31 Ekim 2017 Salı

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI VE ATATÜRK

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Şırnak’tan Edirne’ye tüm yurtta büyük bir coşku ve kararlılıkla kutlandı. Bu büyük kutlarken aslında bağımsızlığını, egemenliğini, milli birliğini, vatan bütünlüğünü kutladı.

Tüm dünyaya şunları ilan etti: Vatan bölünmez, şehitler ölmez, devrimler durmaz.

Bu kutlamalarla artık anlaşılmıştır ki, demokratik, laik, milli devlet ebediyen yaşayacaktır. Türk milleti Cumhuriyeti korumayı birinci görev bilmiştir.  

24 Temmuz 2015’de başlayan ikinci İstiklal yürüyüşü devam etmektedir. ABD ve İsrail öndeliğindeki emperyalist güçlere karşı yaptığımız vatan savaşı bu yürüyüşün silahlı kısmıdır. Kahraman Mehmetçiklerimiz ve polislerimiz Güneydoğu’da, Elbab’da, İdlib’de, kuzey Irak’ta ikinci istiklal savaşı veriyor.

GURUR DUYDUĞUMUZ GENÇLER: TGB

TGB’li gençler vatan bütünlüğü için savaşan Mehmetçiklerimizin bir adım arkalarında olduklarını 29 Ekim’de ilan ettiler ve gösterdiler. Peşlerine Türk milletini takıp, İstiklale yürüdüler.

26 Ekim 2017 tarihinde Türkiye’nin 81 ilinden gelen TGB üyesi üniversite temsilcileriyle Samsun’dan başlayan, ardından Amasya, Erzurum ve Sivas’ta devam eden yürüyüş, on binlerle birlikte Anıtkabir’de tamamlandı, Halkımız, Ankara’da TGB önderliğinde birinci Meclis önünden Anıtkabir’e kadar Mustafa Kemal’in askeri olduğunu ve bağımsızlığa ve egemenliğe sahip çıktığını haykırarak yürüdü.

BAĞIMSIZLIK VE VATAN BÜTÜNLÜĞÜ

Bağımsızlık ve vatan bütünlüğünü korumak milletin temel hedefi haline gelmiştir. Bu hedefe giden yol Atatürk’ün belirlediği yoldur. Önümüzdeki seçimlerde iktidarı da bu gerçek belirleyecektir. Atatürk çizgisinden sapanların, emperyalistlerle savaşı göze almayanların, vatan bütünlüğünü hedef edinmeyenlerin seçim kazanmasına artık imkân yoktur.  

Atatürk ile, Cumhuriyet ile sorunları olanların, Cumhuriyet ile hesaplaşmaya kalkanların, emperyalistlerin piyonları ile işbirliği içinde olanların seçimleri kazanması mümkün değildir.

Erdoğan ve AKP bunu anlamıştır. Dün Mustafa Kemal deyip de Atatürk demeyen Erdoğan bugün Aziz Atatürk demeye kendini mecbur hissetmiştir. Atatürk’ün büyüklüğü tüm heybetiyle ortaya çıkmıştır. Dün Atatürk ile sorunları olanlar bugün Atatürk çizgisinde gelmişlerse bu bizi mutlu eder.

ATATÜRK DEVRİMLERİ GÜNDEMDEDİR

Dün dini motifler kullanarak seçim kazanlar bugün Atatürk, cumhuriyet diyerek seçim kazanmanın peşine düşmüştür. Demek ki, Atatürk’ün yıllar önce önümüze koyduğu program ve devrimler hala yürürlüktedir.

Atatürk devrimlerini devam ettirmek isteyenlerin şunu bilmesi lazım; devrimler günümüzde şunları gerektiriyor:
 
Vatan bütünlüğü ve huzur için savaş,

Üretim ekonomisine geçiş ve planlı kalkınma,

Komşularla iyi ilişkiler kurmak ve geleceği Avrasya’da aramak,

Laik devlet anlayışına sahip çıkıp, bilimi yol gösterici olarak kabul etmek.


İktidara gelmek isteyen kişi ve partiler programlarını bu gerçekler göre düzenlemelidir. Aksi takdirde iktidar onlar için hayal olarak kalacaktır. 

28 Ekim 2017 Cumartesi

EN BÜYÜK BAYRAM

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı tüm Türk milletine kutlu olsun.

Cumhuriyeti korumak için, Güneydoğu’da, İdilib’de, Elbab’da Kuzey Irak’ta sıcak-soğuk, yaz-kış demenden savaşan Mehmetçiklerimize selam olsun. Her kim ki vatanı savunuyor o aynı zamanda Cumhuriyet’i savunuyor.

Vatan olmadan cumhuriyet olmaz. Türk İstiklal ve Cumhuriyetini savunmak ve korumak isteyen herkesin önce vatana sahip çıkması gerek.

Cumhuriyet kurulduktan bu yana vatanımız hiç bu kadar büyük tehlike içine girmemişti. ABD ve İsrail’in başını çektiği emperyalizm vatanımıza da cumhuriyetimize de saldırıyor. Devleti ile bütünleşen Türk milleti bu tehlikeyi bertaraf ediyor. Milletimiz vatanına sahip çıktıkça Cumhuriyet’e de sahip çıkıyor.  

Bu vatanda özgür ve bağımsız yaşayabilmek ancak Cumhuriyete sahip çıkmakla, onu korumakla mümkün olur.

CUMHURİYET’İ KORUMAK

Sözüm Cumhuriyet sevdalılarına:

Sadece Atatürk fotoğraflar ve marşlı, şarkılı videolar paylaşarak Cumhuriyet’i koruyamazsınız.

Türkiye’yi işgal etmek için üzerimize FETO’yu salan NATO’ya bağlı kalarak Cumhuriyet’i koruyamazsınız.

Amerika’nın benim kara gücüm dediği PKK/PYD ve onun siyasi uzantısı HDP ile iş birliği yaparak Cumhuriyet’i koruyamazsınız.

Yıllardır Türkiye’yi sömüren, onu parçalamaya çalışan Batı ittifakı içinde kalarak Cumhuriyet’i koruyamazsınız.

“Eşit vatandaşlık” perdesi arkasına gizlenerek Türkiye’yi federasyonlara, bölünmelere götürmek isteyenlerle birlikte olup Cumhuriyet’i koruyamazsınız.

Ülkeyi tam bağımsız kılamıyorsanız Cumhuriyet’i koruyamazsınız.

Millet egemenliğine sahip çıkmazsanız Cumhuriyet’i koruyamazsınız.

Vatan bütünlüğü için mücadele etmezseniz Cumhuriyet’i koruyamazsınız.

Şunu bilin ki, Türkiye ve Amerika namlularını birbirlerine çevirmiş, savaşıyor. Bu savaşta Türkiye cephesinde değilseniz Cumhuriyet’i koruyamazsınız.

“CUMHURİYET FAZİLETTİR”   

Cumhuriyeti bir de Atatürk’ten dinleyelim:

“Cumhuriyet, ahlâkî fazilete dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir. Sultanlık, korku ve tehdide dayanan bir idaredir. Cumhuriyet idaresi, faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir. Sultanlık korkuya, tehdide dayandığı için korkak, sefil, rezil insanlar yetiştirir. Aradaki fark bunlardan ibarettir.

“Efendiler! Size şunu söyleyeyim ki, inkılâpçı Türkiye Cumhuriyeti’ni benim şahsımla var zannedenler çok aldanıyorlar.  Türkiye Cumhuriyeti, her mânası ile, büyük Türk milletinin öz ve aziz malıdır. Kıymetli evlâtlarının elinde daima yükselecek, ebediyen yaşayacaktır.”


Cumhuriyeti yaşatacak güç Türk milletinin bizzat kendisidir. Milletimiz, Cumhuriyet’i ebediyen yaşatacak azim ve kararlılık içindedir. Atatürk’ün milletine olan güveni son derce yerindedir. Milletimiz 24 Temmuz 2015’den bu yana yaptığı vatan savaşı ile bunu ispat etmiştir. 

24 Ekim 2017 Salı

3 Ç’Yİ ANLAMAK GEREK

3 Ç’yi anlamadan ülkemizdeki ve dünyadaki gelişmeleri doğru yorumlamak mümkün değil. Nedir bu 3 Ç derseniz, açıklayalım: Çelişki, çatışma ve çarpışma.

Atatürk, Gandi, Lenin, Bolivar ve Mao gibi devrimciler mücadelelerini bu 3 Ç’yi iyi değerlendirdikleri için devrimci olmuşlardır.

Çatışma ve çarpışmanın özünde mevcut çelişkiler var.

Doğu-batı, kuzey-güney, sermaye-emek, mazlum milletler-ezilen milletler, gelişmiş ülkeler-gelişmekte olan ülkeler, Sömüren devletler-sömürülen halklar, kral, prens, derebeyi, ağa gibi egemenler-yoksul halklar arasındaki çelişkiler mücadeleleri ve devrimleri davet etmiştir.  

TÜRK DEVRİMİ

Türk milletinin bağımsızlık savaşının özünde mazlum milletler ve zalim ülkeler arasındaki çelişki vardır. İstiklal mücadelesi sadece Türk milleti için değil, tüm mazlum milletler için yapılmıştır. Bir yanda emperyalist güçler diğer yanda onların sömürge haline getirdiği ülkeler.

Atatürk’ü dinleyelim:
«... biz Batı emperyalizmine karşı yalnız ve kurtuluş ve bağımsızlığımızı korumakla iktifa etmiyoruz; aynı zamanda Batı emperyalistlerinin, güçleri ve bilinen vasıtalarıyla Türk milletini emperyalizme vasıta olarak kullanmak istemelerine de engel oluyoruz. Bununla bütün insanlığa hizmet ettiğimiz inanıyoruz....”

“... Türkiye'nin bugünkü mücadelesi yalnız kendi nam ve hesabına olsaydı belki daha kısa, daha az kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi.

Türkiye azim ve mühim bir gayret sarf ediyor. Çünkü müdafaa ettiği, bütün mazlum milletlerin, bütün şarkın davasıdır ve bunu nihayete getirinceye kadar Türkiye, kendisiyle beraber olan Şark milletlerinin beraber yürüyeceğinden emindir...”

Nitekim Türk milletinin emperyalistlere karşı kazandığı zafer, diğer milletlere de örnek olmuş ve birçok ulus bağımsızlıklarını kazanarak kendi milli devletlerini kurmuşlardır.

Bu durumu kabullenemeyen emperyalist devletler milli devletleri parçalayıp egemenliklerini bunlar üzerinde devam ettirme çabası içindedir. Büyük Ortadoğu Projesi’ni bu kapsamda düşünmek gerekir.

Emperyalistlerin çabası boşunadır. Mazlum milletlerin uyanışı devam etmektedir. Başını Amerika’nın çektiği emperyalist güçler, sadece Ortadoğu’da değil, tüm dünyada yenilmeye mahkumdur. Atatürk’ün şu sözleri ile verdiği müjdeli günler çok yaklaşmıştır:

“...Şarktan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün şark milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum. İstiklâl ve hürriyetine kavuşacak olan çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşu, şüphesiz ki terakkiye ve refaha müteveccih olacaktır. Bu milletler bütün güçlüklere ve manilere rağmen, muzaffer olacaklar ve kendilerini bekleyen istikbale ulaşacaklardır....”

“... müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hakim olacaktır...”

GÜNEŞ ŞARKTAN DOĞMAYA BAŞLADI

Sözü Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’e bırakalım:

Yeni bir dünya kuruluyor.
Çatlasanız da patlasanız da Türkiye, Yeni Dünyadaki onurlu yerini alıyor.
Yeni Dünyanın efendisi artık Batı Medeniyeti değildir.
Onlar, Atatürk’ün dediği gibi mahv ve perişan oluyor.
Yeni Dünya’nın efendileri, dünün mazlumları, günün ayağa kalkanlarıdır.
Müjdeler olsun, insanlığın ufkunda artık Atatürk’ün yüzyıl önce gördüğü “Doğudan doğan güneş” var.
Batı Medeniyeti batıyor.

Doğudan yepyeni bir medeniyet yükseliyor.

19 Ekim 2017 Perşembe

TÜRKÇÜLÜK YAPMAK BÖLÜCÜLÜKMÜŞ!

Sayın Erdoğan “Türküm demek en tabi hakkındır ama Türkçülük yapmak hakkın değildir. Çünkü bunlar bölücülüktür.” Böyle bir söz Türk devletinin başkanından beklenmez ama sayın Erdoğan’dan beklenir.

Türkçülük yapmak bölücülük ise, kimler bu bölücülüğü yapmıştır? Dönüp geçmişe bir bakalım.

BÖLÜCÜLER

 Türkçülüğü 1- dil birliği, 2- fikir birliği, 3- iş birliği şeklinde inşa eden, Türkçülük fikrinin en önemli fikir adamlarından olan İsmail Gaspıralı bölücüdür.

“Hıristiyan adında bir millet olmadığı gibi, bir milletin de adı Müslüman olamaz.  Biz büyük Türk Milletinin çocuklarıyız” diyen Azerbaycan’ın büyük devlet adamı Emin Resulzade bölücüdür.

Milli mücadele ve Mustafa Kemal Atatürk için “Türk milleti de artık büyük çoğunluğunun menfaatlerini, yerli ve yabancı azınlıkların menfaatine feda etmemek azmindedir. Milli cihadın gayelerinden birisi de işte budur… Türk milletinin dâhil ve hâriçte istiklal-i tammı, hürriyet-i kâmilesi ve hâkimeyt-i mutlakası!- İşte efendiler, Gâzi Paşa'nın çelik pençesinde yükselen al sancağımıza altun yazıyla yazılmış düsturlar” diyen Türkçülük fikrinin Anadolu’da yayılmasında büyük hizmeti geçen Yusuf Akçura bölücüdür.

“Türkçülük, siyasi bir parti değildir; ilmî ve felsefî bir mekteptir. Başka bir deyimle, kültürel bir çalışma ve yenileşme yoludur” diyen ve Türkçülük denince ilk akla gelen isimlerden olan Ziya Gökalp da bölücüdür.

“Millî kültürün her çığırda açılarak yükselmesini Türk Cumhuriyetinin temel dileği olarak temin edeceğiz.
“Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz.”
“Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa, o topluluğa dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur.”
“Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir. Ne mutlu Türküm diyene!” sözlerinin sahibi Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, en büyük Türkçü Mustafa Kemal Atatürk de bölücüdür.

TÜRÇÜLÜK TÜRK MİLLETİNİ BU TOPRAKLARDA EGEMEN KILMAKTIR

Mustafa Kemal’i için en büyük Türkçü ilan eden Ziya Gökalp’tir. Okuyalım bakalım:  

“Bütün dünya, bugün Gazi Mustafa Kemal Paşa adını kudsî bir kelime sayarak, her an hürmetle anmaktadır. Evvelce, Türkiye’de, Türk milletinin hiçbir mevkii yoktu. Bugün, her hak Türk’ündür. Bu topraktaki hâkimiyet, Türk Hâkimiyetidir. Bu kadar kat’i ve büyük inkılabı yapan zât, Türkçülüğün en büyük adamıdır. Çünkü, düşünmek ve söylemek kolaydır. Fakat, yapmak ve bilhassa başarı ile neticelendirmek çok güçtür.” 

Demek ki Türkçülük vatan dediğimiz bu topraklarda Türk egemenliğini sağlamak ve devam ettirmekmiş. Bunun neresi bölücülük?

MEHMETÇİKLERDE Mİ BÖLÜCÜ?

Bu topraklarda Türk egemenliğini sağlamak Türkçülük olduğuna göre ve biz de Türkçülüğü bölücülük saydığımız da, Sakarya’da düşman süngülerine bedenini siper eden kahraman Mehmetçiklerimiz de bölücüydü.

Kocatepe’den İzmir Yunanlıları kovalayan kahraman askerlerimiz ve onların muzaffer komutanları da bölücüydü.

Bugünlerde Türk milletinin egemenliği için İdlib’de, El Bab’da, Kuzey Irak’ta, Güneydoğu’da sıcak soğuk, gece gündüz Amerikan piyonlarına karşı savaşan ordumuz ve kahraman polislerimiz de bölücülük yapıyor.

Sayın Erdoğan’ın ve herkesin bilmesi gerekir ki, Türkçülük Türkiye halkını etnik kimlik, dini inanç farklılıklarını gözetmeden Türk Milleti olarak birleştiren ve bu topraklarda başı dik, alnı açık yaşatan fikir ve eylemlerdir.


Bölücülük ise, millete etnik kimlik, dini inanç ve mezhep farklılıkları açısından bakarak ayrıştırmak ve Türklüğü etnik kimlik mertebesine indirgemektir. 

17 Ekim 2017 Salı

HÜZÜN, ÜMİTSİZLİK VE ÖFKE!

“Ne olacak bizim halimiz? Perişanız, derdimizi dinleyen de yok, anlayan da yok.
Ben emekliyim. Ayda 1260 lira para alıyorum. İki oğlumu evlendirdim, kredi aldım. Ayda 900 lira bankaya ödüyorum. Bana kalıyor 360 lira ben bununla nasıl geçineceğim.
Çocuklarım iş bulamıyor. Organize sanayide patronlar ya emeklileri çalıştırıyor ya da Suriyelileri.  
Suriyeliler haftada 200 liraya çalışıyor. Patronların işine geliyor.
İşe alınan Türkleri de en fazla bir ay çalıştırıp, işten çıkarıyorlar.
İşçilerin derdi ile uğraşacak sendika kalmamış. Patronlar kendileri sendika kuruyor, işçiler mecburen bu sendikaya üye oluyor.
Derdimizi dile getiren gazete televizyon da yok. Onların keyfi yerinde, dertler dile getirilmiyor. Millet uyutuluyor.
Mevcut partilerden umudumuz kalmadı. İşçinin partisi yok, sendikası yok. Bir umudumuz siz kaldınız. Vatan Partisi’nin başkanını dinliyoruz. Doğru sözler söylüyor. Bizim derdimizi de anlatsın. Çareler söylesin.
Organize sanayi barut fıçısına döndü. Bir kıvılcım ile patlayacak halde.  Millet de ümit de kalmadı, çaresizlik kızgınlığa dönüştü.
Özhaseki bizim bakanımız değil, evi, fabrikası olanın bakanı olmuş. Bizi dinlemiyor.
Size geldim, bizim derdimizi bilin, zorluğumuzu bilin. Bize yardım edin. Anlatın durumumuzu. Bize çare bulun.”

Bunlar dün Vatan Partisi il başkanlığını ziyaret eden bir vatandaşımızın feryadı. Elinde 4 sayfalık bir yazı, kendisi yazmış. Belli ki derdini kâğıda dökmüş. Konuşuyor, bazen de kağıtlarına bakıyor.

Yüzünde hüzün de var öfke de var. En önemlisi ümitsizlik var. Bıraksan ağlayacak veya öfkesinden haykıracak.

Adam haklı, işsizlik büyük boyutlara ulaştı. İş bulanların da sosyal hakları kısıtlı. Sadece Suriyeliler değil, bizim insanlarımız da artık boğaz tokluğuna çalışmaya razı hale gelmiş. Günde iki öğün yemek verene hizmet etmeye razı duruma gelenler var. Çünkü karınları doymuyor. Eve ekmek götürmede zorlananlar var.

Fert başına düşen gelir güya 10 000 doları geçmiş ama dağılım o kadar bozuk ki, bu paralar belirli kimselerde toplanıyor, yoksulluğa çare olmuyor.  

Yoksulların sayısı 20 000 milyona ulaşmış. Açlık sınırı altında yaşayan yüz binlerce insan var. İyi beslenemediği için hastalanan, ölen çocuklar az değil.

Bu sorunlar ülke gündemine girmiyor. Daha doğrusu bilerek günden dışı tutuluyor.

Meclisteki partilerden de büyük çoğunluk ümidini kesmiş. Vatandaş çoğu kere istemeye istemeye oy veriyor.

Bunlar üretmeyen, borç para ile çarkı döndürmeye çalışan ve sosyal devlet anlayışından uzak bir ekonomi yönetiminin sonuçları. Küreselleşme, liberalleşme, dünya ile entegre olma adı altında Türk insanını emperyalistlere soydurmanın yansımaları.

Türkiye en kısa zamanda borçlanma ekonomisinden vaz geçmeli ve üretim ekonomisine geçmelidir. Planlı devletçiliğe dönmenin zamanı gelmiştir.


Vatan hepimizin, para da hepimizin olmalıdır.  

16 Ekim 2017 Pazartesi

BÖLÜCÜLERLE BİRLİKTE VELİLERE AKIL VERME!

25 Kurum bir araya gelmiş ve “Laik ve Bilimsel Eğitim Platformu”nu oluşturmuşlar. İktidarın eğitim müfredatını eleştirmek ve velilere yol göstermek için “Veli El Kitabı” ismiyle bir broşür hazırlamışlar. Velilere akıl verecekler!

Buraya kadar gayet güzel. Güzel de sonu iyi değil. Laik ve bilimsel eğitim deyince akla kim gelir? Elbette Mustafa Kemal Atatürk. Bu broşürde Atatürk’ten ve onun bu konudaki düşüncelerinden ve icraatlarından bahsetmek gerekmez mi? Gerekir ama gereğini yapmamışlar çünkü bu 25 kurum içinde Atatürk sözünden alınanlar olurmuş, birlik bozulurmuş. Çünkü birleştirici unsur “laiklik ve bilimsel eğitim” imiş, Atatürk değilmiş.

Kim diyor bunu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği başkanı Aysel Çelikel.

Atatürk’ten rahatsız olanların Laik ve Bilimsel Eğitim Platformu’nda ne işleri var. Bu millet laikliğe de bilimselliği de Atatürk sayesinde elde etti. Belli ki bunlar Amerika güdümündeki bölücüler.

Atatürk’ten rahatsız olanlarla iş birliği yapan Çelikel, Mustafa Kemal’in askeri olduklarını defalarca ispatlamış olan TGB için ise, “Onlar varsa ben yokum” diyor.

Yazıklar olsun sana Çelikel.

Senin başkanı olduğun derneğin internet sitesinde bak ne yazıyor: “Atatürk ilke ve devrimlerini ve Cumhuriyet’in kazanımlarını koruma yolunda, bilimsel düşünme ve sorgulama yetilerini geliştiren, insan haklarına saygılı çağdaş bir yaşam ve eğitim için çözüm üretmek ve kamuoyu oluşturmaktır”.  Sen bu kafa ve bu ortaklarınla mı bu amaca hizmet edeceksin?

Bu milletin çocuklarının velileri senin değil, Atatürk’ün sözlerine değer verir. Laikliği mi savunacaksın. Koysana o broşüre Atatürk’ün şu sözlerini:

“Bizi yanlış yola sevk eden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, sâf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir. Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden menfaat temin edenler, iğrenç kimselerdir. İşte biz bu duruma karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz.”

Bilimsel düşünceyi savunurken neden Atatürk’ün şu sözlerine broşürde yer vermiyorsun?

“Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve ilerlemeleri zamanında takip etmek şarttır. Bin, iki bin, binlerce yıl önceki ilim ve fen lisanının koyduğu kuralları, şu kadar bin yıl sonra bugün aynen uygulamaya kalkışmak elbette ilim ve fennin içinde bulunmak değildir.”

Laikliği savunuyorsun, bilimsel eğitimi savunuyorsun ama Atatürk’ün bu sözlerini broşüre koyamıyorsun. Çünkü yanına Atatürk ve millet düşmanlarını almışsın.

Peki senin Mustafa Kemal deyip de Atatürk diyemeyen Erdoğan’dan ve Atatürk’ü eğitim müfredatından silmek isteyen AKP iktidarından ne farkın var?

HDP tabanını düşünerek hareket etmek gerektiğini söylemen ise gaflet değilse tam bir ihanettir. HDP’nin vatan bölücüsü olduğunu bilmiyor musun? Vatan olmadan, milli devlet olmadan laiklik, bilimsellik olur mu hiç.

HDP’ye değer var, anadilde eğitim isteyen bölücülere kucak aç ama TGB’yi ret et; Atatürk’ü ihmal et. Gerekçene bakınca da akla özrü kabahatinden büyük sözü geliyor.


Bu eylem ve sözlerinle derneğin amacının “Atatürk ilke ve devrimlerini korumak, geliştirmek, çağdaş eğitim yoluyla çağdaş insan ve çağdaş topluma ulaşmak” olduğunu son nefesine kadar her konuşmasında tekrarlayan Türkan Saylan’ın kemiklerini sızlattın. O derneğin başkanlığına hiç yakışmıyorsun, istifa et de dernek kurtulsun. 

14 Ekim 2017 Cumartesi

YAKIŞMIYOR O MAKAMA

Kim ne derse desin, Erdoğan oturduğu o yüce makama yakışmıyor. Milletin tamamı yerine hâlâ kendisine oy verenlere hizmet etmek yeterli sanıyor.

Amerika’nın Sevr’i hortlatmak için geliştirdiği projelere eş başkan oldu, açılım yapmaya kalkıp PKK’yı güçlendirdi, FETO’ya ne istedilerse verdi ülke bölünme noktasına geldi.

Şimdilerde kahraman ordumuz ülke bütünlüğünü ve Erdoğan’ın hezimet diye nitelendirdiği Lozan ile çizilen sınırları korumak için canı pahasına mücadele ediyor. Bir devlet başkanının yapması gereken şey öncelikle iç cepheyi ve TSK’ni güçlü kılmak olmalıdır.

İç cephe ancak milli birliğin oluşması ile güçlü olur. Ama ne Erdoğan ve AKP ne de CHP ve MHP bu konuda yeterli adım atmıyorlar hatta tersine milli birliği bozucu davranışlar sergiliyorlar.

Erdoğan tek millet diyor ama Türk milleti diyemiyor. Abdülhamid de tek millet demişti ama onun milletten kastı sünni İslam inanıcına sahip halklarını tümüydü. Anlaşılan o ki, Erdoğan da bu anlayış içerisinde. Oysa Atatürk Anadolu halkını Türk milleti olarak birleştirmiş ve devrimlerini bu şeklide yapmıştı.

Erdoğan, Atatürk’e Atatürk de diyemiyor. Hem Atatürk ile hem Cumhuriyet ile sorunları var. Oysa bu milleti ancak Atatürk etrafında birleştirebilir.

Türkiye’de 32 ayrı millet var deyip Türklüğü de bir etnik kimliğe indirgeyerek birlik oluşturulur mu?

Milletimizi tek vücut yapacak en önemli değer laikliktir. Erdoğan’ın bu kavramla da sorunu var. Müftülere nikah kıyma yetkisinin verilmesi bunun en güzel örneği.

Bu konu ile ilgili yaptığı konuşmada “senin memurun”, “benim müftüm” anlayışını sergilemesi ise hiç kabul edilemez. Memurlar kimin memur ki senin memurun diyor? Bu ifade bölücülük değil mi?

“Senin memurlarını o Anadolu’daki kız, genç dinlemez ama bir hoca efendinin lafını kız da erkek de dinler. İsteseniz de istemeseniz de yasa Meclis’ten geçecek” ifadesi ise tam bir talihsizlik.

Bu ifadesi ile TBMM’ne adeta talimat veriyor. Adeta benim sözüm kanundur diyor. Yargıya talimat ver, yasamaya talimat ver; böyle demokrasi olur mu? Demokrasi olmazsa milli birlik de olmaz.

ÇARE MİLLİ BİRLİK VE MİLLİ HÜKÜMETTEDİR

Erdoğan’ın ve AKP’nin bu ülkeyi iyi yönetemediği ortadadır.

2019’da Erdoğan’ın artık o makamda olmayacağı belli olmuştur. Amerika bunu bildiği için kendi projelerini yürütecek yeni oluşumlar ve ittifaklar peşindedir. CHP, HDP, AKP’nin FETO kanadı ve diğer bazı oluşumların birlikteliği için bazı gayretler gözükmektedir.

CHP kendisini HDP’den ve FETO’dan soyutlamalıdır. Soyutlayamazsa milli ittifakın dışında kalmaya mahkumdur.


Sorun vatanseverlerin, milliyetçilerin ve halkçıların birleşerek milletin mukadderatına el koyması ile çözülür. Çare milli birlik, milli meclis ve milli hükümettedir. Millet sevdalılarını göreve davet ediyoruz. Kalkın ayağa artık. Gün mücadele günüdür ve mücadele ancak örgütlü olur. 
İKİNCİ İSTİKLAL SAVAŞI DEVAM EDİYOR

CHP’ye gönül vermiş bazı dostlarım var.  Tayyip Erdoğan ile yatıyorlar, Tayyip Erdoğan ile kalkıyorlar. Erdoğan düşmanlığı vatan sevgisinin önüne geçmiş. Erdoğan bir yanlış yapsa da sosyal medyada hemen paylaşsak diye pusuda bekliyorlar. Türkiye’nin durumu kötüye gitse de Erdoğan oy kaybetse diye bekliyorlar.

Etrafa Erdoğan düşmanlığı saçıyorlar; halka ümitsizlik yayıyorlar.

Dünyadaki, Ortadoğu’daki ve Türkiye’deki gelişmeleri hiç dikkate almıyorlar. Dünya nereye gidiyor, dost kim, düşman kim; farkına varmıyorlar. Erdoğan düşmanlığı gözlerini adeta kör etmiş.

NELER OLUYOR?

Neler oluyor, onlara bari biz hatırlatalım:

Türkiye ikinci istiklal savaşı veriyor. Düşman ABD ve İsrail’in başını çektiği batılı emperyalistler.

Piyonlarını üzerimize sürdüler, sürmeye de devam ediyorlar. PKK, PYD, FETO, IŞİD bu emperyalistlerin paralı askerleri olmuş. Silahlar ABD’den geliyor. Son bir ay içinde Amerika’nın PYD/PKK’ya verdiği silah miktarı 28 bin tonu bulmuş.  Amerika bu silahları Türkiye’ye karşı kullansınlar diye onlara veriyor.

Amerika’nın çabası boşuna, bizi bölemeyecekler. Onlar için yenilgi kaçınılmaz. İlk mağlubiyetlerini Silivri duvarları yıkılıp da vatansever asker ve aydınlar tutsaklıktan kurtulunca yaşadılar.

PKK açtığı hendeklere gömüldü. Güneydoğu halkı PKK’nın zulmünden kurtarıldı. Bölünme süreci, birleşme sürecine döndü.

15 Temmuz’dan itibaren FETO büyük darbe aldı.  50 bin FETO, 20 bin PKK militanı hapislere atıldı. Amerika’nın gladyosu darmadağın edildi.

Amerika’nın kurmak istediği terör koridoru Fırat Kalkanı harekâtı ile ikiye bölündü. Şimdi de kahraman Mehmetçik İdlib’e doğru ilerliyor ve aslanlar gibi savaşıyor.

Mehmetçik tıpkı birinci İstiklal Savaşı’nda olduğu gibi sadece Türk Milleti için değil, tüm mazlum milletler için savaşıyor, ezilen, sömürülen halkalar için savaşıyor.

Dünkü düşmanlar dost oldu. Türkiye Rusya, İran, Irak, Suriye ve diğer ön Önasya ülkeleri ile birlik içinde Amerika’ya dur diyor.

Türkiye dün nasıl demirleri eritip Ergenekon’dan çıktı ise, bugün de 1945’den bu yana bağlı olduğu Atlantik siteminden zincirleri kırarak bağımsızlığa doğru ilerliyor.

İÇ CEPHE ÖNEMLİ

Bu ortamda iç cephe önemli. Devlet ve millet topyekûn güçleri ile savaşa iştirak etmeli. Milli birliği bozacak her türlü eylem ve söylemden kaçınmak lazım. Karamsar olmadan, geleceğe ümit ile bakarak mücadelemizi yürütmemiz lazım.

Gün iyimserlik, cesaret, kararlılık ve fedakârlık günüdür.  

Türkiye Atatürk devrimlerini tamamlama yoluna girmiştir. Bu zorlu günlerden devrimini tamamlayarak çıkacaktır.  

TARİHİ BAŞARIYA ORTAK OLUN

Tekrar CHP’ye gönül vermiş dostlarıma sesleniyorum. Erdoğan’nın geçmişte ve bugünlerde yaptığı hataların farkındayız. Onun Cumhuriyet ve Atatürk ile sorunları olduğunu biliyoruz. Bu İstiklal savaşının bir milli hükümet ile başarıya ulaşacağına da inanıyoruz ama salt Erdoğan düşmanlığı söylemleri ile onu iktidardan uzaklaştıramazsınız.

Erdoğan’ın iktidarına son vermek için gelin milli güçlere katılın. Amerika’nın ve onun piyonlarının karşısına dikilin.  Vatan savaşına sahip çıkın. Mehmetçiğin arkasında olduğunuzu ilan edin.

En iyisi, yıllardır doğruları söyleyen ve batılı emperyalistlere karşı en iyi mücadeleyi veren Vatan partisi saflarına katılın. Gelin, hep beraber Atatürk devrimini tamamlayalım. Tarihi başarıya siz de ortak olun.

11 Ekim 2017 Çarşamba

BATI BATI DEDİKLERİ!

Türkiye Batı’nın etkisinden kurtuldukça bağımsızlaşıyor; bağımsızlaştıkça Avrasya’ya doğru yöneliyor. 70 yıllık yanlışlığa son veriliyor. Artık anlaşılmıştır ki, Türkiye’nin Atlantik sistemi içinde kalarak vatan bütünlüğünü koruması ve ekonomisini düzeltmesi mümkün değil. Türkiye’nin Atlantik ikliminde gelişip büyümesi imkânsızdır.

70 yıl diyorum çünkü 70 yıl önce Türkiye kendisini Atlantik Sistemi’nin etkisine bırakmaya başlamıştı. O günden bugüne gelişen olaylar Türkiye’yi bölünmeye namzet, ekonomisi borç batağına girmiş, batılı güçlerin sömürdüğü bir ülke haline getirdi.

Türkiye Atlantik siteminden kopup Avrasya’ya yönelince karşı söylemlerde giderek arttı. Türkiye Batı’nın değerlerinden kopamazmış, medeni dünyaya yüz çeviremezmiş, Atatürk Türkiye’nin yüzünü batıya döndürmüşmüş, falan, filan…

BATI’YA RAĞMEN BAŞARDIK

Nedir bu Batı’nın değerleri? Demokrasi, halk egemenliği, hukuk önünde eşitlik, özgürlük vesaire değil mi? Türk milleti bu değerlere Batı’nın sayesinde ulaşmadı, tam tersine Batılı emperyalistlere karşı verdiği bağımsızlık savaşından sonra kavuştu.

Türk Milletini özgür ve bağımsız kılan Türk devrimi, Batı’ya ve onun işbirlikçilerine karşı yapılan başa baş, dişe diş bir mücadelenin sonunda başarıldı.

Batı’ya rağmen ve Batı ile kavga ederek gerçekleşen bu devrim sonucunda;

Türk Halkı ümmet olmak yerine, millet olmayı seçti;
Padişahın kulu olmak yerine, Türk Milletinin onurlu bir ferdi olmayı seçti;
Esaret yerine, özgürlüğü seçti;
Kulluk yerine, eşit vatandaşlığı seçti;
Boyunduruk altında yaşamak yerine, bağımsızlığı seçti;
Bölünme yerine, birleşmeyi ve milli birliği seçti;
Karanlıklar yerine, bilimin aydınlığını seçti;
Medreseler yerine, üniversiteleri seçti;
Dogmatik düşünce yerine, bilimsel düşünceyi seçti;
Arapça, Farsça yerine, Türkçeyi seçti
Biat etme yerine, araştırarak, sorgulayarak gerçeği bulma yöntemini seçti;
Emperyalist devletler yerine, mazlum milletlerle birlikte olmayı seçti;
Borçlanarak yaşamak yerine, üreterek zengin olmayı seçti;
Yoksulluk yerine, refahı seçti;
Yabancı kültürler yerine Türk kültürünü seçti.

Türkiye Atlantik Sistemi’nin siyasi, ekonomik ve kültürel dayatmalarından ancak bu sitemden uzaklaşarak ve bağımsızlaşarak kurtulabilir. Ve ancak  bu şekilde yukarıda sıraladığım seçimlerine sahip çıkabilir.

SUÇA İŞTİRAK ETMEYELİM

Batı’nın hangi değeri onu Asya’dan Afrika’ya, Afrika’dan Güney Amerika’ya milyonlarca insanın kanına, canına kastetmesine, malını, emeğini sömürmesine mecbur ediyor. Batı medeniyeti mazlumların ahı ve kanı üzerine bu günlere geldi.

Sadece Irak’ ve Suriye’de, ilk Körfez Harekatı’ndan bu yana, Amerika ve İsrail’in düşmanca eylemleri yüzünden 3 milyon insan öldü. Milyonlarca insan evinden, yurdundan göç etmek mecburiyetinde kaldı.

Türkiye bu sistem içinde kalarak bu zulme iştirak edemez.


Türkiye yeniden Atatürk Devrimini tamamlama sürecine girmiştir. Türkiye’nin mecburiyetleri onu bu sürece itmiştir. Batı ile savaşarak gerçekleşen Türk devriminin tamamlanması da Batı sisteminden çıkmakla mümkün olacaktır. Bu süreç bağımsız ve özgür yaşamamızın garantisidir.  

8 Ekim 2017 Pazar

GİTTİ HALİDE EDİP GELDİ AKŞENER

Sivas Kongresi öncesi Halide Edip’in Amerikan mandasının kabul edilmesi için Mustafa Kemal Atatürk’e  bir mektup yazdığını Büyük Nutuk’tan öğreniyoruz. Halide Edip bu mektubunda şöye diyor:

“…halkı ve halk hükümeti tesisini faydalı bilen Filipin gibi vahşi bir memleketi bugün kendi kendini idareye kaadir asri bir makine haline koyan Amerika, bu hususta çok işimiz geliyor. Onbeş yirmi sene zahmet çektikten sonra yeni bir Türkiye ve her ferdi tahsili, zihniyeti ile hakiki istiklâli kafasında ve cebinde taşıyan bir Türkiyeyi ancak yeni dünyanın kaabiliyeti vücuda getirebilir.

“Bugünkü emrivakiler kalkmak ve süratle dâvamızı dünyaya karşı müdafaa edebilmek için lâzım gelen kuvveti haiz bir devletin müzaheretini istemek lâzımdır. İstilacı Avrupanın binbir vesaiti ve melûn siyasetine karşı böyle bir vekil sıfatıyle Amerikayı kendimize kazanarak ortaya atabilirsek Şark Meselesini de Türk meselesini de âti için kendimiz halletmiş olacağız.”

Mütareke döneminde, başını İngiltere’nin çektiği emperyalistlerin Türk milletine kefen biçtiği günlerde Halide Edip’in bulduğu çare bu: Bir başka emperyalist güçe sığınmak!..

GÜNÜMÜZDE DURUM

Gelelim bugünlere; Amerika ve İsrail’in öncülüğünde batılı emperyalistler adına PKK, PYD. IŞİD, FETO denilen örgütleri ile saldırıyor. Kahraman ordumuz ve polislerimmiz can pahasına vatanı bu güçlere karşı savunuyor. Vatan, can ve namus güvenliğimiz tehdit altında ve Akşener’in liderliğinde kurulmakta olan parti ise güvenliğimizi Amerika ile sağlayacağımızı ve NATO’ya sığınmamızı öneriyor.

Partinin hazırladığı taslak programın 129’uncu sayfasında şu yazılanlara bakın:

“Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye’nin önemli müttefikleri arasında yer almaktadır. ABD ile ülkemiz arasında derin, çok yönlü ve köklü bir işbirliği mevcuttur. Partimiz bu işbirliğinin eşit, saygın, egemen iki ülke ilişkileri geliştirilerek devam etmesini arzu eder.
ABD ve Türkiye’nin birbirleri için güvenilir ortaklar ve müttefikler olduğunu düşünüyoruz. Türkiye ile ABD’nin  önemli ikili işbirliği projelerini gerçekleştirebileceği, her iki tarafın güvenliğine katkı sağlayacak bir ortaklık oluşturabileceğine inanmaktayız. İlişkilerin de bu yönde gelişmesi için samimi ve somut çabalarımızı ortya koyacağız.
Ortadoğu’da sınırların sarsıldığı, devletlerin çöktüğü, toplumların dağıldığı bir dönemde jeopolitik ve demografik kara deliklerin oluşmaması için Türkiye ve ABD ortak politikalar geliştirmek durumundadırlar. Aksi bir süreç ve gelişme her iki tarafın da yüksek menfaatlerine ağır verme potansiyeline sahiptir.
ABD ile ikili ilişkilerimizin yanında NATO çerçevesinde de yakın ilişkilerimiz vardır. Birmize yapılmış saldırı hepimize yapılmış anlayışını temel alan NATO bünyesindeki ilişkiler Türkiye’nin savunma-güvenlik ve dolayısyla dış politikasını etkeleyen bir unsur olduğunu, bunun Türk-Amerikan ilişkilerine olumlu katkı yapması gerektiğini düşünmekteyiz.”

Şu anda Amerika ile bir vatan savaşı veriyoruz, yardımı ve işbirliğini ise Amerika’dan ve NATO’dan  bekleyecekmişiz. Biz de Atatürk’ün ağzından soralım: “Nenin ve kimin masuniyeti için kimden ve ne yardım talebolunmak isteniyor?”

YA İSTİKLAL! YA ÖLÜM!

O zor günlerde Atatürk’ün bulduğu çare ise şu:

“Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir…”
“ Yabancı bir devletin koruyup kollayıcılığını kabul etmek insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten de bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, isteyerek başına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez. Halbuki Türk'ün haysiyeti, gururu ve kaabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!... O halde, ya istiklal ya ölüm!”


Ne diyelim?!... Gitti Halide Edip, geldi Akşener…

7 Ekim 2017 Cumartesi

ATATÜRK VE BOLİVAR
Atatürk ve Bolivar, emperyalizme karşı mücadele etmiş iki büyük lider. Her ikisi de sadece kendi halklarını emperyalist güçlere karşı savunmamış, diğer mazlum milletler için de savaşmış ve örnek olmuştur.
Bolivar Venezuela doğumludur ama Kolombiya, Ekvador, Peru ve Bolivya için daha doğrusu tüm Güney Amerika’nın bağımsızlığı için savaşmıştır. Atatürk’ün batılı güçlere karşı verdiği mücadele tüm doğulu mazlum milletler içindir. Onun şu sözlerine dikkatinizi çekerim:
“... Türkiye'nin bugünkü mücadelesi yalnız kendi nam ve hesabına olsaydı belki daha kısa, daha az kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi. “...Türkiye azim ve mühim bir gayret sarf ediyor. Çünkü müdafaa ettiği, bütün mazlum milletlerin, bütün şarkın davasıdır ve bunu nihayete getirinceye kadar Türkiye, kendisiyle beraber olan Şark milletlerinin beraber yürüyeceğinden emindir...”
Birisi “garpta”, diğeri “şarkta”; ikisinin de amacı zalimlere karşı mazlumların haklarını kurumak, yani “Müdafaa-i Hukuk”
MADURO’NUN ZİYERETİ
Bolivar’ın ülkesinin devlet başkanı olan Maduro ülkemizi ziyaret etti. Daha gelmeden önce, 23 Ağustos'ta, Ulusal Kanal'ın sorusunu yanıtlayan Maduro, "Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyetçi geleneğine selam olsun" demişti. Bizim Cumhurbaşkanı’mızın Mustafa Kemal deyip de Atatürk diyememesi ise düşündürücü ve çok acı.
Ziyareti sırasında, dünyada bir tek Amerika bulunmadığını, kendisinin "başkaldıran, özgürlüğü için mücadele eden diğer Amerika'dan" geldiğini vurgulayan Maduro, 21'inci yüzyılın çeşitli zorluklar barındırdığına dikkati çekerek, daha önceki iki yüzyılda yaşanan savaşlarda köleliğe, ırkçılığa ve sömürgeciliğe baş kaldırıldığını söyledi.
Maduro, 21'inci yüzyılın çeşitli zorluklar barındırdığına dikkati çekerek, daha önceki iki yüzyılda yaşanan savaşlarda köleliğe, ırkçılığa ve sömürgeciliğe baş kaldırıldığını söyledi.
Maduro, "Biz Bolivarcı Venezuelalılar şuna eminiz; 21'inci yüzyılda artık imparatorluk hegemonyasına bağlı yaşayan ülkeler dünyadan silinecek." ifadesini kullandı.
Özellikle şu ifadesine dikkatinizi çekmek isterim:
"Bu anlamda medeniyet yolunda büyük bir diyalog çağrısı yapıyoruz. Dünya iş birliğine, barışa ve eşitliğe dayanan bir denge üzerinde yeni güç odaklarının ve kutuplarının doğacağını, böylece dünyanın yeni bir dengeye kavuşacağını düşünüyorum. Bu dünya için mücadele edilmeli. O yüzden Türkiye'ye geldik çünkü Türkiye'ye inanıyoruz. Yeni bir gücün doğduğunu biliyoruz. Tarihine ve kültürüne inanıyoruz. Daha da yaklaşalım, birbirimizi daha iyi tanıyalım, saygı duyalım ve bu yeni dünya için temelleri atmaya başlayalım diye dostluk kollarımızı size uzatıyoruz."
ATATÜRK İLE PARELELLİK
Lütfen Maduro’nun bu tespitlerini ve tahminlerini Atatürk’ün şu söylemleri ile karşılaştırın:
“...Şarktan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün şark milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum. İstiklâl ve hürriyetine kavuşacak olan çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşu, şüphesiz ki terakkiye ve refaha müteveccih olacaktır. Bu milletler bütün güçlüklere ve manilere rağmen, muzaffer olacaklar ve kendilerini bekleyen istikbale ulaşacaklardır....”
“... müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hakim olacaktır...”
”…insanlığa müteveccih fikir hareketi er geç muvaffak olacaktır. Bütün mazlum milletler, zalimleri bir gün mahv ve nabût edecektir. O zaman dünya yüzünden zalim ve mazlum kelimeleri kalkacak, insanlık kendisine yakışan bir halet-i İçtimaiyeye kavuşacaktır. Bizim milletimiz o zaman bu gayeye vasıl olan milletler arasında tekaddümüyle cidden iftihar edecektir…”
Maduro ve Atatürk, ikisinin de söylemleri, tahminleri, dilekleri aynı. Sadece bunlar değil, amaç aynı, mücadele edilen düşman aynı.
Selam olsun yeni dünyaya ve bu dünyanın kurulması için yüzyıllardır mücadele eden tüm devrimcilere…