19 Ekim 2014 Pazar

KÜRT SORUNU MU, ŞARK MESELESİ Mİ?

“Kürt Sorunu” lafı dillerden düşmüyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçekten bir Kürt sorunu var mıdır? Yoksa "Kürt sorunu var, bu sorun çözülmelidir" diye bazı dayatmalarda mı bulunuluyor. Karar verebilmek için dönüp tarihe bakmak lazım.

Şark Meselesi” 19.yüzyılda emperyalist Avrupa’nın ortaya attığı politik bir terimdir. Bu meselenin aslı ise, Hıristiyan Batı’nın Müslüman Türkleri Avrupa ve Anadolu’da istememeleridir. Batının konuyu bu şekilde ele alması Türklerin Anadolu’ya girmesi ile başlamıştır. 1071 yılından itibaren ciddi şekilde Anadolu’ya girmeye başlayan Türkler daha sonraki yıllarda Türklüğü ve İslamiyet’i Avrupa ortalarına kadar ilerletmişlerdir. Hristiyan batının Türkleri önce Anadolu’ya daha sonra İstanbul’a, Rumeli’ye ve Avrupa içlerine sokmamak için verdiği mücadele başarılı olmamıştır. Ancak 1693 yılında, Viyana bozgunundan sonra Avrupa milletlerinin Haçlı zihniyeti içerisinde, Türkleri geldikleri topraklara geri gönderme çabaları başarılı olmaya başlamıştır ve 1. Cihan Harbinden sonra Sevr projesi ile Şark Meselelerini çözdük sanmışlardır.


Sevr’e giden yol çok önceden başlamıştır. Loyd George 30 Ocak 1919 tarihinde Paris Konferansında Kürt meselesini gündeme getirmiş ve konferans metnine “Ermenistan, Suriye, Mezopotamya, Kürdistan, Filistin ve Arabistan Osmanlı Türk İmparatorluğundan ayrılmalıdır.” maddesini koydurmuştur.

10 Ağustos 1920 de imzalanan Sevr Antlaşması’nın 62, 63 ve 64. maddelerinde, bu istek, daha açık şekilde ortaya konulmuştur. Sevr Antlaşması’na göre Fırat’ın doğusunda İtilaf devletlerinin kontrolünde mahalli muhtariyet oluşturulacak; bir yıl sonra ise, Kürt ahali eğer isterse ve Cemiyeti Akvam da onaylarsa Türkiye bu bölgede hiçbir hak iddia etmeyecekti. Yani Fırat’ın doğusu Türkiye’den koparılıp alınacaktı. Böylece kukla Kürdistan ve Ermenistan devleti kurulacaktı.

Birinci Cihan Harbi’ni takip eden yıllarda ve milli mücadele yıllarında, İngilizler Kürtler ile ilgili yoğun faaliyette bulunmuşlardır. Başlıca iki amaca yönelik propaganda yapmışlardır. Birincisi yöre ahalisi arasında İngiliz sempatisini geliştirmek; ikicisi, Kürtlerin ayrı bir millet olduğu fikrini yaymak.

Binbaşı Noel bu yıllarda en fazla çalışan İngiliz ajanıdır. Onun raporlarına göre bölgede bir siyasi ünite olarak Kürdistan mevcut değildir fakat zamanla gerekli zemin oluşturularak millet şuuru gerçekleşebilecektir.

Sonuç olarak İngilizler Kürtleri menfaatleri ölçüsünde desteklemiş ve kullanmışlar menfaat beklemedikleri zaman desteklerini çekmişlerdir. Fakat işledikleri “Kürtlerin ayrı bir millet olduğu” teması yeşermiş, Türk ve Dünya kamuoyunca benimsenir hale gelmiştir.

 Verilen büyük istiklâl mücadelesi sonucu Sevr projesi ortadan kaldırılmıştır ama Batı, yıllar sonra, eskimeyen bu Kürt devleti kurma arzusunu gerçekleştirmek için, PKK isimli piyon bir örgüt kurmuştur. Bu örgüt özellikle 1980 yıllardan itibaren silahlı propagandaya başlamıştır. Bu silahlı eylem sonucu binlerce insan hayatını kaybetmiş, binlerce insan sakat kalmıştır.

2002 yılında AKP iktidara geldiğinde PKK, lideri hapiste olan, halktan destek görmeyen, kanlı eylem yapacak gücü kalmamış bir örgüt haline gelmişti. Fakat AKP’nin uyguladığı PKK’yı cesaretlendirici,  eylemlerini kolaylaştırıcı ve ümit verici politikaları sonucu terör olayları artmış ve sık sık şehit cenazeleri gelmeye başladı. 

Hal böyle olunca, iktidar analar ağlamasın, biz bu sorunu çözelim demeye başladı. Bu soruna önceleri terör sorunu  denirken daha sona Kürt sorunu olarak isimlendirilmeye  başlandı. Sözüm ona Kürtlerin haklarını Türkiye Cumhuriyeti kısıtlamıştı, haklar geri verilirse terör de duracaktı.

Aslında bu yaklaşım kurulması düşünülen Kürt devletinin önündeki engelleri kaldırmak için kurgulanmıştı. Türk halkı bölünmeye yavaş yavaş alıştırılacak, sonunda Güneydoğu’ya özerklik verilince terörde duracaktı.

Bu düşünce iki bakımdan hatalıdır. Birincisi, insan hakları kişiler içindir ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında hakların kullanılması açısından bir fark yoktur. Bu haklar kullanılırken hiç kimsenin etnik kökenine bakılmaz.

Etnik kökeni ne olursa olsun, anayasamız göre her yurttaş Türk kabul edilmiş ve hak ve özgürlükler herkes için geçerli kılınmıştır. Hiç kimse etnik kökeninden dolayı bu haklardan mahrum edilmemiştir. İsteyen seçime girer milletvekili olur, bakan olur. İsteyen istediği kente gider yerleşir. Herkes kanun önünde eşittir. Öğrenci seçme sınavını kim kazandı ise o istediği okula gider. KPSS sınavını kazanan kimse etnik kökenine bakılmaksızın memur yapılır. Din vicdan hürriyeti, fikir hürriyeti her fert için aynıdır. Özetle anayasamıza ve kanunlarımıza göre ve bu yasalardan kaynaklan uygulamalara göre “ben Kürdüm” diyenlerle diğer vatandaşlarımız arasında bir fark yoktur.

Hak ve hürriyetleri kullanmada vatandaşlar arsında bir fark olmadığına göre bu terör örgütünün talebi hak ve özgürlüklerin çok ötesindedir. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti’ni bölmek istiyorlar. Arzularına da adım adım kavuşmanın planını yapıyorlar. Böylece zamanında gerçekleşmeyen Sevr projesini yeniden canlandırmak ve gerçekleştirmek istiyorlar.

PKK eski adı Sevr, şimdiki adı BOP olan bu projede Batı’nın kullandığı bir piyon örgüttür. Batı Bu piyon örgüt ile Şark Meselesi’ni çözmeye ve Türkiye Cumhuriyeti’ni parçalamaya çalışıyor. Türkiye’nin milli güçleri buna izin vermeyecektir.

İkincisi, şunu da iyi bilelim ki, PKK’nın tüm istekleri kabul olunursa, Güneydoğu’da çok kan akar. O bölgede çeşitli aşiretler var, bir milyondan fazla Arap kökenli vatandaşımız var, Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlı koruculuk yapmış aileleri ile birlikte milyonları bulan insanlar var. Türkiye Cumhuriyeti otoritesi o bölgeden kalktığı an, kanlı hesaplaşmalar da başlar. Merkezi otoritenin kaybolduğu durumlarda, etnik ve mezhep ayrılıkları yüzünden nasıl yüz binlerce insanın öldüğü, halkların nasıl sefalete, açlığa maruz kaldığı Ortadoğu ülkelerine bakınca net biçimde görülüyor.

Etnik kökeni ne olursa olsun tüm Güneydoğu halkı için refaha, huzura ve güvenliğe giden yol PKK’nın tasfiye edilmesinden ve o bölgede yaşayan herkesin Türkiye Cumhuriyeti’nin onurlu bir vatandaş olmasından geçer.


Hiç yorum yok: