ATATÜRK’Ü DOĞRU TANIMAK
10 Kasım 2016, Türk milletinin büyük devrimci önderi Mustafa
Kemal Atatürk'ü kaybedeli 78 yıl olmuş. Bir kere daha minnet, şükran ve
rahmetle anıyoruz. Türk milleti ona çok şey borçlu. Ruhu şad olsun.
Bayramlarda ve vefatının yıl dönümlerinde Atatürk anılır ve
yaptıkları anlatılır ama anlatılan gerçek Atatürk müdür yoksa ölümünden sonra kafalarda
oluşturulan Atatürk figürü müdür? Bu sorunun cevabı çok önemli.
Baştan şunu söylemek gerek: 1940'lı yıllardan sonra Atatürk
ilkelerinde sapılmıştır ve yapılanların Atatürkçülükle ilgisi yoktur. Onun bazı
önemli fikirleri ve özellikleri adeta unutulmaya terk edilmiştir. Örnek mi
istersiniz? Yazalım: Devrimciliği, antiemperyalist ve kapitalizm karşıtı oluşu
ve zalim ve mazlum milletlerin varlığına olan inancı.
DEVRİMCİ ATATÜRK
Atatürk devrimlerin kesintisiz ve sürekli olmasından
yanaydı. 6 Ok'un içine devrimciliği koyması ve zamanında yapılan tüm devrimlere
rağmen bu ilkeyi Anaya'saya da yerleştirmesi onun devrimlerin devamından yana
olduğunun açık kanıtıdır.
Devrimler nereye kadar? Ta ki, tam bağımsızlık, milli
egemenlik elde edilinceye ve Türk milleti sınıfsız, tezatsız, kaynaşmış toplum
oluncaya kadar.
Ona göre, “tekamülün
gayesi insanları birbirine benzetmektir. İnsanlar arasında sınıf, derece,
ahlak, elbise, dil, ölçü farkı gitgide azalmaktadır. Birliğe yürüyüş sulhe
doğru da yürüyüş demektir”.
Zamanının Milli Eğitim Bakanı Cemal Hüsnü Tamay’ın şu
ifadesine dikkatiniz çekerim:
«Atatürk, sınıfsız bir
toplum düzenini özlüyordu; say’ın yani emeğin her mesleki faaliyette aynı
değere sahip olmasını, emeğin en üstün değer tanınmasını, sınıf tezadlarının
kalkmasını istiyordu.»
Yakup Kadri'nin şu sözleri de devrimlerin amacının ne
olduğunu anlatıyor:
«…Atatürk ilkelerine
milli sosyalizm ismi verilebilir. Yalnız hatırlatmak isterim ki, ben milli
sosyalizm deyimini kullandığım zaman Hitler ortada yoktu, henüz bu deyime sahip
çıkmamıştı. Atatürk devlet başkanı olmuştu. Bir devlet başkanı da sosyalizm
diyemezdi ya. Bu iş bana kaldı.»
ANTİEMPERYALİST
ATATÜRK
Emperyalizme karşı oluşu Atatürk'ün belki de en büyük
özelliğidir. Türk milletinin bağımsızlık savaşı emperyalizme karşı verilmiş ve
diğer mazlum milletlere örnek olmuş bir savaştır.
Düşmanı yendik denir de bu düşmanın batı emperyalizmi olduğu
pek söylenmez.
O, insanın insanı, halkların halkları ve milletlerin
milletleri sömürmesine şiddetle karşıydı. Sömürü düzeninin eninde sonunda
biteceğine inanırdı. İşte ispatı:
“... müstemlekecilik
ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir
renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hakim
olacaktır...”
Emperyalizmin batıdan kaynaklandığını biliyordu. Türk
milletinin verdiği emperyalizme karşı verdiği mücadele tüm insanlığın kurtuluşu
içindi.
Büyük önderin şu sözüne dikkatinizi çekerim:
«... biz Batı emperyalizmine
karşı yalnız ve kurtuluş ve bağımsızlığımızı korumakla iktifa etmiyoruz; aynı
zamanda Batı emperyalistlerinin, güçleri ve bilinen vasıtalarıyla Türk
milletini emperyalizme vasıta olarak kullanmak istemelerine de engel oluyoruz.
Bununla bütün insanlığa hizmet ettiğimiz inanıyoruz....”
Bağımsızlığın ve emperyalizme karşı durmanın üretim ekonomisi
ile olacağına inanıyordu:
«… Efendiler, bu
devlet, bu millet ekonomik egemenliğini sağlarsa, o kadar güçlü bir temel
üzerine yerleşmiş ve gelişmeye başlamış olacaktır ki, artık bunu yerinden
oynatmak mümkün olmayacaktır. İşte düşmanlarımızın, gerçek düşmanlarımızın bir
türlü rıza göstermediği de budur.
«…Memleketin temel
sanayisinin kurulması bitmedikçe, her bakımdan, yürek istirahati duymamıza imkân
yoktur.»
Son yıllarda haraç meraç satılan fabrikalar, işletmeler
bağımsızlığımızın garantileriydi. Bir yandan bağımsızlık gitti, diğer yandan
fabrikalar.. .
YÜZÜ DOĞUYA DÖNÜK
ATATÜRK
Yıllardır Atatürk’ün yüzü batıya dönüktü. Batılılaşmak için
büyük gayretler gösterdi şeklinde laflar söyleniyor, yazılar yazılıyor.
Yanlış! Atatürk’ün yüzü doğuya dönüktü. Hiçbir zamanda Batılılaşalım
diye bir çabası olmadı. Onun tüm çabası, Türk milletini “muasır medeniyet
seviyesinin üstüne çıkarmaktı”. Batılılaşmayı değil, çağdaşlaşmayı arzu
ediyordu.
Dünyada bir Batı-Doğu çatışması olduğunun farkındaydı.
Batını doğuyu sömürmesini kabullenemiyordu. Aklı da kalbi de doğudaydı.
Şu sözleri söyleyen bir lider batıcı olabilir mi?
“... Türkiye'nin
bugünkü mücadelesi yalnız kendi nam ve hesabına olsaydı belki daha kısa, daha
az kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi.
Türkiye azim ve mühim
bir gayret sarf ediyor. Çünkü müdafaa ettiği, bütün mazlum milletlerin, bütün
şarkın davasıdır ve bunu nihayete getirinceye kadar Türkiye, kendisiyle beraber
olan Şark milletlerinin beraber yürüyeceğinden emindir...”
“...Şarktan şimdi
doğacak olan güneşe bakınız! Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan
bütün şark milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum. İstiklâl ve
hürriyetine kavuşacak olan çok kardeş millet vardır.
Onların yeniden
doğuşu, şüphesiz ki terakkiye ve refaha müteveccih olacaktır. Bu milletler
bütün güçlüklere ve manilere rağmen, muzaffer olacaklar ve kendilerini bekleyen
istikbale ulaşacaklardır....”
Ülkemizde, Irakta ve Suriye’de yıllardır süren bu kanlı
tablo, batının doğuyu sömürmek istemesinden kaynaklanıyor. Atatürk’ün
doğacağını müjdelediği güneşin doğması tüm doğu ülkelerinin birlikte hareket
ederek emperyalizmi durdurmasına bağlı.