31 Mart 2021 Çarşamba

 

ÖZGÜR DÜŞÜNCE YA DA ROBOTLAŞMA

Erich Fromm, çağdaş psikiyatrinin gelişmesine katkı sunan birkaç bilim adamında birisi. Onun en önemli eserlerinden birisi de ‘Özgürlükten Kaçış’ isimli kitabı. Bu kitapta, çağdaş insan için özgürlüğün anlamını ve insanların özgürlükten kaçışlarını ve bunun nedenlerini anlatır.

Fromm, kitabının ‘Robot Uyumluluğu’ bölümünde, milyonlarca kişinin nasıl oluyor da özgürlükten kaçıp, robot gibi yaşadığını anlamamıza yardım ediyor. Okuyalım bakalım:

“Ele alacağım bu mekanizma, çağdaş toplumdaki normal bireylerin birçoğunun bulduğu çözümü oluşturur. Kısaca özetlemek gerekirse, birey, kendi olmaktan çıkar; kültürel kalıpların kendisine sunduğu kişiliği tümüyle benimser; böylece tıpkı diğerleri gibi ve onların kendisinde beklediği gibi olur. “Ben” ile dünya arasındaki tutarsızlık ve onunla birlikte de bilinçli yalnızlık ve güçsüzlük duygusu ortadan kalkar. “…Kendi bireysel benliğinden vaz geçen ve bir robot haline gelen kişi, çevresindeki milyonlarca diğer robotla aynı olur. Ve artık kendini yalnız hissetmez, kaygı duymaz. Ama ödediği bedel yüksektir; kendi benliğini yitirmiştir.

“Yalnızlığı yenmenin “normal” yolunun bir robot haline gelmek görüşü, kültürümüzdeki insanın en yaygın görüşlerinden biriyle çelişmektedir. Çoğumuz düşünme, hissetme ve dilediği gibi davranma özgürlüğüne sahip bireyler olarak düşünülürüz. Kuşkusuz bu, çağdaş bireycilik konusundaki genel görüş olmakla kalmamakta, aynı zamanda her birey, kendisinin “kendisi” ve düşüncelerinin, duygu ve isteklerinin “kendisine ait” olduğuna içtenlikle inanır. Bununla birlikte, aramızda gerçek bireyler vardır gerçi ama, ama çoğu zaman bu inanç bir yanılsama, hatta bu koşulların ortadan kaldırılmasına giden yolu tıkaması açısından, tehlikeli bir yanılsamadır.”

Fromm’un robotlaşma olarak isimlendirdiği bu duruma ‘sürüye katılma’ da diyebiliriz. Sürüye katılan koyun özgürce dolaşmaktan vazgeçer ve sürüye katılarak kendisini güvende hisseder. Çoban nereye derse oraya gider. İtiraz etmeden gider, çünkü çobanın kararını kendi kararı sanır ve o bunun farkında değildir.

Uzak, yakın arkadaşlarım, dostlarım var; onlarla konuşuyorum, sosyal medyadan paylaştıkları mesajları, haberleri takip ediyorum. Büyük çoğunluğu, özellikle siyasi konularda, aynı şeyleri söylüyor, sosyal medyadan aynı şeyleri paylaşıyor. Hepsinin de Türkiye konusunda savundukları düşünceler birbirinin aynısı. Ve hepsi bu fikirleri kendilerinin özgün düşüncesi sanıyor. Oysa bu fikirler izledikleri televizyonlardaki konuşmacıların veya okudukları gazetelerdeki yazarların düşünceleri. Bu düşünceleri içselleştiriyorlar ve bir papağan gibi tekrar edip duruyorlar.

Sadece fikirleri aynı değil, duyguları da aynı. Hepsi aynı politikacıyı seviyor ve hepsi aynı politikacıya kızıyor ve aynı politikacıdan nefret ediyor.

Bunların izlediği televizyonlar da okudukları yazarlar da aynı. Türkiye’nin ve dünyanın sorunlarına bakış açıları ve çözümleri de aynı. Tam bir teslimiyet…

Özgürlükten kaçanların bazıları da cemaatlere katılıyor. Cemaatler tam bir sığınma evi. İnsanlar bir şeyhe bağlanıyorlar; o ne derse doğrusu odur diye kabulleniyorlar. Şeyhin düşüncelerini o kadar benimsiyorlar ki, kendi özgün fikirleri sanıyorlar ve bu düşünceleri şiddetle savunuyorlar.

Özgürlükten kaçanların temel özelliği eleştirel düşünceden uzaklaşmış olmaları. Eleştiri yok, araştırma yok, sorgulama yok, peşin kabul ve benimseme var. Öylesine benimsiyorlar ki, duydukları ve okudukları düşüncelerin başkasına ait olduğunu unutuyorlar ve kendi özgün düşünceleri sanıyorlar.

Eleştirel düşünceden uzaklaşınca kişinin özgün düşünce, duyum ve arzuları da kayboluyor. Bunların yerini, katıldığı sürünün veya bir parçası olduğu robotlar topluluğunun düşünce, duyum ve arzuları alıyor.

Emperyalizm, robotlardan oluşmuş böyle sürüleri kolaylıkla kullanabiliyor ve ülkeye, millete ihanet edecek duruma getirebiliyor. Bunun en iyi örneği FETÖ terör örgütü. 15/16 Temmuz gecesi yaşananları unutmadık.

Türkiye’nin geleceği için, ikinci istiklal savaşını zafer ile taçlandırmamız için ve üretim devrimini gerçekleştirmemiz için özgürce ve eleştirel olarak düşünen, “Müdafaa-i Hukuk” ve “Hakimiyet-i Milliye” ülküsünü benimsemiş kadrolara ihtiyacımız var. Robotlaşmış, sürüye dönüşmüş, emperyalizmin piyonu haline gelmiş, sahte Atatürkçülerden, sahte milliyetçilerden, sahte solculardan, sahte dindarlardan bu ülkeye hayır yok.

 

22 Mart 2021 Pazartesi

 BAĞIMSIZLIĞIMIZA VURULAN DARBE: İSTANBUL SÖZLEŞMESİ

Arka arkaya güzel haberler alıyoruz. Birkaç gün önce PKK’nın uzantısı HDP’nin kapatılması için Yargıtay Cumhuriyet Savcısı dava açtı. Bugün de İstanbul Sözleşmesi’nin feshedildiği haberi geldi.
Bu iki gelişmeye karşı çıkanlara bakıyoruz, çoğu kendisini Atatürkçü olarak lanse eden insanlar. Çok yanlış; Atatürkçülüğün iki temel ilkesi var: İstiklal-i Tam (tam bağımsızlık) ve Hakimiyet-i Milliye (millet egemenliği).
Emperyalist Batı, İMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi oluşumlarla mazlum milletleri nasıl ekonomik olarak kontrol etmek istiyorsa, İstanbul Sözleşmesi gibi bazı anlaşmalarla da siyasi açıdan diğer devletler üzerinde egemenlik kurmaya çalışıyor. Bağımsızlığımıza alenen darbeler vuruyor.
İstanbul Sözleşmesi'nin uygulamasını izleyen bir mekanizma var: GREVIO.
GREVIO sözüm ona tarafsız ve bağımsız 10 uzmandan oluşuyor. Sözüm ona diyorum çünkü hazırladıkları rapor tam anlamıyla Türkiye karşıtlığını içeriyor.
Bu oluşum, Türkiye’nin egemenlik haklarına açık bir şekilde müdahale ediyor. Türkiye’nin bağımsızlığına darbeler vuruyor. Bizim sahte Atatürkçüler de bu müdahaleleri beğeniyor, devam etsinler istiyor.
Bu raporlarda yazılanlardan bazı örnekler verelim de konu daha iyi anlaşılsın:
"Türkiye’nin güneydoğusundaki terörle mücadele operasyonları sırasında kamu ve askeriye tarafından gerçekleştirilen insan hakları ihlalleri iddiaları ışığında, GREVIO, etkilenen bölgelerdeki kadınlar için başta cinsel şiddet olmak üzere ve özellikle bu operasyonlar sonucunda gözaltına alınan veya tutuklanan kadınlar için artan şiddet riskinden endişe duymaktadır."
Dikkat edilirse, PKK’nın alıkoyduğu, dağa kaçırdığı kız çocukları ve kadınlar göz ardı edilirken, asker ve polislerin Kürt kadınlarına şiddet uyguladığı söyleniyor.
Mehmetçiklerimiz ve polislerimize leke sürerek terörü yok etmeye yönelik operasyonlar yasa dışı ilan edilerek durdurulmaya çalışılıyor. Okuyalım bakalım:
“Devletin düşmanı olarak görülen kadınlar veya bu kişilerle bağlantılı kadınlara (anne, eş, kız kardeş, kız evlat olsun) yönetilmiş şiddet dahil, her türlü durumda, yasadışı şiddete başvurmaktan imtina etmesi gerektiği prensibine bağlı kalmasını" (rapordan) tavsiye ediyor.
Bununla da kalınmıyor, güvenlik güçlerimizi tacizci ilan ediyor:
“Ayrıca GREVIO, hükümet kararı ile Türkiye’nin güneydoğusunda gerçekleştirilen askeri operasyonlar ve terörle mücadele operasyonlarında, kadınların taciz, cinsel şiddet ve tehditlere maruz kaldıkları ve tecavüz edilmiş ve/veya öldürülmüş çıplak kadın fotoğraflarının, emniyet güçleri tarafından sosyal medyada korkutma amacıyla paylaşıldığını iddia eden ürkütücü raporlara atıfta bulunur.”
GREVIO bunlarla yetinmiyor, devletin içerisine yerleşerek 15 Temmuz Darbe girişiminde bulunan FETÖ terör örgütü mensuplarının KHK ile ihracına da tepki gösteriliyor:
“GREVIO Türkiye’deki hâkim olan mevcut durumun etkilediği alanları vurgulamıştır. Terörle mücadele tedbirleri, Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki güvenlik operasyonları ve başarısız darbe girişimi sonrası kamu görevlilerinin toplu ihracıyla ortaya çıkan kamu görevlileri kaynağının boşalması gibi çeşitli faktörlerin, kadınların şiddetten uzak yaşama hakkının yerine getirilmesine uygun olmadığını ortaya koymaktadır.”
GREVIO raporunda 13 kez “lezbiyen kadınlar” ifadesi geçmektedir. Sözleşmede sürekli eşcinsellik vurgusu yapılmaktadır. GREVIO raporunda da Türk yetkililerden LGBTI’ye dair bir bilgi gelmediğinden yakınılmaktadır. İstanbul sözleşmesi ile toplumun çürütülmesi hedeflenmektedir:
“Türkiye’de lezbiyen, biseksüel ve trans kadınlar yüksek düzeyde ön yargı ve ayrımcılıkla karşılaşmakta, bu da onları zorla evlendirme ve “düzeltici tecavüz” dahil çeşitli şiddet türlerine karışı kırılgan hale getirmektedir. Mağdurlar, destek hizmetleri ve konukevlerine erişimde de ayrımcılıkla karşı karşıya kalmaktadır. GREVIO’ya genel politikalarda LGBTİ bireylere karşı hoşgörüsüzlük ile mücadele veya özellikle kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddet ile mücadeleyi hedefleyen politikalarda bu konuları ele almak üzere yetkili makamlarca alınan tedbirler hakkında az bilgi ulaşmıştır.”
Bu yazılanlardan anlaşılıyor ki, GREVIO kendisini Türk makamların üzerinde görmektedir.
SONUÇ
Sözlerimizi TGB'nin tespitleri ile bitirelim:
"1) Kadın mücadelesi emperyalizmin denetim ve dayatmalarıyla verilemez. Türk kadının eşitlik, özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi İstanbul Sözleşmesi’yle değil Cumhuriyet Devrimlerini savunarak verilir.
2) İstanbul Sözleşmesi toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim özgürlüğü adı altında erkek ve kadın cinsiyetlerinin ortadan kaldırmakta ve eşcinselliği normalleştirilmektedir.
3) İstanbul Sözleşmesinin uygulamasını denetleyen kurul (GREVİO) Türkiye’nin terörle mücadelesinden rahatsızlık duyan, Eren Bülbül’ün, Bedirhan bebeğin, Şenay Aybüke Yalçın’ın ve onlarca vatandaşımızın katili terör örgütü PKK’ya kalkan görevi gören bir rapor hazırlamıştır.
4) Hazırlanan rapor, İstanbul Sözleşmesi'nin kadın haklarını savunmak amacını değil kadın ve insan hakları düşmanlarını savunmak amacını taşıdığını açıkça göstermektedir.
5) Kadın ve erkek eşitliğini, çürümüş toplum yapılarını dayatan sözleşmelerle değil Cumhuriyet değerlerini koruyarak ve ilerleterek sağlarız.
6) Ayaklarımız vatan topraklarına basıyor. Bu yüzden kendi kanunlarımıza sarılacak ve kendi kanunlarımızı uygulayacağız, 6284’e sarılacağız. Kadınlarımızın, çocuklarımızın, Türk Milletinin bağımsız ve başı dik bir yaşam sürmesi için milli demokratik devrimimizi tamamlayacağız."
Beğen
Yorum Yap
Paylaş