30 Eylül 2015 Çarşamba

BARIŞ SAVAŞARAK ELDE EDİLİR

"Sanatçılar Girişimi" adı altında, bazı sanatçılarımız, "Baş Sorumlu Sorumsuz Cumhurbaşkanıdır" başlıklı bir bildiri yayınladılar. İçeriğinde bazı doğru tespitler olmasına rağmen, genel anlamda bakıldığında,  Türkiye'nin içinde bulunduğu durumla ilgili çok yanlış beyanlar taşıdığı görülüyor.

Türkiye Cumhuriyeti, 29 Ekim 1923 tarihinden bu yana, ilk defa vatan topraklarından bir kısmını kaybetme tehlikesini yaşıyor.

ABD, AB ve İsrail, Ortadoğu'da bir kukla devlet kurmak için önce Irak Devletini parçaladılar. Daha sonra Suriye'nin kuzeyini PKK'nın bir parçası olan PYD'ye teslim etmek için her türlü oyunu oynadılar. Kurulması planlanan yeni devletin Akdeniz'e ulaşması için bir koridor açmaya çalıştılar.

Ülkemizde ise, ABD güdümündeki PKK (HDP) örgütü AKP'nin son 13 yılda uyguladığı yanlış politikalar yüzünden büyüdü ve azgınlaştı. Güneydoğu'da devlet otoritesi sarsıldı. PKK infazlar yaptı. Vatandaşlardan haraç topladı. Yol kesti, çocukları dağa kaçırdı. Yatırımları engelledi, okulları iş makinelerini yaktı. Kışlalara saldırdı. Bayrağımıza saldırdı. Polislerimizi şehit etti.

7 Haziran seçimlerinin sonucunda HDP'nin meclise girmesi ile iyice azgınlaşan PKK yer yer özerklik ilan edip vatanı ve milleti bölme aşamasında son noktaya doğru yaklaştı.

İşte bu ortamda , 24 Haziran Tarihinde TSK bu kötü gidişe son vermek için PKK'ya karşı operasyonlara başladı. Aynı zamanda da Suriye'nin kuzeyinde oluşturulmak istenen "Kürt koridoru"nu önlemek için bu bölgede güvenlikli bir bölge belirledi.

TSK ve emniyet güçlerimizin PKK'ya karşı başlattığı bu mücadele ülkeyi ve milleti bölmek isteyenlere karşı bir savaştır. Bu savaşı Erdoğan'ın sarayda oturmaya devam etmek için başlattığını iddia etmek en azından bir gaflettir.

"Sanatçılar Girişimi" adı  altında yayınlanan bildiride imzası olanların gaflet içinde olmaları gerekir.

Bildirinin iki çarpıcı cümlesi var. Birincisi şu:

"Savaş tezkeresinin yeni meclisten, üstelik de ana muhalefetin bir bölümünün desteğiyle geçmiş olması, bu umudun kararmasında ilk adım olmuştur."

Savaş tezkeresi dedikleri şey Hükumete Suriye'ye ve Irak' a asker gönderme iznidir.

Parçalanmış bir Irak, bölünmüş bir Suriye ve bölünmeye ramak kalmış bir Türkiye; silahlı kuvvetlerimiz şimdi görev almayacak da ne zaman alacak? Ordumuz icap ederse,  Kuzey Irak'a da girer, Kuzey Suriye'ye de girer. Bu yetki caydırıcılık özelliğine de sahiptir.

İkinci yanlış ifade ile, Mehmetçiğin ülkeyi ve milleti birleştirme ve ve vatan topraklarını koruma mücadelesi, "Kanlı, karanlık çatışma ortamının bir kez daha hortlatılmış olması"  şeklinde tanımlanıyor.

Bu ifade ile TSK'ni de "kanlı, karanlık ortamı" yaratmakla suçluyorlar. Mehmetçiklerimizi, polislerimizi, korucularımız şehit eden PKK ve onun uzantısı HDP ile ilgili ise tek bir laf etmiyorlar. Oysa, bu kanlı ortamın esas failleri ABD'nin piyonu durumundaki PKK, HDP ve PYD'dir.


TSK, "kanlı karanlık ortam"ı yaratmıyor tam tersi kanlı ve karanlık ortamı yok ediyor. Yöreye barış ve istikrar getirmek için savaşıyor. Güneydoğumuzu  Cumhuriyet'in aydınlığı ile aydınlatmak için mücadele diyor.


AKP ise, 13 yıllık iktidarında uyguladığı,  adına bazen açılım süreci bazen ileri demokrasi, bazen çözüm süreci dediği politikalardan dolayı suçludur.


Bu ortamda TSK ne yapacaktı yani? Türkiye Cumhuriyetinin tasfiyesine, vatan topraklarının elimizden çıkmasına ve yöre halkının PKK'nın esareti altına girmesine izin mi verecekti? Elbette veremezdi; vermiyor da zaten. İktidarda AKP ve cumhurbaşkanlığı makamında Erdoğan var diye PKK'yı yok etme mücadelesini başlatmayacak mıydı?

Bu mücadele bir vatan savaşıdır. Ya bölünecektik ya da bölünmeye dur diyecektik. Ordumuz dur dedi. Milletimiz de ordusunu tüm varlığı ile destekliyor. PKK ve arkasında emperyalist güçler, Türk Milletinin gücü karşısında kötü emellerinden vazgeçmeye mecburdur.

Zafer Milletimizin olacaktır. Bu zaferden sonra gelecek olan barış da kalıcı bir barış olacaktır. Savaş kazanılmadan barış gelmez.

27 Eylül 2015 Pazar

NEREDEN NEREYE

CHP Liderinin son beyanatlarını okuyunca "nereden nereye" dedim. CHP gitmiş, Y-CHP gelmiş ama aslında ortada CHP de kalmamış.

CHP'nin özünde "Müdafaa-i Hukuk" vardır. Yani milleti, vatanı emperyalist güçlere karşı korumak. Bağımsızlık savaşı bunun için yapılmıştır; Cumhuriyet bunun için kurulmuştur.

Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yaptığı devrimin de özü budur. Devlet tam bağımsız olmadan ve devlete Türk Milleti egemen olmadan hukuk korunamazdı. Lideri Atatürk olan CHP, bu iki amaç için mücadele etmiştir: Tam bağımsızlık ve milli egemenlik.

CHP'nin yaptığı bir "Türk İnkılabı"dır.  Bu devrimin özelliği milli ve demokratik olmasıdır. Bu devrim ile feodal-ümmet topluluğu millete dönüştürülmeye çalışılmış ve Türk kimliği etrafında milli birlik sağlanmıştır. Egemenlik Padişah'tan ve onun ailesinden alınıp milletin kendisine verilmiştir.

Mustafa Kemal'in önderliğindeki CHP'nin üç büyük eylemi var: Emperyalizme karşı Kurtuluş savaşı; padişaha karşı demokratik devrim ve toplumun 'ümmet' aşamasından 'millet' aşamasına dönüşümü. Kısaca "milli demokratik devrim".

CHP'nin özü işte budur. CHP; bu özü korumak istiyorsa, eperyalizme karşı tam bağımsızlığı savunmalı ve milletin hakkını ABD ve AB'ye karşı korumalıdır.

Gelelim bu günlere: ABD ve AB, yani dün bize Sevr'i kabul ettiremeyen Batı dünyası, şimdilerde  var gücü ile saldırıyor; ülkeyi bölmeye çalışıyor ve ekonomik olarak da sömürüyor.

Batının iki projesi söz konusu: Bölme ve sömürme.

Bu iki projeye karşı Y-CHP ne yapıyor?

Kılıçdaroğlu'nun son beyanatları son derece tehlikeli mesajlar içeriyor. PKK'yı kınıyor ama HDP'yi savunuyor. Oysa PKK'nın HDP'den hiç bir farkı yok. İkisi de ABD'nin Türkiye'yi bölmek için kullandığı birer araç ve zaten içi içe çalışıyorlar.  HDP ne istyorsa, PKK da onu istiyor. Birisi mecliste istiyor, öbürü dağda istiyor. İstenilen nedir? Toprak! İstedikleri şey, vatanımızın bir kısmını almak ve milletimizin bölmek.

Kılıçdaroğlu ve ekibin savunduğu ve Meclis'e girmesi için çaba gösterdiği parti emperyalizmin hizmetinde Türkiye'yi bölmeye çalışan bu örgüttür.  HDP meclise girince ABD'nin isteği olacak. HDP meclise girince, askerlerimizi, polislerimizi ve korucularımız öldüren katiller mecliste olacak ve hatta belki hükumette olacak.

Şimdi soruyorum: Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki bir CHP'nin, yani tam bağımsızlığı, vatanın ve milletin birliğini savunan CHP'nin tutumu ne olurdu? Sevr'i yırtıp Lozan'ı imzalayan CHP, Sevr'i hortlatmaya çalışan ABD'nin eli kanlı piyonu PKK'yı meclise sokar mıydı?

Önümüzde 1 Kasım seçimleri var. Atatürkçüyüm diye CHP'ye oy veren seçmenlere sesleniyorum. Siz seçim pusulasında CHP'nin üzerine mühür basacaksınız ama oyunuz CHP'ye gitmeyecek. Çünkü bu CHP Atatürk'ün CHP'si değil. Lütfen iyi düşünün taşının.

Şunu da iyi bilin ki, Atatürk'ün başlattığı milli demokratik devrimi tamamlayacak; vatan ve milletin birliğini koruyacak olan parti Vatan Partisidir.

24 Eylül 2015 Perşembe

MİLLİYETÇİLİK VE SOLCULUK

Geçenlerde eski bir dostla karşılaştım. Biraz da sitem kokan bir ifade ile milliyetçilikten vazgeçip solcu olmuşsun dedi.  Solcu olmanın  veya sağcı olmanın milliyetçi olmaya engel olmadığını anlatmaya çalıştım.

Milliyetçiliğin de solculuğun da temeli emperyalizme karşı durmaktır. Ne yazık ki günümüzde bu gerçek tam olarak anlaşılamamıştır. Bunun sonucu olarak kendisine solcuyum diyenlerin de milliyetçiğim diyenlerin de büyük bir çoğunluğu emperyalizmin güdümünde hareket etmektedir.

Kuvay-i Milliye’yi ve Müdafaa-i Hukuk’u örgütleyenler Türkçülerdir. Bu örgütlenme Cumhuriyet Halk Fırkası’nı oluşturmuştur. CHP’nin özünde milliyetçilik vardır. Cumhuriyeti kuranların toplandığı yer CHP olmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar başta Atatürk olmak üzere milliyetçilerdir. Milliyetçiler cumhuriyeti kurarken ve devamında Türk kimliğini açığa ve öne çıkarmışlar Batı emperyalizmin her türlü kötülüğüne dur demişlerdir. 

Milliyetçi demek, ülkesinin tam bağımsız ve özgür bir ülke olarak devam etmesini sağlayan kişi demektir.

Peki, solculuk buna engel midir? Neden engel olsun ki? Solcuyum diyenin de ilk isteği özgürlük ve bağımsızlık değil mi?

Milliyetçi ne kadar anti emperyalist ise solcu da o kadar antiemperyalist olmalıdır. Milliyetçi ülkesinin ne kadar özgür ve bağımsız olmasını istiyorsa solcu da o kadar istemelidir.

Milli devlet, bağımsızlığın da özgürlüğün de temel şartıdır. Milli devlet olmadan emperyalizmin emellerine karşı duramazsınız. Bu bakımdan Türkiye Cumhuriyeti milliyetçiler için de solcular içinde korunulması ve yaşatılması gereken bir kaledir. Bu kaleyi korumanın ilk şartları ise milli birlik ve ekonomik  üstünlüktür. Güçlü olmak için birleşmek ve üretmek gerekir.  Sol içinde milliyetçiler için de bu bir gerekliliktir.

Yıllardır sol zihniyet halkın gözünde hep yanlış anlaşılmış ve seçimlerde de solcuyum diyen partilerin oy oranları onları iktidara taşımaya yetmemiştir. Bu gerçeğin sebebi,  kendilerine solcu denilen bazı kimse ve kurumların antiemperyalist olmaları gerekirken  ve Türkiye Cumhuriyeti’ni  savunmaları gerekirken  Batı’nın güdümüne girmeleri ve emperyalizmin Türkiye’deki kuklaları haline gelmeleridir.

Bu tutumun solla ilgisi yoktur.  Gerçek sol bu değildir. Bu açıdan bakıldığında HDP sol değildir. HDP’ye destek olan Demokratik Bölgeler Partisi, Devrimci İşçi Partisi, Devrimci Sosyalist İşçi Partisi, Emekçi Hareket Partisi, EMEP, ESP, İşçi Demokrasisi Partisi, ÖDP, Sosyalist Demokrasi Partisi, Yeşiller Ve Sol Gelecek Partisi, HTKP, TKP 1920, Sosyalist Parti, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi de gerçek anlamı ile solcu partiler değildir.

Halkımız, emperyalistlerin güdümüne girmiş, sadece Türkiye’de değil Ortadoğu’daki diğer ülkelerdeki emperyalist projelere gizli açık destek olan bu partilere bakarak solu mahkum etmektedir. Oysa mahkum ettikleri sol değil emperyalizmin uşaklarıdır.


Özetlersek solcu olmak milliyetçi olmaya engel değildir, milliyetçi olmak da solcu olmaya engel değildir. Üzücü olan, kendilerine milliyetçi diyenlerin de solcu diyenlerin de Batı’nın kuklası durumuna düşmeleridir. 

23 Eylül 2015 Çarşamba


SAVAŞMADAN BARIŞ GELMEZ

Son zamanlarda barış sözcüğü çok sık tekrarlanır oldu. PKK'nın Doğu ve Güneydoğu'da yaptığı katliamlar, öldürülen askerler, polisler, korucular, yaşlılar, bebekler, mühendisler, öğretmenler nedense çabuk unutuldu.

Unutulanlar sadece katliamlar da değil, yöre halkına uygulanan baskılar, köylerden zorla toplanan haraçlar, yol kesmeler, adam kaçırmalar, çocukları dağa çıkarmalar da unutuldu.

PKK ve HDP'nin vatan topraklarına göz diktiği, Güneydoğu halkını bizden koparmaya çalıştığı da unutuldu.

En önemlisi PKK'nın başta ABD olmak üzere bir emperyalist proje olduğu da unutuldu. 

Mehmetçik bu projeyi bozmaya başlayınca barış isteyenler çoğaldı.

Dost, düşman herke şunu iyi bilmelidir:

Türk Milleti olarak, bu toprakları savaşarak vatan yaptık.

Türk Milleti olarak, savaşarak bağımsızlığımızı elde ettik.

Türk milleti olarak, savaşarak özgürlüğmüzü koruduk.

Türk milleti olarak, bu coğrafyanın, ormanına, deresine, suyuna, havasına, yer altı ve yer üstü tüm zenginliklerine sahip olduk.

Türk Milleti olarak, savaşarak vatan toprağının her karışında bağımsızlığımızın sembolü olan al bayrağımzı dalgandırdık.

Biz bir büyük savaş sonucu Türkiye Cumhuriyetini kurduk ve bu cumhuriyeti kuran herkesi Türk Milleti olarak birleştirdik, kaynaştırdık.

Bunlar bizim vazgeçilmez değerlerimizdir. Bunları korumak için gene savaşırız. Ne vatan toprağının bir karışını veririz ne de Türk Milletinin birliğinin yok edilmesine izin veririz.

Biz barışı savaşarak sağladık. Mehmetçiğin, polisimizin ve korucularımızın sürdürdüğü bu mücadele yöre halkına barışı getirmek içindir.

Bu mücadele bir vatan, özgürlük ve barış savaşıdır. Vatan topraklarına yönelik tehdit kalkıncaya, yöre halkı PKK esaretinden kurtuluncaya ve barış sağlanıncaya kadar bu savaş devam edecektir.

Bunlar sağlanmadan barış istemek, bu değerlerden vazgeçmek demektir; bunu hiç kimse Türk Milletinden beklemesin.

19 Eylül 2015 Cumartesi

CHP-MHP KOALİSYONU
Geçenlerde birisi sordu: CHP-MHP koalisyonu olabilir mi acaba? "Zaten bu koalisyon var; iki parti birleşmiş, koalisyon kurmuş, yıllardır muhalefet yapıyor" dedim.
AKP yıllardır iktidarda, CHP ve MHP de muhalefette. Türkiye'nin geldiği noktada ise kan var, göz yaşı var. Ülke bölünme noktasına gelmiş. Devlet, sanayici, tüccar, ziraatçı, esnaf, ve nerede ise tüm vatandaşlar borcu durumda. Sorumlu AKP iktidarı ama bu ebedi muhalifler ise, iktidarın hiçbir kötülüğünü durduramamış. AKP'yi iktidardan edecek gücü gösterememiş.
CHP ve MHP kendisini tek adam yönetimine teslim etmiş. Birincisinde Kılıçdaroğu, diğerinde Bahçeli, partileri büyüdükçe partilerini buduyorlar ki AKP rahatlıkla iktidarını sürdürsün. İktidara gelmeye adeta korkuyorlar.
Kılıçdaroğlu'nun teklifi ve Bahçeli'nin kabulü ile Eklemeleddin İhsanoğlu'nu aday yapıp cumhurbaşkanlığını da Erdoğan'a hediye etmişlerdi.
AKP'den bu ülkeye şer geliyor ama CHP ve MHP'de de hayır gelmiyor.
Vatan Partisi'nin uzattığı eli Kılıçdaroğlu tutmadı. Oysa o el CHP'ye ve MHP'ye iktidar yolunu açabilirdi. CHP ve Vatan Partisinin işbirliği, yaratacağı hava ve oluşturacağı sinerji ile CHP'nin oylarını %'de 30'lara, milletvekili sayısını da 200'lere çıkarabilirdi. AKP iktidarı da yıkılıp giderdi. Bu tarihi fırsat CHP tarafında kaçırıldı. AKP'ye iktidar, CHP ve MHP'ye de muhalefet verilmiş oldu.
CHP listelerinde, PKK'nın istediği, "öz savunma gücü"nün oluşmasını savunan Tanrıkulu; Ermenilere soykırım yaptığımızı savunan Pavey ve Selina Doğan; Atatürk için söyledikleri ile CHP'ye hiç yakışmayan Bekaroğu ve hakkında paralı şaibeler bulunan Tekin ve İldeniz; aydınlarımızın, komutanlarımızın sahte kanıtlarla yargılandığı davaya müdahil ve şikayetçi olmak isteyen ALİ Balkız yer buluyor ama Perinçek ve birkaç arkadaşına yer bulunamıyor.
Kendisini Atatürkçü ve halkçı kabul eden vatandaşlarımız da CHP'ye oy veriyor. Bilmiyorlar ki, CHP artık YCHP oldu. CHP, Müdafaa-i Hukuk ceniyetlerinin birleşmesi ile Atatürk tarafından kurulmuştu; YCHP ise, bir kaset komplosu sonucu Kılıçdaroğu tarafında kuruldu. CHP'nin şiarı tam bağımsızlıktı; YCHP'ye ise ABD'nin izin verdiği kadar bağımsızlık yetiyor.
Baştan da söylediğim gibi Türkiye iyi bir noktada değil ama bu böyle gitmez. Birileri buna dur demesi lazım. Bu birileri Türk Milleti'nin kendisidir. Milletimiz Vatan Partisi'ni meclise göndererek kurtuluşun ilk adımını atacaktır. Onun için diyoruz ki, böyle gitmez, Oylar Vatan Partisine!
Eyup S. Karakaş
Vatan Partisi MKK üyesi ve Kayseri 1. Sıra Milletvekili Adayı
BÖYLE GİTMEZ, ARTIK OYLAR VATAN

1 Kasım 2015 tarihi büyük Türk Millet için yeni fırsattır.  Birleşen ve üreten Türkiye için oylarımızı Vatan Partisi'ne vermeliyiz.
Vatan Partisi Kayseri İli 1. sıra adayı olarak oylarınıza talibim.

Böyle gitmez, Artık Vatan Partisi!

"AKP iktidarının PKK ile el ele yaptığı Açılım, Mehmetçiğe kurşun olarak döndü. Böyle gitmez!
Terör Örgütü Meclisin göbeğine oturtuldu. Türkiye’nin altına mayın döşendi. Böyle gitmez!
Terör Örgütüne özgürlük verildi. İşte mayın patlatıyor, yol kesiyor, haraç topluyor, kan döküyor! Böyle gitmez!
Kemal Dervişlerin ve AKP’nin Borçlanma Ekonomisinin sonuçlarını yaşıyoruz. Bütün millet borçlu. Hacizciler kapıya dayandı. Böyle gitmez!
İşçi işinden atılıyor. Böyle gitmez!
Ekin zamanı geliyor. Çiftçinin tarlaya gübre atacak gücü yok. Böyle gitmez!
Kamu Çalışanı evine ekmek götürme telaşında.  Böyle gitmez!
 Esnaf kepengini siftah yapmadan kapatıyor. Böyle gitmez!
Büyük ve küçük sanayici, iflas tehdidiyle karşı karşıya. Böyle gitmez!
AKP yönetimi, borç dilenmekten başka bir şey yapmıyor. Böyle gitmez!
Atatürk Cumhuriyetinin kurumları birer birer yıkılıyor. Böyle gitmez!
Böyle gitmez!

BU DÜZEN DEĞİŞECEK!

Mafya-Tarikat düzeni, vatanı bölüyor ve ekonomiyi batırdı.
Bu düzenin sonuna geldik.
Arkada kalan dönemde Türkiye’yi yöneten partileri görüyorsunuz: Hepsi Amerika ve Avrupa’ya göbekten bağlı, uzaktan kumandalı.
Hepsi Açılımcı. Amerika’nın üzerimize sürdüğü Terör Örgütü karşısında çaresiz!
Hepsi sıcak para bağımlısı, borç dilenmekten başka çözümleri yok!
Türkiyemizi çıkmaza soktular. 7 Haziran’da bu çıkmazı bütün çıplaklığıyla gördük. Meclis, tek bir yasa çıkarmadan kapandı. Hükumet kuramıyorlar. Çözümleri yok! Hâlâ 7 Haziran çıkmazında debeleniyorlar.
Bu düzen değişecek, başka çare yok!

BİRLEŞEN TÜRKİYE
ÜRETEN TÜRKİYE

Türkiye, büyük çözümün eşiğindedir.
Türk milleti, önümüzdeki süreçte kesinlikle tarihî kararını verecektir.
Önümüzde iki büyük görev var:
Bir: Bölücü terörü bitireceğiz! Vatanımızı ve milletimizi bütünleştireceğiz! Yurtta barış olacak! Güneydoğu’da halkın can ve mal güvenliğini sağlayacağız!
İki: Üretim ekonomisini kuracağız! İşsizliğe son veriyoruz! Herkes çalışacak! Herkes üretecek! Çarşılara şenlik gelecek! Ülkemizi borç batağından çıkarıyoruz!

ARTIK VATAN PARTİSİ

Büyük Türk Milleti,
Artık çıkmazlarda, çırpınışlarda ısrar etmenin bir anlamı yok.
Artık denenmiş, eskimiş, batağa saplanmış partilerden vazgeçmenin zamanı gelmiştir. Artık Vatan Partisi!
Türkiye, yeniden 7 Haziran çıkmazına dönemez. Vatan Partisi’nin bulunmadığı bir Meclis, yalnız ve yalnız çözümsüzlük üretir.
Yeni ufuklara açılmanın zamanı gelmiştir. Artık Vatan Partisi!
Artık vatanı bütünleştirme ve üretim zamanıdır.
Bu görevleri başarmak için, bize Ankara’dan yönetilen, başı dik bir hükumet gerekli.
Artık Vatan Partisi!
 Vatan Partisi olarak, 1 Kasım seçimine bütün seçim çevrelerinde 550 adayla giriyoruz. Aday listelerimizi Yüksek Seçim Kurulu’na bugün veriyoruz.
Büyük Türk milleti,
Bataktakileri bırak, Artık Vatan Partisi’ne görev ver!
Çaresizleri ve çırpınanları bırak, artık Vatan Partisi’ne kuvvet ver!
Türkiyemizi aydınlıklara çıkarmaya hazırız.
 Böyle gitmez, artık Vatan Partisi!"

16 Eylül 2015 Çarşamba

ÖLÜM VE GÖÇ

Kan, göz yaşı ve göç; Ortadoğu'nun halini bu üç kelime ile özetlemek mümkün.  Cahillik ve bu cahilliği fırsat bilip ortalığı karıştıran batılı emperyalist güçlerin yarattığı tablo bu işte. 

Yüz yıllardır sömürmeye doyamayan bu güçler için en büyük engel, kendi içinde barışı ve halkın birliğini sağlamış, bağımsızlığını ilan etmiş milli devletlerdir.  Milli devletler bu güçlerin en büyük hedefidir.  Ekonomik yöntemlerle, siyasi baskılarla ve yerli işbirlikçileri kullanarak ülkelerin doğal kaynaklarına el koyarlar, bu ülkeleri kendileri için açık pazar haline getirirler,  halkın emeğini sömürürler. 

ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin sadece Ortadoğu'da değil, tüm dünyada uyguladıkları yöntem bu. Bu sömürü düzenine direnen ülkeler olursa da hemen iç karışıklık çıkarırlar, ülkeyi parçalarlar ve her bir parçayı ayrı ayrı sömürürler. 

Ülkeleri parçalamanın yolunu da bulmuşlar; etnik ve dini inanç farklılıkların düşmanlığa dönüştürürler. Düşmanlıkları kışkırtırlar, insanları silahlandırırlar, iki tarafı da şu veya bu şekilde yönetirler.

Milli devletlerin direnme gücünü azaltmak ve gerekirse parçalamak için terör örgütlerini kullanmaktan çekinmezler. Hatta kendileri terör örgütü kurar ve uzaktan yönetirler. El Kaide, PKK, PYD, IŞİD ABD'nin ve AB'nin kurdurduğu ve kullandığı terör örgütleridir. Bunların  her biri farklı bir etnik topluluğun veya mezhebin savunucusu gibi görünürler ama esas savundukları şey emperyalistlerin çıkarlarıdır. Bu örgütlerin ABD veya AB aleyhinde  bir faaliyetleri olmaz. Bulundukları ülkenin insanlarını öldürürler, zulüm ederler, milli devleti zayıflatırlar ama batılı devletlere dokunmazlar. 

Suriye'nin hali ortada. Zavallı Suriye halkı ya ölüyor ya da memleketinden, köyünden, yuvasından  göç edip güvenli yerler ulaşmaya çalışıyor. Binlercesi yollarda ölüyor, denizlerde boğuluyor. 

Maalesef Türkiye'de bu tuzağa düştü. PKK denilen, ABD'nin kuklası olduğu aşikar olan terör örgütü Kürtlerin haklarını savunuyormuş iddiası içinde Türkiye'ye vermediği zarar kalmadı. Bu eli kanlı örgüt  etnik farklıklar üzerinden siyaset yapanlar ve fikir beyan edenlerle birlikte Türkiye'yi bölünme aşamasına getirdiler. Milli devletimizi zayıf düşürdüler. Binlerce insanımızın ölümüne neden oldular.  En büyük zararı da Güneydoğu halkına verdiler. Yatırımlar durdu, eğitim aksadı, tarım ve hayvancılık geriye gitti ve sonuçta açlık, sefalet ve yoksulluk arttı. 

Kanın, göz yaşının en önemli sebebi etnik kimlik ve dini inanç üzerinden siyaset yapmak ve insanlara dostluğu, kardeşliği değil, düşmanlığı aşılamaktır.  Kurtuluş ise,  milli devleti, milli birliği korumaktan, kanun önünde insanları eşit  kılmaktan ve kardeşlik fikrini kabul ettirmekten geçiyor. 

Bu ülkede her kim ki etnik kimlik veya mezhep  üzerinden politika yürütüyor, o kimse ABD'nin ya oyununa gelmiştir ya da ABD'nin bilinçli işbirlikçisidir. Türkiye'nin bunlardan kurtulması gerekir. 

Çabalar bölünen değil, birleşen Türkiye için sarf edilmelidir. ABD ve AB'ye karşı omuz omuza mücadele etmemiz gereken günlerde bize lazım olan düşmanlık değil, kardeşliktir; bölünme değil, birleşmedir. Hepimizin refahı Türkiye Cumhuriyet'nin ebediyen yaşamasına bağlıdır. Her türlü gayret onu yaşatmak için olmalıdır. 

13 Eylül 2015 Pazar

24 TEMMUZ YALANLARI

24 Temmuz Türk Milleti için tam bir dönüm noktası oldu. ABD güdümündeki AKP-PKK (HDP) koalisyon Türkiye'yi bölünme noktasına getirdi. Sevr hortlatılmak istendi. 24 Temmuz sabahı kahraman ordumuz, polislerimiz ve korucularımız vatan savunması başlattı. Vatan savunmasının başlaması ile birlikte harekatı baltalamak için kamuoyuna yalanlar da servis edilemeye başlandı.

Bu yalanları sırası ile yazmak isterim:

1. PKK'ya karşı başlatılan ve ülkede birliği, düzeni ve vatan topraklarını savunmayı  amaçlayan mücadele "saray savaşı" olarak gösterilmeye çalışıldı.  RTE'nin kendi geleceğini kurtarmak için Mehmetçikleri feda ettiği söylendi. Bu en büyük yalanlardan birisidir. Ülke bölünme noktasında gelmişti. Türk Milleti'nin  ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kendini savunma refleksleri bu savaşı başlatmıştır. Türkiye'yi bu duruma sürükleyen kimselerin ve partilerin bu savaşı başlattığını iddia etmek yanlıştır. Onlar bu vatan savaşının başlatıcısı olamaz. Devlet, kendisini organları vasıtası ile korumaya başlamıştır. Zamanı gelince sorumlulardan da hesap sorulacaktır.

2. Bu savaşın kan dökülmesine neden olduğu yalanı da çok dillendirilmektedir. Doğrudur, şehitlerimiz var ama  kabul edelim ki bu mücadele yapılmasaydı PKK devlet kurma hayalini gerçekleştirmek için kan dökmeye devam edecekti. Bu savaş yıllardır dökülen kanları durdurmak için yapılmaktadır. Bu mücadele öncesi binlerce insan PKK terörü nedeni ile canından oldu. Binlerce insan sakat kaldı. İşte şimdi yapılan bu kanın durdurulma mücadelesidir. Hukuku hakim kılma mücadelesidir.

3. Bu savaş barışı bozmuş; Atatürk'ün "Yurtda barış, Cihanda barış" ilkesine aykırı imiş. Bu da yalan. Atatürk emperyalistlerin uşağı Yunanlılar ile savaşmış, onları denize dökmüş emperyalistlere gereken dersi vermiş; sonra da, "Yurda sulh, cihanda sulh" demiştir. Şimdi de ordumuz ve polislerimiz emperyalistlerin yeni piyonu olan PKK ve ona bağlı unsurlarla savaşmaktadır.  Bu savaş kazanılacak ve yurtda barış böylece sağlanacaktır. Bu savaş kazanılmadan ülkemize barış gelmez. Devlet içinde ikinci bir silahlı gücün olduğu bir durumda barış olur mu? bu savaş barışı sağlamak için yapılıyor.

4. Bir diğer yalan ise,  töre halkına devletin baskı uyguladığı ve özgürlükleri yok ettiği şeklindedir. Bu da büyük bir yalandır. Yöre halkına Türk, Kürt, Arap ayırımı yapmadan eziyet eden, haraç toplayan, çocuklarını dağa kaçıran, yol kesen, öldüren örgüt PKK'dır. Yöre halkını esir etmiş durumdadır. Bu savaş aynı zamanda bu bölge için yapılan bir özgürlük savaşıdır. Bu mücadelenin sonunda PKK-HDP egemenliği yok edilecek, esaret bitecek ve  halkımız özgürleşecektir.

5. Bir iddia da şu: "Askerler, polisler sivil vatandaşları çocuk büyük demeden kötü muamele ediyorlar hatta öldürüyorlar".  Bu iddiayı kanıtlamak için fotoğraflar yayınlıyorlar. Çok büyük yalan bu; güvenlik güçlerimiz sivil vatandaşlarımızı PKK'dan ayırarak mücadeleyi yürütüyor. Yöre halkını PKK'nın kanlı eylemlerine karşı koruyor. İddialarını kanıtlamak için sundukları fotoğraflar da Suriye'de, Irak'da veya başka bir yerde ve başka bir zamanda çekilmiş resimleridir.

6. Yöre halkı, özellikle de Kürtler PKK'yı ve HDP'yi destekliyormuş;  bu da kocaman bir yalan. PKK beklediği halk desteğini bulamıştır. Demirtaş'ın Cizre seferine 25-30 kişi ancak katılmıştır. HDP'nin aldığı oylar da büyük ölçüde korku oylarıdır. 1 Kasım'da HDP boyunun ölçüsünü görecektir.

Bu yalanlara inanmamak ve sosyal medyada paylaşmamak gerekir. Mehmetçik canla başla mücadele yürütüyor. Ona bu savaş senin savaşın değil,  Erdoğan'ın savaşıdır derseniz mücadele azmini kırarsınız. Buna ve Diğer yalanlara inanır ve paylaşırsanız, mücadelenin bir an önce bitmesini ve Türk, Kürt kardeşliğinin açığa çıkmasını geciktirirsiniz.

Son zamanlarda en doğru haberi Aydınlık Gazetesi ve Ulusal Kanal veriyor. Olayları ve gelişmeleri buradan takip edebilirsiniz. Unutmayın ki mücadelelerin içinde psikolojik savaş da vardır ve savaşın psikolojik yanı çok önemlidir. Bu savaşta Mehmetçiğin arkasında durmak ve onu desteklemek hepimiz için bir vatan borcudur.

24 Temmuz 1923 Sevr'i yırtıp, Lozan'ı emperyalistlere kabul ettirdiğimiz gündür. 24  Temmuz 2015 tarihinde başlatığımız mücadele de BOP adı verilen yeni Sevr'i bize kabul ettiremeyeceklerini tüm dünyaya ilan ettiğimiz gün olmuştur.  Dün Yunanlıları  denize  döktük, bugün de PKK-HDP'yi tarihin çöplüğüne dökeceğiz. 

11 Eylül 2015 Cuma

1 KASIM 2015

Türk Tarihinde 26 Ağustos'un, 30 Ağustos'un, 9 Eylül'ün ve 1 Kasım'ın çok büyük önemi vardır. 26 Ağustos sabahı emperyalistlerin üzerimize saldırttığı Yunanlılara karşı topçularımız yoğun bir ateş başlatmışlar. Topçu atışını takiben ordumuz Yunan ordusuna karşı bir yok etme savaşı vermiş ve 30 Ağustos 1922 tarihinde Yunan ordusuna Dumlupınar'da ağır zayiat verdirilmiş ve kalanlar da Ataürk'ün “Ordular ile hedefiniz Akdenizdir” emri ile İzmir'e doğru kovalanmaya başlanmıştır. İzmir'e ulaşan düşman birlikleri de 9 Eylül'de denize dökülmüştür. 

Bu zaferleri takiben 1 Kasım 1922 tarihinde saltanat kaldırılmıştır.

24 Temmuz sabahı, uçaklarımızın Kuzey Irakta'ki PKK yuvalarını bombalaması bir bakıma 26 Ağustos'da topçu birliklerimizin Yunan mevzilerini bombalamasına benziyor. Bu tarihten bu yana TSK'nin ve polislerimizin verdiği mücadele, PKK'nın bitirilmesi ile son bulacaktır. Ordumuz bu savaşı kazanınca sıra 1 Kasım'a gelecek.

Dün emperyalistlerin piyonu Yunanlıları nasıl 1 Kasım 1922 tarihinde yenip saltanatı kaldırdıysak, şimdi de önce PKK'yı yok edip 1 kasım 2015 tarihinde de Erdoğanların saltanatını yıkacağız.

Türk milletinin geleceğini düşünen her insan ve parti için 1 Kasım bir şanstır. Bu şansı iyi değerlendirmemiz gerekir.

Erdoğan bunun farkındadır. Oyunu artırmanın hesaplarını yapmaktadır. Gözünü vatansever, milliyetçi oylara dikti. Bu  kesime mesajlar vermeye çalışıyor. Yaptıklarını unutturmaya çalışıyor. Davutoğlu'nun mezar sulamasının sebebi budur.

Seçim ortamında hata yapmamamız gerekir. AKP karşıtı olduğunu söyleyen kimileri, PKK ile yapılan mücadeleyi Tayyip Erdoğan'ın oyunu artırmak için başlattığını söylüyor. Bu tespit aslında çok önemlidir. Çünkü biliniyor ki, PKK'ya karşı yürütülen mücadele seçmeni etkiliyor. Bu gerçek göz önüne alındığında, Erdoğan'ı yıkmak isteyenler bu mücadeleyi sahiplenmelidir. Tayyip Erdoğan'ın oy için yaptığını, vatan için yapmak gerekir.

PKK ve onun değişik şekilleri olan HDP, KCK gibi örgütlere karşı yapılan vatan savunmasına karşı çıkanların, bu seçimde oyları düşecektir. Kaldı ki, bu mücadele Tayyip Erdoğan'a bırakılamayacak kadar önemlidir. Söz konusu olan Türkiye'nin bütünlüğüdür, Türkiye Cumhuriyeti'nin korunup kollanmasıdır. Bu güne kadarki uygulamaları ile ülkeyi bölünme noktasına getiren bir zihniyet bu mücadeleyi yürütemez.

AKP'nin geçmişte yaptıkları halka iyi anlatılmalıdır. 24 Temmuz öncesine kadar AKP ile HDP (PKK) koalisyon halinde idi. Onların beraberce yürüttükleri ve bazı çevrelerinde gizli açık destekledikleri adına “çözüm süreci” denen politikaların Türkiye'de şehit kanlarının akmasına neden olduğu halka anlatılmazsa, AKP, ordumuzun yaptığı mücadeleye sahip çıkıp, vatanseverlerin oyunu alabilir ve bu şekilde milletvekili sayısını artırabilir.

CHP'nin son zamanlardaki tavrı ve söylemleri yerinde olmuştur. HDP'nin bulunduğu hükumete katılmama kararı, Suriye ve Irak için hazırlanan tezkereye müspet oy kullanması ve Kemal Kılıçdaroğlu ve Haluk Koç'un bazı beyanları bizce önemlidir ve faydalıdır.

MHP'nin HDP konusundaki tavrı ve Tayyip Erdoğan için suç duyurusunda bulunması iyi yöndeki gelişmelerdir.

AKP ve HDP yalnız bırakılmalı ve zamanı gelince hesap sorulmalıdır. Bu konuda yargıya büyük görevler düşecektir.


Şehit cenazelerinin gelmesi halkın öfkesini artırmıştır. Bu öfke AKP'den kurtulmanın yolunu açabilir. Halkın milli duyguları paylaşılmalı, vatan bütünlüğü konusunda taviz verilmeyeceği anlatılmalı ve AKP'nin açılım politikalarını uygulamak isterken yaptığı hatalar ve kötülükler halka iyi anlatılmalıdır.

Bunlar yapılırsa, 1 Kasım milletimize saltanatı yeniden yıkma şansını verir. 1 Kasım 2015 ikinci saltanatın yıkıldığı gün olarak tarihe geçer.

9 Eylül 2015 Çarşamba

KOLTUK DEĞİL VATAN SAVAŞI

Bölücü terör örgütü hergün bir kaç yiğidimizi şehit ederken Sayın Cumhurbaşkanımızın 400 milletvekil sözünü telafuz etmesi son derecede şansız bir beyan olmuştur.  24 Temmuz  tarihinden bu yana sürekli   söylenen "Bu mücadele koltuk savaşıdır, saray savaşıdır" iddiasını tekrar gündeme getirmiştir. Bu iddia son derece yanlış ve zararlıdır.

24 Temmuz öncesi hatırlanırsa bu savaşın saray savaşı olmadığı anlaşılır.

13 yıl önce sıfırlanmaya yakın hale gelen terör AKP'nin iktidar olması ile birlikte eskisinden de güçlü hale geldi. ABD güdümündeki bu örgüt dağda PKK olarak, şehirde KCK olarak ve siyasette de HDP olarak örgütlendi ve güçlendi. Fethullah, Erdoğan ve Apo üçlüsünün bu güçlenme ve azgınlaşmasinda çok büyük sorumluluğu var.  

Yapılan terör eylemlerini demokrasinin azlığına, hakların ve özgürlüklerin kısıtlanmasına bağlayarak PKK'nın istediği bir çok şey onlara verildi. Böylece silahlı bir örgüte kan dökme de biz ne istiyorsan verelim dendi.

Şunları bilmek lazım: Birincisi,  bir ülke içinde hak ve özgürlükler kişilere verilir.  Farklı  guruplara farklı haklar verilmez. Verilirse bu hak değil, imtiyaz olur. İkincisi silahlı bir terör örgütünün  dediklerini yaparsanız bunun sonu gelmez ve terör istedikçe ister, vermezseniz kanlı yüzünü hemen gösterir.

Nitekim öyle oldu, verilenleri yeterli görmeyen terör örgütü yeni bir devletin yolunu açmak için özerklik istemeye başladı. Çözüm süreci nedeni ile devletin güvenlik güçleri etkisizleştirilince yöre halkını silahla korkuttu. Dağa çocuk kaçırdı, vergi adı altında haraç topladı, yol kontrolü yapmaya başladı. Karşı çıkanları öldürdü. Yani Devlet içinde devlet oldu.

Bu bölgede can ve mal güvenliği kalmadı, mal ve hizmet üretimi durdu. İşsizlik arttı, insanlar  daha da yoksullaştı. Askerler kışladan, polisler karakollardan çıkamaz oldu.

Tam bir yol ayırımına gelmiştik. Ya vatan topraklarının bir kısmını bu ABD ve AB piyonu örgüte bırakacaktık ya da bu örgütün belini kırıp eylemlerine ve niyetlerine son verecektik.

Vatan toprakları azizdir, kimseye verilmez. kaldı ki, verilen sadece toprak da olmayacaktı; yöre halkı da Türkü ile, Kürdü ile ve Arapı  ile bu eli kanlı örgütün insafına terk edilecekti. Eğer örgüt bu bölgede tam olarak egemenlik kazansaydı yapılacak katliamların sonu gelmezdi. Kan esas o zaman akacaktı.

Buna izin verilemezdi ve verilmedi de. 24 Temmuz'da başlayan mücadele bu nedenle bir vatan savaşıdır. Terör örgütünün esaretinden kurtulacak olan yöre halkının özgürlük savaşıdır.

Kan dökme savaşı değil, kanı durdurma savaşıdır.

Bu savaş kazanılacaktır. Önemli olan en az kayıpla kazanılmasıdır. Bizim için her  vatan evladı asker sivil fark etmez değerlidir.

Atatürk "Birici vazifen Türk İstiklalini, Türk Cumhuriyetini sonsuzluğa kadar korumak ve kollamaktır" demişti. Şimdi ifa edilen de bu görevdir. Kahraman ordumuza ve emniyet  güçlerimize başarılar diliyoruz. Onlara desteğimiz sonsuzdur.

7 Eylül 2015 Pazartesi

FAİLLER DE BELLİ SORUMLULAR DA BELLİ

Günlerdir Güneydoğu'dan gelen şehit haberleri ile canımız yanıyordu; bugün Dağlıca'da şehit düşen evlatlarımızın haberi bu içimizin yangınını  daha da artırdı. Artan sadece üzüntümüz değil, teröre karşı omuz omuza mücadele etme kararlılığımızı ve azmimiz de arttı.

Millet olarak ülkemizi bölmek isteyenlerden ve bunun için  şehitlerimizin kanını akıtanlardan hesap soracağımız günler yaklaştı. Yaşamaya doymadan, geride gözü yaşlı anne, baba, eş çocuk bırakarak aramızdan ayrılan şehitlerimizin katillerini ve bu katillere yardım eden gafil ve hainleri iyi bilmemiz lazım ki hesap sorabilelim.

Kimdir bu katiller, hainler ve gafiller?

Evlatlarımızın katilleri dağda PKK, şehirde KCK ve mecliste HDP adını alan terör örgütüdür. PKK ne ise, KCK da odur; KCK ne ise, HDP de odur. Bunlar gerçek faillerdir. Bu vatan hainlerinin kökü kurutuluncaya kadar mücadele edilmelidir. Bu mücadele bir vatan savaşıdır.

Bu katillerin en büyük yardımcısı ve destekçisi ise onları yöneten, silah, para, lojistik destek ve eğitim veren ABD ve AB'dir.  ABD ve AB'nin emperyalist güçleri sadece ülkemizi değil, sadece Ortadoğu'yu da değil tüm dünyayaı kan gölüne çevirdiler. Bunların emperyalist emelleri uğruna, Güneydoğu Asya'da, Orta Asya'da, Ortadoğu'da, Afrika'da, Orta Amerika'da, Güney Amerika'da milyonlarca can yok oldu. Analar, babalar yavrusuz, erkekler, kadınlar eşsiz, çocuklar annesiz babasız kaldı.

Biz PKK ile mücadele ederken aslında ABD ve AB ile savaşıyoruz. PKK'nın silahları, mayınları, tanksavarları, bombaları, doçkaları, roketleri hep bu ülkelerden geliyor. ABD yetkilileri açıkça PKK ve PYD'nin ABD'nin kara gücü olduğunu beyan ettiler. Bizim çocuklarımızı işte ABD'nin bu kara gücü katlediyor. Savaşımızı emperyalizme karşıdır, ABD'ye karşıdır. ABD dün nasıl Vietnam'da Kamboçya'da, Orta ve Güney Amerika'da, Suriye'de yenildi ise Türkiye'de de yenilecektir. Unutulmasın ki, biz Türkiye Cumhuriyetini bu emperyalist güçlerle yaptığımız savaş sonucunda kurduk. Türkiye Cumhuriyetini korumak için de hiç tereddütsüz savaşırız ve vatanımızı, Cumhuriyetimizi, milli birliğimizi şehitler de versek savunuruz.

Cevap verilmesi gereken bir sorular da şunlardır:  2002 yılında sıfırlanma noktasına gelmiş bir terör örgütü nasıl oldu da her gün bir kaç evladımızı şehit edecek  kadar büyüdü? Bunun sorumluları kimlerdir?

Cevabı biz verelim:

Birinci sorumlu AKP iktidarı ve AKP'ye oy veren seçmenlerdir. ABD ve AB'nin istediği kanunları çıkarıp güvenlik güçlerinin elini bağladılar. 2002 yılında ölüm korkusu ile tir titreyen Apo ile Oslo görüşmeleri ile başlayarak,  Türk Milletine anayasa yapmaya kalktılar. Terör örgütü ile mücadele edeceklerine müzakere yaptılar ve örgüt ne istedi ise  verdiler. Milleti çözüm süreci ninnisi ile uyuttular, millet uyurken PKK'nın güçlenmesini, silahlanmasını sağladılar.

PKK'nın büyüyüp azgınlaşmasında diğer bir sorumlu da F tip örgüttür. AKP iktidarından destek alarak vatanın ve milletin birliğinden yana olan aydınlarımızı, siyaset adamlarımızı, gazetecileri, komutanlarımızı tutsak ettiler. Yıllarca hapislerde tuttular. Sahip oldukları medya ile bilgi kirliliği yarattılar.

Bir diğer sorumlu PKK ve HDP'yi allayıp pullayıp millete şirin göstermeye çalışan medyadır. Yandaş medya, Aydın Doğan medyası milletin gerçekleri görmesini engelledi. Etnik kimlik üzerinden politika yapmayı demokrasinin gereği gibi gösterdi. Birliği değil, ayrılığı körükledi. HDP'nin meclise girmesini, siyasette söz sahibi olmasını sağladı. Şehitlerimizin kanının akmasında bu medya kuruluşlarının ve televizyon televizyon gezip halka yalanlar söyleyen sözüm ona aydınların da büyük sorumluluğu vardır.

Bir diğer sorumlu ise, yargıdır. Suç ortada, suçlu ortada ama açılmış dava yok. PKK, HDP ve KCK silah zoru ile anayasayı değiştirmeye çalışıyor, devleti yıkmaya çalışıyor, toplumu bölmeye çalışıyor ama yargıdan ses yok. Yargıtay baş savcısı HDP'yi kapatmak için hala  neden dava açmadı, anlamak mümkün değil.

Bütün bu ihmaller,  gafletler ve ihanetler elbette cezasız kalmaz. Türk Milleti bunun hesabını soracaktır. Yapılması gereken öncelikle birlik be beraberlik içinde olmaktır.

Vatan bütünlüğü için en geniş birliği oluşturmalıyız. Bölücü teröre karşı tavır alan herkesle beraber hareket etmeliyiz.  Millet olarak Ordumuz ile olan bağımızı daha da güçlendirmeliyiz. PKK terör örgütünü Kürt vatandaşlardan ayrı tutmalıyız ve kavimsel, mezhepsel farklılıkları dikkate almadan tüm Türkiye halkını Türk Milleti olarak birleştirmeliyiz.

5 Eylül 2015 Cumartesi

VATAN'DAN ÇAĞRI

Kalbi vatan sevgisi ile dolu vatandaşlarımıza sesleniyorum:

Türk Milleti olarak çok zor günler yaşıyoruz.

ABD'nin Ortadoğu'daki piyonlarından birisi olan eli kanlı Terör örgütü PKK,   AKP'nin ABD ve AB'nin güdümünde kalarak  13 yıldır uyguladığı yanlış politikalar yüzünden büyümüş, azgınlaşmış ve vatanın ve ülkenin birliğini büyük ölçüde tehdit eder hale gelmiştir.

Her gün bir kaç vatan evladını bu teröre kurban vermekteyiz.

AKP'nin uyguladığı borçlanmaya, ülke varlıklarını satmaya ve piyasaları kontrol etmemeye dayanan ekonomik politikalar devletin, özel sektörün ve vatandaşların aşırı  borçlanmasına yol açmış. Beklen ve olması gerek kalkınma gerçekleşmemiştir. Ülke iflas etme noktasına doğru gitmektedir.

Bu gidişe dur demek gerekir. Türkiye ABD güdümündeki siyasetçilerin, cemaatlerin ve mafyanın yönettiği bir ülke olmaz.

Ülkenin ve milletin birliğini sağlama ve borçlanma ekonomisinden üretim ekonomisine geçme konusunda Vatan Partisi kararlıdır.

Vatan Partisi, milli hükumette yer almaya ve Türk Milletine hizmet etmeye taliptir.
Sizleri bu amaçla yola çıkmış olan Vatan Partisi'ne  üye olmaya ve maddi, manevi destek olmaya çağırıyorum.

Vatan Partisi'ne vereceğiniz her destek aslında Türk Vatanı'na verilen destektir.
Saygılarımla...

Eyup S. Karakaş          
Vatan Partisi M.K.K üyesi                                          
kayserivatanpartisi@yahoo.com      Tel: 0 532 4616020                                                                                          
Vatan Partisi İl Başkanlığı: Gevher Nesibe Mahallesi, İstasyon Caddesi, Tapınç-Ünlü İş Hanı,
Kat 6         Kocasinan  KAYSERİ

VATAN'DAN CAĞRI

Kalbi vatan sevgisi ile dolu vatandaşlarımıza sesleniyorum:

Türk Milleti olarak çok zor günler yaşıyoruz.

ABD'nin Ortadoğu'daki piyonlarından birisi olan eli kanlı Terör örgütü PKK,   AKP'nin ABD ve
AB'nin güdümünde kalarak  13 yıldır uyguladığı yanlış politikalar yüzünden büyümüş, azgınlaşmış ve vatanın ve ülkenin birliğini büyük ölçüde tehdit eder hale gelmiştir.

Her gün bir kaç vatan evladını bu teröre kurban vermekteyiz.

AKP'nin uyguladığı borçlanmaya, ülke varlıklarını satmaya ve piyasaları kontrol etmemeye dayanan ekonomik politikalar devletin, özel sektörün ve vatandaşların aşırı  borçlanmasına yol açmış. Beklen ve olması gerek kalkınma gerçekleşmemiştir. Ülke iflas etme noktasına doğru gitmektedir.

Bu gidişe dur demek gerekir. Türkiye ABD güdümündeki siyasetçilerin, cemaatlerin ve mafyanın yönettiği bir ülke olmaz.

Ülkenin ve milletin birliğini sağlama ve borçlanma ekonomisinden üretim ekonomisine geçme konusunda Vatan Partisi kararlıdır.

Vatan Partisi, milli hükumette yer almaya ve Türk Milletine hizmet etmeye taliptir.

Sizleri bu amaçla yola çıkmış olan Vatan Partisi'ne  üye olmaya ve maddi, manevi destek olmaya çağırıyorum.

Vatan Partisi'ne vereceğiniz her destek aslında Türk Vatanı'na verilen destektir.

Saygılarımla...
Eyup S. Karakaş          
Vatan Partisi M.K.K üyesi                                          

kayserivatanpartisi@yahoo.com      Tel: 0 532 4616020                                                                                          
Vatan Partisi İl Başkanlığı: Gevher Nesibe Mahallesi, İstasyon Caddesi, Tapınç-Ünlü İş Hanı,
Kat 6         Kocasinan  KAYSERİ

3 Eylül 2015 Perşembe

AYLAN NE İLKTİ NE DE SON

Masum bir yavrunun cansız bedeninin Bodrum sahilinde çekilen fotoğrafı hepimizi çok derinden üzdü. Eminim birçoğunuz göz yaşlarınızı tutamadınız. 
Bu içler acısı tablo aslında nasıl bir dünyada yaşadığımızın göstergesi oldu. 
Zalimlerin, gaddarların, muhterislerin hüküm sürdüğü bir dünyada yaşıyoruz. Zengin ülkelerin en zenginlerinin yönettiği bir dünya bu. Göz yaşı ile, kan ile ıslanmış paraların zengin ettiği zalimlerin yönettiği dünya bu.
Minik Aylan bu zalimlerin öldürdüğü ne ilk çocuktu, ne de son çocuk olacak.  emperyalist güçler tarihin son dört beş yüzyıllık dilimi içerisinde  bütün kıt'aları ve ülkeleri iliğine kadar sömürmek için her türlü rezaleti ve zulmü yapmışlardır.  Çocuk, büyük, yaşlı demeden milyonlarca insanı katletmişler, uygarlıklara son vermişleridir. 
Güneydoğu  Asya, Vietnam, Kamboçya, Endonezya, tüm Afrika kıt'ası, Orta Amerika, Güney Amerika tarihi bu emperyalistlerin katlettiği milyonların tarihidir. Sömürüp yoksul bıraktığı halkların tarihidir. Son kötülüklerini de Orta Doğu'da gerçekleştiriyorlar. 
Başta petrol ve doğal gaz olmak üzere yörenin doğal kaynaklarından faydalanmak ve İsrail'e daha güvenli bir ortam oluşturmak için   Irak'ta bir milyondan, Suriye'de 300 binden fazla insanın ölümüne neden oldular. Bu ölen zavallıların  kaçı Aylan gibi çocuktu, biliyor musunuz? Bombaların, kurşunların, füzelerin öldürdüğü çocukların Aylan'dan ne farkı var? Sömürüldükleri, hakları ellerinden alındığı için yoksul kalan ve açlıktan, hastalıktan ölen çocuklar da birer Aylan'dı. Hepsi masumdu, hepsi ana kuzusuydu. 
Aylan'ın katili kim diye tartışılıyor. Biz söyleyelim: Aylan'ın katili işte bu emperyalist güçler ve onların işbirlikçileridir. Daha zengin olmak için, daha güçlü olmak için, daha lüks yatlara ve otomobillere binmek için, daha büyük ve şatafatlı villalarda yaşamak için yüzyıllardır insanlar köle yapılmaya çalışılıyor, ellerinden doğal kaynakları alınıyor, küreselleşme adı altında ülkeler açık pazar haline getiriliyor. 
Geçmişte işgal ederek sürdürdükleri sömürüyü şimdilerde yandaş iktidarları başa getirterek devam ettiriyorlar. Daha olmazsa, etnik kimlik ve mezhep farklılıklarını kullanıp milli devletleri parçalıyorlar. Suriye'de yaptıkları da budur; Türkiye'de yapmak istedikleri de budur. 
Başta ABD ve İsrail olmak üzere emperyalist ülkeler Suriye'yi kan gölüne döndürdüler. Suriye halkını kendi ülkelerinde yaşayamaz hale getirdiler. Milyonlarca Suriyeli evlerinden, yurtlarında göç etmek mecburiyetinde kaldı.  Zavallılar sefil oldu, yoksul oldu, göç yollarında can verdi. Aylan işte onlardan birisiydi. Emperyalistlerin bu alçaklığı olmasa Suriyeli çocuklar ölmeyecekti. 
Katil bellidir ve katliamlarına da devam etmektedir. 

Aylan'ın ölümünde bizim de büyük sorumluluğumuz var. Aylan'ın ölümü AKP iktidarının ABD güdümünde yürüttüğü Suriye politikasının bir sonucudur. AKP'ye oy veren ve destekleyenlerin de Aylan'ın katlinde sorumluluğu vardır. 
Her gün bir kaç kahraman evladımızı daha ABD güdümlü teröre kurban veriyoruz. Ülkemizi etnik kimlik farklılığı üzerinden bölmeye çalışan, PKK terör örgütünü başımıza bela eden de başta ABD olmak üzere emperyalist güçlerdir. 

Şunu da unutmayalım ki, Aylan gibi çok çocuğumuzu  ve bebeğimizi PKK denilen bu kanlı örgüt öldürdü. Ne yazık ki, bu örgüt şimdi geldi TBMM'nin ortasına oturdu. Bu terör örgütünü meclise ve hükumete taşıyanların Aylan'ın ölümüne üzülmeye ve tepki vermeye hakları yoktur. Önce bebek katili bir örgütü meclise taşıdıkları için insanlıktan ve Türk milletinden özür dilesinler. 
Daha mutlu ve sağlıklı çocuklar için en büyük görevimiz  her durum ve ortamda emperyalizme karşı  mücadele etmektir. Bu mücadeleyi yapmazsak daha çok Aylanlar ölür.....

1 Eylül 2015 Salı

SAVAŞ VE BARIŞ

İlk insanlar savaş nedir bilmeden yaşamışlar. Savaşmak için neden yokmuş çünkü toprak, orman, ağaçlar, dereler, hayvanlar herkesin malıymış. Ne zaman ki mülkiyet kavramı gelişmiş savaşlar da başlamış.

Savaşların temel nedeni, sahip olma ve hakim olma arzusudur. İnsanların ve toplumların  tatmin olmaz arzuları savaşların nedeni olmuş.

İrili ufaklı bütün savaşların altında bu sahip olma ve hakim olma duygusu yatar.

Emperyalist ülkelerin diğer ülkeleri sömürmek, insanlarını köleleştirmek istemeleri  kendi aralarında çekişmeye ve paylaşım savaşlarına yol açmıştır. Birinci ve İkinci Cihan Harpleri emperyalist ülkelerin paylaşım savaşlarıdır. Bu paylaşım savaşlarının en büyüğü ve en kanlısı 1 Eylül 1939 tarihinde Almanların Polonyayı işgali ile başlamış ve milyonlarca insanın ölümüne yol açmıştır.

Bu kanlı ve insafsız savaşın başladığı gün olan 1 Eylül "Dünya Barış Günü" olarak kabul edildi.


Elbette savaş arzu edilecek bir şey değildir ama bazen hak almanın ve zorbalığa karşı durmanın tek çaresi olmaktadır.

Temel insan hak ve hürriyetleri, halk egemenliği, hukukun üstünlüğü gibi kazanımlar verilen savaşların ve dökülen kanların bedelidir.  Fransız ihtilalinden sonra ikinci demokrasi dalgası emperyalizme karşı verilmiş milli bağımsızlık savaşları ile gelişmiştir. Bunun en iyi örneği Türk Milletinin Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kazandığı Kurtuluş Savaşıdır. 30 Ağustos olmasaydı Türk Milleti özgür ve bağımsız olamaz, haklarını emperyalistlere karşı koruyamazdı.

İkinci Cihan Harbinden sonra batılı ülkeler kendi aralarında anlaşmış, sömürülecek ülkeleri bu anlaşmalar doğrultusunda paylaşmışlardır. En büyük pay da ABD'ye düşmüş. Bu paylaşımın sonucu kendi aralarında savaşmayan emperyalist ülkeler gelişmekte ülkeleri yönetmek ve sömürmek için kan dökmekten hiç sakınmamışlar. Bu da yetmezmiş gibi ülkelerin halklarını dini inanç, mezhep ve etnik köken farklılıklarını kışkırtarak düşmanlıklar yaratmışlar ve iç savaşları kışkırtmışlardır. Böl, parçala, yönet en önemli ilkeleri olmuştur.

Emperyalist güçler "böl, parçala, yönet" yöntemini kullanarak Türk milletinin bağımsızlığını sınırlamaya, Türkiye Cumhuriyetini bölmeye ve Güneydoğu'da ikinci İsrail projesi olan kukla devleti oluşturmaya çalışıyorlar. ABD güdümündeki PKK,  AKP iktidarının çok yanlış politikaları sonucu büyümüş, azmış ve ülkede can ve mal emniyetini büyük oranda tehdit eder hale gelmiştir.

TSK ve emniyet güçlerimiz, Türkiye Cumhuriyetinin otoritesini  özerklik adı altında belirli bölgelerde yok etmek için kan dökmekten çekinmeyen bu ABD piyonu terör örgütüne karşı büyük bir mücadele başlattı. Bu mücadelede her Türk vatandaşı Mehmetçiklerimizin arkasında olması gerekir fakat ne zaman PKK terör örgütüne karşı ciddi bir temizlik harekatı başlasa, Türkiye'de bazı insanlar ve dernekler barış havarisi kesilmektedir. Bu seferde böyle oldu.

Vatansız ve ABD güdümündeki solcular, Soros beslemeleri, liboşlar ve bilinç düzeyi düşük bazı sözüm ona aydınlar bir bildiri yayınlayarak barış istediklerini belirtmişler. Bu istek aslında TSK'nin ve emniyet güçlerinin elini kolunu bağlamaya yöneliktir; bir nevi PKK hamiliğidir.

Emperyalizme karşı verilecek savaşlar mazlum milletler için bir haktır. son günlerde PKK'ya karşı yürütülen mücadele de aslında ABD ve AB emperyalizmine karşı verilen bir vatan savaşıdır ve Türk Milleti olarak bu savaşı devam ettirme mecburiyetimiz vardır.

Elbetteki barış en büyük arzumuzdur ama şunu biliyoruz ki, barış için en önemli şart, etnik kimlik ve dini inanç farklılıklar dikkate almaksızın milli birliğin korunması ve vatanın her karış toprağında bağımsızlığımızın ve milli egemenliğimizin timsali olan şanlı bayrağımızın dalgalanmasıdır.

Barışı sağlayacak güç Türk Silahlı Kuvvetleri ve diğer güvenlik güçlerimizdir.. Barış isteyen herkesin Mehmetçiklerimiz desteklemesi şarttır. Barış da, huzur da PKK temizlenince ve ABD güdümündeki iş birlikçiler susunca gelecektir.