30 Nisan 2018 Pazartesi


GİZLİ ANLAŞMA: 2 SAYFA, 9 MADDE

Tarih 2 Nisan 2003, Abdullah Gül’ün ABD Dışişleri Bakanı Powell ile buluşuyor. Bu buluşmada 2 sayfalık 9 maddelik bir plan üzerinde gizli bir anlaşma yapılıyor.

24 Mayıs 2003 tarihinde ise Abdullah Gül’den anlaşma ile ilgili itiraf geliyor. Bu itirafı Vatan gazetesi yazarı Sedat Sertoğlu’na yapıyor. Röportajı okuduğumuzda Gül’ün şöyle dediğini öğreniyoruz:

"Ben bu gezileri yapmadan önce, şimdi senin oturduğun koltukta (Eliyle koltuğa vurdu) ABD Dışişleri Bakanı Powell oturuyordu. Onunla 2 sayfalık 9 maddelik bir plan üzerinde anlaştık. Ama ben her yaptığımı kalkıp açıklayamam ki... Powell Suriye'ye giderken de benimle konuştu. Gizli olan bir sürü gelişme var."

“Sana şunu açıkça söyleyeyim; Ortadoğu'daki bütün rejimler değişecek. Şeffaflık ve demokrasi egemen olacak. Bu bölgede ekonomik sistemler de değişecek ve piyasa ekonomisi kuralları egemen olacak. Ortadoğulu liderler halklarına demokrasi ve tam özgürlük vermedikçe, sistemlerinin yürümesi mümkün değil. Irak'ta yaşananlar bütün bölge liderlerine örnek olsun.”

Vatan Partisi Genel Başkanı yaptığı bir basın toplantısında konuyu gündeme getirdi ve zamanın başbakanı Sayın Erdoğan’ı açıklama yapmaya davet etti. Erdoğan’ın bunun hesabını vermeden girmemesini istedi. Sayın Perinçek’in açıklamaları şöyle:

'TAYYİP ERDOĞAN HÜKÜMETİNİN SORUMLULUĞU'

“ABD ile imzalanan bu gizli planın Tayyip Erdoğan hükümeti adına yapıldığı açıktı. Gizli plana Türk Silahlı Kuvvetleri direniyordu. Bunun üzerine 4 Temmuz 2003 günü Süleymaniye’de Türk askerinin başına çuval geçirildi.

Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül’ün Türk ordusuna karşı, ABD ile işbirliği, ABD Savunma Bakanı Rumsfeld’in mektubuyla diplomatik yazışma arşivine de girmiştir. Rumsfeld, ABD birliğinin Türk askerinin başına çuval geçirmesinden sonra Tayyip Erdoğan’a yazdığı mektupta, “Türk hükümeti” ile TSK’yı dikkatle ayırıyor ve hükümetin, Özel Kuvvetler'in Kuzey Irak’taki uygulamalarına yetki ve destek vermediğinden haberdar olduklarını vurguluyordu (Hürriyet, 18 Temmuz 2003).

Tayyip Erdoğan yönetiminin ABD ile Türk ordusuna ve Vatan Partisi’ne karşı gizli planı Ergenekon sürecinde devam etti. FETÖ, bu gizli planın uygulanmasında görevlendirilmişti.

'2 SAYFA 9 MADDELİK GİZLİ PLANIN BELGESİ HÜKÜMETTE, GENELKURMAY BAŞKANINDA VE ZAMANIN KUVVET KOMUTANLARINDA VAR'

AKP hükümeti ile ABD arasındaki gizli planın örnekleri, zamanın Genelkurmay Başkanı'nda, zamanın Kuvvet Komutanları'nda bulunuyor. Bu gerçeği onların ifadeleriyle bizzat biliyorum. Belgenin içeriğini 13 Temmuz 2003 günü bir basın toplantısı yaparak kamuoyuna duyurmuştuk.

Gizli Planın özeti şöyleydi:

Türk askeri Irak’ın kuzeyinden dört ay içinde çekilecek.

Sınır harekâtlarına son verilecek.

PKK’ya karşı Türkiye içinde yapılacak askerî harekâtlar öncesinde, ABD askerî makamlarına haber ve bilgi verilecek, izin alınacak. Aksi halde Türkiye’ye ambargo ve askerî yaptırım uygulanabilecek.

ABD’nin İran ve Ortadoğu harekâtlarına aktif destek verilecek. Türk Ordusunun asker ve silah gücü indirilecek.

Irak’ın kuzeyinde ilan edilecek olan sözde “Kürdistan” devleti, Türkiye tarafından resmen tanınacak.

PKK yasallaştırılacak.

Türkiye’de belediyelerin özerkleştirilmesinden sonra dört yıl içinde aşamalı olarak federasyona geçilecek.

Kıbrıs’ta, Denktaş “Arafat modeli” uygulanarak devre dışı bırakılacak ve Annan Planı küçük değişikliklerle uygulanacak.

Ege kıta sahanlığı konusunda Türkiye, Yunan doktrinine daha esnek davranacak, Türk jetlerinin uçuş alanı daraltılacak.

Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkileri iyileştirilecek, sınır ticaretinde Ermeniler lehine düzenlemeler yapılacak.

GİZLİ PLANA DİRENİŞ

Görüldüğü gibi bu gizli plan büyük ölçüde uygulanmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri Komutanları ve Vatan Partisi yöneticileri gizli plana direndikleri için Ergenekon ve Balyoz tertipleriyle hapse atılmıştır.

Ancak gizli plan, hedefine tam olarak ulaşamamıştır. Vatan Partisi önderliğinde Türk Millet,i Silivri duvarını yıkmış, komutanları özgürleştirmiştir. Bu sayede PKK hendeklere gömülmüş, 15-16 Temmuz 2016 tarihinde FETÖ darbesi bozguna uğratılmış, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtı'nın yolu açılmıştır.

'CUMHURBAŞKANI SEÇİMİNE GİDERKEN TAYYİP ERDOĞAN GİZLİ PLANI AÇIKLAMAK ZORUNDADIR'

Türkiye, genel seçime gidiyor. Cumhurbaşkanı ve TBMM seçilecek. Tayyip Erdoğan’ın adaylığı ilan edilmiştir. Önümüzdeki sorunların başında Türkiye’nin güvenliği bulunmaktadır. Cumhurbaşkanı adayı Tayyip Erdoğan, başında bulunduğu yönetimin bu gizli planını karanlıkta bırakamaz. Seçimin sağlıklı yapılması için gizli planın aydınlığa kavuşturulması şarttır. Tayyip Erdoğan, seçime kendi sorumluluğu konusunda hesap vererek gitmelidir. Vatan Partisi, gizli planın takipçisi olmaya devam edecektir. AKP dahil bütün siyasal partileri ve kamuoyunu Türkiye’nin gerçek gündemiyle ilgilenmeye ve güvenliğimiz açısından büyük önem taşıyan bu konuda duyarlılığa çağırıyoruz.”

29 Nisan 2018 Pazar


ERDOĞAN GİTMELİ!

2019 ‘da yapılması gereken seçimler bir baskın kararla 24 Haziran’a alındı. Erken seçim yapılıyor çünkü Erdoğan bu ülkeyi iyi yönetemiyor. 2019’a kadar bu şartlarda Türkiye’yi götüremeyeceğini anladı. Seçimi kazanıp güç toplamak istiyor ama seçilemeyecek.

2 Kasım 2002’de bir Amerikan projesi ile iktidarı devir aldı. Kemal Derviş Amerika’dan geldi, hükumeti bozdu, ülkeyi seçime götürdü. Erdoğan’ın önü açıldı.

İktidar oldu, hemen BOP eş başkanı oldu. Kahraman Türk askerlerini, vatansever aydınları, siyaset adamlarını, gazetecileri FETO ile hapse attı. PKK ile açılım yapmaya kalktı. Borcunu ödemeye çalıştı.

16 senedir iktidarda ve ülkenin hali perişan. Ekonomi borca batmış durumda. Ne bulduysa sattı. Buna rağmen borçlar arttı. İşsizlik arttı, yoksulluk arttı. Emeklilerine hali perişan. Esnaf kan ağlıyor. Sanayici, köylü üretemiyor. Çarşılar ithal mallarla dolu.

BOP eş başkanıyım dedi, PKK’ya cesaret verdi. Katil Apo ile Türk milletine anayasa yapmaya kalktı. Anayasadan Türk milletini çıkarmak istedi.

Güneydoğu’yu PKK’nın insafına ve iradesine teslim etti. Ordumuz ve polisimiz şimdi bu durumu düzeltmek için büyük mücadele veriyor. Şehitlerimiz var. Onları rahmetle ve minnetle anıyoruz.

Vatan savaşı veriyoruz ama bu savaşı iyi yönetemiyor. Suriye ile işbirliği yapmıyor. Ülkesini emperyalizme, Amerika’ya, İsrail’e karşı kahramanca savunan Esat’a katil diyor. Miraç gecesi Amerikan füzeleri Suriye’ye atılıyor. Müslümanlar ölüyor. Erdoğan Amerikan füzelerine alkış tutuyor. İsrail ile aynı safa düşüyor.

Cumhuriyet ile Atatürk ile sorunları var. Cumhuriyet’in kıymetini bilemiyor. Laik devlet anlayışını kabullenmede zorluk yaşıyor. Mezhep ayırımı yapıyor.

Erdoğan devam edemeyecek. Türkiye’nin şartları ve mecburiyetleri Vatan Partisini ve onun değerli başkanını göreve çağırıyor.

Türkiye Vatan Partisi’nin programı ile düzlüğe çıkabilir.

KILIÇDAROĞLU BAŞKAN, AKŞENER VE PERİNÇEK BAŞKAN YARDIMCISI

Vatan Partisi’nin içinde bulunduğu geniş tabanlı bir hükumete ihtiyaç var. Bu hükumetin gerçekleşmesi CHP, İYİP ve VP’nin bir arada seçime girmesi ile mümkün olabilir.

Öğrendiğimize göre böyle bir teşebbüs mevcut. Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı, Akşener ve Perinçek’in de başkan yardımcısı olacağı bir formül üzerinde Kılıçdaroğlu ve Perinçek anlaşmış fakat Akşener tek başına seçime girme konusundaki kararından vazgeçmiyor.  Akşener’in bu tavrı kendisine büyük sorumluluk yüklüyor. 24 Haziran sabahı büyük hüsrana uğrayabilir.

Bu üç parti içinde en yüksek oyu almış ve mecliste en fazla milletvekiline sahip olan CHP genel başkanının cumhurbaşkanı adayı olması gayet normaldir. Akşener ve Perinçek’in de başkan yardımcısı olması yeni yönetime büyük güç katacaktır. Umarız Akşener kişisel hırsları ile değil, kendisinde olduğuna inandığımız vatan sevgi ile hareket eder ve bu teklifi kabul eder.

Vatan Partisi üyeleri ve gönüllüleri çok büyük bir fedakârlık anlayışı içinde Perinçek’e 100 000 imza toplamaya çalışıyor. Perinçek’e büyük bir ilgi var. Bu ilgiden istenilen imza sayısına ulaşılacağı anlaşılıyor.

Perinçek’in aday olması muhakkak sağlanacaktır ama buna rağmen Perinçek yukarıdaki formüle sıcak bakıyor ve gerçekleşmesi için de çaba gösteriyor.

Süre kısalıyor, bakalım gelişmeler ne yönde olacak.


27 Nisan 2018 Cuma


ÖNCE SİYASİ AHLAK LAZIM

Son günlerde Türk siyasi hayatında görülmedik olaylara şahit oluyoruz.  İktidar koltuğa sıkı sıkı yapışmış, bırakmamak için darbe yapmaya kalkıyor. Muhalefet de siyasi ahlaka hiç de uymayan karşılıklar veriyor.

Anayasamıza göre 6 ayda çıkarılması lazım gelen uyum yasaları daha ortada yokken Erdoğan ve Bahçeli kafa kafaya veriyor, şu muhalefeti hazırlıksız yakalayalım, iktidar bizde kalsın diye 2 ay sonrası için seçim kararı alıyor. Sonra da mikrofonların karşısında biz seçim kararı aldık diye bizlere ve milletvekillerine bildiriyor.

Ne Erdoğan’ın de başka hiç kimsenin seçimleri erkene alma yetkisi yok, yetki meclisin. Bu iki lider meclisin yetkisini gasp ediyor. Onlar karar alıyor, meclis de onaylıyor. Bir tek milletvekili de çıkıp diyemiyor ki siz meclis adına nasıl karar alırsınız? Tam tersi, önerge AKP’lisiyle, CHP’lisiyle, MHP’lisiyle kabul görüyor.

Bu meclis Erdoğan’ın kararlarını onama kurumuna dönüşmüş.

Milletvekilleri liderlerinin gözüne bakıyor; kaldır elleri, kalkıyor; indir elleri iniyor. Böyle meclis olur mu? Böyle demokrasi olur mu?

PERİŞAN BİR MUHALEFET

Erdoğan’ın darbe teşebbüsüne CHP ve İYİP siyasi ahlaka uymayan biçimde cevap verdi. Kılıçdaroğlu 15 milletvekili seçti, geçin o tarafa dedi, milletvekilleri de ‘hem ağlarım hem giderim’ diyen gelinler gibi İYİP’e geçtiler.

Kılıçdaroğlu bayram şekeri gibi milletvekillerini ikram edince, Akşener de “Neden zahmet ettiniz, ben 100 000 imza toplardım. Gene de teşekkür ederim” deyip ikramı kabul etmiş.

Öğrendiğimize göre bu milletvekillerin CHP listelerinden seçilme garantisi verilmiş. Bunu da bazı anlı şanlı yazarlar Kuvayi Milliye hareketine benzetiyor. “Ört ki ölem!”

CHP, İYİP, SP yetkilileri birbirlerini ziyaret edip duruyor. Hep beraber başkan arıyorlar. Herhalde birbirlerine şöyle diyorlardır:

“Sizin tanıdıklarınızın içinde başkan olacak iyi birisi var mı?”.

“Var ama bilmem ki işinize yarar mı?”

“Ha o mu? Olabilir ama filan beyin de şöyle bir adayı var. Ne dersin?”

“O da fena değil ama bir de etraftan soralım bakalım, içkisi kumarı var mıymış.”

Süreç böyle devam edip gidiyor. Bu yazı kaleme alındığında Vatan Partisi dışındaki muhalefet partilerinin adayı belli değildi.

EN KARARLI PARTİ: VATAN PARTİSİ

Bir siyasi parti genel başkanını iktidara gelince hükümeti kursun, devletin başına geçsin diye seçer. Genel başkan varken, başka aday aranır mı? Nitekim Vatan Partisi de aylar önce yaptığı olağanüstü kurultayda Genel Başkan Doğu Perinçek’i Vatan Partisi’nin cumhurbaşkanı adayı olarak belirledi ve kamuoyuna ilan etti.

Seçim kararı alınmadan önce de 100 00 imza toplanması için örgütlerini seferber etti. Aldığımız bilgilere göre bu kampanya ile şu ana kadar 70 000’e yakın imza toplanmış. Şimdilerde de bu imza verenleri ve vermek isteyenleri ilçe seçim kurullarına ulaştırmanın planlarını yapıyor.

Çok büyük ihtimalle de 100 000’nin çok üzerinde bir sayı ile Sayın Doğu Perinçek cumhurbaşkanı adayı olacak.

Biz de tüm vatandaşlarımızı Sayın Doğu Perinçek için imza vermeye davet ediyoruz. Türkiye’yi düze çıkaracak lider Doğu Perinçek’tir, buna inanıyoruz.

21 Nisan 2018 Cumartesi


23 NİSAN ÖNCESİ EGEMENLİĞİMİZE VE GELECEĞİMİZE KARŞI SAYGISIZLIK

23 Nisan 1920 Türk Tarihinin en şerefli günlerinden birisidir.

Bu tarihte Türk Milleti tebaa olmaktan çıkmış, egemenliği padişahtan almış ve kendi kaderini kendisi belirlemeye başlamıştır.

Kendi evlatlarının kanları ile vatan kıldığı bu topraklarda kulluğu bırakmış, efendi olmuştur.

Yüzyıllarca padişahın olan egemenlik bu tarihte Türk milletine geçmiştir.

Türk Milleti, “medeni kabiliyetinin, hayat ve istiklal hakkının ve bütün istiklalinin müdafaasına TBMM’de tecelli eden hür iradesi” ile devam etmeye başlamıştır.

Bu nedenle ilk defa 1921’de çıkarılan bir kanunla “Hâkimiyet-i Milliye Bayramı” ilan edilmiştir. Daha sonra İstiklal Harbi şehitlerinin geride bıraktığı evlatları düşünülerek Çocuk Bayramı olarak da kutlanmaya başlanmıştır.

Önceleri “Çocuk Günü” kutlanan 23 Nisan daha sonra “Çocuk Haftası”na dönüştürülmüştür. Okullar da bir hafta boyunca tatil edilmiştir.

GELECEĞİMİZE SAYGI

Benoit Mechin, “Kurt ve Pars” adlı eserinde Atatürk’ün, “Ben çocuk haftasını, çocuklara hürmet edilmesini temin ve onların zaafından yararlanarak çok defa yapıldığı gibi onlara eziyet ve hayvan gibi muamele edilmesini önlemek için meydana getirdim. Bu tedbirim, milletin geleceğine karşı gösterilen bir saygı olarak görülmelidir.”

Geleceğimize saygı göstermek için “Milli Egemenlik” ilkesine de saygılı olmalıyız. Geleceğimize saygı duymayan Erdoğan ve Bahçeli, 23 Nisan’ın arifesinde baskın seçim kararı aldılar. TBMM de bu kararı CHP’nin de desteği ile yasallaştırdı.

GELECEĞİMİZE VE İRADEMİZE SAYGI YOK

Seçim kararı yasalaştı ama hukuk yol edildi. Bu kararda milletin geleceğine de egemenliğine de saygı yok.

“Anayasanın öngördüğü Uyum Yasaları çıkartılmadı.

Seçimin hukukî düzeni yok, fakat seçime gidiliyor. Hukuku yapılmadan seçim kararı alınamaz.

Uyum Yasaları düzenlenmediği için, siyasal partilerin ve vatandaşların temel siyasal haklarını kullanma olanakları bulunmuyor.

“Önce Seçim Kararı alırız, sonra hukukunu getiririz” anlayışı hukuk dışıdır. Önce hukukî düzen konur, hakkın kullanılması koşulları fiilen oluşturulur. Ondan sonra seçim kararı alınır.

Hukuk varsa, seçim vardır.

Hukuk yoksa, yapılan iş hukukun dışındadır.

Paldır küldür seçim olmaz, darbe olur!”

Anayasa Mahkemesi’ne büyük görev düşüyor. Bakalım onlar anayasa hukukuna saygılı olacaklar mı?



14 Nisan 2018 Cumartesi


“KUTLU YÜRÜYÜŞE DEVAM”

AKP’liler hangi ilde kongre yapsalar o ili “Kutlu Yürüyüşe Devem” pankartları ile dolduruyorlar. İktidarlarına kutlu yürüyüş gözü ile bakıyorlar. Kutlu, yani mukaddes!…

Bu sözde bile din ile kandırmak var. Allah’a, dine hizmet ediyoruz anlamı var, yalanı var.

Arkalarına kendisini dindar kabul edenleri takmış ‘kutlu kutlu’ yürüyorlar. Hem yürüyorlar hem yürütüyorlar.

YÜRÜYE YÜRÜYE GELDİKLERİ YER

Peki bu Allah’a, dine hizmet edenlerin yürüyerek ve yürüterek geldikleri noktada ne var? Ona bakalım:

Geldikleri noktada Miraç gecesinin sabahında Amerika’nın başını çektiği Haçlıların Müslümanlar üzerine bomba yağdırmasına alkışlamak var. İsrail’i güvenliğini sağlamlaştırmak için Müslümanların ölmesine sevinmek var.

Bunlara göre Müslüman Esad katil ama binlerce kilometre öteden gelip, Suriye’de yüzbinlerce insanın ölümüne sebep olan Amerika masum hatta can kurtaran. Yürüyüşlerde nasıl bir kutsallık olduğu bu tavırlarından anlaşılıyor.

YÜRÜYÜŞÜ AMERİKA BAŞLATTI

Zaten iktidara gelip yürüyüşe başlamaları da Amerika’nın desteği ile olmuştu. İktidara geldiler ve hemen Amerikan projelerinin eş başkanı oldular.

Amerika’nın Irak yaptığı ilk müdahaleden bu yana 2 milyon insan öldü. Yüzbinlerce çocuk yetim, öksüz kaldı. O zaman da Bush, “Niyetimiz Irak’taki kimyasal silahları imha etmek, Irak’a barış, demokrasi, adalet götürmektir” diyordu. Bu kutlu yürüyüşün lideri de “Kahraman genç, kadın, erkek Amerikan askerlerinin olabilecek en az kayıpla evlerine dönmeleri için dua ediyorum” diyordu.

SEVDİKLERİNE KAVUŞTULAR

Arkalarına Ali Kemalleri, İngiliz Muhipleri derneği üyelerini alarak, yürüye yürüye Mustafa Sabri’nin, İskilipli Atıf’ın yanına geldiler. Bu tipler de dini istismarlığı yapıp Türk milletinin bağımsızlık ve egemenlik mücadelesinde Müslümanların değil, İngilizlerin, Fransızların yanında yer almışlardı. Tıpkı şimdi AKP’nin Amerika’yı alkışladığı gibi…

MÜSLÜMANIN MALI GÂVURA HELAL MI?

Nerdeyse 16 senedir yürüyorlar. Hem yürüyorlar hem satıyorlar. Bu öyle ‘mukaddes’ bir yürüyüş ki, Müslümanlara ait ne kadar fabrika, işletme, maden, tarla, orman, dere varsa ‘gavurlara’ sattılar.

Bir yandan yürüdüler diğer yandan ‘milletin a…a koyma” meraklılarını zengin ettiler ama milleti yoksullaştırdılar.

Bu yürüyüş o kadar ballı bir yürüyüş ki, kim bu yürüyüş katılsa ballandı, tatlandı…

Müslümanın malı gâvura gitti. Gâvur sömürdü, semirdi, Müslüman eridi, zayıfladı.

ELE VERİP YÜRÜDÜLER

Yürürken yanlarına aldıkları FETÖ’ye ne istediyse verdiler. Makam verdiler, fabrika verdiler, gazete verdiler, yargıyı verdiler, polis teşkilatını verdiler. Onlar istedi diye aydınları, kahraman Türk subaylarını hapse attılar. Sıra iktidarı vermeğe gelince kavga çıktı. Gizli sırlar aşikâr oldu. Ayakkabı kutuları ortalığa savruldu.

Bu ‘kutlu yürüyüş” yoluna sokan Amerika istedi diye Oslo’da PKK ile beraber yürümenin toplantıları yaptılar. Döndüler, İmralı’ya hadi beraber yürüyelim diye el uzattılar. İmralı ile birlikte yürüyüp Türk milletine içinde Türk kelimesi geçmeyen Anayasa yapmaya kalktılar. Anadolu’yu bölüşmenin planlarını yaptılar. Bereket 7 Haziran’da halkımız hele durun, böyle el ele tutmuş nereye gidiyorsunuz dedi de eller ayrıldı, yollar ayrıldı.

Bu ‘kutlu yürüyüşten’ bu millete bir fayda gelmedi, geleceği de yok. Müslümanlar üzüldü, olmayanlar sevindi.

MUSTAFA KEMAL’İN YOLU

AKP’nin tuttuğu yolda Müslümanlara refah, huzur, mutluluk yok. Bomba, açlık, zulüm ve ölüm var.

2019 yaklaşıyor; Türk milleti AKP ile artık bu yolda yürümeyecektir. Kurtuluş bu sahte kutsiyette değil, Mustafa Kemal’in çizdiği yoldadır. Türk milletinin de Müslümanlar dahil tüm mazlum milletlerin de kurtuluşu ve refahı bu yoldadır.

Bu yolu bize gösteren 6 ok bellidir: Cumhuriyetçilik, devletçilik, milliyetçilik, halkçılık, laiklik ve devrimcilik. Doğru yol da kutlu yol da budur.

13 Nisan 2018 Cuma


FÜZELER BOP İÇİN ATILIYOR

ABD, İngiltere, Fransa bir olmuş Suriye’yi bombalıyor; Müslümanların üzerine füze yağdırıyor. Hem de bunu Miraç Kandili gecesinde yapıyor.

Buna çanak tutan, Esad’ı katil ilan eden bizim ‘kutlu yolun yolcuları’ da bu gece herhalde katillere dua ediyordur. Öyle ya, Esad katil, Amerika da katili cezalandırıyor.

AMAÇ: “YENİ BİR ORTADOĞU”

Bu saldırının amacı kimyasal silah kullanan Suriye’yi cezalandırmak filan değildir. Bu füzelerin atılmasının esas amacını ilk defa Condoleezza Rice ilân etmişti; devamı da gelmişti.

ABD yetkililerinin yaptıkları açıklamaları kronolojik olarak verelim:

Yıl 2003, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice: "BOP içinde yer alan 22 ülkede rejimler ve sınırlar değiştirilecek." (Ağustos 2003-Washington Post)

Yıl 2006, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice: "Yeni bir Ortadoğu kurmanın zamanı geldi."
(Temmuz 2006, Lübnan)

Yıl 2006, Emekli Albay Ralph Peters: "Ortadoğu'da istikrarsızlıkların en önemli nedeni, Avrupalıların gelişigüzel çizdikleri sınırlardır... Azınlıkların durumu gözetilerek yeni sınırlar çizilmeli... Türkiye, Suriye, İran ve Irak'ta yaşayan Kürtlerin bağımsız bir devlet sahibi olması gerek... Türkiye'nin doğusunun işgal edilmiş bir bölge olarak görülmesi gerekiyor." diyor ve sunumuna yukarıdaki haritayı ekliyor. (Temmuz 2006, Amerikan Silahlı Kuvvetler Dergisi -Armed Forces Journal-AFJ)

YÖNETİCİLERİMİZİN HATALARI

Olay bu kadar nettir. Bu netliğe rağmen bizim yöneticilerimiz geçmişten bu yana bu Amerikan-İsrail projesine bilerek veya bilmeyerek hizmet etmeye devam ediyor.

Geçmişten örnek verelim:

Yıl, 2004, Tayyip Erdoğan: 

“Türkiye'nin Ortadoğu'da bir görevi var. Nedir o görev? Biz Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesinin Eşbaşkanlarından bir tanesiyiz. Ve bu görevi yapıyoruz biz.”  

Tayyip Erdoğan: “Diyarbakır'a çok farklı bakıyorum. Yani Diyarbakır istiyorum ki... şu anda... yani Amerika'nın da hani düşündüğü... Büyük Ortadoğu Projesi var ya... Genişletilmiş Ortadoğu... yani bu proje içerisinde Diyarbakır bir yıldız olabilir... bir merkez olabilir... Bunu başarmamız lazım.”

Ve günümüze geldiğimizde, gene Tayyip Erdoğan:

İdlib'te sivillere yönelik insanlık dışı saldırı kabul edilemez. Astana sürecindeki emekleri heba etme riski taşıyor"

“Ey katil Esad! Sen bunların ahından nasıl kurtulacaksın.”

"Katil Esad ve PYD'yi destekleyen yanlış yapar".

ASIL HEDEF TÜRKİYE

Bu füzeler Suriye’ye düşüyor ama esas hedef Türkiye. Kurulması düşünülen ikinci İsrail devleti için atılıyor bu füzeler. Bu devlet kurulursa, unutmayalım ki, projeye göre başkenti Diyarbakır olacak.

Emperyalizmin bu vahşi ve ahlaksızca eylemleri ancak Suriye dahil bölge ülkelerinin ve Rusya’nın her alanda işbirliği yapması ile önlenir. Yöneticilerimizin, siyasilerimizin, basın-yayın mensuplarının ve en önemlisi halkımızın bu gerçeği iyi kavraması lazım.

“Katil Esat” diyenler, Suriye’yi terörist devlet olarak ilan edenler Amerika, İsrail ve onların yandaşlarının yanında yer almış olurlar.  Erdoğan en kısa zamanda Esad ile le sıkışmalı ve Suriye ile işbirliği içine girmelidir. Emperyalizmin emellerine set çekmenin ve katliamları durdurmanın yolu budur.

Erdoğan’ın bu gerçeği artık kabullenmesi gerekir. Geçmişte yaptığı hataları telafi etmek onun bu millete borcudur. Unutmasın ki, Türk milleti Erdoğan'ı sırtında taşımaya mahkum değildir. 

12 Nisan 2018 Perşembe


NAGEHAN ALÇI KİME HİZMET EDİYOR?

Nagehan Alçı’nın gözünü kan bürümüş. Daha fazla insan ölsün, kentler daha fazla yıkılsın, harap olsun istiyor. Habertürk’teki şu yazdıklarına bakın:

“Dünyanın en büyük savaş gücüne sahibiz... Şam yakınlarındaki korkunç saldırıya nasıl karşılık vereceğimizle ilgili bir karar aşamasındayız. Çok güçlü bir karşılık verilecek...

En büyük askeri gücü geliştiriyoruz. 700 milyon dolar bütçe onaylandı. Ordumuzu güçlendirmemiz gerekiyordu... Seneye bunu 716 milyon dolara çıkaracağız. Bu akşam ya da hemen ertesinde bir karar vereceğiz... Şahit olduğumuz saldırıların devam etmesine izin veremeyiz. Hem de ABD olarak bu kadar güçlü iken...”

Yukarıdaki alıntı, ABD Başkanı Trump’ın pazartesi günü askeri yetkililer ve güvenlik danışmanlarıyla yaptığı toplantı öncesi verdiği basın toplantısından konuşma notları.

Ancak ilk kez yukarıdaki sözleri umut verici. Her ne kadar Suriye’deki kimyasal saldırıyı insani duyarlılık nedeniyle önlemek ve sivil ölümlerine son vermekten ziyade ABD’nin gücünü dünyaya göstermek ve soğuk savaş dönemini andıran çıkışlar yapan Rusya’ya “gününü göstermek” amacını gütse de önemli olan sonuç.

ABD’nin Suriye’ye müdahale etmesinin zamanı çoktan geldi de geçiyor. Esad 200’ün üzerinde kimyasal saldırı gerçekleştirdi. Irak’ta, Afganistan’da sırf kendi çıkarı için müdahale eden ABD bunca zaman neden bekledi?”

Amerika’nın müdahalesini istemenin tek bir amacı olabilir, Amerika ve İsrail’e hizmet etmek…

“AMERİKA KATİL”

Amerika bugüne kadar nereye müdahale etmiş de oraya huzur ve kardeşlik gelmiş ki Suriye’ye de barış gelsin.

Amerika’nın Batı Asya’ya askeri müdahalesi 1991 yılında başladı. O günden bu güne yüzbinlerce insan öldü, yüzbinlerce insan evinden yurdundan göç etmeye mecbur kaldı.

Kadınların namusu ile oynandı. Kadınlar kızlar alındı satıldı. Kadın pazarları kuruldu.

Çocuk cesetleri karaya vurdu. Akdeniz suları insanlara mezar oldu.

Kentler yıkıldı, yakıldı. Taş üstünde taş kalmadı.

Mahsunî’nin dediği gibi Amerika katildir. Katilden medet ummak, cellata boyun teslim etmek gibidir.

“KÖPEKTİR ZEVK ALAN  SAYYAD-I Bİ-İNSAFA HİZMETTEN”

Nagehan Alçı’nın gözü kana, gözyaşına, baruta, bombaya doymamış ki Amerika müdahale etsin diyor.

Yazdıkları ile mazlumlara değil, zalimlere hizmet ediyor.  Ne diyelim bilmem ki? En iyisi Namık Kemal’in şu mısraları ile sözümüzü noktalayalım; ‘insafsız avcıya hizmetten zevk alan köpektir’ diyor Namık Kemal:

“Muini zâlimin dünyada erbâb-ı denaettir
Köpektir zevk alan, sayyâd-ı bi-insâfa hizmetten”

11 Nisan 2018 Çarşamba


AMERİKA’NIN ESAS HEDEFİ TÜRKİYE

Amerika Batı Asya’da yeniliyor. Başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerini parçalamak ve ikinci İsrail diyebileceğimiz kukla bir devleti kurmak için 1991 yılından bu yana ortalığı karıştırıyor.

Önceleri bizzat kendi askerilerini kullanarak Irak’ı vuran ve işgal eden Amerika daha sonra düşündüğü projeyi gerçekleştirmek için terör örgütlerini paralı asker olarak kullanmaya başladı ama başarılı olamadı ve olamayacak da…

Amerika’nın bu projesini Mehmetçik bozdu. Irak’ın kuzeyinden başlayıp Akdeniz’e kadar uzanacak olan koridorun gerçekleşmesine önce Fırat kalkanı ve daha sonra da gerçekleştirdiği Zeytin Dalı harekatı ile mani oldu. Amerika Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyinde dar bir alanda sıkıştı kaldı. Bu mevzilerini de kaybetmek istemediği için ‘Suriye Guta’da kimyasal silah kullandı, sivilleri öldürdü’ yalanını ortaya attı.

Bu bahane ile Suriye’yi vurarak kendi mevziini korumaya çalışıyor. Hedefinde Rusya değil, Türkiye ve Suriye var. Çünkü esas amacı Türkiye ve Suriye’yi bölmek.

Son olayları bu şekilde değerlendirmezsek hataya düşeriz. Amerika’nın hedefinde Rusya’dan çok Türkiye var. Türkiye tutumunu bu gerçeğe göre belirlemesi lazım.

Ne yazık ki, Erdoğan bu gerçeğin farkında değil; hatalı beyanatlar veriyor. Suriye’nin toprak bütünlüğü demek Türkiye’nin toprak bütünlüğü demektir. Düşman müşterektir ve o da Amerika ve İsrail’dir.

Türkiye’nin yapacağı şey müşterek düşmana karşı Suriye ile bir an önce askeri ve siyasi işbirliğini başlatmasıdır. Ama ne görüyoruz; Erdoğan hâlâ Esat’a katil demeye devam ediyor. Bir bakıma Amerika ve İsrail’in yanında yer alıyor.

MİLLİ HÜKÜMET GEREKLİ

Türkiye olağanüstü günleri yaşıyor. Bu olağanüstü günlerden ancak olağanüstü önlemlerle selamete çıkabilir. Erdoğan hükümetinin bu süreci iyi yönetemediği ortada.

Türkiye yoğun bir saldırı ve tehdit altında. Bu ortamda en sağlıklı programları ve politikaları Vatan Partisi belirliyor. Vatan Partisi’nin programları ile Türkiye vatan bütünlüğünü sağlayıp üretim ekonomisine geçebilir.

Yapılacak şey bellidir; en kısa zamanda Vatan Partisi’nin merkezinde bulunduğu bir milli hükümet kurulmalıdır. İçinde AKP, CHP ve MHP’nin de bulunduğu bu seferberlik hükümetine şiddetle ihtiyaç vardır.

Olaylara Amerika-Rusya mücadelesi olarak bakamayız. Amerika’nın saldırganlığı Türkiye’ye yöneliktir. Vatan bütünlüğümüze yönelik bu tehdit ancak böyle geniş tabanlı bir hükümet ve Vatan Partisi programları ile çıkabilir.

Türkiye’nin kaderi olaylara doğru teşhis koyamayan ve sürekli yalpalamalar gösteren Erdoğan’ın eline bırakılamaz.

9 Nisan 2018 Pazartesi


AMERİKAN RUSYA SAVAŞI KAPIDA

Amerika’nın dünya egemenliği arzusu dünyayı büyük bir savaşın eşiğine getirdi. İsrail ile el ele veren Amerika Suriye’ye büyük bir müdahaleye hazırlanıyor.

Amerika, her zamanki gibi , önce yapacağı askeri müdahalenin gerekçesini yaratmaya çalıştı. Suriye’nin Guta’da kimyasal silah kullanarak sivilleri katlettiği yalanını yaydı. Kendi ve dünya kamuoyunu müdahaleye karşı hazırlıklı hale getirdi.

TRUMP’IN KARARI BEKLENİYOR

Dün İsrail jetlerinin Suriye’nin hava alanına saldırması bu savaşın ilk işareti oldu. Bugün de ABD Başkanı Donald Trump, Suriye'de kimyasal silah saldırısıyla ilgili askeri liderlerle görüşerek 24-48 saat içinde büyük bir karar vereceğini' duyurdu.

Suriye ile ilgili kararını süratle alacağını, muhtemelen gün bitmeden bir karar vereceğini söyleyen Trump, askeri seçenekle ilgili soruyu ''Bütün seçenekler masada'' diye yanıtladı.

RUSYA SURİYE’NİN YANINDA

Rusya Dışişleri Bakanlığı ise, Duma'da yaşanan provokatif kimyasal saldırının ardından şu açıklamayı yapmıştı:

"Rus ordusunun, meşru hükümetin talebiyle yerleştiği Suriye'ye, sahte gerekçelerle askeri müdahalede bulunmak kesinlikle kabul edilemez ve bu durum oldukça şiddetli sonuçları tetikleyebilir."

Gazetelerden öğrendiğimize göre, bünyesinde S-400 ve Pantsir-S1 hava savunma güçlerinin yanı sıra Sukhoi Su-30SM filolarının da bulunduğu Suriye'deki Rus görev gücü, olası bir ABD müdahalesine karşı muharebe pozisyonuna geçti. Bu kapsamda iki motorlu yüksek irtifa önleme uçağı olan MIG-31'lerin de sıklıkla devriye sortileri attığı belirtildi.

Rus basınında yer alan iddialara göre, Suriye içindeki Rus askeri varlığı olan tüm üslerde kırmızı alarm verilmiş durumda. Olası bir ABD müdahalesine karşı ABD donanmasına ait gemi ve uçaklara karşı ateş açılacağı ileri sürülüyor. ABD'nin Suriye ordusuna ait stratejik hedefleri, Doğu Akdeniz'de konuşlu gemilerinden vurabileceği tahmin ediliyor.

ERDOĞAN’NIN BÜYÜK HATASI

Durum oldukça ciddi ama ne yazık ki, Türkiye’yi yönetmekte olan AKP iktidarı ve Sayın Erdoğan büyük yanlışlıklar içinde. Amerikan’ın Suriye’nin kimyasal silah kullandığı yalanına inanmış görünüyor ve olası bir savaşta adeta Amerika ve İsrail’in yanında mevzileniyor.

Türkiye 24 Temmuz 2015’den bu yana Amerika ile savaşıyor. PKK,ya karşı yürütülen mücadele, 15 Temmuz gecesi FETÖ’nün  ezilmesi, Suriye ve Irak’ın açılmak istenen  istenen ikinci İsrail koridorunun Mehmetçiğin müdahalesi ile önlenmesi bu savaşın birer parçaydı.

Türkiye bu savaşı yaparken Rusya ve bölge ülkeleri ile işbirliği yaparak başarıyı kolaylaştırdı. Hal böyle iken şimdi “Suriye Guta’da kimyasal silah kullandı” yalanını kabullenerek Sadece Suriye’yi değil, İran’ı ve Rusya’yı da karşısına almış oluyor. 

Erdoğan’ın Esad düşmanlığını devam ettirmesi Türkiye’nin PKK/PYD ile mücadelesine zarar veriyor.

Erdoğan bu tutumu ile ABD, İsrail ve Fransa’nın yanında yer almış oluyor. Son derece yanlış bir mevzilenme. Yarın Amerika Suriye’ye saldırdığı zaman Rusya ve İran’ın olaya müdahil olacağı muhakkak. Bu durumda Erdoğan ne yapacak?

Erdoğan’ın bu tutumu Türkiye için de bölge ülkeleri içinde son derece yanlış ve tehlikelidir. Türk milleti daha ne kadar böyle büyük hatalar yapan bir iktidarı başında tutabilir?

Öyle anlaşılıyor ki, 2019’da Erdoğan artık iktidarda olamayacak.

8 Nisan 2018 Pazar


MEVCUT BİLGİLERİN ESİRİ OLMAK



Kendini ‘aydın’ sanıyor ama ne aydınlanmış ne de aydınlatıyor. Okuduğu tek şey gazete, o da tek yanlı. Dinlediği bir iki televizyon kanalı, onlar da yalancılarla dolu. Kendi düşüncelerine ve bildiklerine iman etmiş, tam bir yobaz.



Yobazlık sadece dini inançla olmuyor, kendi bidiklerini ve kanatlerini sorgulamayan, onlarla ilgili şüphe duyup araştırmayan herkes yobaz.



İnsanların önce bildiklerinin kendisine verdiği zararlardan kurtulmazı lazım.



Yanlış bilgi yanlış seçimlere yolaçıyor. Yanlış seçimler sadece yobazın kendi geleceğini değil milletin de geleceğini riske sokuyor.



En büyük yanlışlıklar siyaset alanında görülüyor.



Adam CHP’ye Atatürk’ün partisi olduğuna inanmış, bu partinin ne kadar değiştiğinin farkında değil.



Partide 6 ok kalmamış, haberi yok.



Başkanı “CHP 1930’ların partisi değil” diyor;



Yöneticileri Amerikan uşağı terör örgütlerini mecliste görmenin mutluluğunu yaşıyor;



Mehmetçik katili bir örgütün siyasal uzantısının başındaki adam ziyaretler ediliyor; selamlar, saygılar gönderiliyor.



Türkiye’nin başına gelen belaların baş sorumlularından bir cumhurbaşkanını sitayişkâr sözlerle anılıyor, saygılar sunuluyor.



Böyle bir parti hâlâ Atatürkçüğüm diyenlerden oy alıyor; al sana tam bir cahillik ve yobazlık.



Adam, milliyetçiğim, ülkücüğüm diyor ama destakladiği partinin lideri Türk milleti için en büyük tehdit olan ve Türkiyeyi bölmeye, sömürmeye çalışan Amerikaye hiç tepki göstermiyor. Hatta Türkiye’nin savunmasını Batı ittifakı içinde sağlayacağını iddia ediyor.



Uygulanan liberal ekonomi ve açık kapı siyasetleri ile ülke yıllardır sömürülüyor ama sözümona milliyetçi olan bu parti programında bu görüşleri savunuyor, adam farkında değil.



Adam, savunduğu lideri din demişi, iman demiş, Allah demiş, camiye gitmiş, namaz kılmış diye dindar kabul etmiş, habire oyunu ona veriyor.



Dindar inasn bu kadar kul hakkı yer mi,  dindar insan müslümanların fabrikalarını, madenlerini, ormanlarını, derelerini yok pahasına satar mı demiyor.



Dindar insan ABD’nin, İsrail’in projelerine eş başkanlığı yapıp yüz binlerce insanın hayatına kasteder mi demiyor.



Dindar insan uyguladığı ekonomik programlarla halkını yoksul bırakıp, kendisi ve etrafını zengin eder mi demiyor.



İnsanlar önce düşünceleri ile esir olur, onu ekonomik, kültürel esaret takip eder. Böyle olunca, insanlar bilmeyerek de olsa emperyalizme  hizmet eder, durur.



Kurtuluş, insanların özgür düşünmeye başlaması, edinilen bilgilerin ve kanaatların sorgulanması, farklı düşüncelerin araştırılması ile başlar. Bunlar olmayınca, Amerikan güdümünde Atatürkçülük, Amerikan güdümünde milliyetçilik, Amerikan güdümünde dindarlık,  Amerikan güdümünde solculuk olur.



Ey Halkım! Kurtul artık mevcut bilgilerinin esaretinden! Sen kurtulamazsan ülke de kurtulmaz, insanlık da kurtulmaz.

3 Nisan 2018 Salı


CIVIK VE YAKIŞIKSIZ SEÇİM

Bu seçimi kim yaptı bilmiyorum ama çok yakışıksız ve cıvık bir seçim olmuş. Mehmetçiğe moral vermek için cepheye götürülenler arasında kimler yok ki?

“Hoca efendiye edilen sözleri bana edilmiş gibi incitici buldum. Hedef alınan sadece cemaat değil ki, cemaat nezdinde hepimiziz.”

“Soykırım olup olmamasından çok devletin aklanma çabasına karşıyım, 1915’te devletin suç işlediği gün gibi açıktır.”

“Sarı-Kırmızı-Yeşil Sarı-Kırmızı-Yeşil Sarı-Kırmızı-Yeşil Sarı-Kırmızı-Yeşil Sarı-Kırmızı-Yeşil”

“TSK gerçekten Peygamber Ocağı olsaydı arife günü kan döker miydi?”

“Şehitlik kavramı İslâm’da vardır. “Türk-Kürt savaşı” dediğiniz hadisede ise “şehit” yoktur.”

“Devlet Jitem’e terör örgütü desin.”

“Bu yazıyı okuyup da başı öne eğilmeyen yoktur sanırım: “Diyorlar ki “Devlete katil deme”. Olur. Seri katil”.

Böyle bağırtılar kopararak PKK seviciliği yapan ve Türk Bayrağını beğenmeyen Hilâl Kaplan denen kadın orada…

“Kürdistan Yollarında, Habur’dayım. Fonda Ahmet Kaya…”

“Bizim askerlerin eşleri de Güneydoğu’daki gaziler için maarif takvimine soyunsun!” Diyecek kadar alçaklaşan Nagehan Alçı orada…

Şivan Perver ile Megri Megri söyleyip halay çeken müptezel orada…

Yaptığı televizyon programları ile halkın ahlakına darbeler vuran Seda Sayın orada…

Sutyen giymeyerek askerimize moral vermeye kalkacak kadar küçülen sözüm ona ses sanatkarı Sibel Can orada…

Uyuşturucu satıcısı ve kullanıcısı Deniz Seki orada…

Değiştirdiği dinlerle övünen ve bir soyunup bir örtünerek meşhur olmaya kalkan Tuğçe Kazaz orada…

Fotoğrafları gördükçe, yazılanları okudukça isyan edesim geldi.

Mehmetçik orada can pahasına vatanını savunuyor. Moral vermeye bu PKK sevicilerini, Cumhuriyet düşmanlarını, ahlak fukaralarını götürüp gösteri yaptırıyoruz. Hem de devlet, millet parası ile…

Ayıptır ayıp,

Bu tablo Türkiye’deki kültür düzeyini de gösteriyor. Ne yazık ki bu gidenlerin her biri halkımızın büyük kısmı tarafından dinleniyor, okunuyor, CD’leri satın alınıyor.

Bu tablonun oluşmasında bunları sanatçı, yazar yerine koyan halkımızın da, bu tipleri televizyonlara çıkaranların da, gazetelerde yazı yazdıranların da büyük suçu var. Suç büyük ve maalesef kollektif…