30 Mayıs 2018 Çarşamba

KÜRESEL SİSTEMİN TAŞERONLARI

Atatürk Bandırma vapuruna bindiğinde aklına İstiklal-i Tam ve hakimiyet-i milliye esasına dayanan yeni bir devlet kurma fikri vardı. İstiklal mücadelesi tam bağımsız Türkiye devletini kurmak için yapıldı.

Sınırlarınız bellidir, o sınırlar içinde bayrağınız en yüksek noktalarda dalgalanır, önümüze sandık koyarlar, siz de sizi yönetenleri seçersiniz ama bu sizi tam bağımsız yapmaz. Tam bağımsızlık olmayınca, sizin seçtikleriniz küresel sistemin taşeronu olur, başka da bir şey olmaz.

Atatürk tam bağımsızlığı şöyle açıklar:

“Tam bağımsızlık demek; siyaset, maliye, iktisat, adalet, askerlik, kültür gibi her alanda tam serbestlik demektir. Tam bağımsızlık, devletimizin başka bir devletin veya herhangi bir uluslararası kuruluşun kesin etkisi ya da vesayeti altında bulunmaması demektir. Bir diğer yönüyle Tam Bağımsızlık “yabancılar hiçbir ayrıcalık tanınmaması” demektir. Bütün bu alanlarda meclis, cumhurbaşkanı ve hükümetin, yargının bütün karar ve tercihlerinin, serbestçe ve Milli İrade’ye uygun olarak gerçekleştirilmesidir.”

TAM BAĞIMSIZLIKTAN UZAKLAŞTIK

1938’de Atatürk’ün vefatından bu yana Tam Bağımsızlık ilkesi darbeler aldı, yaralandı, yok oldu. Bağımsızlığımızı bir kenara atıp Batı Sistemi’ne bağlanmamız bugün karşılaştığımız sorunların ana sebebidir. 

Batı Sistemi’ne bağımlılıkta dönüm noktası  12 Temmuz 1947 tarihli Türkiye-ABD antlaşmasıdır. İnönü elini Amerika’ya verdi, Türkiye kolunu kurtaramadı. Ne varsa elimizden gitti.

Önce bağımsızlığımız gitti, arkasından babrikalar, işletmeler, şirketler, bankalar, sigortalar, ormanlar, dereler, topraklar yabancıların eline geçti.

Felaketin kökleri İnönü’ye kadar uzanıyor. Sonrasında ise Batı’nın etkisi artarak devam etti. Taşeronlar birbirini takip etti. En önemli ve etkin taşeron Özal’dı.

Bir Amerikan darbesi ile başa gelen Özal, dünyaya açılıyoruz adı altında Türkiye’yi küresel güçlerin insafına terk etti. Yabancı sermaye kontrolsüz bir şekilde Türkiye’ye aktı, geriye dönerken de yüksek kârlarla döndü. Yüksek faizle aşırı borçlanma onunla başladı. Cumhuriyet’in birikimlerini özelleştirme adı altında yurt dışına pazarladı. Bugünkü borca batmış ekonominin ilk mimarı Özal’dır.

1995 Gümrük Birliği Antlaşması ile kapılarımız sonuna kadar yabancı mallara açıldı. Türkiye ithal mal cenneti oldu. Dış ticaret ve cari işlem açığı sürekli hale geldi. Çiller hükümeti de bunu halkımıza bir zafer gibi sundu ve kutladı.

Amerika,1999 yılında kurulan Ecevit-Bahçeli-Yılmaz hükümetini Kemal Derviş’in yardımı ile taşerona dönüştürdü. Neo-liberal ekonomi adı altında yürütülen programlarla ülke küresel güçlere teslim oldu. 2002 yılında bir Amerikan projesi olarak kurulan Erdoğan hükümetleri de Kemal Derviş ekonomisini uygulamaya devam etti.

BATI’YA BAĞLANMANIN SONUCU: DEPREM

Bütün bunların sonucunda gelinen durum Erdoğan’ın deyimi ile tam bir ekonomik deprem.

Küresel güçler fabrikalarımızı, tarlalarımızı, işletmelerimizi, bankalarımızı aldıkları yetmiyormuş gibi vatanımıza da göz koydular. Amerika ve İsrail PKK oldu, FETÖ oldu, IŞİD oldu üstümüze saldırdı. Etnik ayırımcılığı silah olarak kullandı. Kurmak istedikleri ikinci İsrail devleti için bizim Güneydoğu’muza el koymaya kalktı.

Erdoğan, Gül, FETÖ üçlüsü beraber hükümet kurup, Amerika’nın bu projesine taşeron oldu. Bu taşeronlar TSK’nin değerli komutanlarını, vatansever aydınları hapislere attılar. Türk ordusunu tasfiye etmeye çalıştılar. PKK ile açılım yapmaya, Apo ile birlikte Türk milletine anayasa yapmaya kalktılar. Bu açılımın amacı, önce demokratik özerklik, daha sonra Kürdistan adı altında kurulacak ikinci İsrail devletine giden yolu açmaktı ama başaramadılar.

ZORLUKLARLA KARŞI KARŞIYAYIZ

Türkiye Amerikan’ın taşeronları yüzünden 1915 yılına geri döndü. Ekonomi borç batağında; Amerikan silahlarının namluları Doğu Akdeniz’de, Suriye’de, Irak’ta Türkiye’ye yönelmiş durumda. PKK/YPG’yi sürekli silahlandırıyor, her türlü lojistik desteği veriyor. Ve biz bu Amerika’ya karşı vatan savaşı veriyoruz.

24 Haziran’da yapılacak seçime büyük zorluklar içinde giriyoruz. Bu zorluklar ancak Atatürk devrimlerinin rotasına girilerek aşılabilir. Öncelikle siyasi, askeri, mali, iktisadi bağımsızlık yeniden sağlanmalıdır. Temel ilke tam bağımsızlık olmalıdır.

BAĞIMLI LİDERLERLE TAM BAĞIMSIZLIK OLMAZ

Bu sorunlar Amerika’ya göbekten bağlı parti ve liderlerle aşılamaz.

Dindarlığı ön plana çıkarıp sonra da uzun yıllar Amerikan projelerine eşbaşkanlık yapanlar ve Müslümanları katleden Amerikan askerlerine sağ salim ülkelerine dönmeleri için dua edenler, Cumhuriyet ve Atatürk ile hesaplaşma içinde olanlar, Türk milletinin maddi birikimlerini yabancılara kaptıranlar tam bağımsızlığı sağlayamaz.

Atatürkçü geçinip sonra da Atatürk’ün vatan kıldığı bu toprakları bölmek için Amerika’nın hazırladığı projelere hizmet arzusu içinde yerel özerklikten söz edenler, etnik kimliklere eşitlik isteyenler, ana dilde eğitimi savunanlar, açılım sürecine yeniden dönmek isteyenler, PKK’yı meclise sokmaya çalışanlar, Kemal Derviş ekonomisini savunanlar tam bağımsızlığımızı sağlayamaz.

Milliyetçi söylemlere sığınıp da sonra Türk milletinin savunmasını NATO’ya emanet edeceklerini programlarına yazanlar, Türk milletinin baş düşmanı Amerika ve diğer emperyalist güçlerle ilgili tek bir söz etmeyenler, Batı ittifakından yanayız diyenler, yeterli oy alırsa HDP’nin meclise girmesinde sakınca yok diyenler, Demirtaş’a özgürlük isteyenler tam bağımsızlığımızı sağlayamaz.

Amerika’nın taşeronlarından bu ülkeye fayda değil hep zarar geldi. Türk milleti bu gerçeği göz önünde tutmalı ve Amerikan projelerine cepheden karşı koyan partiye ve onun liderine oy vermelidir ve verecektir de. Amerika’nın iktidar belirleme yeteneği ve gücü artık kalmamıştır. Tam bağımsız Türkiye günleri başlamaktadır.

Hiç yorum yok: