24 Nisan 2017 Pazartesi

ÖNCE DARBE SONRA KUTLAMA

23 Nisan 1920 Türk Tarihinin en şerefli günlerinden birisidir.

Bu tarihte Türk Milleti tebaa olmaktan çıkmış, egemenliği padişahtan almış ve kendi kaderini kendisi belirlemeye başlamıştır.

Kendi evlatlarının kanları ile vatan kıldığı bu topraklarda kulluğu bırakmış, efendi olmuştur.

Yüzyıllarca padişahın olan egemenlik bu tarihte Türk milletine geçmiştir.

Türk Milleti, “medeni kabiliyetinin, hayat ve istiklal hakkının ve bütün istiklalinin müdafaasına TBMM’de tecelli eden hür iradesi” ile devam etmeye başlamıştır.

Bu nedenle “23 Nisan” önce Milli Egemenlik bayramı olarak daha sonra İstiklal Harbi şehitlerinin geride bıraktığı evlatları düşünülerek Çocuk Bayramı olarak da kutlanmaya başlanmıştır.

Son yıllarda milli egemenlik kavramı ikinci plana itildi; 23 Nisan daha çok çocuk bayramı olarak anılmaya başlandı ve etkinlikler ve söylemler de buna göre değişti.

Milli Egemenlik kavramının önemi ve değeri çocuklarımıza, gençlerimize ve tüm halkımıza yeteri derecede anlatılmadı. Anlatılmadığı için bu halk oylamasında insanlarımızın % 51'i evet dedi.

Oysa bu halk oylamasında biz milli egemenliği oyladık ve maalesef 94 sene sonra egemenliğimizi 5 yıllığına da olsa tek adama teslim etmeğe razı olduk.

DEMOKRASİ OLMAZSA MİLLİ EGEMENLİK OLMAZ

Milli egemenlik ancak demokratik ülkelerde tecelli eder. Peki, Türkiye ne durumda bir bakalım.

Demokrasinin olmazsa olmazları var:

Kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, düşünce ve basın özgürlüğü yoksa ve milletin temsilcilerinden oluşan meclisin yetkileri elinden alınmışsa, bakanlar halkın denetiminden çıkmışsa o ülkede demokrasi yok demektir.


Demokrasinin özü tam bağımsızlık ve milli egemenliktir. Devletimiz AB’ye, ABD’ye şu veya bu şekilde bağımlı olduğu sürece gerçek demokrasi olmaz.

Demokrasi özgürlükler rejimidir. İnsan hak ve özgürlüklerinin olmadığı ülkelerde demokrasiden söz edilemez. Bugünlere medya belirli ellerde toplandığı için halkın haber alma özgürlüğü kısıtlı durumda.

Demokrasilerde laiklik çok önemli. Laik devlet düzeni olmazsa, demokrasi olmaz. Milli birlik oluşmaz. Laiklik karşıtı söylemlerin iki amacı var; mezhep farklılıklarını ileri sürüp milleti bölmek ve egemenliği senin elinden alıp sözüm ona Allah adına hareket eden birisine devretmek. İki durumda da demokrasi kalmaz.

Devletin 3 kuvveti var: Yasama, yürütme ve yargı. Bu üç kuvvet birbirinden ayrı olmalı ve bağımsız hareket edebilmelidir. Bu üç kuvvet tek bir kişide toplanırsa artık demokrasiden söz edilemez.

Makamı ve mevkii ne olursa olsun, herkes yargıya hesap vermelidir.

Demokrasilerde yargı yönetimi denetlemelidir. Yönetimin idari tasarruflarını Danıştay, mali tasarruflarını da Sayıştay denetleyemiyorsa, demokrasi gene sakatlanmış demektir.

Milli irade hür seçimlerle ortaya çıkar. Şimdiki seçim ve siyasi partiler kanunu demokrasiye aykırı hükümler taşıyor.  % 10 seçim barajının olduğu bir ülkede milli irade tam olarak tecelli etmez.

Demokrasilerde fikir hayatının ve bilimin özgür olması gerek. Üniversitelerin özerk olmadığı ülkelerde bilim gelişmez. Bilim gelişmezse ve düşünce özgür olmazsa halk aydınlanmaz. Aydınlanmayan halk şarlatanların, demagogların peşinden gider. Milli irade sağlıklı oluşmaz.

DEMOKRASİYE DARBE VURDUK

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı bu şartlarda kutluyoruz. Yaralı bir demokrasimiz vardı, 16 Nisan'da öldürücü bir darbe aldı.  2 sene sonra milleti kaderi artık millete olmayacak.

Bir başkan seçeceğiz, o tek yetkili olacak ve 5 yıl hesap sorulamayacak. Milli egemenliğin tecelli ettiği meclisin işlevi ve önemi kalmayacak.


Her şeye rağmen 23 Nisan gene de kutlanmaya değer bir gün olarak duruyor. Tüm Türk Milletinin bu bayramını kutluyorum.

Hiç yorum yok: