18 Kasım 2022 Cuma

 

“BİZ ASYAİ BİR MİLLETİZ”

Tarih 12 Mayıs 1921, Büyük Millet Meclisi gizli oturumunda Mustafa Kemal konuşuyor: 

“Hepinizce malumdur ki, Doğu âlemi bizim bu siyasetimize eğilimli ve bunun bir neticesi olmak üzere de Ruslarla da bir takım ahitnameler yaptık. En son zamanda ve hepinizce malum olduğu gibi bir ittifakname yaptık. Dolayısıyla denilebilir ki, siyasetimiz bağımsız olmakla beraber, Doğu siyasetine eğilimli bir siyasettir. Fakat buna karşılık Batı’ya anlaşma kapılarını kapatmış değiliz.”

“Efendiler, bu son günlere kadar Batı’nın bizim hakkımızdaki imha siyasetinden, Sevr Antlaşması’nı ilan etmiş olduğu idam kararnamesi  hükmünü icradan vazgeçmiş olacağına işaret edecek bizce kati bir emare mevcut değildir. Dolayısıyla Batı’yla ciddi bir surette anlaşmak günü geldiğine kani değilim ve buna göre bugüne kadar takip ettiğimiz siyasete devam etmeye, yeniden karar vermiş bulunuyoruz.”

BATI AYNI BATI

Aradan 101 yıl geçmiş Batı’nın Türkiye’ye yönelik düşmanca eylemleri ve niyetleri aynen devam ediyor. 

Atatürk’ün vefatı ile birlikte ne yazık ki Batı sistemi içine girdik, kapısına bağlandık kaldık; onlar da ellerinden gelen kötülüğü bizden esirgemediler. 

Aradan 101 yıl geçmiş Batı’nın Türkiye’ye yönelik düşmanca eylemleri ve niyetleri aynen devam ediyor. 

Sevr yerinde duruyor sadece adı değişti, BOP oldu. Başka bir devlet kuracağız diyerek bizden Güneydoğu Anadolu’yu istiyorlar. Kıbrıs’tan çıkın gidin diyorlar.  Mavi Vatanımızdaki haklarımızdan vazgeçmemizi istiyorlar. 

Liberal ekonomi uygulayın, her türlü sermayeye sınırlarınızı açın, kamu mallarını bize satın, üretmeyin bizde alın, yüksek faizle bizden borç alın. Sömürmenin adını da küreselleşme, dünya ile bütünleşme koymuşlar. 

Bizi yıldırmak için PKK, DEAŞ gibi terör örgütleri kuruyorlar, Mehmetçiklerimizi ,  polislerimizi şehit ediyorlar. Bombalar patlatıp sivil katliamlar yapıyorlar.

FETÖ denilen terör örgüt vasıtasıyla insanlarımızı devşirip ülkesine, milletine ihanet eden robotlara dönüştürüyorlar. 

100 yıl öncesinden en önemli fark, dün karşımızda Batı olarak İngiltere vardı, bugün Amerika var. Dün İngiliz altınları ile cemiyetler kuruluyordu, gazeteciler besleniyordu; bugün aynı iş Amerikan dolarları ile yapılıyor.

“DOĞU SİYASETİNE EĞİLİMLİ BİR SİYASET”

Batı bizimle istediği kadar uğraşsın. Amerika artık dünyadaki tek egemen güç olmaktan çıktı. Asya’da yeni bir güç ve medeniyet yükseliyor. Ve Türkiye artık, Atatürk’ün deyimiyle,  “Doğu siyasetine eğilimli bir siyaset”  izlemeye başladı. 

Dünya’nın ve Türkiye’nin gerçekleri böyle bir siyaseti izlememizi gerekli kılıyor. 

Erdoğan yönetiminin bu konuda daha kararlı ve somut adımlar atmasını bekliyoruz. Şimdiki tereddütlü tutumuna devam ederse, yerine bir başka iktidar gelir ve Türkiye’nin Asya’ya yönelişini hızlandırır. 

Bu yöneliş bizi kardeş Türk devletlerinin yanına da hızla götürecektir.  

Tarihi “Türk Birliği” ancak böyle bir siyasetle oluşur.

 

14 Kasım 2022 Pazartesi

 BU PATLAMA KAOS PLANININ BİR PARÇASIDIR

Amerika’nın yıllardır uyguladığı yöntemdir bu: Bir ülkeye egemen olmak isterse,  mevcut iktidarı yıpratmak, ülkeyi seçime götürmek ve bu şekilde uzlaşacağı (!) bir yönetimi iktidar yapmak ilk deneyeceği işlemdir. Bunun için, o ülke içinde kaos yaratır, ekonomik saldırılarda bulunur, terör örgütlerinden faydalanır ve iktidarı yıpratarak seçim ortamı yaratır.

Bununla başaramazsa sıra darbelere ve askeri müdahalelere gelir. Geçmiş yıllarda bunun çok örneğini gördük.

Amerika, darbe yapma şansı kalmadığı için şu yöntemi kullanıyor: İktidarı yıpratmak, ülkenin yönetilemez hale geldiği propagandasını yapmak ve seçim yolu ile istedikleri bir yönetimi başa getirmek.

KAOS PLANI DEVREDE

Son günlerdeki olaylar ve gelişmeler Amerika’nın iktidar değişikliğini gerçekleştirmek için bir kaos planını devreye soktuğu anlaşılıyor. 

Aşağıda yazdıklarım bu kaos planı gereğince yaptıkları işlemler:

Halkın devlete olan güvenini sarsmak, devlet kurumlarını itibarsızlaştırmak;

Yargı kararlarını tartışılır hale getirmek, yargıya güveni sarsmak;

TUİK’in yayınladığı istatistiklerin yanlış olduğu propagandası yapmak;

Sürekli ‘Türkiye artık yaşanmaz bir ülke oldu’ diyerek, özellikle gençleri, kendi vatanlarına bağlılıklarını ve sevgisini azaltmak;

Mezhep ve etnik kimlik farklılıklarını kullanarak düşmanlıklar yaratmak, kargaşa çıkarmaya çalışmak;

Terör örgütleri aracılığı ile Mehmetçiklerimiz, polislerimizi, halkımızı şehit etmek ve devlet otoritesini zaafa uğratmaya çalışmak;

Farklı televizyon programlar, diziler ve filimler yolu ile milli kültürü ve bilinci yok etmek;

LGBT ve İstanbul Sözleşmesi propagandaları yapmak ve bunlar üzerinden toplum yapısını ve ahlak anlayışını bozmak;

Halkımızı sığınmacılar aleyhine kışkırtmak, çatışma çıkarmaya çalışmak;

FETÖ ve HDP/PKK mensuplarını masum göstermeye çalışmak;

Amerika’ya karşı mücadele mevziine giren herkese saldırmak, düşman ilan etmek;

TSK ve Emniyet güçlerinin uyuşturucu ticareti yaptıklarını iddia etmek;

TSK’nın kimyasal silah kullandığı yalanının propagandasını yapmak.

Terör ve teröristlere karşı amansızca mücadele eden İçişleri Bakanı Sayın Soylu’yu yıpratmak için hakkında sürekli yalan haberler uydurmak.

Halkın iktidardan nefret etmesi için farklı konularda yalan haberler üretmek.

AMERİKA KATİL! KATİL! 

İstiklal Caddesinde patlatılan bomba da bu kaos planının bir parçasıdır. Yakalanan zanlının Kobani’den geldiği ve PKK/PYD mensubu olması bu eylemin arkasında Amerika’nın olduğunu göstermektedir.  PYD/PKK’ya kara gücüm diyen Amerika, bu örgütü her bakımdan desteklemekte, silah vermekte, mensuplarını maaşa bağlamakta, eğitmekte ve üstümüze salmaktadır. Anlaşılan Amerika, kaos planını gerçekleştirmek için bu örgüte çok daha fazla görev verecektir.

Seçim gününe kadar ülkede kaos ortamı oluşsun diye çok faklı eylemlere, hareketlere tanık olabiliriz. Olayları hep bu kaos planı çerçevesinde değerlendirmekte fayda var.

AMERİKA’NIN  İKTİDAR BELİRLEME GÜCÜ BİTTİ

 Amerika, 15 Temmuz 2016’da kendi istedikleri bir yönetimi iktidara taşımak için darbe teşebbüsünde bulundu ama başaramadı. Türkiye’de artık Amerikancı bir darbenin gerçekleşmesine imkân kalmadı. Darbeden ümidini kesen Amerika’nın seçim yolu ile iktidar belirleme planı da Türk milleti tarafından boşa çıkarılacaktır. Amerika’nın artık Türkiye’de iktidarı belirleme gücü kalmadı.

Amerika’ya yaltaklananların değil, Amerika ile mücadele edenlerin iktidar olacağı bir ortama girdik. Bu gerçeği herkesin bilmesi ve politikalarını buna göre belirlemesi uygun olur. Aksi takdirde bir müddet sonra kendilerini tarihin çöplüğünde bulurlar.

 BÜYÜK DEVRİMCİ ÖNDERİMİZ ATATÜRK'ÜN İZİNDE

Bugün 10 Kasım 2022, Atatürk'ten ayrılalı 84 sene olmuş. 84 sene sonra yeniden Atatürk'ün önderliğine muhtacız.
Zor ve çetin günlerden geçiyoruz: Bir yanda ekonomik sıkıntılar, diğer yanda vatan bütünlüğümüze kastetmiş emperyalist güçlerin saldırıları…
Bu zor dönemden Kemalist devrimi tamamlayarak çıkacağız. Karamsar değiliz, geleceğe büyük bir ümitle bakıyoruz çünkü Atatürk tekrara yükselişe geçti.
İKTİDAR VE MUHALEFETİN DURUMU
İktidar sorunları tek başına çözecek yetenekte ve kararlılıkta gürünmüyor.
Meclis içi muhalefet ise halka ümit veremiyor. Ana muhalefet demokrasi ve adaleti bile Batı’dan dileniyor. Milli güçlere sırtını dayayacağına Amerika’nın piyonları ile içili dışlı durumda. Ekonomik programı ise küreselleşme ve liberalleşmeden ibaret. Utanmadan bir de Atatürkçü geçiniyor.
Yetmezmiş gibi, topluma karamsarlık ve güvensizlik pompalayan bir medya var.
Bu çetin dönemden çıkışın tek reçetesi var: Atatürk’e dönmek, onun rehberliğini kabul etmek ve Kemalist devrimi tamamlamak.
Öncelikle toplumun gerçek Atatürk’ü yeniden keşfetmesi lazım. Bu da ancak Atatürk’ü sahte Atatürkçülerin elinden kurtarmakla olur.Bu süreç de başlamış durumda...
MÜDAFAA-İ HUKUK
Gün, yeniden “Kuva-yi Milliyeyi âmil ve iradeyi milliyeyi hâkim kılma” zamanıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Atatürk önderliğnde Müdafa-i Hukuk doktirini temelinde kuruldu. Müdafa-i Hukuk, yani hakların savunulması.
Atatürk şunları gördü:
Bir tarafta, sömüren ve ezen zalim milletler ve emperyalist güçler; diğer yanda mazlumlar, sömürülenler.
Bir tarafta paşalar, zadeganlar, ayanlar, kompradorlar; diğer yanda bunlarla birlikte mültezimlerin, ağaların ezdiği, yolsul ve sefil bir halk.
Ve daha önemlisi işgal edilmiş bir vatan.
Müdafaa-i Hukuk, başta Türk milleti olmak üzere sömürülen milletlerin ve ezilen, horlanan ve ellerinden vatanları alınan insanların haklarını savunmaktır.
NE YAPMALIYIZ
Müdafaa-i Hukuk'un gereği olarak ne yapılması gerektiğini Atatürk şöyle açıklar:
“Efendiler, bu durum karşısında tek bir karar vardı. O da millî hâkimiyete dayanan, kayıtsız, şartsız bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak...” İşte İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulanmasına başladığımız karar, bu karar olmuştur...”
Türkiye Cumhuriyeti, işte bu iki temel ilke üzerine kuruldu. Bu çetin dönemden bu hedeflere doğru yürüyerek çıkabiliriz: “İstiklal-i Tam ve Hakimiyet-i Milliye.”
“İSTİKLAL-İ TAM” ŞART
Atatürk’e göre tam bağımsızlığın olmazsa olmazları var:
“Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasi, malî, iktisadî, adlî, askerî, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek mânasiyle bütün bağımsızlığından mahrumiyeti demektir.”
Peki bu tam bağımsızlık nasıl sağlanacak? Atatürk’ü dinleyelim:
“....bir millet kendi kuvvetine dayanarak varlığını ve bağımsızlığını temin etmezse şunun, bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz. Bu sebeple teşkilâtımızda millî güçlerin etken ve millî iradenin hâkim olması esası kabul edilmiştir.”
HAKİMİYET-İ MİLLİYE İÇİN ÖNCE VATAN
Önce vatan; vatanımızı koruyamazsak tam bağımsızlık ve millet egemenliği hayal olur.
Ordumuz, Cumhuriyet’i yıkmak ve vatan topraklarını bölmek isteyen PKK ve FETO’ya karşı büyük bir mücadele veriyor. Yalnız da değil, hakimlerimiz, savcılarımız ve emniyet güçlerimiz de ordumuzun yanında savaşıyor.
Ben Atatürkçüyüm diyen herkesin bu kahramanlarımızla aynı safta olması gerekir. Atatürk’ün en büyük eseri olan Cumhuriyet’i yıkmak için kahraman Mehmetçiklerimize, polislerimize kurşun sıkan hainlerin siyasetteki temsilcisi HDP’dir. HDP ile kol kola girenlerin veya FETO’ya açık, gizli destek verenlerin “Ben Atatürkçüyüm”, "Ben milliyetçiğim" demeye hakkı yoktur.
DIŞ POLİTİKADA DA REHBER ATATÜRK
Vatan savaşında başarı, Atatürk’ün dış politikalarına geri dönerek kolaylaşır.
Atatürkün ömrü Batı’nın emperyalist güçleri ile mücadele etmekle geçmişti. Batı’ya hiç güvenmezdi. Sovyetlerle iyi işbirliği kurmanın gerektiğine inanırdı. Türkiye'nin dış politikası konusundaki vasiyetini ise yakın silah arkadaşlarına belirtmişti. İsmet İnönü, Atatürk'ün Türk-Sovyet dostluğunu vasiyet ettiğini belirtir. Diğer taraftan Atatürk, Kılıç Ali'ye ölmeden kısa bir süre önce "Dış politikamızın temeli Sovyet dostluğudur. Sovyet dostluğuna zarar vermemek şartıyla İngiltere ile bir anlaşmanın faydası olur" demiştir.
Sadabat Paktı’nı (İran, Irak Afganistan) ve Balkan Antantı’nı (Yunanistan, Yogıslavya, Romanya) kurarak komşularımızla işbirliğimizi geliştirdi.
KAMU SEKTÖR AĞIRLIKLI PLANLI KALKINMA
Ekonomik sıkıntılarımızı da Atatürk’e dönerek atlatırız. Rehberimiz yol gösteriyor:
“Endüstrileşmek, en büyük milli davalarınız arasında yer almaktadır. Çalışması ve yaşaması için ham maddeleri ülkemizde bulunan büyük küçük her çeşit sanayii kuracağız ve işleteceğiz. En başta vatan savunması olmak üzere, ürünlerimizi değerlendirmek ve en kısa yoldan, en ileri ve zengin Türkiye idealine ulaşabilmek için bu bir zorunluluktur. Bu düşünce ile, beş yıllık ilk sanayi planından geri kalan ve bütün hazırlıkları bitirilmiş olan birkaç fabrikayı da ivedi olarak gerçekleştirmek ve yeni plan için hazırlanmak gerekir.”
“Küçük büyük bütün çiftçilerin iş araçları artırılmalı, yenileştirilmeli ve bakım önlemleri zaman geçirilmeden alınmalıdır.”
1980’li yıllardan bu yana uyguladığımız ve adına neoliberalizm denilen programın sonuna geldik. Artık Atatürk’ün gösterdiği yolda yürümek gerekiyor. O yol, devletçilikten ve planlı kalkınma modelinden geçiyor.

12 Kasım 2022 Cumartesi

 GERÇEK ATATÜRK’Ü DEĞİL HAYALLERİNDEKİ ATATÜRK’Ü SEVİYORLAR

Her 10 Kasım’da olduğu gibi bu 10 Kasım’da da kalpleri Atatürk sevgisi ile dolu olan binlerce insan Atatürk’ü ziyaret etti. Anıtkabir’i ziyaret edemeyenler sosyal medya paylaşımları ile Atatürk’ü andı, bağlılıklarını dile getirdi.

Kendisini Atatürkçü sanan bazı kimseler ise zeybek oynayarak, beyaz leblebi ile rakı içerek ya da eşine sarılıp dans ederek Atatürkçü olduğunu ispat etmeye çalıştı.

Bunlar ve ne yazık ki, kalbi Atatürk sevgisi ile dolu olan çoğu insan gerçek Atatürk’ü değil de kafalarında oluşturdukları bir Atatürk hayalini seviyorlar ve onu özlüyorlar. 

Onlar aslında bir hayallerindeki Atatürk’ün peşinde koşuyorlar; Atatürkçülüğü de yanlış biliyorlar. Onlar için Atatürkçülük, Batı tarzı yaşam biçimi demek oluyor. Batılılara ne kadar çok benzerlerse, o kadar çok Atatürkçü olduklarına inanıyorlar.

Batı’yı o kadar çok benimsemişler ki, Batı’nın Türkiye’yi bölme planlarına bilmeden piyon bile olabiliyorlar. 

Bunlar aynı ustanın elinden çıkmış gibiler; düşünce yapıları, hayat görüşleri birbirlerine benziyor.

Atatürk’ün aşklarını, giyim kuşama verdiği önemi, insanlara karşı çok saygılı olduğunu filan bilirler ama onun insanlık tarihinin en büyük devrimcilerinden birisi olduğunu bilmezler. Bilmezler çünkü Atatürk’ü Can Dündar, Yılmaz Özdil, Zülfü Livaneli gibi yazarlardan ve sosyal medya paylaşımlarından öğrenmişlerdir. 

Atatürk’ün emperyalistlere karşı nasıl büyük bir mücadele verdiğini dikkate almazlar, zamanımızın en büyük emperyalisti Amerika’nın Türkiye üzerindeki projelerine bilerek veya bilmeyerek yardımcı olurlar.

Bilinçleri Amerikalılaşmıştır Amerika’nın hayranı kesilmişlerdir çünkü Amerika’yı ve dünyayı Hollywood filmlerinden, dizilerden ve Halk TV, Fox Tv, Birgün, Sözcü, Cumhuriyet gibi medya kuruluşlarından takip ederler. Amerika’nın Güneydoğu Asya’da, Irak’ta, Suriye’de, Güney Amerika’da, Orta Amerika’da yüzbinlerce insanın katili olduğunu ya bilmezler ya da dikkate almazlar. Sıkı birer Amerika hayranıdırlar.

Atatürk’ün eğitimin milli olması için gösterdiği çabaları unuturlar, okullarda, Üniversitelerde eğitim dilinin İngilizce olmasını isterler. Söyledikleri her cümlenin içine biri iki İngilizce kelime sokuştururlar. Bütün hayalleri çocuklarını Amerika’da okutmaktır.

Halk müziğini “kıro” müziği diye hor görürler; pop müzik, “Rock” müzik konserlerine giderler, konserin sonunda Atatürkçü olduklarını hatırlayıp hep beraber İzmir Marşı’nı söylerler.

Kilis’teki, Urfa’daki Arapça yazılmış tabelaların fotoğraflarını paylaşıp, Araplaşıyoruz diye şikâyet ederler ama giderek sayıları artan İngilizce tabelalardan rahatsız olmazlar.

Amerika FETÖ aracılığı ile Türkiye’yi işgal etmeye kalkar; bu yalancı Atatürkçüler hapse atılan FETÖ ve PKK/HDP mensupları için “Adalet Yürüyüşü” düzenler. Kamu görevinden uzaklaştırılanların göreve iadesini ister. 

Atatürk’ün fotoğrafları konusunda çok hassastırlar ama vatan topraklarını bizden koparıp almak için bize silahla saldıran PKK’nın siyasal uzantısı HDP meclise girsin diye oy toplarlar. Vatan elden gitsin, önemli değil, yeter ki fotoğraf duvarda asılı kalsın.

Vatanın ve milletinin birliğine karşı olan, cumhuriyet düşmanı PKK/HDP ile birlikte Atatürkçülük yapacaklarını sanacak kadar şaşırmış durumdalar. 

PKK ormanları yakar, yaktıklarını da bas bas bağırarak itiraf ederler ama bunların beyinleri o kadar uyuşmuştur ki, bir türlü PKK’yı kınayamazlar; Yangınları söndürmek için uçak yerine helikopter kullanıldı diye Tarım ve Orman Bakanını suçlarlar.

Ne zaman rakı lafı geçse hemen Atatürk’ü anarlar, rakı kadehlerine Atatürk’ün resmini koyarlar ama “İki ayyaş” sözüne çok sinirlenirler.

Sahipleri dindar diye BİM’den, A-101’den alışveriş yapmazlar; sahipleri arasında İngiliz olan Migros’u, Alman olan Real’i, Fransız olan Carrefour’u tercih ederler.

Atatürk’ün antiemperyalist tavrı, mazlum milletlerden yana oluşu, milli kültürü yüceltme arzusu, devrimciliği, milliyetçiliği, halkçılığı, devletçiliği, cumhuriyetçiliği bunlarda yok. Tek savundukları laiklik ama onu da din karşıtlığı sanıyorlar.

Ne zaman akıllarına Atatürkçülükleri gelse, “Türkiye laiktir laik kalacak” şeklinde slogan atıyorlar. Böylece Atatürkçü olmuş oluyorlar.

Çoğunun iyi niyetinden şüphe etmiyorum ama bilinç ve bilgi eksikliği olduğu muhakkak. Keşke Atatürk’ü, onu tüm özellikleriyle anlatan sağlam kaynaklardan öğrenseler de ve Atatürk’e ihanet eder duruma düşmeseler…

3 Kasım 2022 Perşembe

ATATÜRK İLE ALDATMAKTAN VAZGEÇİN ARTIK! 

Sırtını ABD’ye ve AB’ye dayamış, ümidini Chatham House’a, Beyaz Saray’a, Brüksel’e bağlamış, bir eli ile HDP/PKK’yı tutmuş, diğer eli ile Atatürk posteri taşıyor ve “Atatürk yükselişe geçti” diye beyanat veriyor.

Doğrudur, bugün yükselen değer Atatürk’tür. Ama biz, senin gibi insanların ellerinde Atatürk posterleri taşıdığı, meydanlarda zeybek oynadığı, salonlarda dans ettiği, beyaz leblebi ile rakı içtiği, ‘Türkiye Laiktir laik kalacak’ diye alanlarda bağırdığı için bu yargıya varmıyoruz. Türkiye’deki ve dünyadaki gelişmeleri (Atatürk’ün yaptığı gibi) bilimsel yöntemleri kullanarak ve nesnel gerçeklere bakarak değerlendirdiğimiz için bu sonuca ulaşıyoruz.

Atatürk bugün artık hatıra olmaktan çıkmış, bir eylem kılavuzu haline gelmiştir. Türk milleti, yükselen bir değer olan bu kılavuz eşliğinde Atlantik sitemine kendisini bağlayan zincirleri kırmış ve Asya’daki onurlu yerini almaya başlamıştır.

ATATÜRK BİR KILAVUZDUR

Türk milletinin Atatürk’ün kılavuzluğu ile yapıklarını sıralayalım da Atatürkçülük ne imiş anlaşılsın:

2014’te Silivri duvarlarını yıktık ve Türk Ordusunu özgürleştirdik.

2015’de Doğu Perinçek-İsviçre davasını kazanarak emperyalistlerin Ermeni soykırım yalanını bitirdik.

24 Temmuz 2015’te Kandil’i bombalamaya başladık ve sonrasında PKK’yı açtıkları çukurlara gömdük.

Yurt içinde, Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde PKK’yı ezdik, ezmeğe de devam ediyoruz.

15/16 Temmuz gecesi FETÖ denilen hain örgütü ezdik. Devletimizi bu Amerikancı örgüt mensuplarından temizledik. Ezmeğe de devam ediyoruz.

Amerikancı generalleri, subayları, emniyet ve yargı mensuplarını hapislere attık, atmaya da devam ediyoruz.

Suriye’nin kuzeyinde yaptığımız askeri harekâtlarla Amerika’nın ikinci İsrail devletini kurma planını bozduk.

Doğu Akdeniz’deki ve Ege’deki mavi vatanımızdaki tüm hak ve çıkarlarımızı korumaya başladık.

Tam Bağımsızlık ilkesi doğrultusunda savunma sanayimizi geliştirdik, geliştirmeye de devam ediyoruz.

Kendi gemimizi, kendi uçağımızı, kendi helikopterimizi, kendi otomobilimizi yaptık, yapmaya da devam ediyoruz.

Enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için hidroelektrik, rüzgâr, güneş santralleri kurduk, kurmaya da devam edeceğiz.

Üniversitelerimizi, AR-GE merkezlerini , okullarımızı yurt sathına yaydık, yaymaya da devam edeceğiz.

Karabağ’ı düşman işgalinden kurtardık.

Federasyon istemediğimizi, KKTC’nin bağımsız bir devlet olduğunu tüm dünyaya ilân ettik.

Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurulmasına öncülük ettik.

Şanghay İşbirliği Örgütü’ne katılmak için çalışmalar başlattık.

Afrika’da, Asya’da, Güney Amerika’da emperyalist güçlere karşı mazlum halkları destekledik.

KEMALİST DEVRİMİ TAMAMLAMA AŞAMASINDAYIZ

Bunlar yeterli mi? Elbette değil!

Türk milleti, Atatürk’ün gösterdiği yolu bilimin aşığı ile aydınlatarak ileri doğru hareketine hızla devam edecek ve öncelikle ‘Milli Demokratik Devrimi’, başka bir değişle Kemalist Devrimi tamamlayacaktır.

Kemalist devrimin tamamlanması için Vatan Partisi’nin içinde bulunduğu ve yönlendirdiği “Üreticilerin Milli Hükümeti” en kısa zamanda kurulacaktır. Türkiye bunun eşiğine kadar gelmiştir. Bu eşik en kısa zamanda aşılacaktı