AMERİKA’NIN İNSANLIK SUÇLARI
Afganistan’da yenilerek ülkeyi terk edince ”medeniyet ışığı
söndü” diyerek Amerika’yı işgal ettiği ülkelere medeniyet ışığı saçan bir
devlet gibi gösterenler oldu. Amerika işgal ettiği topraklara medeniyet ışığı
filan götürmez, barut götürür, bomba götürür, ölüm götürü, zulüm götürür.
Bu medeni Amerika kurulduğu tarihten bu yana neler yapmış özetleyelim:
KURULUŞUNDA KATLİAMLAR VAR
Amerika kurulduğundan bu yana insanlık suçu işleye işleye
büyüdü. Büyüme oranı, işlediği insanlık suçları ile orantılı gitti. Emperyalizm
kan içerek büyür; ne kadar çok katliam, sömürü ve doğa tahribatı o kadar hızlı
büyüme.
Amerika bağımsızlığını İngiltere ile savaşarak elde etti.
Bağımsızlığını ilan ettiği topraklara ise Kızılderilileri öldüre öldüre sahip
oldu. Bağımsızlık bildirisinde bile onlardan “Acımasız vahşiler” diye söz
edilir. Bağımsızlık bildirisini kaleme alan Thomas Jefferson Kızılderililerin
topraklarını ele geçirmenin beyazların hakkı olduğunu söyler. İlk
cumhurbaşkanlarından John Adams’ göre Kızılderililer “Kanlı av köpekleridir”.
20 milyonun üzerinde Kızılderili ya öldürülmüş ye da ölümcül
şartlar içine itilmiştir. Çeşitli işkencelere, tecavüzlere, hastalığa, açlığa
ve sürgüne maruz bırakılmış, çocuk kadın demeden acımasızca
katledilmiştir. İlk biyolojik silah
onlar için kullanılmış, çiçek virüsü bulaştırılmış battaniyeler verilerek
binlerce Kızılderili ölüme terk edilmiştir. Amerikan hükümeti her Kızılderili
kafatası için 5 dolar vererek adeta soykırım yapmıştır. Bununla yetinilmemiş,
Kızılderililerin en önemli besin kaynağı olan bizonlar da öldürülüp
Kızılderililer açlığa mahkûm edilmiştir. İlk zamanlar kuzey Amerika’da 50
milyon bizon varken 1889’da ülkede sadece 540 bizon kalmıştı.
KATLİAMLARA DEVAM
Amerika ülke dışındaki katliamlara erken başladı. 1899’dan
1902’ye kadar Filipinleri zapturapt altına almak için yapılan askeri harekâtta
200.000 Filipinli can vermiş, on binlercesi yaralanmış ve işkence görmüştü.
6 ve 9 Ağustos 1945 insanlık tarihinin en acı ve en karanlık
günü oldu. Amerika, önce Hiroşima’ya
daha sonra da Nagazaki’ye atom bombası attı ve on binlerce masum insanı
acımasızca öldürdü. Kentler harabeye döndü. Sadece insanlar değil o bölgelerde
yaşayan her canlı artık yaşamaz oldu. Radyasyonun etkisi yıllarca devam etti.
Bu bir insanlık suçuydu. Bu bombalar Japonlara değil
insanlığa atıldı ve 6 Ağustos’ta dünya insanlığını kaybetti.
Guatemala ise 1954 yılında Amerika tarafından işgal edildi.
İşgal sonucu askeri yönetim kuruldu. Bu yönetim sırasında daha önce topraksız
köylülere dağıtılan araziler geri alındı. 36 yıl süren iç savaş sonucunda
200.000’nin üzerinde Guatemalalı hayatını kaybetti.
Panama Başkanı Noriega’nın uyuşturucu işiyle uğraştığını
bahane eden Amerika 1989 yılında bu ülkeyi işgal etti. Panama City’de
Noriega’nın büyük halk desteği gördüğü işçi semtleri bombalandı ve zorla
boşaltıldı. Binlerce insan tutuklandı. Zengin Kompradorların desteği ile yeni
bir hükümet kuruldu.
Amerika müdahale edecekse, büyük, küçük ülke demeden
gereğini yapar. Dominik beş kere Amerikan askeri müdahalesine maruz kaldı. 100
binin biraz üzerinde nüfusu olan Granada da Amerikan gaddarlığından nasibini
aldı. 1983’de Reagan yönetimi bu ülkeye işgal ederek yönetimi değiştirdi.
Sonuçta işsizlik ve yoksulluk diz boyu arttı.
Vietnam savaşı ise tam bir trajedidir. Bu savaş 1965 yılında
başlamış ve 1975 yılına kadar sürmüştür. Vietnam 1,5 milyon vatandaşını ve zehirlenme
sonrası topraklarının üçte birini kaybetmesine karşın savaştan galip çıktı. Bu
1.5 milyonun üstündeki Vietnamlının çoğu sivildi, çocuktu, kadındı.
Irak’a iki kere müdahale etti. 2003’teki ikinci müdahaleden
bu yana Irak’ta ölen sivil sayısı 1.000.000’nun üzerindedir. Binlerce insan
işkenceye maruz kaldı. Kadınların ırzına geçildi. Çocuklar ailesiz kaldı. 2
milyondan fazla insan evinden, yurdundan göç etmek zorunda kaldı.
Amerika katliamlarını bizzat kendi askeri güçlerini
kullanarak gerçekleştirdiği gibi farklı ülkelerde kendisine bağlı örgütleri
silahlandırarak, eğiterek ve destekleyerek de yapar. El Salvador’da,
Guatemala’da Kolombiya’da Endonezya’da bu yöntemleri kullanmıştı; tıpkı
şimdilerde Batı Asya’da yaptığı gibi.
Şili’de sosyalist lider Allende’i devirmek için Pinochet’i
destekledi. Pinochet, 1973 yılında önce Allende yanlısı subayları öldürdü. Daha
sonra Allende’in bulunduğu Başkanlık Sarayı’nı ve ailesinin oturduğu evi
bombaladı. Allende öldürüldü. İktidarı devir alan Pinochet iktidarı süresince
katliamlar yaptı. 3 binin üzerinde insan öldürüldü. Bir milyondan fazla insan
Şili’den göç etti.
Endonezya’da ABD destekli ordu 500.00’den fazla insanı
öldürdü. Komünist Partisi’ni ve onun sempatizanlarını yok etti. On yıl sonra
Amerika destekli Endonezya ordusu Doğu Timur’u istila edip 600.00’lik nüfusun
100.000’den fazlasını öldürdü. Saldırı, Başkan Ford ve Dış İşleri Bakanı
Kissinger’in Endonezya’yı terk etmesinden bir gün sonra başladı. Belli ki yeşil
ışık yakılmıştı.
Amerika’nın insanlık suçlarının en taze örneği Suriye’de
yaşanıyor. Amerikan askerlerinin desteklediği terör örgütlerinin eylemleri
sonucu 300.000’den fazla insan hayatını kaybetti. Milyonlarcası evinden yurdundan
göç etmek mecburiyetinde kaldı. Anneler, babalar, bebekler denizlerde boğuldu.
BU KATİLAMLAR KİMİN VE NE İÇİN?
Başkan Wilson’un 1907 yılında
söylediği şu sözlerde bu sorunun cevabı veriliyor:
“Ticaret ulusal
sınır tanımadığı ve üretici de dünyayı bir Pazar olarak görmekte ısrar ettiği
için ülkesinin bayrağı da onu izlemeli, ona kapalı olan ülke kapıları kırılıp
devrilmelidir. Sermayedarların elde ettiği imtiyazlar devletin bakanlarınca
güvence altına alınmalıdır, gönülsüz ülkelerin egemenlik hakları süreç
içerisinde çiğnense bile. Koloniler oluşturulmalı ve ele geçirilmelidir, öyle
ki dünyanın sağılmaya elverişli hiçbir köşesi es geçilmiş ya da bakir
bırakılmış olmasın.”
ABD’nin politik
hedeflerinden biri, küresel sermaye birikimi için dünyayı güvenli hale
getirmektir. Herhangi bir şekilde ekonomik bağımsızlık ya da halkçı bir yeniden
dağıtım politikası izleyenler, ekonominin artık değerini halkın yararına
kullanarak kâr amacı gütmeyen hizmetlere ayırmak isteyen yönetimler Amerika’nın
müdahale ya da işgal şeklinde gazabına uğramaktadır.
Bu müdahalelerden,
bu katliamlardan amaç, uluslararası finans sisteminin güvenliğini korumaktır.
Hiçbir ülkenin, bağımsız bir ekonomi politikası izlemesine ve kendisini
geliştirmesine izin verilmez. Böyle ülkeler ambargolarla, müdahalelerle ve
hatta işgallerle cezalandırılır ve tuttuğu yoldan gitmesi önlenir.
BÜYÜK SERMAYENİN
KATİL BEKÇİLERİ
Dünyada büyük
sermayenin egemen olmasını sağlamak için Amerikan Ordusu her an nöbettedir. Bu
ordunun ölüm makinesi özelliğini yitirmemesi için her yıl milyarlarca dolar
para harcanır. Amerika’nın 35’den fazla ülkede 400’den fazla üssü vardır. Bu
üslerde 500.000 üstünde asker vardır. Bu ülke adeta bir nükleer bomba deposu
gibidir. Dünyanın her yanına yetişebilecek binlerce stratejik ve taktik
uçakları, binlerce füzesi vardır.
Bu kadar güçlü bir
orduya sahip Amerika, özellikle son yıllarda, terör örgütlerini de kullanıyor.
Amerika’ya yakın devletlerin askerleri, polisleri ve teröristler CIA ve buna
benzer diğer birimlerce eğitiliyor. Onlara gözetim, soruşturma, işkence, göz
dağı ve suikast konularında bilgiler veriliyor. Latin Amerika’da “Katiller
Okulu” olarak bilinen Fort Benning’teki ABD Askeri Okulu’nda yandaş
devletlerden gelen askerlere en son zulüm ve işkence metotları öğretiliyor. El
Salvador’da köy katliamları yapanlar ve diğer vahşetlere karışanların çoğu bu
okulda eğitilmişti.
PSİKOLOJİK SAVAŞ
Amerika bunlarla
yetinmez, bir yandan da kendisini haklı göstermek ve yaptıklarını gizlemek için
psikolojik savaş yürütür. Büyük sermayenin elinde olan ABD medyası her yıl
milyonlarca haber, fotoğraf, yorum, başyazı, köşe yazısı ve makaleleriyle diğer
ülkeleri ve kendi halkını etkiler. CIA ülke içinde 200’den fazla gazete, dergi,
haber ajansı ve yayınevinin bizzat sahibidir. Ayrıca diğer gazeteler ve
dergiler aracılığı ile yanlış ve taraflı haberler yayar.
Ulusal Demokrasi
Vakfı ve Uluslararası Gelişme Örgütü gibi ABD hükümetinin parasal destek
verdiği kuruluşlar ile Ford, Soros Vakfı ve diğer organizasyonlar diğer
ülkelerdeki üniversitelere yardımda bulunur. Bu yardım serbest piyasa ekonomisi
ideolojisini destekleyen akademik programlara, sosyal bilim enstitülerine,
araştırmalara, burslara ve ders kitaplarına gider.
Birçok ülkedeki
Protestan misyoner teşkilatları CIA’nın kontrolündedir. Buradaki rahipler birer
ajan gibi çalışır. Ayrıca bazı tarikatlar, cemaatler de CIA tarafından
kullanılır.
AMERİKA’NIN SONU
GELDİ
Karamsar değiliz,
yeni bir dünya kuruluyor. Bu yeni dünyada Amerika’nın dünyaya egemen olma
arzuları son bulacaktır. Afganistan yenilgisi bunun habercilerinden birisidir.
Yeni kurulacak dünyada sömürenlerle sömürülenler arasındaki çelişki bitecek ve
Atatürk’ün müjdelediği günler yakında gelecektir:
“...
müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler
arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği
çağı hakim olacaktır...”
”…insanlığa
müteveccih fikir hareketi er geç muvaffak olacaktır. Bütün mazlum milletler,
zalimleri bir gün mahv ve nabût edecektir.
O zaman dünya
yüzünden zalim ve mazlum kelimeleri kalkacak, insanlık kendisine yakışan bir
halet-i İçtimaiyeye kavuşacaktır. “