30 AĞUSTOS! BİR DEVRİN BATTIĞI ZAFER
30 Ağustos, bize bağımsızlık, özgürlük, ulusal egemenlik
kapılarını açan bir zaferdir. Bu zaferi “milli varlığı son bulduğu sanılan”
büyük Türk Milleti, askeri ile, komutanı ile, kadını ile çocuğu ile birlikte
kazanmıştır.
Bugün bağımsızlık timsali bayrağımız gönderinde ise,
padişahın kulu olmaktan çıkıp özgür vatandaşlar oldu isek, egemenlik Osmanlı
sülalesinden millete geçti ise, Türk olmanın gururunu yaşayabiliyorsak bunu bu
büyük zafere borçluyuz.
Büyük nutkunda Gazi Paşa şöyle diyor:
“Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve
zaferle sonuçlandırılmış olan bu harekât Türk ordusunun, Türk subay ve komuta
hey'etinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihe bir kere daha geçiren muazzam
bir eserdir.
Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklâl düşüncesinin
ölümsüz bir âbidesidir. Bu eseri yaratan bir milletin evlâdı, bir ordunun
başkomutanı olduğumdan, mutluluk ve bahtiyarlığım sonsuzdur.”
Bu eseri yaratan başta Mustafa kemal Paşa olmak üzere
gazililerimiz, şehitlerimize şükranlar olsun. Onlar sayesinde Osmanlının bize
bıraktığı işgal edilmiş vatan, yabancı güçlerden temizlenmiş ve bağımsız bir
vatan dönüşmüştür.
Hamdullah Suphi Tanrıöver, 1924 yılında yapılan, 30 Ağustos’u anma
toplantısında zaferi kazanan Türk halkını ne güzel anlatmış:
"Burada, hâdise sözden çok kuvvetli bir mevkidedir. Ben
size ne söyleyebilirim ki, bu ovaların üstünde geçen vak’alar kadar derin,
manalı, beliğ ve şümullü olsun. Söz burada fiil karşısında acizdir. Bakıyorum,
aramızda Anadolu kadınları var, hiçbir felâketin üstüne gözyaşı akıtmamış,
yüzleri kayalar gibi katı, yüzleri dağ başlarındaki kayalar gibi yanık, sayısız
muharebelere sayısız şehitler vermiş Anadolu kadınları var. Aramızda alaca
gömlekleriyle, çıplak ayaklarıyla köylüler ve köy çocukları görünüyor. Dağ
başlarındaki yaylalardan Yörükler inmiş, içtimaa onlar da gelmişler, içtima
tamamdır. Burada olanlar kadar burada olmayanlar da burada… Türk milletinin
ruhu, bu harp meydanının kenarında şimdi el bağlamış duruyor"
Yıllarca süren savaşlardan yorgun ve bitkin bir halk;
insanlar aç ve susuz; üstte yok, başta yok, her evde 3-5 şehit veya gidip de
gelmeyen nişanlı, koca, baba. Bu yokluk ve perişanlık iççinde eksik olmayan
hürriyet ve istiklâl arzusu. Peki Osmanlı ne yapıyor? Kendi ikbali peşinde.
İngilize teslim olmuş, sarayından çıkamıyor ki o saraylar Türk halkı açıktan
hastalıktan, savaşlardan kırılırken ondan bundan borç alınarak yapılmış. Zafer
gerçekleşince Türk halkı mutlu, mesut, padişah ve avenesi ise üzgün ve mahzun.
Afyon ovası ve Kocatepe Necmettin Halil Onan’ın dediği gibi
bir devrin battığı yerdir. Bu devrin batması ile, Türkiye Cumhuriyeti “Yeni bir
güneş gibi doğmuştur” ve Türk Ulusu hürriyet zevkini Cumhuriyet ile birlikte tatmaya
başlamıştır.
Necmettin Halil Onan
Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,
Gördüğüm bu tümsek, Anadolu’nda,
İstiklal uğrunda, namus yolunda,
Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.
Gördüğüm bu tümsek, Anadolu’nda,
İstiklal uğrunda, namus yolunda,
Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.
Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğduğu sele,
Mübarek kanını kattığı yerdir.
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğduğu sele,
Mübarek kanını kattığı yerdir.
Düşün ki, hasrolan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,
Bir harbin sonunda, bütün milletin,
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,
Bir harbin sonunda, bütün milletin,
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.