14 Aralık 2023 Perşembe

 

BÜYÜK SERMAYENİN PARALI ASKERLERİ: ABD VE İSRAİL (3)

PSİKOLOJİK SAVAŞ

Amerika’nın ve Batı’nn para babaları, soygunlar, katliamlar yaparken bir yandan da kendisini haklı göstermek ve yaptıklarını gizlemek için psikolojik savaş yürütür. Büyük sermayenin elinde olan ABD medyası her yıl milyonlarca haber, fotoğraf, yorum, başyazı, köşe yazısı ve makaleleriyle diğer ülkeleri ve kendi halkını etkiler. Sermayenin kanlı örgütü CIA, ülke içinde 200’den fazla gazete, dergi, haber ajansı ve yayınevinin bizzat sahibidir. Ayrıca diğer gazeteler ve dergiler aracılığı ile yanlış ve taraflı haberler yayar. 

Batı, bu yöntemleri sadece Amerika içinde değil, diğer birçok ülkede de başarı ile uygular. Türkiye’de de Batı’nın beslediği, meşhur ettiği medya kuruluşları, yazarlar, gazeteciler vardır. Bunlar dolaylı ya da açıkça Amerikan propagandası yapmaktadırlar.

Halkımızın büyük kısmı, yıllardır dost ve müttefik olarak takdim edilen Amerika’nın ve diğer Batılı ülkelerin gerçek yüzlerini görmeye başladı. Dost değil düşman olduklarını anladı. Ama ne yazık ki azımsanmayacak sayıda insanımız Batı’nın propaganda tuzağından kurtulamadı. Bunların bir kısmı, Batı yandaşlığını çağdaşlık sanıp Amerika’nın bilerek ya da bilmeyerek piyonu olmaya devam ediyor.

Emperyalistlerin bir silahı da üçüncü dünya ülkelerinde kurdukları veya destekledikleri demokratik kitle örgütleridir. Bu örgütleri maddi yünden destekler. Bazı yazarlara, sanatçılara ödüller vererek kamuoyunda itibar kazanmalarını sağlarlar.

Birçok ülkedeki Protestan misyoner teşkilatları CIA’nın kontrolündedir. Buradaki rahipler birer ajan gibi çalışır. Ayrıca bazı tarikatlar, cemaatler de CIA tarafından kullanılır. Fethullah Cemaati adı altında faaliyet gösteren FETÖ terör örgütü, bunun en iyi örneğidir.

Ulusal Demokrasi Vakfı (The National Endowment for Democracy (NED)) ve Uluslararası Gelişme Örgütü  (International Development Organisations (IDOs)  gibi ABD hükümetinin parasal destek verdiği kuruluşlar ile Ford, Soros Vakfı, Heinrich Böll vakfı, Kondrad Adenaeur Vakfı ve diğer organizasyonlar diğer ülkelerdeki üniversitelere ve sivil toplum kuruluşlarına yardımda bulunur. Bu yardım serbest piyasa ekonomisi ideolojisini destekleyen akademik programlara, sosyal bilim enstitülerine, araştırmalara, burslara ve ders kitaplarına gider.

SİYASİ LİDERLERİ DE KULLANIRLAR

Gazeteler ve gazeteciler aracılığı ile oluşturdukları kamuoyu sayesinde siyasi partilerin yönetimlerini kendi istedikleri gibi oluşmasına gayret ederler. Gerekirse CD’li, kasetli komplolar düzenlerler, liderleri istifaya ve siyasetten çekilmeye zorlarlar. .

ABD ve onunla birlikte hareket eden İngiltere ve Almanya gibi ülkeler, başka ülkelerde, egemen büyük sermaye için çalışacak işadamlarını ve siyasetçileri okullarında eğitirler ve kendi ülkelerinde Batı’nın bir adamı halinde çalışmalarını sağlarlar. 

İngiltere, özellikle Batı Asya (Ortadoğu) politikalarını uygulamada kendisine yardım edecek liderleri ve fikir adamlarını Exeter üniversitesinde eğitir,  yetiştirir. Ortadoğu’daki birçok politik lider ki aralarında çok sayıda devlet başkanı, başbakan ve bakan olmuş kişiler var, Exeter’de şu veya bu şekilde eğitim almıştır.  Abdullah Gül, şimdiki Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Eski Maliye bakanı Naci Ağbal, Ekmeleddin İhsanoğlu, eski Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yalçın, Kılıçdaroğlu’nun başdanışmanı Prof. Dr. Mehmet Hasan Eken, Prof Dr. Nevzat Yalçıntaş Exeter’de lisansüstü eğitim almış kişilerden sadece birkaçıdır.

Amerika’daki Uluslararası Ziyaret Liderlik Programı’nı (The International Visitor Leadership Program) bilmeden ABD’nin diğer ülkeleri nasıl etki altına aldığını hatta yönettiğini anlamak mümkün değildir:

 Programın tarihçesi de epey derin. 1940’da Nelson Rockefeller tarafından ilk olarak Latin Amerika için başlatılmış ve 130 gazeteci ABD’ye getirilmiş. Gelişerek, devam eden program daha sonra Truman doktrini kapsamında Muhabere Bilgi, ardından Uluslararası Bilgi ve Eğitim Değişim bürosuna dönüştürülmüş. 1952’de de ABD Dışişleri Bakanlığı bünyesine alınmış. 1953’te Başkan Eisenhower tarafından ABD Bilgi Ajansı adı verilen program, daha sonra sırasıyla Eğitim ve Kültür İlişkileri Bürosu, ABD Uluslararası İletişim Ajansı, Uluslararası Ziyaretçi Programı ve son olarak 2004’te Uluslararası Ziyaretçi Liderlik Programı ismini almış.

Resmi rakamlara göre, toplam 290’nın üzerinde mevcut ya da eski başbakan ve cumhurbaşkanı ile 2 bin bakan bu programa katılmış ve mezun olmuş.

Eski kursiyerlerden birkaç örnek verelim: Filipinler Cumhurbaşkanı Arroyo ve Avusturya Cumhurbaşkanı Fischer 1964, Hindistan Cumhurbaşkanı Patiel 1968, Kosta Rica Cumhurbaşkanı Sanchez 1971, Sri Lanka Başbakanı Wickemanyake 1975, Güney Kore Başbakanı Seung Soo 1977, Portekiz Cumhurbaşkanı Silva da 1978’de kurs görmüş.

Taze kursiyerlerin başında ise Kırgızistan Cumhurbaşkanı Bakiyev geliyor. Bakiyev 2004’te kursa alınmış. Şu isimlerin yılları da şöyle: Makedonya Başbakanı Gruevski 2000, Togo Cumhurbaşkanı Gnassingbe 2001, İsveç Başbakanı Reinfeldt 2002.

Kurs görenler listesine, Danimarka eski Başbakanı, yeni NATO Genel Sekreteri Rasmussen, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, Gürcistan Cumhurbaşkanı Saakasvili, Yunanistan’ın eski Başbakanı Karamanlis’i de eklemek mümkün.

Abdullah Gül bu kursa 1995 yılında seçilmiş ama kayıtlarda bu kursun özel mi, genel mi olduğu belirtilmemiş. İlginç olan Abdullah Gül’ün özgeçmişinde birçok önemsiz huşu varken bu kurstan hiç söz edilmemiş.

Türkiye’deki olayları değerlendirirken bu gerçekler hep göz önünde olmalıdır. Emperyalizm kanlı ve çirkin yüzü ile ülkemize ve komşularımıza çok büyük kötülükler etmektedir.

Kurtuluşu bu emperyalist ülkelerin insafına ve yardımına sığınarak aramak en büyük gaflettir. Tam bağımsız milli devletimizi bu emperyalist güçlere karşı korumamız için, Türk kimliği altında tek bir millet olarak yaşamamız gerekir. Tek millet olarak mücadele etmeden ülkemizi de, devletimizi de ABD’ye ve onun yerli işbirlikçilerine karşı koruyamayız.

ATATÜRK’E GÜVENİYORUZ

Karamsar değiliz, yeni bir dünya kuruluyor. Bu yenidünyada Amerika’nın ve dolayısıyla Batı’nın büyük sermayedarlarının dünyaya egemen olma arzuları son bulacaktır. Yeni kurulacak dünyada sömürenlerle sömürülenler arasındaki çelişki bitecek ve Atatürk’ün müjdelediği günler er veya geç gelecektir:

“... müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hakim olacaktır...”

”…insanlığa müteveccih fikir hareketi er geç muvaffak olacaktır. Bütün mazlum milletler, zalimleri bir gün mahv ve nabût edecektir. O zaman dünya yüzünden zalim ve mazlum kelimeleri kalkacak, insanlık kendisine yakışan bir halet-i İçtimaiyeye kavuşacaktır. “

Hiç yorum yok: