ÖZGÜR DÜŞÜNCE YA DA ROBOTLAŞMA
Erich Fromm, çağdaş psikiyatrinin gelişmesine katkı sunan birkaç
bilim adamında birisi. Onun en önemli eserlerinden birisi de ‘Özgürlükten
Kaçış’ isimli kitabı. Bu kitapta, çağdaş insan için özgürlüğün anlamını ve
insanların özgürlükten kaçışlarını ve bunun nedenlerini anlatır.
Fromm, kitabının ‘Robot Uyumluluğu’ bölümünde, milyonlarca
kişinin nasıl oluyor da özgürlükten kaçıp, robot gibi yaşadığını anlamamıza
yardım ediyor. Okuyalım bakalım:
“Ele alacağım bu mekanizma, çağdaş toplumdaki normal
bireylerin birçoğunun bulduğu çözümü oluşturur. Kısaca özetlemek gerekirse,
birey, kendi olmaktan çıkar; kültürel kalıpların kendisine sunduğu kişiliği
tümüyle benimser; böylece tıpkı diğerleri gibi ve onların kendisinde beklediği
gibi olur. “Ben” ile dünya arasındaki tutarsızlık ve onunla birlikte de
bilinçli yalnızlık ve güçsüzlük duygusu ortadan kalkar. “…Kendi bireysel
benliğinden vaz geçen ve bir robot haline gelen kişi, çevresindeki milyonlarca
diğer robotla aynı olur. Ve artık kendini yalnız hissetmez, kaygı duymaz. Ama
ödediği bedel yüksektir; kendi benliğini yitirmiştir.
“Yalnızlığı yenmenin “normal” yolunun bir robot haline
gelmek görüşü, kültürümüzdeki insanın en yaygın görüşlerinden biriyle
çelişmektedir. Çoğumuz düşünme, hissetme ve dilediği gibi davranma özgürlüğüne
sahip bireyler olarak düşünülürüz. Kuşkusuz bu, çağdaş bireycilik konusundaki
genel görüş olmakla kalmamakta, aynı zamanda her birey, kendisinin “kendisi” ve
düşüncelerinin, duygu ve isteklerinin “kendisine ait” olduğuna içtenlikle
inanır. Bununla birlikte, aramızda gerçek bireyler vardır gerçi ama, ama çoğu
zaman bu inanç bir yanılsama, hatta bu koşulların ortadan kaldırılmasına giden
yolu tıkaması açısından, tehlikeli bir yanılsamadır.”
Fromm’un robotlaşma olarak isimlendirdiği bu duruma ‘sürüye
katılma’ da diyebiliriz. Sürüye katılan koyun özgürce dolaşmaktan vazgeçer ve
sürüye katılarak kendisini güvende hisseder. Çoban nereye derse oraya gider.
İtiraz etmeden gider, çünkü çobanın kararını kendi kararı sanır ve o bunun
farkında değildir.
Uzak, yakın arkadaşlarım, dostlarım var; onlarla
konuşuyorum, sosyal medyadan paylaştıkları mesajları, haberleri takip ediyorum.
Büyük çoğunluğu, özellikle siyasi konularda, aynı şeyleri söylüyor, sosyal
medyadan aynı şeyleri paylaşıyor. Hepsinin de Türkiye konusunda savundukları
düşünceler birbirinin aynısı. Ve hepsi bu fikirleri kendilerinin özgün
düşüncesi sanıyor. Oysa bu fikirler izledikleri televizyonlardaki konuşmacıların
veya okudukları gazetelerdeki yazarların düşünceleri. Bu düşünceleri
içselleştiriyorlar ve bir papağan gibi tekrar edip duruyorlar.
Sadece fikirleri aynı değil, duyguları da aynı. Hepsi aynı
politikacıyı seviyor ve hepsi aynı politikacıya kızıyor ve aynı politikacıdan
nefret ediyor.
Bunların izlediği televizyonlar da okudukları yazarlar da
aynı. Türkiye’nin ve dünyanın sorunlarına bakış açıları ve çözümleri de aynı. Tam
bir teslimiyet…
Özgürlükten kaçanların bazıları da cemaatlere katılıyor.
Cemaatler tam bir sığınma evi. İnsanlar bir şeyhe bağlanıyorlar; o ne derse
doğrusu odur diye kabulleniyorlar. Şeyhin düşüncelerini o kadar benimsiyorlar
ki, kendi özgün fikirleri sanıyorlar ve bu düşünceleri şiddetle savunuyorlar.
Özgürlükten kaçanların temel özelliği eleştirel düşünceden
uzaklaşmış olmaları. Eleştiri yok, araştırma yok, sorgulama yok, peşin kabul ve
benimseme var. Öylesine benimsiyorlar ki, duydukları ve okudukları düşüncelerin
başkasına ait olduğunu unutuyorlar ve kendi özgün düşünceleri sanıyorlar.
Eleştirel düşünceden uzaklaşınca kişinin özgün düşünce,
duyum ve arzuları da kayboluyor. Bunların yerini, katıldığı sürünün veya bir
parçası olduğu robotlar topluluğunun düşünce, duyum ve arzuları alıyor.
Emperyalizm, robotlardan oluşmuş böyle sürüleri kolaylıkla kullanabiliyor
ve ülkeye, millete ihanet edecek duruma getirebiliyor. Bunun en iyi örneği FETÖ
terör örgütü. 15/16 Temmuz gecesi yaşananları unutmadık.
Türkiye’nin geleceği için, ikinci istiklal savaşını zafer
ile taçlandırmamız için ve üretim devrimini gerçekleştirmemiz için özgürce ve eleştirel
olarak düşünen, “Müdafaa-i Hukuk” ve “Hakimiyet-i Milliye” ülküsünü benimsemiş kadrolara
ihtiyacımız var. Robotlaşmış, sürüye dönüşmüş, emperyalizmin piyonu haline gelmiş,
sahte Atatürkçülerden, sahte milliyetçilerden, sahte solculardan, sahte
dindarlardan bu ülkeye hayır yok.