9 Kasım 2016 Çarşamba

ATATÜRK’Ü DOĞRU TANIMAK

10 Kasım 2016, Türk milletinin büyük devrimci önderi Mustafa Kemal Atatürk'ü kaybedeli 78 yıl olmuş. Bir kere daha minnet, şükran ve rahmetle anıyoruz. Türk milleti ona çok şey borçlu. Ruhu şad olsun.

Bayramlarda ve vefatının yıl dönümlerinde Atatürk anılır ve yaptıkları anlatılır ama anlatılan gerçek Atatürk müdür yoksa ölümünden sonra kafalarda oluşturulan Atatürk figürü müdür? Bu sorunun cevabı çok önemli.

Baştan şunu söylemek gerek: 1940'lı yıllardan sonra Atatürk ilkelerinde sapılmıştır ve yapılanların Atatürkçülükle ilgisi yoktur. Onun bazı önemli fikirleri ve özellikleri adeta unutulmaya terk edilmiştir. Örnek mi istersiniz? Yazalım: Devrimciliği, antiemperyalist ve kapitalizm karşıtı oluşu ve zalim ve mazlum milletlerin varlığına olan inancı.

DEVRİMCİ ATATÜRK

Atatürk devrimlerin kesintisiz ve sürekli olmasından yanaydı. 6 Ok'un içine devrimciliği koyması ve zamanında yapılan tüm devrimlere rağmen bu ilkeyi Anaya'saya da yerleştirmesi onun devrimlerin devamından yana olduğunun açık kanıtıdır.

Devrimler nereye kadar? Ta ki, tam bağımsızlık, milli egemenlik elde edilinceye ve Türk milleti sınıfsız, tezatsız, kaynaşmış toplum oluncaya kadar.

Ona göre, “tekamülün gayesi insanları birbirine benzetmektir. İnsanlar arasında sınıf, derece, ahlak, elbise, dil, ölçü farkı gitgide azalmaktadır. Birliğe yürüyüş sulhe doğru da yürüyüş demektir”.

Zamanının Milli Eğitim Bakanı Cemal Hüsnü Tamay’ın şu ifadesine dikkatiniz çekerim:

«Atatürk, sınıfsız bir toplum düzenini özlüyordu; say’ın yani emeğin her mesleki faaliyette aynı değere sahip olmasını, emeğin en üstün değer tanınmasını, sınıf tezadlarının kalkmasını istiyordu.»

Yakup Kadri'nin şu sözleri de devrimlerin amacının ne olduğunu anlatıyor:

«…Atatürk ilkelerine milli sosyalizm ismi verilebilir. Yalnız hatırlatmak isterim ki, ben milli sosyalizm deyimini kullandığım zaman Hitler ortada yoktu, henüz bu deyime sahip çıkmamıştı. Atatürk devlet başkanı olmuştu. Bir devlet başkanı da sosyalizm diyemezdi ya. Bu iş bana kaldı.»

ANTİEMPERYALİST ATATÜRK

Emperyalizme karşı oluşu Atatürk'ün belki de en büyük özelliğidir. Türk milletinin bağımsızlık savaşı emperyalizme karşı verilmiş ve diğer mazlum milletlere örnek olmuş bir savaştır.

Düşmanı yendik denir de bu düşmanın batı emperyalizmi olduğu pek söylenmez.

O, insanın insanı, halkların halkları ve milletlerin milletleri sömürmesine şiddetle karşıydı. Sömürü düzeninin eninde sonunda biteceğine inanırdı. İşte ispatı:

“... müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hakim olacaktır...”

Emperyalizmin batıdan kaynaklandığını biliyordu. Türk milletinin verdiği emperyalizme karşı verdiği mücadele tüm insanlığın kurtuluşu içindi.

Büyük önderin şu sözüne dikkatinizi çekerim:

«... biz Batı emperyalizmine karşı yalnız ve kurtuluş ve bağımsızlığımızı korumakla iktifa etmiyoruz; aynı zamanda Batı emperyalistlerinin, güçleri ve bilinen vasıtalarıyla Türk milletini emperyalizme vasıta olarak kullanmak istemelerine de engel oluyoruz. Bununla bütün insanlığa hizmet ettiğimiz inanıyoruz....”

Bağımsızlığın ve emperyalizme karşı durmanın üretim ekonomisi ile olacağına inanıyordu:

«… Efendiler, bu devlet, bu millet ekonomik egemenliğini sağlarsa, o kadar güçlü bir temel üzerine yerleşmiş ve gelişmeye başlamış olacaktır ki, artık bunu yerinden oynatmak mümkün olmayacaktır. İşte düşmanlarımızın, gerçek düşmanlarımızın bir türlü rıza göstermediği de budur.

«…Memleketin temel sanayisinin kurulması bitmedikçe, her bakımdan, yürek istirahati duymamıza imkân yoktur.»

Son yıllarda haraç meraç satılan fabrikalar, işletmeler bağımsızlığımızın garantileriydi. Bir yandan bağımsızlık gitti, diğer yandan fabrikalar.. .

YÜZÜ DOĞUYA DÖNÜK ATATÜRK

Yıllardır Atatürk’ün yüzü batıya dönüktü. Batılılaşmak için büyük gayretler gösterdi şeklinde laflar söyleniyor, yazılar yazılıyor.

Yanlış! Atatürk’ün yüzü doğuya dönüktü. Hiçbir zamanda Batılılaşalım diye bir çabası olmadı. Onun tüm çabası, Türk milletini “muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkarmaktı”. Batılılaşmayı değil, çağdaşlaşmayı arzu ediyordu.

Dünyada bir Batı-Doğu çatışması olduğunun farkındaydı. Batını doğuyu sömürmesini kabullenemiyordu. Aklı da kalbi de doğudaydı.

Şu sözleri söyleyen bir lider batıcı olabilir mi?

“... Türkiye'nin bugünkü mücadelesi yalnız kendi nam ve hesabına olsaydı belki daha kısa, daha az kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi.

Türkiye azim ve mühim bir gayret sarf ediyor. Çünkü müdafaa ettiği, bütün mazlum milletlerin, bütün şarkın davasıdır ve bunu nihayete getirinceye kadar Türkiye, kendisiyle beraber olan Şark milletlerinin beraber yürüyeceğinden emindir...”

“...Şarktan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün şark milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum. İstiklâl ve hürriyetine kavuşacak olan çok kardeş millet vardır.

Onların yeniden doğuşu, şüphesiz ki terakkiye ve refaha müteveccih olacaktır. Bu milletler bütün güçlüklere ve manilere rağmen, muzaffer olacaklar ve kendilerini bekleyen istikbale ulaşacaklardır....”


Ülkemizde, Irakta ve Suriye’de yıllardır süren bu kanlı tablo, batının doğuyu sömürmek istemesinden kaynaklanıyor. Atatürk’ün doğacağını müjdelediği güneşin doğması tüm doğu ülkelerinin birlikte hareket ederek emperyalizmi durdurmasına bağlı.

Hiç yorum yok: