31 Mayıs 2019 Cuma


İMAMOĞLU ATATÜRKÇÜ İMİŞ!

Duyunca üzüldüm ama şaşırmadım. Bir grup Atatürkçü Düşünce Derneği ve Cumhuriyet Kadınları Derneği üyesi toplu olarak bankaya gitmiş ve Sayın Ekrem İmamoğlu’nun hesabına para yatırmışlar. Gerekçe de İmamoğlu’nun Atatürkçü olması imiş.

Şaşırmadım dedim çünkü bu insanların Atatürkçülüğü içlerine sindiremediklerini biliyordum. Bunlara göre Atatürkçülük, siyasal ve kültürel batıcılıktan ibarettir.

ATATÜRKÇÜLÜK NEDİR?

Kestirmeden söyleyelim; Atatürkçülük, Müdafaa-i Hukuk öğretisine dayanır. Müdafaa-i Hukuk, yani Türk milletinin ve tüm mazlum milletlerin haklarını emperyalizme karşı savunmak. Türk milleti bunun için emperyalizme karşı bir kurtuluş savaşı vermiştir.

Atatürkçülük tam bağımsızlık demektir. Tam bağımsızlık, yani, “siyasi, mali, adli, askeri, kültürel ve benzeri her hususta bağımsızlık ve tam serbestlik.”

Atatürkçülük egemenliği kayıtsız şartsız millette olması ve Türk milletinden başka bir gücün toplum hayatına egemen olmaması için mücadele etmektir.

Atatürkçülük, Türk milletinin bilimin rehberliğinde muasır medeniyet seviyesine çıkarmak için mücadele etmektir.

Atatürkçülük, insanlar arasında gelir, servet ve fırsat eşitsizliğinin kalkması için mücadele etmek demektir.

Atatürkçünün birinci görevi Türkiye Cumhuriyeti’ni, kuruluş felsefesine uygun olarak, sonsuzluğa kadar yaşatmaktır. Cumhuriyet öncelikle vatan toprağı korunarak yaşatılır.

Atatürk’ün “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” özdeyişini unutmadan vatan toprağının her karış toprağını ve denizini savunmaktır Atatürkçülük.

Ve Atatürkçülük, bütün bunlar için aralıksız devrim ve atılım yapmak demektir.

İMAMOĞLU’NUN NERESİ ATATÜRKÇÜ?

Şimdi soruyorum: Sayın İmamoğlu Atatürkçülük adına bugüne kadar neler yapmıştır?

Emperyalizme karşı hangi mücadeleyi vermiştir? Türk ordusunun şerefli subayları, ülkenin vatansever aydınları, siyasetçileri, bilim adamları Ergenekon, Balyoz gibi kumpaslarla hapislere atılırken İmamoğlu neredeydi? Ne yapıyordu?

Zamanın hükumeti Kürt açılımı yapıyoruz adı altında vatan topraklarımızın bir kısmını PKK’ya teslim etmek üzere iken Sayın İmamoğlu neredeydi? Ne yapıyordu?

Emperyalist Amerika’nın Türkiye’yi bölmek için üzerimize saldığı PKK’lı hainler Mehmetçiklerimizi şehit ederken Sayın İmamoğlu neredeydi? Ne yapıyordu?

15 Temmuz gecesi FETÖ aracılığı ile Amerika’nın Türkiye’yi işgal etme girişimi sırasında Sayın İmamoğlu neredeydi? Ne yapıyordu?

Okullarda andımızın okunması yasaklandığında, milli bayramlarımızın kutlanmaması önlendiğinde Sayın İmamoğlu neredeydi? Ne yapıyordu?

BÖYLE ATATÜRKÇÜLÜK MÜ OLUR?

Seçim kampanyana Atatürk’ün “Bir fesad ve hiyanet ocağı” diye nitelendirdiği patrikhaneyi ziyaret ederek başlayacaksın ama Atatürkçü olacaksın!

Gizlice(!) Eyüp Sultan’a gidip namaz kılacaksın, sonra da fotoğraflarını medyaya dağıtacaksın ama Atatürkçü olacaksın!

Yaptığın mitinge Kuran ve dua okutarak başlayacaksın ama Atatürkçü olacaksın!

Güneydoğulu mollalarla sahur yemeği yiyip onlardan oy isteyeceksin ama Atatürkçü olacaksın!

Abdülhamid ve Menderes’i demokrasi kahramanı ilan edeceksin ama Atatürkçü olacaksın!

Turgut Özal’ın kabrini ziyaret edip ondan sitayişle bahsedeceksin ama Atatürkçü olacaksın!

Kıbrıs’ın “ver kurtulcu” Cumhurbaşkanı Akıncı’yı ziyaret edip onun görüşlerini paylaşacaksın ama Atatürkçü olacaksın!

Türkiye Cumhuriyeti’nin bir milli devlet olduğunu unutup “İstanbul Ankara’dan yönetilemez” diyeceksin ama Atatürkçü olacaksın!

Türkiye’yi bölmek için FETÖ, PKK gibi terör örgütlerini üstümüze salan, ekonomik olarak bizi sömürmeye devam etmek isteyen emperyalistlerin başı Amerika aleyhine tek laf etmeyeceksin ama Atatürkçü olacaksın!

Emperyalistlerin taşeronu, maşası, Mehmetçiklerimizin katili PKK ve FETÖ’den ve SOROS’un beslediği yazarlardan, sözcülerden övgüler, destekler alacaksın ama Atatürkçü olacaksın!

“PKK değil Türk devleti silah bırakacak”, “Öcalan’ın posterini Kürdistan’a asmayacağız da nereye asacağız”, “Türk ordusu işgalcidir”, “İstiklal Marşı ırkçı bir dayatmadır” gibi haince laflar eden ve Apo’nun heykelini dikmeye kalkan PKK eşbaşkanı Demirtaş’ın siyasetlerini beğenip omu alkışlayacaksın ama Atatürkçü olacaksın!

Sayın İmamoğlu, sen ancak Demirtaş’ın, Pervin Buldan’ın, Emre Uslu’nun, Mustafa Akıncı’nın olabildiği kadar Atatürkçü olabilirsin.

GERÇEK ATATÜRKÇÜ ADAY VAR: M İLKER YÜCEL

İstanbul için gerçek Atatürkçü bir aday var: Vatan Partisi’nin adayı Mustafa İlker Yücel. Sayın Prof Dr. Tülin Oygür’ün onu Aydınlık gazetesinde çıkan yazısında çok iyi anlatmış. Okuyalım da gerçek Atatürkçü kimmiş görelim:

“İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylarından birisi Mustafa İlker Yücel’dir. Vatan (İşçi) Partisi’nin 1999’da İzmir’deki bir yürüyüşünde “Avrupa Birliğine Hayır” pankartının önünde slogan atarken çekilmiş resminde henüz 17 yaşında olan bu devrimci genç adamın, -hiç Atatürk için durduramadığı hıçkırıklarla ağlamış mıdır bilinemez ama- daha rüştünü ispat etmediği yaşlarından bu yana Atatürk’ün devrim yolunda yaşamını düzenlediğini herkes bilir.

Emekçi bir ailenin çocuğu, İzmir’de büyümüş, tarih bölümü mezunu… Çok genç yaşında örgütlü mücadelenin içine girmiş. Çok sayıda değerli bilim adamının denetiminde hazırlanan “Atatürk’ün Bütün Eserleri” çalışmasında arşiv tarama grubunda görev almış; Türkiye’yi uluslararası anti-emperyalist gençlik toplantılarında temsil etmiş; Atatürk gençliğini örgütleyen Türkiye Gençlik Birliği’nde üç yıl genel başkanlık yapmış ve ABD askerlerinin kafalarına çuval geçirilmesi, 19 Mayıs 2012’de iki yüz bin vatandaşımızla yapılan Taksim yürüyüşü, yasaklanan 29 Ekim, 23 Nisan, 30 Ağustos milli bayramlarındaki kitlesel yürüyüşler ve Silivri duvarlarını yıkan büyük mücadele, TGB tarafından onun önderliğinde yapılmış…

İlker Yücel, küçük yaşlarında katıldığı Vatan Partisi’nin rahleyi tedrisatından geçmiş, Atatürk’ün milli kurtuluş mücadelesini ve devrimlerini bilimsel sosyalizmin ışığında sindire sindire okumuş, anlamış ve Atatürkçülüğün bugünün pratiğinde yol gösterici ışığını yakalamış. Ağlaşan Atatürkçüler, o yürüyüşlerde, o mitinglerde kaldılar ve Atatürklerini kaybettiler. İlker Yücel ise İstanbul için çözümlerini, Atatürk’ün tam bağımsız, halkçı, aydınlık Türkiye hedefinde maddeleştirerek İstanbul halkına sunuyor…”


30 Mayıs 2019 Perşembe


YENİ BİR DÜNYAYA DOĞRU

Sadece ufku değil, ufkun ötesini de görebilen Atatürk’ün bir öngörüsü daha gerçekleşmeye başladı. Adana’da sabaha kadar süren bir sohbetin sonunda şöyle demişti:

“...Şarktan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün şark milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum. İstiklâl ve hürriyetine kavuşacak olan çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşu, şüphesiz ki terakkiye ve refaha müteveccih olacaktır. Bu milletler bütün güçlüklere ve manilere rağmen, muzaffer olacaklar ve kendilerini bekleyen istikbale ulaşacaklardır...”

Tablo ortada, Atatürk’ün dediği gibi, “istiklâl ve hürriyetine kavuşan” şark milletleri ekonomik olarak da refah toplumu olma yolunda hızla ilerliyor.

Vatan Partisi’nin düzenlediği ve Çin’in Türkiye büyük elçisi ve diğer diplomatlarının katıldığı “Üretimde Atılım için Türkiye-Çin İşbirliği” toplantıda Sayın Perinçek Asya ülkelerinin nasıl bir atılım içinde olduğunu rakamlar vererek anlattı.

Sözü Sayın Doğu Perinçek’e bırakalım:

“ASYA ÇAĞI

Sanayicilerimizin de artık sık sık vurguladıkları gibi, dünya ekonomisinin ve siyasetinin ağırlığı Asya’ya kayıyor. Üretim Asya’dadır. Teknolojik gelişmenin ve buluşların kıtası artık Asya’dır.

Çin ve Hindistan ekonomileri büyüdüğü için dünya ekonomisi büyüyor. 2016 yılında önde gelen ülkelerin dünyadaki büyümeye katkıları yüzde olarak şöyle sıralanıyordu:

Çin; yüzde 39, Hindistan; yüzde 19, ABD; yüzde 10, AB; yüzde 6.5, Japonya; yüzde 3.

2019 yılı tahminleri ise şöyle:

Çin; yüzde 33, Asya (Çin ve Japonya dışında); yüzde 30, ABD; yüzde 11, Ortadoğu ve Kuzey Afrika; yüzde 4, Sahra Altı Afrika; yüzde 2, Avrupa Euro Bölgesi; yüzde 4, İngiltere; yüzde 1, Avrupa’nın kalanı; yüzde 3, Japonya; yüzde 1, Kanada; yüzde 1, dünyanın geri kalanı; yüzde 8.

2030 yılı için yapılan yansıtmalar, girdiğimiz çağı gözlerimizin önüne sermektedir. 10 yıl sonra dünya dengelerinde, Asya’nın yükselişini vurgulayan köklü değişiklikler görülüyor. O zaman 10 büyük ekonominin gayri safi yurt içi hasılasına göre sıralaması şöyle tahmin ediliyor:

(2017 ile karşılaştırılarak, satın alma gücü paritesine göre, trilyon dolar)

2017-2030, % Artış

Çin; 23.2 64.2 + 177, Hindistan; 9.5 46.3 + 387, ABD; 19.4 31.0 + 60, Endonezya; 3.2 10.1 + 216, Türkiye; 2.2 9.1 + 314, Brezilya; 3.2 8.6 + 169, Mısır; 1.2 8.2 + 583, Rusya; 4.0 7.9 + 98, Japonya; 5.4 7.2 + 33, Almanya; 4.2 6.9 + 64

EZİLEN DÜNYA GELİŞEN DÜNYA OLDU

Yüzyıl öncesini hatırlayalım. O zaman Çin ve Hindistan, Mazlumlar Dünyası'nın iki büyük ülkesiydi. Bir zamanlar “gerilik” kavramı, Çin ve Hindistan ile tanımlanıyordu. Batı’dan bakanlar, Çin ve Türkiye’yi, “Doğu’nun hasta adamları” diye hor görüyorlardı. Oysa bugün Çin, Hindistan ve Türkiye, Gelişen Dünya'nın başını çekiyorlar. 2030 yılında üçü de ilk beş ekonominin içinde yer alacaklar. 21. yüzyıla damgasını vuran olay budur: Ezilen Dünya, Gelişen Dünya oldu.

Dünyanın bütün iklimlerinde Çin mucizesinden söz ediliyor. Çünkü Çin’de devrimle kurulan yönetim, bağımsızlığa özen göstermiş, halkın çıkarlarını gözetmiş, yetenekli ve çalışkan bir işgücü yaratmış, karma ekonomiyi uygulamış ve plan yapmıştır.

TÜRKİYE’NİN AVRASYA’DAKİ KONUMU

Türkiye, Atatürk’ün de vurguladığı üzere, “Asyaî bir ülkedir” ve Nâzım Hikmet’in tanımıyla “Bir kısrak başı gibi” Avrupa’ya uzanmıştır. Yine Türkiye, Atatürk’ün belirttiği gibi “Bir koçbaşı gibi Asya’yı savunmuştur” ve hâlâ savunmaktadır.

Birinci ticaret ortağımız Çin, ikincisi Rusya ve üçüncüsü Almanya. Özetlersek, biz Avrasya ülkesiyiz ve Asya ile Avrupa’nın merkezindeyiz.”

Vatan güvenliğimiz ve enerji güvenliğimiz de Asya’dadır. Suriye, Irak, İran, Azerbaycan ve Rusya, bizim yalnız komşularımız değil, aynı zamanda enerji güvenliğimizdir ve ekonomi ortaklarımızdır.

Türkiye, Atlantik sistemine bağlı hükümetler döneminde Asyalı konumuna yerleşmektedir. Demek ki, bu süreç, iradeyle değiştirilmesi olanağı bulunmayan nesnel bir süreçtir.”

Bütün bu gelişmeler göstermektedir ki, Atatürk’ün şu öngörüsü de er geç gerçekleşecektir:

“... müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hakim olacaktır...”

29 Mayıs 2019 Çarşamba


TÜRK-AMERİKAN SAVAŞININ SİLAH VE ASKERLERİ

TSK Pençe Harekatı’nı başlatarak S-400’ler konusunda Türkiye’yi sıkıştıran tehdit eden Amerika’ya çok güzel bir cevap vermiş oldu. Amerika’nın kara gücüm dediği PKK’nın Hakurk’taki varlığını yok eden Mehmetçiklerimizle gurur duyuyoruz.

Bir diğer gurur kaynağımız ise bu harekatta kullanılan helikopter, silah ve mühimmatların Türk malı olması. Kendi silahlarımızla Amerika’nın paralı askerlerini vuruyoruz.

AMERİKA’NIN TEKELLERİ

Emperyalizm özellikle 5 konuda tekel olmak ister, sıralayalım: Doğal kaynaklara egemen olmak, ileri teknoloji, kendi sermayesinin serbest dolaşımı ve bankacılık sistemi, kitle imha silahları, televizyonlar, gazeteler, haber ajansları ve diğer iletişim araçları.

Emperyalizmin baş savunucusu Amerika bu tekelleşme konusunda çok hassastır. Bunu ihlal eden veya etmek isteyen milli devletlere saldırır. Ya iktidara kendi adamlarını getirir ya da o ülkeyi parçalar, böler ve daha kolay yönetilir hale sokar.

Yıllardır Türkiye'de oynan senaryo da bu işte!


SİLAHLAR AMERİKA’DAN MÜHİMMAT VE ASKERLER İSE YERLİ

Amerika bu tekellerini korumak için dünyanın farklı bölgelerinde 800 civarında askeri üs kurmuştur. Bu üslerdeki askerler büyük sermayenin bekçileridir.

Amerika bu askerlerini mecbur kalmadıkça kullanmaz. Parçalamak istediği milli devletlerin içinde terör örgütleri kurar, onları silahlandırır, eğitir, maaşa bağlar ve paralı askerler haline dönüştürür. Bunun en iyi örneği de PKK’dır.

Amerika’nın milli devletleri parçalamak ve yönetmek için daha farklı ve etkin ama masum görünüşlü silahları da vardır. Bunların mühimmatlarını hedef ülkelerden temin eder. Nedir bu masum görünüşlü silahlar diyorsanız, yazalım:

Demokrasi, azınlık hakları, etnik kimlik siyaseti, dini cemaatler, halklara özgürlük, ana dilde eğitim, yerel özerklik, barış.

Silahlar Amerika’dan ithal ama bunları kullanacak askerler yerli: siyasetçiler, yazarlar, gazeteciler, televizyon yorumcuları, sosyal medya trolleri, bir de bunlara inanıp kanan saf kimseler.

KİMİSİ GÖNÜLLÜ KİMİSİ PARALI ASKER

Amerika’nın gönüllü ve paralı askerlerini tanımak çok da zor değil. Konuşmalarından, yazdıklarından ve eylemlerinden kolaylıkla anlaşılırlar. En bariz özellikleri NATO, Batı İttifakı ve Amerika yanlısı olmalarıdır. Bunlara hiç toz kondurmazlar, hiç eleştirmezler.

Etnik kimlik üzerinden siyaset yaparlar. Halklara özgürlük isterler. Ana dilde eğitimi savunurlar. Yerel Özerklik Şartı kalksın isterler. Bölücü terör örgütü PKK ve onun siyasal uzantısı HDP’ye sıcak bakarlar, iş birliği içine girmekten çekinmezler. HDP/PKK eş başkanının politikalarını beğenirler, alkışlarlar.

Büyük bir kısmı da en tehlikeli dini cemaat olan FETÖ içinde örgütlenmiştir. Bazıları bu örgütü masum göstermeye çalışır, bazıları da devlet yargısıyla, güvenlik güçleriyle bu örgüt üzerine gidince onları korumaya kalkarlar. Hapistekileri kurtarmaya çalışırlar.

Amerika’nın yapmayı planladığı, İran’dan başlayıp Akdeniz’e kadar uzanan terör koridorunu TSK kuvvetleri Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatları ile önleyince “Suriye bataklığında ne işimiz var?” diye bas bas bağırırlar.

Türkiye ne zaman PKK’nın üzerine ciddi anlamda gitse bunlar barış havarisi kesilirler.

Türkiye Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi almasın, savunması Amerika’ya bağlı kalsın isterler.

Türkiye Doğu Akdeniz’de petrol ve doğal gaz aramaya başlar, bunlar aramalar durmalıdır diye beyanat verirler.

NATO’dan çıkmayalım diye elli takla atarlar. NATO’nun ne kadar önemli olduğunu uzun uzun anlatırlar.

Amerika Esat’a katil der, bunlar hemen Esat’ın üzerine silahlı terör örgütleri yollarlar.  Ülkesini korumaya çalışan Suriye ordusunu rejim güçleri deyip katliam yapmakla suçlarlar.

Dillerinden küreselleşme, liberal ekonomi sözcükleri düşmez. Özelleştirme adı altın Türkiye’nin kamu varlıklarını yabancılara peşkeş çekerler. Yabancı sermayenin Türkiye’yi sömürmesine göz yumarlar.

Bunların bir kısmı Atatürkçü, bir kısmı milliyetçi, bir kısmı dindar geçinir. Milletimiz bu yüzden bunları teşhis etmede zorlanıyor. Yukarıda yazdıklarım bunların tanınması için birer uyarıdır. Umarız halkımız kısa zamanda bu gönüllü ve paralı askerleri gerçek kimlikleri ile tanır ve tavrını ve seçimlerini ona göre belirler.


21 Mayıs 2019 Salı


ATATÜRK İLE ALDATANLAR ÇOĞALDI

19 Mayıs Atatürk’ü anma ve Gençlik ve Spor Bayramı münasebetiyle yapılan konuşmaları okudum, yazılan yazıları dinledim; dost sohbetlerine katıldım ve sosyal medyada paylaşılanlara baktım ve bende şu kanaat uyandı:

İnsanlarımızın çok büyük kesiminin kalplerinde Atatürk sevgisi var ama Kemalist düşüncenin özü maalesef o oranda yok. Ne yazık ki bu durum bazı şarlatanların halkımızı Atatürk ile aldatmasına neden olabiliyor.

Atatürk posteri giyen ve eline bayrak alıp sallayan herkes kendisini Atatürkçü sanıyor. Bir Atatürkçü her şeyden önce Kemalist düşünceyi kavramalı ve eylemlerine ve seçimlerine bu düşünce yön vermelidir.

KEMALİZM BİLİNMEDEN ATATÜRKÇÜ OLUNMAZ

Kemalizm Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesidir ve Türk Devrimi’ne giden yoldur.

Kemalizm Müdafaa-i Hukuk doktirinine dayanır.

Müdafaa-i Hukuk yani emperyalizme ve sömürüye karşı milletin hukukunu savunmak;

Müdafaa-i Hukuk yani milletin tam bağımsızlığı;

Müdafaa-i Hukuk yani milli egemenlik;

Müdafaa-i Hukuk yani özgürlük;

Müdafaa-i Hukuk yani insanın insana kul olmaması;

Müdafaa-i Hukuk yani bilimin aydınlığı ile halkın bilinçlendirilmesi.

Kemalizmin özü işte bunlarıdır.

İSTİKLAL-İ TAM, HAKİMİYET-İ MİLLİYE

Kemalizm Düşmanı vatan toprağından kovan ve bağımsızlığımızın timsali şanlı bayrağımızı vatanın her köşesinde dalgalandıran ideolojidir.

Kemalizm’in özünde antiemperyalist bilinç vardır. Bu bilinçle ülkenin tüm maddi ve manevi değerleri emperyalistlere kaşı savunulur. Emperyalizme karşı savaşmayan ben Atatürkçüyüm demesin.

Kemalizm tam bağımsızlık demektir. Atatürk, “Temel ilke, Türk ulusunun haysiyetli ve onurlu bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık dünyası karşısında uşak olmak katından yüksek bir işleme layık görülmez” diyor.

Unutmayalım ki, Türkiye Cumhuriyeti “Ya istiklal, ya ölüm” parolası ile kuruldu.

Kemalizm “milli egemenlik” demektir. Kemalizm ile egemenlik tak adamdan milletin tümüne geçmiştir.  

Kemalizm özgürlüğü savunur, kanun önünde eşitliği savunur. Kemalizm ile Türk Milleti kul olmaktan kurtulmuş, özgür bireyler haline gelmiştir.

KEMALİST EĞİTİMİN TEMELİ

Kemalizm ile Türk Milleti yolunu bilimin ışığı ile aydınlatmaya başladı. Atatürk, Türk eğitim felsefesinin temeline bilimi, akılı ve fenni koydu.

Kemalist eğitim politikalarının temelinde millilik vardır. Atatürk, “İlk mekteplerde eğitimin ilk ve son maksadı; çocukların, millî hayata layıkıyla intibak etmeleridir. Eğitimde Türklük ve Türk vatanı esas mihveri teşkil etmelidir” diyor.

CUMHURİYETİ YAŞATACAK RUH KEMALİZMDİR

Atatürk, “Bir milletin ruhu zapt olunmadıkça, bir milletin azim ve iradesi kırılmadıkça o millete hâkim olmanın imkânı yoktur” diyor; Türk milletinin zapt olunmak istenen ruhunun adıdır Kemalizm.

Türkiye Cumhuriyeti’ni sonsuzluğa kadar yaşatacak olan da işte bu ruhtur.

Son zamanlarda çok sayıda şarlatan ve demagog Atatürkçü türedi. Bunlar halkımızı Atatürk ile aldatmaya çalışıyor. Atatürk sevgisi muhakkak Kemalist düşünce ile birleştirilmelidir. Bu birleşme olursa hiç kimse milletimizi Atatürk ile artık aldatamaz.

16 Mayıs 2019 Perşembe


19 MAYIS BÜYÜK DEVRİMCİ ÖNDERİMİZ ATATÜRK’Ü ANMA GÜNÜDÜR

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı tüm milletimize kutlu olsun.

Bugün Türk milletinin büyük devrimci liderini anma günüdür. Biz de onun temel ilkelerini kendi sözlerini hatırlatarak analım:

CUMHURİYETÇİLİĞİNİ ANALIM

“Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir.”
“Yeni Türkiye Hükümetinin öz cevheri millî hâkimiyettir. Milletin kayıtsız ve şartsız hâkimiyetidir. “
«Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir»
“Egemenlik, hiçbir mâna, hiçbir şekil ve hiçbir renkte ve işarette ortaklık kabul etmez.”
«Hiç şüphe yok, devletimizin ebedi müddet yaşaması için, memleketimizin kuvvetlenmesi için, milletimizin refah ve mutluluğu için hayatımız, namusumuz, şerefimiz, geleceğimiz için ve bütün kutsal kavramlarımız ve nihayet her şeyimiz için mutlaka en kıskanç hislerimizle, bütün uyanıklığımızla ve bütün kuvvetimizle millî egemenliğimizi muhafaza ve müdafaa edeceğiz.»

MİLLİYETÇİLİĞİNİ ANALIM

“Bize milliyetçi derler. Ama, biz öyle milliyetçileriz ki, bizimle işbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların milliyetlerinin bütün icaplarını tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz herhalde hodbince ve mağrurca bir milliyetçilik değildir.”

“Millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek geliştirmek millî ülkümüzdür.”

“Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut beka bulabilmesi mutlaka o milletin hürriyet ve istiklâline sahip olmasıyla kaimdir. Ben yaşayabilmek için mutlaka müstakil bir milletin evlâdı kalmalıyım. Bu sebeple millî istiklâl bence bir hayat meselesidir.”

“… milletimizin kuvvetli, mes’ut, müstekâr yaşaması için, devletin tamamiyle milli bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin iç teşkilatımıza tamamiyle uygun olması ve ona dayanması lazımdır. ‘Milli siyaset’ dediğim zaman, kastettiğim mana şudur: milli sınırlarımız içinde her şeyden önce kendi kuvvetlerimize dayanarak varlığımızı koruyup, memleketin dahili saadetine ve imarına çalışmak.”



HALKÇILIĞINI ANALIM

“Halkçılık sosyal düzenini emeğine hukuken dayandırmak isteyen bir siyasettir. Biz bu hakkımızı saklı bulundurmak, istikbalimizi emin bulundurmak için heyet-i umumiyemizce, heyeti-i milliyemizce bizi mahvetmek isteyen emperyalizme ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı heyet-i milliyece mücadeleyi caiz gören bir siyaseti izleyen insanlarız.”

“Bizim görüşümüz ki halkçılıktır, kuvvetin, gücün, egemenliğin yönetimin doğrudan doğruya halka verilmesidir, halkın elinde bulundurulmasıdır. Şüphe yok ki bu dünyanın en geçerli anlayışıdır.”

DEVLETÇİLİĞİNİ ANALIM

«… Efendiler, bu devlet, bu millet ekonomik egemenliğini sağlarsa, o kadar güçlü bir temel üzerine yerleşmiş ve gelişmeye başlamış olacaktır ki, artık bunu yerinden oynatmak mümkün olmayacaktır. İşte düşmanlarımızın, gerçek düşmanlarımızın bir türlü rıza göstermediği de budur.” “…Memleketin temel sanayisinin kurulması bitmedikçe, her bakımdan, yürek istirahati duymamıza imkân yoktur.”
“Dünyada iki mühim iktisadi ekol tatbik edilmektedir. Büyük harbin sonunda komünizm tatbik edildi. Fakat halka vadedilen şeyler aynen temin edilemedi. Ruslar bazı prensiplerden geri döndüler. Bir devrime teşebbüs edip sonradan dönmektense ağır ağır ilerlemek en doğru yoldur. İkinci ekol liberalizmdir. Bu da eskimiştir. Bizim tatbik ettiğimiz ekol devletçiliktir.”


LAİKLİĞİ ANALIM

“Lâiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyeti de demektir.”

“Efendiler ve ey millet iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler dervişler müritler mensublar memleketi olamaz. En doğru ve en hakikî tarikat medeniyet tarikatıdır.”

“Laiklik asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir.

DEVLETÇİLİĞİNİ ANALIM

«… Efendiler, bu devlet, bu millet ekonomik egemenliğini sağlarsa, o kadar güçlü bir temel üzerine yerleşmiş ve gelişmeye başlamış olacaktır ki, artık bunu yerinden oynatmak mümkün olmayacaktır. İşte düşmanlarımızın, gerçek düşmanlarımızın bir türlü rıza göstermediği de budur.” “…Memleketin temel sanayisinin kurulması bitmedikçe, her bakımdan, yürek istirahati duymamıza imkân yoktur.”
“Dünyada iki mühim iktisadi ekol tatbik edilmektedir. Büyük harbin sonunda komünizm tatbik edildi. Fakat halka vadedilen şeyler aynen temin edilemedi. Ruslar bazı prensiplerden geri döndüler. Bir devrime teşebbüs edip sonradan dönmektense ağır ağır ilerlemek en doğru yoldur. İkinci ekol liberalizmdir. Bu da eskimiştir. Bizim tatbik ettiğimiz ekol devletçiliktir.”

DEVRİMCİLİĞİNİ ANALIM

«…millet zikrettiğim tahavvül ve inkılâpların tabii ve zaruri bir hakikat olarak, umumi idarenin ve bütün kanunların, ancak dünya ihtiyaçlarından ilham almasını; ve ihtiyaçların gelişme ve değişmeleriyle aralıksız gelişip değişmesini kabul eden, ‘dünyevi bir idare’ anlayışını ‘hayati’ saymıştır.
“…tekamülün gayesi insanları birbirine benzetmektir. İnsanlar arasında sınıf, derece, ahlak, elbise, dil, ölçü farkı gitgide azalmaktadır. Birliğe yürüyüş sulhe doğru da yürüyüş demektir”.

“... müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hakim olacaktır” “Bütün mazlum milletler, zalimleri bir gün mahv ve nabût edecektir. O zaman dünya yüzünden zalim ve mazlum kelimeleri kalkacak, insanlık kendisine yakışan bir halet-i İçtimaiyeye kavuşacaktır.”

15 Mayıs 2019 Çarşamba


AKP VE ERDOĞAN TÜRKİYE’Yİ YÖNETEMİYOR!

Yaklaşık 17 senedir ülkeyi AKP ve Erdoğan yönetti. Bu sürenin sonunda Türkiye’nin haline bakalım:

Ülkeye yönelik güvenlik tehditleri ve tehlikeleri büyü boyutlara ulaştı. Her gün yeni bir şehit haberi geliyor. Terörün kökü bir türlü kurutulamıyor. PKK’nın siyasal uzantısı HDP ihanetlerini meclise kadar taşımış durumda. Hükumet bir türlü bu fitne yuvasını kapatacak adımları atmıyor.

Amerika Irak ve Suriye’nin kuzeyine yerleşmiş, terör örgütlerini silahlandırıyor, eğitiyor, besliyor, üzerimiz salıyor; Hükumet yeterli tepkiyi gösteremiyor. İncirlik hâlâ açık. Amerika hâlâ sözüm ona bizim strateji ortağımız.

Amerika, İsrail, Yunanistan, GKRY muhripleri, denizaltıları namlularını bize doğru çevirmiş tatbikatlar yapıp Türkiye’ye göz dağı veriyor. Yunanistan başbakanı Çipras bile “yaptırım uygularız” filan deyip Türkiye’yi tehdit edebiliyor.

Amerika’ya karşı işbirliği yaptığımız Rusya’ya, İran’a, Irak’a gerekli güven verilemiyor. Yalpalamalar devam edip gidiyor. Esad’a katil denmekten vazgeçilmiyor. Suriye devleti düşman olarak kabul ediliyor. Karşımızda bir kirli ittifak oluşmuş ama biz kendimizi yalnızlığa mahkûm ediyoruz.

Ekonomik durum içler acısı. Borçlar ödenemeyecek boyuta yükselmiş. İflaslar ardı ardına geliyor. İşsizlik artıyor, yoksulluk artıyor. Ekonomi daralıyor. Sanayi ve tarım üretimi düşüyor. Faizler sürekli yükseliyor. Döviz sıkıntısı giderek artıyor.

Türkiye’nin bu durumuna bakınca şu yargıya kolaylıkla varmak mümkün: AKP ve Erdoğan Türkiye’yi tek başına yönetmiyor.

MİLLİ HÜKUMET GEREK!

Zor ve çetin günlerden geçiyoruz. Emperyalizm Türkiye’yi kıskaç altına almaya çalışıyor. Hem vatan toprağımız hem de mavi vatanımız tehdit altında.  

1980’li yıllardan buyana uygulanan neo-liberal ekonominin sonunda ülke iflasın eşiğine gelmiş vaziyette.

Türk milleti tüm maddi ve manevi tüm güçlerini bir araya getirerek bu zor durumdan çıkabilir.  Sayın Erdoğan’ın “Türkiye İttifakı” bizi ümitlendirdi ama bu söz maalesef havada kaldı.

Yapılacak şey bellidir. En kısa zamanda içinde AKP’nin, CHP’nin, MHP’nin, İYİP’nin ve Vatan Partisinin bulanacağı bir milli hükumet kurulmalıdır. Ancak böyle bir hükumet ülkenin tüm güçlerini emperyalizme karşı seferber eder.

14 Mayıs 2019 Salı


ATATÜRK VE ŞEHİTLERİMİZE SAYGISIZLIK ETMEYİN!

Hemen her gün şehit haberi geliyor. Vatanımızı, güvenliğimizi, çıkarlarımızı savunmak için savaşan kahramanlarımızı kim şehit ediyor diye düşünen ise yok gibi bir şey.

Bir büyük savaşın içindeyiz ama maalesef insanlarımız bunun bilincinde değil.

Gelin şu soruları kendi kendimiz soralım:

Saldırganlar bizden ne istiyor?

Kahraman yiğitlerimiz kiminle savaşırken ve kimin silahları ile şehit düşüyor?

Birinci sorunun cevabı net: Milletimizi bölmek istiyor. Vatan topraklarına el koymak istiyor. Çünkü Amerika ve İsrail o topraklarda kukla bir devlet kurma arzusu içinde. Bunlar da bu şer güçlerinin piyonları…

İkinci sorunun da cevabı gayet açık; Türkiye Amerika’nın başını çektiği emperyalist güçlere karşı savaşıyor. Kahramanlarımızı şehit eden mermiler, füzeler, EYP’ler, mayınlar Amerikalılar tarafından terör örgütü PKK, YPG, PYD’ye veriliyor.

Aslında bu örgütleri ayırmak da doğru değil. Karşımızda tek bir terör örgütü var, o da PKK. PKK’nın meclise kadar giren siyasal uzantısı da HDP.

Bu alçakların ellerinde şehitlerimizin kanı var. Bese Hozat denen alçak kadın o kanlı ellerini sallaya sallaya, örgüt olarak, 23 Haziran’da yapılacak seçimde CHP’nin adayı İmamoğlu’nu destekleyeceklerini açıklıyor.

Yetmiyormuş gibi bir de hainlerin bir başka başı Duran Kalkan İmamoğlu’na destek vereceklerini söylüyor ve karşılığını da isteriz diyor. Bu tarz destek konuşmalarını HDP eş başkanları Sezai Temelli ve Pervin Buldan da yapıyor.

CHP ve İmamoğlu bu destekten memnun ki, “sizin gibi vatan, millet, insanlık düşmanlarının desteğini istemiyoruz” tarzında bir cevap vermiyorlar.

Verilen bu destekler ve İmamoğlu’nun sessizliği Türk Amerikan savaşında kimin hangi mevzide olduğunu da belirliyor.

Türkiye mevzisin giremeyen İmamoğlu’ndan ikinci Atatürk çıkarmak da bir başka saçmalık. Şimdi düşünelim bakalım: Atatürk’e bu hainler seni destekliyoruz, karşılığını da alırız dese tavrı ne olurdu?

Bir tarafta, ömrü emperyalizme ve onun işbirlikçilerine karşı savaşmakla geçmiş Atatürk; diğer yanda, Türkiye’deki Amerika severlerin desteklediği, yücelttiği İmamoğlu.

İmamoğlu’na ikinci Atatürk demek bir yana, onu Atatürkçü göstermek hem Atatürk’e hem de bu toprakları vatan kılan ve Türk milletinin bu topraklarda egemen olması için canlarını veren tüm şehitlerimize en büyük saygısızlıktır.

11 Mayıs 2019 Cumartesi


CUMHURİYETİ KORUMANIN ÇARESİ BULUNMUŞ!

Bazı kimseler Türkiye Cumhuriyeti’ni korumanın ve ekonomiyi düzlüğe çıkarmanın çaresi bulmuşlar. Çok da kolay; birkaç firmayı boykot ettik mi “her şey çok güzel olacak”.

Aşağıdaki metin sosyal medyada paylaşılıp duruyor. Okuyunca sevindim, çok şükür artık sorunlarımızı çözecek yolu bulduk dedim. Metin aynen şöyle:

“En başta A101 ve BİM'i unutmadan...

Saray Muhallebicisi ve MADO ‘ya gitmeyin..
Pınar📌Ülker📌 Sütaş📌 Torku📌 ve benzeri ürünleri kullanmayın!Metro turizm ile seyahat etmeyin.İznikli Köfteci YUSUF Ustaya ve Yeni havaalanindaki restauranta gitmeyin...
Ekonomik Boykot sanıldığı kadar basit bir şey değil,
elinizden geldiğince yaymaya çalışın bu mesajı
Sadece “beğenme” yapmayın, cesur olun, kopyalayıp paylaşın!.
DİPNOT
Şimdi bazı sözüm ona vatanseverler diyecekler ki;
"Ülke ekonomisine zarar veriyorsunuz..."
HAYIR efendim bizim geleceğimizi çalanlara ders veriyoruz...
Kaybedilen ekonomi tekrar düzlüğe çıkabilir, Ama kaybedilen CUMHURİYET bir daha zor gelir.✔”

Kafalar gerçekten dumanlı veya kirada. Sağlıklı bir beyin bunu nasıl yazar, neden paylaşır anlamak zor.

“SÖZ KONUSU VATANSA GERİSİ TEFERRUTTIR”

Türkiye Cumhuriyeti gerçekten de tehlikede ve tehditler de büyük. Üstelik ekonomi de borç batağına saplanmış durumda. Bütün bu tehditlerin kaynağı Amerika’nın başını çektiği Batı emperyalizmi değil mi?

Vatanımızı bölmek isteyen PKK’yı, YPG’yi PYD’yi ve bunların ülke içindeki siyasal uzantısı HDP’yi kim örgütlüyor, kim destekliyor? Binlerce ton silahı kim bunlara veriyor? Binlerce teröriste kim maaş ödüyor? Cevabı Amerika ve İsrail değil mi?

Sadece vatan toprağı değil, mavi vatanımız da tehlike altında. Amerika, İsrail, Yunanistan ve GKRC Doğu Akdeniz’deki haklarımızı gasp etmenin hazırlığı içinde. Bu bölge savaş gemileri kaynıyor. Her an silahlı bir çatışma çıkabilir.

Vatan olmadan cumhuriyet olmaz. Cumhuriyeti korumak isteyenler önce vatan toprağına ve denizlerimize sahip çıkmalıdır.

Amerika PKK’sıyla, PYD’siyle, FETÖ’suyle saldırıyor; amacı cumhuriyeti yaralamak, yıkmak ve biz çareyi 3-5 yerli firmayı boykotta buluyoruz. Olacak iş değil!

YERLİ SERMAYEYE HAYIR, YABANCI SERMAYEYE EVET!

BİM, A-101 MADO, hep yerli sermayenin elinde olan şirketler. Oysa Migros İngilizlere, Real Almanlara, Carrefour Fransızlara ait. Buralarda alışveriş yapınca bu şirketler kazanıyor ve kârlarını kendi aktarıyor. Türkiye kan kaybediyor.

Yerli firmaları boykot et, yabancı firmaların önünü aç, sonra da ekonomiyi kurtarmaktan söz et.

Şimdi sormak lazım: BİM’in, A-101’in sahibi veya sahipleri kimlerdir? Bu insanlar mı vatan savunması yapan Mehmetçiklerimizi, polislerimizi şehit ediyor? Bu insanlar mı vatan toprağımızı bizden koparıp başka bir devlete vermek istiyor? Bu insanlar mı Doğu Akdeniz’de karşımıza muhripleri ile çıkıyor.

Cumhuriyeti koruyacaksak öncelikle, FETÖ ve HDP/PKK gibi Amerikan piyonlarına karşı mücadele etmeliyiz.

Dedim ya, kafalar medya ve sosyal medya rüzgarına takılmış, sürüklenip gidiyor…

9 Mayıs 2019 Perşembe


BEYİNLER YIKANIYOR, AKILLAR KİRAYA VERİLİYOR

Çok seçimler yapıldı ama hiçbirinde bu kadar yoğun bir psikolojik saldırı görmedim. Medya ve sosyal medyadan insanların beynine büyük hücum var. Beyinler yıkanıyor, akıllar tıkanıyor.

Bu fırtınanın etkisinde kalanlar papağanlaşıyor; ne duysalar, ne izleseler onu sosyal medyadan paylaşıyor.

Özetle akıllar kiraya verilmiş durumda.

Sayın Ekrem İmamoğlu yıldızlaştırılıyor, güneşe benzetiliyor. Geleceğin cumhurbaşkanı olarak takdim ediliyor.

Kendisinin yakışıklı, eşinin güzel olduğu fotoğraflarla anlatılıyor.

Atatürk ile yan yana fotoğrafları dağıtılıyor ama Atatürkçülük adına ne yaptığı bilinmiyor.

Rum Patriği Bartholomeos, Eyüp Sultan, Anıtkabir üçgeninde dolaşıyor ama nerede duracağını bilmek mümkün olmuyor.

TANIMIYORUZ

İlerde cumhurbaşkanı olacak ama biz onun Türkiye’nin sorunları ile ilgili ne düşündüğünü bilmiyoruz.

Nasıl bir ekonomik program uygulayacak, bilmiyoruz.

Doğu Akdeniz’deki haklarımızı Amerika, İsrail, Yunanistan elimizden almak istiyor, bu konuda ne düşünüyor ne yapacak, bilmiyoruz.

Amerika’nın Türkiye’ye yönelik siyasi, ekonomik ve hatta askeri saldırıları var, nasıl karşı koyacak bilmiyoruz.

Amerika, Rusya, İran, Çin çatışma halinde, bu konudaki düşüncelerini nedir bilmiyoruz.

Eğitim politikalarını, sağlık politikalarını, ulaşım politikalarını, imar politikalarını bilmiyoruz.

DESTEKLEYEN ÇOK!

Bunları ve daha birçok şeyi bilmiyoruz ama onu kimlerin desteklediğini biliyoruz, sıralayalım:

İngiltere’nin Ortadoğu politikalarını yürütmek için elaman yetiştirdiği Exeter Üniversitesi’nde doktora yapmış, ABD’nin Uluslararası Liderlik Okulu’ndan mezun olmuş, Powell ile 2 sayfa, 9 maddelik antlaşma imzalayıp cumhurbaşkanı olmuş Sayın Gül onu destekliyor.

Başbakanlıktan ayrılınca, CIA’nın yayın organı Foreign Policy dergisinde hakkında “Amerika Türkiye’deki adamını kaybetti” denilen Sayın Davutoğlu onu destekliyor.

Vatan topraklarından "Bugün Türkiye'nin en bereketli toprakları burası. Buralar vadedilmiş topraklar. Musa bütün ömrünü bu toprakları arayarak geçirdi. Geldiler bu toprakları da kuruttular." Diye bahseden HDP eş başkanı Sezai Temelli onu destekliyor.

Kızları kandırıp dağlara çıkarıp terörist yapan Sakine Korkmaz’ın kankası, Türkler soykırım yaptı diye bas bas bağıran, PKK dostu Canan Kaftancıoğlu onu destekliyor.

“Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” diye slogan atan gençlere “Mustafa Kemal’in itleri” diyen Sırrı Sakık onu destekliyor.

Dersim dosyası açılsın diyerek Atatürk’ü sorgulamaya çalışan, CHP artık 1930’ların CHP’si değildir diyen, Amerika’dan, Avrupa’dan adalet ve demokrasi dilenen Sayın Kılıçdaroğlu onu destekliyor.

İSTANBUL’A MUSTAFA İLKER YÜCEL YAKIŞIR

İstanbul armatör Binali Yıldırım’a da Guaido İmamoğlu’na da mahkûm edilemez.

İstanbul’a,

“Bazı dostlar ‘İleride çocuklarına bugün aday olduğunu nasıl izah edeceksin, İmamoğlu var sen adaylığını çek’ diyor. Şöyle izah ederim:

PKK memuru Selahattin Demirtaş'ı övüp Abdullah Gül'ün çok ses çıkarmasını isteyen bir inşaat şirketi sahibinin, zor zamanlarda ortalıkta görünmemesine rağmen bir anda kurtarıcı gibi parlatılmasına ve Atatürkçüleri peşine takmasına karşı çıkıp, az oy alacağımı bile bile seçime girdim derim.

Çok oy alacağım diye savunduğum görüşleri değiştirmem. Mesela Binali Bey gibi barlar sokağında gezip içki içen gençlere şirinlik yapmam, Ekrem Bey gibi müezzinlik pozları vermem. Vatanseverim. Zor zamanlarda dava arkadaşlarımla birlikte her türlü tehlikeyi göze alırım. Tek oy alacak olsam bile PKK/HDP'yle yan yana gelmem. İlkeli yaşarım. Bu bana yeter.” diyen gerçek Atatürkçü Mustafa İlker Yücel yakışır.

8 Mayıs 2019 Çarşamba


AMERİKA SALDIRIYOR, SAFLAR BELİRGENLEŞİYOR

Amerika sürekli saldırıyor; FETÖ olup, PKK olup, DEAŞ olup saldırıyor. Yetmiyor ekonomik olarak saldırıyor.

İstiyor ki, vatanımızı bölme planlarına evet diyelim, Kıbrıs, Ege ve Doğu Akdeniz’deki haklarımızdan vazgeçelim, Rusya ve İran ile iyi ilişkiler kurmayalım, Kürdistan isimli ikinci İsrail devletinin kurulmasına onay verelim, ekonomik olarak Amerikan sermayesine bağımlılığımız devam etsin, Rusya’dan S-400 almayalım ve savunmamız zaaf içinde kalsın.  

İktidardaki Erdoğan ve AKP ise Amerikan projelerine karşı durmaya çalışsa bile, stratejik derinlikten yoksun tutumu sebebiyle olayları günübirlik ele alıyor ve bu yüzden sıkıntıları büyümeye devam ediyor. Özellikle Esat konusundaki inadı Türkiye’nin aleyhine sonuçlar doğuruyor. Ekonomik programları ise Türkiye’yi içine düştüğü borç batağından çıkaracak özellikte hiç değil.

AMERİKA YENİ BİR İKTİDAR PEŞİNDE

Amerika, 3 Kasım 2002’de iktidara taşıdığı Erdoğan’dan artık memnun değil. Türkiye üzerindeki emellerini gerçekleştirecek yeni bir iktidar modeli oluşturmaya çalışıyor. Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanı olması, etrafında Amerikancı bir kadronun oluşması, MHP’nin parçalanıp İyi Parti’nin kurulması, HDP’nin TBMM’ne taşınması için gösterilen gayretler hep bu modelin gereği gibi duruyor.

Bununla yetinmeyen ABD Türkiye’de de bir “Guaido” yaratma peşinde. Ekrem İmamoğlu da buna aday gibi duruyor.

Abdullah Gül ve Ahmet Davudoğlu’nun son çıkışları, Ali Babacan ile birlikte yeni bir parti kurma hazırlıkları içinde olduklarına dair çıkan haberler, Amerika’nın eski adamlarını devreye sokmaya çalıştığını gösteriyor.

HDP Milletvekili Ahmet Şık’ın “AKP ile çözüm süreci tekrar olamaz. Ama bu müzakere masasının tekrar kurulmayacağı anlamına gelmesin. O masa tekrar kurulacak ama Erdoğan ile değil. Çok kısa süre sonra var olacak olan Erdoğan sonrası iktidar bloğu ile o masa tekrar kurulacak” demesi de Amerikancı bir bloğun kurulması için planların işlemekte olduğunun en iyi işareti.

İKİ BLOK OLUŞACAK!

Öyle anlaşılıyor ki, AKP ve CHP’den önemli ayrılmalar olacak. Önce AKP içindeki Gül ve Davutoğlu taraftarları ve FETÖ bağlantılı milletvekilleri AKP’den kopup yeni parti içinde yerlerini alacaklar. CHP ise ikiye ayrılacak: Bir yanda SOROS ekibi diğer yanda ise gerçek Atatürkçüler.

Bu parçalanmalardan sonra iktidar mücadelesi iki blok arasında cereyan edecek.

Erdoğan ve içindeki Gül ve Davutoğlu taraftarlarından arınmış AKP, MHP, CHP’den ayrılmış ulusalcılar ve Vatan Partisi bir araya gelirken, diğer taraf ise şöyle oluşacak: YCHP, Gül ve Davutoğlu ekibi, İyi Parti, HDP/PKK ve SP.

İkinci blok içinde yer alanlar, ilk planda Türkiye’yi erken seçime götürmeye ve Erdoğan’ın iktidarına son vermeye çalışacaklar. Başarabilirlerse, Amerikancı bir iktidarın önü açılmış olacak.

Biz Türkiye’de artık Amerika’nın iktidar belirleme gücünün kalmadığına inanıyoruz.

Sonuçta, Türkiye’de millî bir hükumet kurulacak ve Türkiye bu zor ve çetin durumdan millî güçlerini birleştirerek ve üretim devrimi yaparak çıkacak.

7 Mayıs 2019 Salı


AMERİKA’NIN TEKELLERİ

1980’li yıllardan bu yana Türkiye’de ve dünyada “liberal küreselleşme” rüzgarları esiyor. Liberal sözcüğüne aldanmayın, bu rüzgâr, hedef ülkeleri ABD hegemonyasına sürüklemek için estiriliyor.

Emperyalizm, ABD’nin dünya egemenliğine devam etmesi için ülkelere sürekli müdahalelerde bulunuyor. Kontrol etmek istedikleri ülkelerin yönetimine “komprador, emperyalizm işbirlikçisi” kimseleri yerleştirmeye gayret ediyor. Başaramazsa askeri müdahalelerde bulunmakta tereddüt etmiyor. Bunun adını da utanmadan “yeryüzünü askerî açıdan denetimi” koymuş.

“Liberal küreselleşme” rüzgarları estiren ABD’nin bütün bu iktidar belirlemelerinin, askeri müdahalelerinin sebebi, beş konuda ülkeleri denetim altında tutma arzusundan kaynaklanmaktadır. Serbestlik kendisi içindir; diğer ülkelere karşı tekelleşme politikası uygular. Tekelinde bulunması istediği hususlar da şunlardır:

1.       Başta petrol ve doğal gaz olmak üzere dünyamızın doğal kaynaklarını kontrol altında tutmak ister. ABD için bir damla petrol bin damla kandan daha kıymetlidir. Irak’ta, Libya’da akıttığı kanlar, söndürdüğü ocaklar hep bu petrol sevdasından kaynaklanmaktadır. Şimdilerde de Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı İsrail, Yunanistan, GKRY ile birlikte deniz tatbikatları yapmasının nedeni de bu bölgedeki doğal kaynaklara el koymak içindir.  Venezuela’ya müdahale etme gayretlerinin nedeni de budur.

2.       İleri teknoloji tekelinde olsun ister. Bunun için milyarlarca dolar harcar. Askeri ve ekonomik ambargo gibi teknoloji konusunda da diğer ülkelere ambargo koyar. Başka devletlerin ileri teknolojiye ulaşma gayretlerini baltalar. Gerekirse bilim adamlarına suikast bile düzenler. Isparta yakınlarında düşen uçaktaki bilim adamlarımızı unutmadık.


3.       Kendi sermayesinin serbestçe dolaşması için çaba sarf eder. Dolar’ın temel değişim birimi olmasından asla vazgeçmez. Bankacılık sistemini elinde tutar ve kontrol eder. Diğer para birimlerinin değerinin dolara göre belirlenmesini ister. Finans sektörünü kullanarak (faiz, borsa, kar transferi) diğer ülkelerden para hortumlar.

4.       Silahlanmaya çok büyük kaynak ayırır. Ordusunu kitle imha silahları ile donatır ama başka ülkelerin nükleer silah geliştirmelerine şiddetle karşı çıkar. Kuzey Kore’ye, İran’a uyguladığı yaptırımların temel nedenlerinden birisi de budur.


5.       Kitle iletişim araçlarını, gazeteleri, televizyonları kendi amaçları doğrultusunda kullanır. Halkları yanlış bilgilendir. Bunları kullanarak ABD lehine kamuoyu oluşturur. Amerikan askerleri Irak’ta binlerce insanı öldürdüğünde, binlercesine işkence yaptığında insanlar bu askerleri alkışlar, onların başarısı için dua eder hale gelir.

Küresel sermayeye karşı mücadele eden mazlum milletlerin kurtuluşu bu beş konudaki ABD tekelini yok etmekten geçer.

Türkiye için de aynı şey geçerlidir. Öncelikle ABD’nin son günlerde, Gül, Davutoğlu ve Babacan’ın devreye sokularak kendi kontrolünde bir iktidar oluşturma gayretleri akamete uğratılmalıdır.

Tüm vatanseverlerin Amerikan emperyalizmine karşı birleşmesi ve bir milli hükümet kurması artık elzem olmuştur. AKP ve Erdoğan Türkiye’yi tek başına yönetemez durumdadır. Çözüm millî hükumette aranmalıdır.