30 Eylül 2015 Çarşamba

BARIŞ SAVAŞARAK ELDE EDİLİR

"Sanatçılar Girişimi" adı altında, bazı sanatçılarımız, "Baş Sorumlu Sorumsuz Cumhurbaşkanıdır" başlıklı bir bildiri yayınladılar. İçeriğinde bazı doğru tespitler olmasına rağmen, genel anlamda bakıldığında,  Türkiye'nin içinde bulunduğu durumla ilgili çok yanlış beyanlar taşıdığı görülüyor.

Türkiye Cumhuriyeti, 29 Ekim 1923 tarihinden bu yana, ilk defa vatan topraklarından bir kısmını kaybetme tehlikesini yaşıyor.

ABD, AB ve İsrail, Ortadoğu'da bir kukla devlet kurmak için önce Irak Devletini parçaladılar. Daha sonra Suriye'nin kuzeyini PKK'nın bir parçası olan PYD'ye teslim etmek için her türlü oyunu oynadılar. Kurulması planlanan yeni devletin Akdeniz'e ulaşması için bir koridor açmaya çalıştılar.

Ülkemizde ise, ABD güdümündeki PKK (HDP) örgütü AKP'nin son 13 yılda uyguladığı yanlış politikalar yüzünden büyüdü ve azgınlaştı. Güneydoğu'da devlet otoritesi sarsıldı. PKK infazlar yaptı. Vatandaşlardan haraç topladı. Yol kesti, çocukları dağa kaçırdı. Yatırımları engelledi, okulları iş makinelerini yaktı. Kışlalara saldırdı. Bayrağımıza saldırdı. Polislerimizi şehit etti.

7 Haziran seçimlerinin sonucunda HDP'nin meclise girmesi ile iyice azgınlaşan PKK yer yer özerklik ilan edip vatanı ve milleti bölme aşamasında son noktaya doğru yaklaştı.

İşte bu ortamda , 24 Haziran Tarihinde TSK bu kötü gidişe son vermek için PKK'ya karşı operasyonlara başladı. Aynı zamanda da Suriye'nin kuzeyinde oluşturulmak istenen "Kürt koridoru"nu önlemek için bu bölgede güvenlikli bir bölge belirledi.

TSK ve emniyet güçlerimizin PKK'ya karşı başlattığı bu mücadele ülkeyi ve milleti bölmek isteyenlere karşı bir savaştır. Bu savaşı Erdoğan'ın sarayda oturmaya devam etmek için başlattığını iddia etmek en azından bir gaflettir.

"Sanatçılar Girişimi" adı  altında yayınlanan bildiride imzası olanların gaflet içinde olmaları gerekir.

Bildirinin iki çarpıcı cümlesi var. Birincisi şu:

"Savaş tezkeresinin yeni meclisten, üstelik de ana muhalefetin bir bölümünün desteğiyle geçmiş olması, bu umudun kararmasında ilk adım olmuştur."

Savaş tezkeresi dedikleri şey Hükumete Suriye'ye ve Irak' a asker gönderme iznidir.

Parçalanmış bir Irak, bölünmüş bir Suriye ve bölünmeye ramak kalmış bir Türkiye; silahlı kuvvetlerimiz şimdi görev almayacak da ne zaman alacak? Ordumuz icap ederse,  Kuzey Irak'a da girer, Kuzey Suriye'ye de girer. Bu yetki caydırıcılık özelliğine de sahiptir.

İkinci yanlış ifade ile, Mehmetçiğin ülkeyi ve milleti birleştirme ve ve vatan topraklarını koruma mücadelesi, "Kanlı, karanlık çatışma ortamının bir kez daha hortlatılmış olması"  şeklinde tanımlanıyor.

Bu ifade ile TSK'ni de "kanlı, karanlık ortamı" yaratmakla suçluyorlar. Mehmetçiklerimizi, polislerimizi, korucularımız şehit eden PKK ve onun uzantısı HDP ile ilgili ise tek bir laf etmiyorlar. Oysa, bu kanlı ortamın esas failleri ABD'nin piyonu durumundaki PKK, HDP ve PYD'dir.


TSK, "kanlı karanlık ortam"ı yaratmıyor tam tersi kanlı ve karanlık ortamı yok ediyor. Yöreye barış ve istikrar getirmek için savaşıyor. Güneydoğumuzu  Cumhuriyet'in aydınlığı ile aydınlatmak için mücadele diyor.


AKP ise, 13 yıllık iktidarında uyguladığı,  adına bazen açılım süreci bazen ileri demokrasi, bazen çözüm süreci dediği politikalardan dolayı suçludur.


Bu ortamda TSK ne yapacaktı yani? Türkiye Cumhuriyetinin tasfiyesine, vatan topraklarının elimizden çıkmasına ve yöre halkının PKK'nın esareti altına girmesine izin mi verecekti? Elbette veremezdi; vermiyor da zaten. İktidarda AKP ve cumhurbaşkanlığı makamında Erdoğan var diye PKK'yı yok etme mücadelesini başlatmayacak mıydı?

Bu mücadele bir vatan savaşıdır. Ya bölünecektik ya da bölünmeye dur diyecektik. Ordumuz dur dedi. Milletimiz de ordusunu tüm varlığı ile destekliyor. PKK ve arkasında emperyalist güçler, Türk Milletinin gücü karşısında kötü emellerinden vazgeçmeye mecburdur.

Zafer Milletimizin olacaktır. Bu zaferden sonra gelecek olan barış da kalıcı bir barış olacaktır. Savaş kazanılmadan barış gelmez.

Hiç yorum yok: