27 Ağustos 2014 Çarşamba

VAH, ATATÜRK’ÜM VAH!

Vah Atatürk’üm vah! Bilsen, hizmet etmek için bir ömür harcadığın milletin kimlerin peşinden gidiyor, kurmak için yedi düvelle, onların işbirlikçileri ile mücadele ettiğin Cumhuriyet’in temelleri nasıl sarsılıyor; her karış toprağı vatandaş kanıyla ıslanmadıkça terk edilemez vatan toprakları nasıl bölünüyor. Biliyorum bu günlerin geleceğini tahmin ettin ve gençlere birinci vazife olarak Türk İstiklâl ve Türk Cumhuriyetini korumak ve kollamak görevini verdin. Ne yazık ki, onların da bir kısmının beyni yıkanmış, Cumhuriyeti korumayı bırak, yıkmak isteyenlerin peşinden gidiyor.

Vah Atatürk’üm vah! Bilsen senin koltuklarında kimler oturuyor.  Cumhurbaşkanlığı koltuğunda hırsızlıktan tapeli, kalpazanlıktan dosyalı, mürtecilikten sabıkalı, bölücü unvanlı, Türküm demekten imtinalı; senin padişahlardan alıp millete verdiğin egemenliği kendine mal etmeye çalışan; senin ve senden sonra yapılan fabrikaları, ormanları, dereleri, madenleri , bankaları, kurumları yok pahasına satan,  yandaşlara peşkeş çeken; senin karhaman diye övdüğün Türk Ordusu’na kumpas kurup tutsak eden;  senin ilkelerin doğrultusunda ülkeye hizmet etmek isteyen ve başlattığın aydınlanma sürecine katkıda bulunmak isteyenleri hapse atan;  hukuk sistemini alt üst eden birisi var.

Sen, “Bugünkü Türk milleti siyasi ve içtimai camiası içinde kendilerine Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri, propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır. Fakat mazinin istibdat devirleri mahsulü olan bu yanlış adlandırmalar birkaç düşman aleti, mürteci,  beyinsizden başka hiçbir millet ferdi üzerinde elemden başka bir tesir hâsıl etmemiştir. Çünkü bu millet efradı da umum Türk camiası gibi aynı ortak maziye ve tarihe sahiptirler”  demiştin ve tüm Türkiye halkına bir ve beraber olmayı öğretmiştin.  Ne yazık ki, senin makamında oturan kişi bizi etnik olarak, mezhep olarak bölmeye çalışıyor.

Sen, “Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvelâ bizim kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün iş ve hareketlerimizle gösterelim.  Bilelim ki millî benliğini bulmayan milletler başka milletlerin avıdır” demiştin;  şimdiki cumhurbaşkanımız Türk milliyetini ayaklarının altına aldığını söylüyor.
“Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa, o topluluğa dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur” demiştin; şimdiki cumhurbaşkanı Türk kültürü yerine Arap kültürünü Müslümanlık diye bizlere sunuyor.

“Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır” demiştin şimdiki cumhurbaşkanı ülkenin sağlık sorunlarını çözmek için peygamberin hadislerinden yararlanmak gerekir diyen birisinin eşini başbakanlığa atıyor.

Peki , senin kurduğun CHP’nin başına kim var biliyor musun? Vah ki vah!

CHP başkanlığı koltuğunda ise, seni beğenmeyen;  milliyetçiliği CHP’ye yakıştıramayanları,  senin ilkelerini içine sindiremeyenleri etrafına toplayan;  bizi köklerimizden kopardı diye seni eleştiren birisini cumhurbaşkanlığı makamına aday yapan; kendi şehrine Seyit  Rıza gibi insanlık ve Cumhuriyet düşmanı  birisinin heykeli dikilince buna tepki vereceğine seni tenkit etmeye kalkan;  Soros destekli vakıflara üye olan, ülkeyi bölmek için kurulmuş terör örgütü PKK’nin siyasallaşması ve meşrutiyet kazanması için çıkarılan yasalara destek olan; milliyetçileri (ulusalcıları) dışlayıp,  federasyonculardan ekip kuran; eğitimdeki dinselleşmeye tek bir sözcükle olsun itiraz etmeyen;  Tayyip Erdoğan’a karşı ağır sözler kullanarak muhalefet yapıyor görüntüsü verip, AKP’nin irtica ve bölünme yolunda Anayasa’ya aykırı politikalarına omuz veren  birisi var.

Biliyorum, bu kadar olumsuz şartları sıralayınca diyeceksin ki,

“Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”

Bizde dediğin gibi yapacağız. Damarlarımızdaki asil kandan aldığımız güç ile İstiklâlimizi de Cumhuriyetimizi de, vatanımızı da, milli birliğimizi de koruyacağız ve kollayacağız. Ve senin dediğin gibi, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olacaktır.


EYUP S. KARAKAŞ

Hiç yorum yok: