26 Ekim 2014 Pazar

YENİDEN MİLLİ MÜCADELE

Cumhuriyetin kuruluşunun 91. Yıl dönümünü kutlayacağımız güne çok az kala geldiğimiz nokta içler acısı durumda.  İstiklal mücadelesi sonunda kazandığımız zaferi ve imzalatmaya mecbur bıraktığımız Lozan’ı unutmayan Batı emperyalizmi, işbirlikçilerin, gaflet içinde olanların, hainlerin sayesinde intikam almaya ve Sevr’i gerçekleştirmeye çabalıyor.

Bu emperyalist güçlerin kullandığı iki işbirlikçi takım var: Dinci bezirgânlar ve bölücü hainler. Birinciler devletim laik özelliğini ve milli egemenliği ortadan kaldırıp sözüm ona din devleti kurma peşinde; diğeri ise Fırat’ın doğusunda devlet kurma hayali içinde. Şimdilerde bu iki takım  ABD ve AB’nin piyonu olmuş, Cumhuriyete ve onun temellerine saldırıyorlar.

Hakkari Yüksekova’da gerçekleştirilen menfur saldırı bu oyunun kanlı bir sahnesidir. İstedikleri teker teker verilmiş ve verilmeye devam eden ve adına da çözüm süreci denilen bölünme sürecini hızlandırmak ve yöre halkına buraya biz hâkimiz mesajı vermek için, PKK’nin gerçekleştirdiği kahpece bir suikasttır.

Bu bölücü örgüt ne istediyse AKP onu verdi. Gerekçesi de “analar ağlamasın”dı. Oysa AKP iktidara geldiğinde zaten analar ağlamıyordu. O yıldan bu yana uygulanan politikalar PKK’yı azdırmış ve elini güçlendirmiştir. Bu planlı politikalar sonucu azan PKK,  askerlerimizi, sivillerimizi şehit edince,  AKP, "analar ağlamasın, verelim gitsin" politikalarını uygulamaya başladı. PKK’nın istekleri verilince terör azalıyor, isteklerin verilmesinde ağır davranılınca terör azıyor. Bu işin sonunun nereye varacağı da belli.

Şunu da belirtelim ki, o bölgeden Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenlik güçlerinin çekilmesi ile birlikte kan gövdeyi götürür. Kimin kimi öldürdüğü belli bile olmaz. Aşiretler, farklı mezhep ve dini inanç içinde olanlar, farklı etnik kimliğe sahip olduğuna inanan Türkler, Araplar, Kürtler, Zazalar kırıma başlar. Yöre halkının sığınacağı yer de gene Türkiye Cumhuriyeti olur. Bunu özellikle o bölgenin insanlarının iyi değerlendirmesi lazım.

Bu bölücü takım ne istediyse bu hükümet verdi dedik. Bu istekler yeni de değildir.

Avrupa’da kurulmuş bulunan Kürt Cemiyeti’nin 1961 yılında zamanın devlet başkanı Cemal Gürsel’e gönderdiği telgrafta şu istekler vardı:

  1. Kürdistan vilayetleri tek ülke halinde birleşmeli ve Cumhuriyet içinde muhtariyet verilmeli;
  2. Kürtçe resmi öğrenim dili haline getirilmeli;
  3. Kürtçe basın ve yayına müsaade edilmeli;
 1961 yılında Silopi’de kurulan Irak Kürdistan Partisi ise programına şunları almıştır:

1. T.C. Anayasa’sı değiştirilmelidir.
2. Anayasa’ya Türk ve Kürt terimleri konulmalıdır.
3. Türk Devleti’nin iki milletten oluştuğu kabul edilmelidir.
4. Kürtçe yayın yapılmasına müsaade edilmelidir. Okullarda Kürtçe okutulmalı, radyoda Kürtçe neşriyat yapılmalıdır.

Devrimci Doğu Kültür Dernekleri’nin 1969’da yayınladıkları bildiri’de ise şunlar vardı:

  1. Sivas il hududundan itibaren Doğu’da bir Kürt devleti kurulması çalışmaları yapılmalıdır.
  2. Kürtlerin etnik bir grup olduğu propaganda edilmelidir.
  3. Türk ordusu işgal ordusu olarak gösterilmektedir.
  4. Eylemler Türk Solu ile birlikte yapılmalıdır.
Bunlar 1960’lı yıllardaki istekler. 2002’den bu yana bu isteklerin çoğu karşılandı. Geriye özerklik ve onu takiben de bağımsız bir devletin kurulması yani Türkiye Cumhuriyeti’nin parçalanması kaldı.

Karar aşamasındayız, ya bu sona razı olacağız ya da bir şeyler yapacağız. Cumhuriyet’in yıkılmasına razı olmayacağımıza göre bir şeyler yapmamız şart olmuştur. Cumhuriyeti savunan güçlerin bir siyasi oluşum içinde birleşmesi ve Batı’nın piyonlarına karşı mücadele etmesi gerekir.

Mustafa Kemal, Mütareke döneminde kurtuluşu şu veya bu ülkenin mandası olmada değil, milli birlik içinde mücadele etmede görmüştü. Hedef “İstiklâl-i tam” ve Hakimiyet-i Milliye” idi. Şimdi de hedefimiz bu iki umde olmalıdır.

Mücadele, tam bağımsızlığımızı kazanıncaya ve egemenliğimizi tam olarak elimize alıncaya kadar sürmelidir. Parola ise, “Ya istiklâl, ya ölüm”dür.


Hiç yorum yok: