenliği için tüm il merkezlerinde gerekli önlemleri alacağız. Milletimizin kararını yansıtacak olan sandıkların güvenliğini kimsenin ihlal etmesine izin vermeyeceğiz.


Bu toplantı Türk Milleti olarak geleceğe dönük endişelerimizi, kaygılarımızı yok etti. Türkiye Cumhuriyet'nin yılmaz bekçilerine Atatürk'ün şu sözleri ile sesleniyorum ve ayrı ayrı hepsinin alınlarından öpüyorum:


-Gençler! Cesaretimizi takviye ve devam ettiren sizsiniz. Siz almakta olduğunuz eğitim ve kültür ile, insanlık meziyetinin, vatan, fikir hürriyetinin en kıymetli sembolü olacaksınız. Ey yükselen yeni nesil! İstikbâl sizindir. Cumhuriyet'i biz kurduk; onu yükseltecek ve devam ettirecek sizsiniz.”