29 Ocak 2020 Çarşamba


UĞUR MUMCUNUN YOLUNDA OLANA BAKAR MISINIZ?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Uğur Mumcu’nun ölüm yıldönümünde onu evinin önünde anmış ve “Uğur Mumcu’nun yolunda yürüdüklerini söylemiş. Bize hiç de inandırıcı gelmedi. Kılıçdaroğlu’nun genel başkanı olduğu CHP’nin hali ortada; ne Uğur Mumcu’nun ne de Atatürk yolunda değil.

CHP, 3-4 Şubat 2018 günlerinde 36. Olağan Kurultayı’nı yaptı. Bu kurultayda, bir bildiri yayınlandı. Bildirinin 11. Maddesi’iinde şunlar yazıyordu: “Kürt sorunu eşit yurttaşlık temelinde, TBMM zeminde toplumsal uzlaşma ve ortak akıl ekseninde çözülmelidir”.

Bu ‘eşit yurttaşlık’ tanımı daha önce; AKP ve HADEP tarafından da dile getirilmişti. CHP’nin bu dillendirmesi ise çok önemli. Atatürk’ün kurduğu bir partinin de bu tanımı programına alması, onun Kemalizm’den ve Cumhuriyetin temel değerlerinden ne kadar uzaklaştığını göstermiş oldu.

Amerika ve İsrail’in desteğinde ve kontrolünde olan ve Türkiye’yi bölmeyi hedefleyen terörü ‘Kürt Sorunu’ olarak nitelemek ise emperyalizme hizmetten başka anlam taşımaz.

YURTTAŞLARIN EŞİTLİĞİ ZATEN ANAYASA GÜVENCESİ ALTINDA!

Atatürk önderliğinde gerçekleştirdiğimiz Cumhuriyet Devrimi ile Türkiye halkı, etnik kimliğine, dini inancına bakmadan Türk Milleti olarak birleşti, tek millet oldu. Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan herkes, ayırım gözetilmeden devletin eşit yurttaşları yapıldı. Anayasaya bu amaçla, “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” maddesi konuldu.

EŞİT YURTTAŞLIK NE ANLAMA GELİYOR

Hal böyle iken bu ‘eşit yurttaşlık” kavramı neden ileri sürüldü? CHP, ne yapmak istiyor. Yapmak istediği şeyin Kemalizm ile, Uğur Mumcu’nun yolu ile ne ilgisi var?

‘Eşit Yurtaşlık’tan ne kastedildiğini bugüne kadar hiçbir CHP’li yetkili açıklamadı. Açıklamadı çünkü açıklayamazlar. Onların yapmadığını biz yapalım:

Eşit Yurttaşlıkta’ eşitlik yurttaşlar arasında değil, etnik veya dinsel yapılar arasındaki eşitliktir.  Azınlıklar tanınacak, bunlara anayasal haklar verilecek. Böylece ‘Kürt Sorununa’ TBMM zeminde çare bulunacak. Amerika ve AB yıllardır Türkiye’ye bunu dayatıyor. Açıkça bölünün diyemediği için, azınlık hakları diyor, yerel özerklik diyor, demokratik özerklik diyor, insan hakları diyor, ileri demokrasi diyor ve eşit yurttaşlık diyor. Sonuç aynı: Güneydoğumuzu da içine alan kinci bir İsrail devleti. Adı da Kürdistan olacakmış.

Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki bazı maddelere Türkiye’nin koyduğu çekincelerin, CHP tarafından kaldırılması gerektiği fikri de aynı amaca hizmet ediyor.

SİLAHLI KALKIŞMA SİLAH İLE ÖNLENİR

Amerika ve İsrail PKK’nın eline silahı vermiş, bu yeni devleti kurmak için üzerimize salmış, biz de anayasamızı değiştirerek ‘Kürt sorununu” önleyecekmişiz. Amerika’ya yasalarla ne vereceğiz de o da bizi bölmekten vazgeçecek. Amerika bizi silahla bölmek istiyor, çaresi de silah kullanmaktır. Atatürk de bunu yapmıştı.

Böyle bir projeye Uğur Mumcu evet der mi? Demediği için zaten emperyalistler tarafında şehit edildi. Eğer yaşasaydı, bu CHP’nin aleyhine en sert yazıları Uğur Mumcu yazardı.

Atatürkçü görünüp, Atatürk’ü çok seviyoruz diyerek Kemalizmi öldürdüler. Şimdi de Uğur Mumcu’nun yolundayız diyerek onu bir kere daha öldürmek istiyorlar.

24 Ocak 2020 Cuma


ATLANTİK’TEN AVRASYA’YA MİLLİYETÇİ ROTA

Türk Müziği dinleyenler bilir, Selahattin Pınar’ın çok güzel bir şarkısı var; sözlerini Nûrettin Rüştü Bingöl yazmış. Şarkı şöyle başlıyor: “Ümîdini kirpiklerine bağladı gönlüm, yıllarca o bir çift göz için ağladı gönlüm”.  Amerikan devletini önemli bir kurumu olan Rand Corporation’ın Amerika-Türkiye ortaklığının geleceği ile ilgili, “Türkiye’nin Milliyetçi Rotası” (Turkey's Nationalist Course) başlıklı raporunu okuyunca aklıma bu güzel şarkı geldi.

Rapor, bir yandan Türkiye’nin milliyetçi bir rota takip etmeye başladığını ve Amerika ve NATO’dan uzaklaştığını yazıp ağlarken, diğer yandan da ümidini üç muhalefet partisinin 2023’te iktidar olmasına bağladığını anlatıyor.

60 yılı aşkın bir süredir, Akdeniz bölgesinde ve Batı Asya’da Türkiye ve Amerika’nın stratejik ortak olduğu yazılarak başlayan raporun bir yerinde şöyle diyor: “Önümüzdeki beş ila on yıl boyunca Erdoğan, MHP’li ortaklarının teşviki ile farklı derecelerde ABD ve diğer NATO müttefiklerinin çıkarlarına ters düşen iddialı dış politika ve savunma politikaları izleyecek gibi görünüyor. Türkiye’de bu dönemde uygun bir koalisyon ortaya çıkacak, Erdoğan ve AKP’yi 2023’ten sonra iktidardan ayıracak olursa, 2018 seçimlerinde NATO müttefikleri ve Avrupa Birliği ile ilişkileri canlandırmayı savunan siyasi programlar açıklayan önde gelen üç muhalefet partisinden daha uzlaşmacı bir yaklaşım beklenebilir.”

AMERİKA İLE UZLAŞMAK!

Amerika 3 partiden uzlaşama bekliyor. İyi de Amerika ile uzlaşmak ancak onun Türkiye ve Batı Asya politikalarına evet demekle olur. Amerika ne istiyor, sıralayalım:

Bizden, İran’dan, Irak’tan ve Suriye’den toprak alıp, adı Kürdistan olan ikinci bir İsrail devletini kurmasına izin vermemizi;

Türkiye’nin Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’deki haklarından vaz geçmemizi ve bu bölgedeki zengin hidrokarbon yataklarına el koymasına ses çıkarmamızı;

Bizi borç batağına sürükleyen ve sömürülmemize yol açan borçlanma ekonomisine devam etmemizi;

Ermenililere soy kırım yaptığımız yalanını kabul etmemizi (bu kabulden sonra sıra tazminat ve toprak talebine gelecek);

Rusya, Çin ve Batı Asya’daki komşu ülkelerle yakın işbirliği içine girmememizi;

Bizi bölünmeye götürecek yasal düzenleler yapmamızı ve buna uygun olarak idari yapılanmayı değiştirmemizi istiyor.

İşte bu konularda Amerika üç partiye güveniyor, yani ümidini bu üç partiye bağlamış durumda.

AMERİKA UZLAŞACAK İKTİDAR İSTİYOR

Amerika’nın yıllardır uyguladığı yöntemdir bu. Bir ülkeyi egemenliği altına almaya kalkarsa, ilk yapacağı şey uzlaşacağı (!) bir yönetimi iktidar yapmaya uğraşır. Geçmiş yıllarda bunun çok örneğini gördük.

Bu rapordan da anlaşılacağı üzere, Amerika, Türkiye üzerindeki egemenliğini kaybetmenin telaşı içerisindedir. Bu amaçla, Türkiye’de yeni bir iktidar istemektedir. Raporda muhalif diye nitelendirilen üç parti var: CHP, İYİP ve HDP.

Kılıçdaroğlu’nun FETÖ operasyonuyla CHP liderliğine getirilmesi tesadüf değildir. Atatürkçülerin kafası karıştırılarak ve Erdoğan düşmanlığı yaygınlaştırılarak Atatürkçüleri Amerika planlarına ortak etmenin yolunu bu şekilde bulmuştur. Bu sözüm ona Atatürkçülerin kafası o kadar karışıktır ki, teröristler meclise girsin, belediyeleri ele geçirsin diye, en az HDP/PKK kadar uğraşırlar.

MHP’nin bölünerek İYİP’in kurulması tesadüf değil. Böylece milliyetçilerin de Amerika ile uzlaşacak bir iktidarı desteklemeleri sağlanmış oldu.

Siz bu Atatürkçülere(!), milliyetçilere(!), liberalleri de katın, HDP zaten Amerika’nın emir komutası altında; İşte size Amerika’nın iktidar projesi.

AVRASYA KORKUSU

Rapor, Türkiye’nin geleceği ile ilgili senaryolar üretirken bir ihtimalden daha söz ediyor: “Avrasya güçleri iktidara egemen olursa, Türkiye’nin Avrupa ve Amerika arasındaki gerginlik kopma noktasına gelir.  Türkiye resmen NATO’dan ayrılır ve Avrasya ve Ortadoğu’daki ortakları ile daha yakın ilişkiler kurmak için harekete geçer”.

Avrasyacı güç olarak da ‘Avrasyacı sosyalist Perinçek grubunu’ ve ‘Ergenekon ve Balyoz davalarında yargılanan’, ‘aşırı milliyetçi ve laik’ subayları görüyor.

Mademki Amerika Perinçek’i  ’Avrasyacı güç’ kabul ediyor biz de sözü ona bırakalım:

“Köklü değişiklikler yalnız iç ilişkilerde değildir. Dünya ölçeğinde baktığımız zaman, Türkiye Atlantik sisteminden kopuyor ve Avrasya’ya yerleşiyor. FETÖ Gladyosu ve PKK gibi ABD aletlerinin tasfiyesi ve Üretim Devrimini gündeme getiren Üretici Sınıflar, devrimin bugünkü iç dinamiklerini oluştururken, Devletin ve Milletin emperyalizme karşı mücadelesi ise devrimin dış dinamiğidir.

Türkiye’nin Atlantik sisteminden ayrılması, ABD emperyalizminin denetiminden kurtulması anlamına geliyor. Türkiye, bu süreçte Avrasya kampının daha bağımsız, daha eşitlikçi, daha kamucu, daha aydınlanmacı ilişkiler sistemine yönelmektedir.

Atlantik sistemi, Türkiye’ye bölünmeyi ve borç batağında boğulmayı dayattı. Ancak Türkiye, tarihten gelen imparatorluklar birikimiyle ve son iki yüzyılın devrim geleneğiyle bu dayatmayı bozmaktadır. Vatan Partisi, Türkiye’nin dinamiklerini ve mecburiyetlerini vurgularken, bu tarihsel birikime güveniyordu ve haklı çıktı. Nitekim Ak Parti Hükümeti de Ağustos 2019’da Dışişleri Bakanı’nın ağzından “Yeniden Asya Açılımını” ilan etmiştir.”

TÜRKİYE GEMİSİ VİRA BİSMİLLAH DEDİ

Türkiye’de saflar netleşti. Atlantikçiler ve Avrasyacılar. Siz bunlara Amerikan gemisinde olanlar ve Türkiye gemisinde olanlar şeklinde değerlendirebilirsiniz. Amerikan gemisinde CHP, İYİP, HDP, SP ve Gül, Davutoğlu ekibi var. Türkiye gemisinde ise, Vatan Partisi, AKP ve MHP var.

Amerika ağlamakta haklı, ümidini bağladığı güçlerin iktidar olma şansı kalmadı. Türkiye gemisi 1945’den bu yana bağlı olduğu Atlantik limanında vira demir demiş ve rotasını Avrasya çevirmiştir. Pruvası neta, ufku ve bahtı açık olsun.

9 Ocak 2020 Perşembe


100 YIL ÖNCE DE İŞBİRLİKÇİLER VARDI, ŞİMDİ DE VAR

Önce şu tarifi yapalım: Bir ülke vatandaşı, dış güçlerle işbirliği yaparak dış güçlerin istekleri, ülke veya bölge üzerindeki emelleri doğrultusunda, kendi ülkesinin özgürlüğüne, başımsızlığına, vatan bütünlüğüne ve kendi vatandaşlarına maddi veya manevi zarar veriyorsa, bu insana işbirlikçi denir.

Hain olmadan işbirlikçi olunmaz. Türkiye’nin içi de böyle işbirlikçi hainlerle dolu.

Çiçero, Roma Senatosunda yaptığı bir konuşmasında şöyle diyor:

“Hain, hain gibi gözükmez. Kurbanların dilinden konuşur, onların yüz ifadesini takınır ve onlar gibi giyinir ve bütün insanların kalplerinde yatan değerlere hitap eder. Böyle bir hain, milletin vicdanını çürütür, devletin temellerini sarsmak için gizli ve bilinmez şekillerde çalışır. Bir katil bile hainden daha az korkunçtur. Hainlik korkunç bir bulaşıcı hastalıktır.”  

İnönü boşuna “Hiçbir ülke yoktur ki kendi içinde bizim kadar hain yetiştirebilsin” dememiştir. Bağımsızlık mücadelemiz sırasında, bu işbirlikçi hainlerin dindar libası giyinip, İngilizlere nasıl hizmet ettiklerini görmüştü. Şimdilerde sahip çıkılan, ardından methiyeler dizilen İskilipli Atıf iyi bir örnektir.

ALDATICI KIYAFETLER

Günümüzde hainlerin sıklıkla giydiği üç aldatıcı kıyafet var: Dindar, Atatürkçü, Milliyetçi.

Bunları bu kıyafetler içinde televizyonlarda, gazetelerde, salonlarda, siyasi partilerin içinde, derneklerde görebilirsiniz. Birbirleriyle kavga eder gibi yaparlar ama hizmet ettikleri yer aynıdır: Emperyalizm ve onun temsilcisi Amerika.

Bunların dindarlığı da, Atatürkçülüğü de milliyetçiliği de sahtedir.

Dindar geçinenlerin dillerinde Allah, inşallah, maşallah sözleri eksik olmaz ama kalplerinde iman yoktur. İslam’ın en büyük düşmanı Amerika ve İsrail bunların dostudur.

Sahte Atatürkçülerin sırtlarında, ellerindeki bayraklarda, sözlerinde Atatürk vardır ama eylemlerinde Atatürk de yoktur,  Atatürk’ün emperyalist karşıtı politikaları da yoktur. Bunlar da Amerika ve genel olarak emperyalist dünya ile dosttur. Sık sık gider Türkiye’yi bu güçlere şikayet ederler. İktidara gelmek için bunlardan yardım dilenirler.

Bir de sahte milliyetçiler var. Bunların dilinde Türkçülük vardır, milliyetçilik vardır Turan vardır ama bu sözleri Amerikan gemisine binip de öyle söylerler.  Destekledikleri parti Amerika ve emperyalist karşıtı söylemlerde ve eylemlerde bulununca; ‘bu parti kötü oldu, biz iyisini kuralım’ derler ve kurarlar.

ŞEYTANİ YARDIMLAŞMA!

Bu sahtekarların giydiği kıyafetler farklıdır ama gerektiğinde çok iyi yardımlaşırlar.

Kazım Karabekir’in o zor dönemde, “Öyle puslu ki hava; şeytan bile ‘Müslüman’ mintanı giyiyor’ diye tarif ettiği müslüman mintanı giymiş şeytanın günümüzdeki örneği FETÖ, 15/16 Temmuz gecesi kanlı bir darbe teşebbüsünde bulununca, darbenin arkasındaki FETÖ’yü ve Amerika’yı gizleme görevini sahte Atatürkçüler ve sahte milliyetçiler üstlendi.  “Darbe değil, tiyatro”,”Bu Erdoğan’ın bir oyunu” “Bu bir kontrolü darbe” söylemlerini hızla yaymaya başladılar.

Amerika’nın eli kanlı terör örgütü PKK’nın, ‘demokrasi’, ‘özgürlük’ kılıfları altında, TBMM’ne girmesini sahte Atatürkçüler sağladı. Bu terör örgütünin belediyelerde söz sahibi olmalarında gene bu ‘Atatürkçü’, ‘dindar’ ve ‘milliyetçi’ gömleği giymiş şeytanlar büyük rol oynadı.

SAHTESİNİ GERÇEĞİNDEN AYIRMAK KOLAY

Bu sahtekarlari tanımak kolay; Amerika’nın Türkiye hakkındaki planlarına ve dayatmalarına karşı aldıkları tutumlarına bakmak yeter. Bu palan ve dayatmalara karşı çıkmadıkları gibi, halkımızı da bu palanlara evet demeleri için ikna etmenin yollarını ararlar. Bunlardan Amerika ve emperyalizm aleyhinde bir söz duyamazsınız, bir eylem göremezsiniz.

Amerika Türkiye’yi bölmek ister, bunun için PKK’yı kullanır. Bunlar PKK’nın siyasal uzantısı HDP’ye kol kanat gererler. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na Türkiye’nin koyduğu muhalefet şartını kaldırmak isterler. Ordumuz, polisimiz PKK’yı açtığı hendeklere gömmeye başlar, bunlar engel olmaya çalışır. PKK’lı belediye başkanları görevden alınır, bunlar karşı çıkarlar.

Amerika’nın kurmak istediği ikinci İsrail devleti’ne engel olmak için TSK Suriye’ye operasyon düzenler, bunlar Ortadoğu bataklığına batacağız diye feryat ederler. “Suriye’de ne işimiz var”, çıkalım oradan derler.

Türkiye, Amerika, İsrail ve Yunanistan’a karşı Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’deki hak ve çıkarlarını korumak için donanmasını bölgeye yollar, bunlar “Ne işimiz var oralarda”, veya “Sondaj yapmayalım” derler.

Emperyalistler Ermenilere soykırım yaptığımızı iddia ederler; bunlar, ‘o tamam da Dersim dosyasını da açalım’ derler.

Amerika bir işaret verir, milliyetçi geçinenler HDP/PKK ile bir araya gelir ve  Uygur Türkleri ile ilgili yalanlar yaymaya başlarlar.

Ömrü Amerika, İsrail gaddarlığına karşı müsümanları, mazlumları koruma ile geçmiş bir komutanı Amerika şehit eder, yalancı dindarlar bu değerli konutana ‘müslüman kasabı’ der; sözümona milliyetçiler ise, ‘Karabağ’ı Ermenilere bu komutan verdi’ diye propoganda yaparlar. Amerika’yı aklamaya çalışırlar.

100 YIL ÖNCE DE BÖYLEYDİ

Atatürk, Erzurum Kongresi’ni açarken bu işbirlikçileri şöyle tarif ediyor:

“Burada acı bir gerçek olmak üzere arz edeyim ki, memleketimizde çok miktarda yabancı parası ile birçok propaganda cereyan ediyor. Bundaki amaç pek açıktır: millî hareketi sonuçsuz bırakmak, millî istekleri felce uğratmak, Yunan, Ermeni emelleri ve vatanın bazı önemli kısımlarını işgal amaçlarını kolaylaştırmaktır. Bununla beraber her devirde, her memlekette ve her zaman ortaya çıktığı gibi bizde de kalp ve sinirleri zayıf, anlayışsız insanlarla beraber vatansız ve aynı zamanda refah ve kişisel çıkarını vatan ve milletin zararında arayan sefiller de vardır.

Doğuda işlerini idare ederken, zayıf noktaları arayıp bulmakta elinden çok iş gelen düşmanlarımız, memleketimizde bunu âdeta bir teşkîlât hâline getirmişlerdir. Fakat kutsal değerlerinin kurtuluşu emelleri ile çırpınan bütün millet, işte bu yüce amaç ve savaşında her türlü engelleri muhakkak ve mutlaka kırıp süpürecektir.”

Biz de diyoruz ki, milletimiz batı emperyalizminin gerçek yüzünü görmiştür ve emellerini anlamıştır. Yönünü Atlantik’ten Avrasya’ya çevirmiştir. Vatanını ve milli çıkarlarını savunma azmini çindedir. Bu işbrilikçilerin çabalarını boşa çıkarmaktadır.