ZALİMLERİN
SALDIRISI BİTMİYOR
Yüzyıllardır süren bir mücadele var: Bir tarafta
zalimler, diğer yanda mazlumlar. Savaşlar hep bu çelişki üzerine çıkıyor. Ya
zalimler mazlumlara saldırıyor ya da zalimler arasında paylaşım harpleri
çıkıyor. I. Cihan Harbi Osmanlı’nın paylaşım savaşıdır.
Amaç ise hep aynı: Para, daha çok para. Çünkü para en
büyük siyasi ve ekonomik güç…
Kim mi bu zalimler? Elbette büyük Amerika’nın, İsrail’in,
İngiltere’nin ve tüm batılı ülkelerin büyük sermaye sahipleri.
DÜNYAYA EGEMEN OLMAK İSTERLER
Bu büyük sermayedarlar tüm dünyaya sermayenin egemen
olmasını isterler. Kendi hükümetlerini, ordularını, medyayı hep kontrol altında
tutarlar. Bunu da başarırlar çünkü para bunlarda, güç bunlarda.
Vatandaşlarının büyük çoğunluğu bunların işçisi
durumundadır. Mühendisi de, doktoru da, avukatı da, yazarı da, hata küçük
sermayedarlar da böyledir. Herkes bunlar için çalışır.
Bunlara ucuz işçi, ucuz hammadde, uygun pazar gerekir.
Onun için diğer ülkelerden ve halklardan faydalanırlar. Gözleri paraya
doymadığı için insanların yoksulluktan, açlıktan, hastalıktan ölmesine,
sürünmesine, sürülmesine aldırmazlar. Onlar için bir damla petrol binlerce
insanın kanından daha kıymetlidir.
Ne yazık ki, sömürmek istedikleri ülkelerde kendilerine
hizmet edecek yardakçıları ve işbirlikçileri kolaylıkla bulurlar. Bunlar
siyaset adamı olur, iş adamı olur, yazar olur; onlar için ne lazımsa o olur.
Ülkelerin başına istedikleri yöneticileri getirirler, ülkenin istedikleri gibi
yönetilmesini sağlarlar.
ATATÜRK NELER YAPTI?
Bu zalimlere karşı en büyük mücadeleyi Atatürk
önderliğinde Türk milleti verdi ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu. Diğer mazlum
milletlere de örnek oldu.
Atatürk, bu zalimlere fırsat vermemek için milli
politikalar geliştirdi: Savunma milli olsun, eğitim milli olsun, ekonomi milli
olsun istedi. Bunu da başardı.
Bu zalimlerden sadece Türk milletini değil, diğer mazlum
ülkeleri de koruyacak bir dış politika yürüttü. Bu politika üç esas üzerine
kurulmuştu: 1. Sovyetler’le yakın dostluk ve işbirliği, 2. Balkan Antantı, 3.
Saadabat paktı. Dikkat edilirse, Atatürk Türkiye’yi Batı’ya karşı koruma altına
almaya çalıştığı görülüyor. Hatta sadece Türkiye’yi değil, komşu ülkeleri de
korumayı düşünüyor.
LİBERAL EKONOMİ FACİASI
1940’lı yıllardan sonra bu politikalardan vazgeçilmesi
sonucu Türkiye Batı’nın sömürüsüne açık hale geldi. Özellikle 1980 darbesi ile
yarı sömürge durumuna düştü. Planlamaya ve devletçiliğe dayanan iktisat
politikalarının yerini liberal ekonomi ve açık kapı siyasetleri aldı.
Liberal ekonomi ve açık kapı siyaseti tam da zalim
sermayedarların istediği şeydi.
MİLLİ DEVLETLER BİRER KALEDİR
Mazlum milletler
için ‘milli devletler’ onları zalimler koruyan birer kale gibidir. Bu nedenle
emperyalist Batı milli devletlere saldırıyor. Ekonomik, siyasi ve kültürel dayatmalarda bulunuyor. Yetmezse,
askerlerini kullanıp ölüm kusuyor.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerin milli devlet olma özelliği
tırpanlanıyor ve küresel güçlere hizmet edecek hale getiriliyor.
Küresel güçler milli devletlerin şu yönlerde değişmesini
sağlamaya çalışıyor:
Milli egemenlik ve tam bağımsızlık ilkelerinden taviz verilecek.
Devlet piyasanın ve Uluslararası şirketlerin hizmetine girecek.
Mal ve sermayenin dolaşımı için gümrük duvarları yıkılacak.
Sosyal devlet ilkeleri terk edilecek.
Ülke topraklarının yabancılara satışındaki engeller
kaldırılacak.
Devlet yatırımları özelleştirilecek.
Bu istekler karşılanmazsa, onları parçalayıp, yutulabilir
kolay lokma haline getirmeye çalışıyor. Gerekirse askeri yöntemlere baş
vuruyor.
Türkiye’ye, Irak’a, Suriye’ye, İran’a, Libya’ya bu
nedenle saldırdı.
ÇARE ATATÜRK’TE
Bunlara karşı uygulanacak politikalar bellidir. Atatürk
bu konuda da yol göstericimiz olmalıdır. Atatürk’ün neler yaptığını yukarıda
yazdım.
Bunları uygulayacak bir iktidarın yönetimi muhakkak AKP’den
devralması gerek. Türk aydınına düşen görev de bu iktidarı oluşturmaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder