3 Ağustos 2017 Perşembe

YENİDEN MÜDAFAA-İ HUKUK

AKP iktidarının son eylemleri, uygulamaları ve söylemleri toplumun geniş bir kesiminde endişelere yol açıyor. Laik devletten vazgeçip şeriat esaslı bir din devleti mi kurulmak isteniyor şeklinde sorular gündeme geliyor.

Son zamanlarda Atatürk’ün karşına Abdülhamid’in çıkarılması,  dini eğitimin artırılması, Osmanlıların popüler hale getirilmeye çalışılması, yöneticilerimizin Sünni anlayışa sahip devlet başkanları, şeyhler ve krallarla içli dışlı olması, devlet kademelerindeki atamalarda namaz kılanlara, umreye gidenlere öncelik verilmesi, özgürlüklerin kısıtlanması, , laiklik karşıtlığı eylemleri zirve yapmaya başlaması, okullarda mescit ve abdesthane mecburiyeti getirilmesi, cihadın eğitim müfredatına sokulması, müftülere nikah yetkisi verilmek istenmesi, Merve Kavakçı gibi birisinin büyükelçi yapılması toplumdaki bu endişeleri artırıyor.

Bu eylemler ve uygulamalar Cumhuriyetin temellerinin inkârı anlamına gelir. Saltanatı ve hilafeti yaşatmak isteyenlere gerekli ders Birinci Meclis’te Atatürk zamanında verilmişti.

“İKİNCİ GRUP”

Birinci Meclis’teki tam bağımsızlığı ve millet egemenliğini esas alan, yeni bir devletin kurulmasını hedefleyen, Atatürk önderliğindeki Müdafaa-i Hukuk grubuna karşı meclis içinde, saltanatın ve hilafetin devamını isteyen bir gurup vardı.  Müdafaa-i Hukuk grubuna birinci, şeriat isteyenlere de “ikinci gurup” denirdi.

İkinci grubun meclis dışında destekleyici bir örgütü de vardı. “Muhafaza-yı Mukaddesat Cemiyeti” denilen bu örgüt ikinci grupla birlikte hareket ediyordu.

Cemiyetin kurucularından birinin basına bildirdiğine göre cemiyetin amacı, “Halife ve padişahın hukukunu korumak, cumhuriyet hükümet şeklinden mutlak olarak sakınmayı sağlamaktı”.

Mustafa Kemal’in Sakarya savaşı nedeni ile meclisten uzak kalması nedeni ile ikinci grup bazı konuları Meclis gündemine taşıdı. İçki yasağı, kâğıt ve domino oyunu yasakları, kadınların peçeli olması zorunluluğu, süslü giyinme yasağı gibi şeyler önemli sorunlar haline gelmişti. Üyelerden birisi “geri kalmışlığımızın asıl nedeni dünya işlerini din işlerinden ayırmak” olduğunu kürsüden ilan etti ve evkaf, şeriat, adalet ve eğitim işlerinin Şeriat Komisyonu’nun yetki alanına konmasını teklif etti. Ülke çapında 465 yeni medrese açılması kabul edildi.

“BATICILAR”

Saltanat ve hilafetin korunmasını isteyenler sadece şeriatçılar değildi. Başlangıçta, “batıcılar” da hem zorunlu gördüklerinden hem de devrimcilik saydıkları yeni bir rejim kurulması eğiliminden kaçınmak için Batı devletleriyle uzlaşılmasından yanaydılar. Batıcılar çağdaş uygarlığa uygun, millet egemenliğini esas alan bir devlet kurulması taraftarı değil, Meşrutiyet rejimini saltanat ve hilâfetiyle birlikte tutmak üzere Batı’ya el uzatma yanlısı olanlardı.  

Halk Partisi, bu batıcıların değil, büyük bir devrimi gerçekleştirmek için Müdafaa-i Hukukçuların kurduğu bir örgüttür. Bu örgüt batıcılardan da dincilerden de uzaktadır.

GÜNÜMÜZE GELİNCE!

Günümüze geldiğimizde, AKP’nin uygulamalarına ve söylemlerine bakınca “ikinci grubun” devamı gibi görünmektedir. Anayasa değişikliği ve yukarıda sıraladığımız diğer uygulamalar sözlerimize birer kanıttır.

CHP’nin de özelikle son zamanlarda adalet dahil ülke sorunlarının çözümü için batıdan medet umması ve sırtını batılı çevrelere dayaması, bu partinin de Müdafaa-i Hukuk anlayışından uzaklaştığını ve “batıcıların” devamı niteliğini kazandığını gösteriyor.

Atatürk’ün izinden giden Türk Milleti bu iki örgütün dışında Müdafaa-i Hukuk anlayışı ile hareket eden ve Türk Devrimini tamamlamak görevini üstlenen bir harekâtı iktidar yapmalıdır. 

Çare, yeniden Müdafaa-i Hukuk doktrininde ve Atatürk ilkelerindedir.  


Hiç yorum yok: