YENİDEN MÜDAFAA-İ HUKUK
AKP iktidarının son eylemleri, uygulamaları ve söylemleri
toplumun geniş bir kesiminde endişelere yol açıyor. Laik devletten vazgeçip
şeriat esaslı bir din devleti mi kurulmak isteniyor şeklinde sorular gündeme
geliyor.
Son zamanlarda Atatürk’ün karşına Abdülhamid’in çıkarılması,
dini eğitimin artırılması, Osmanlıların
popüler hale getirilmeye çalışılması, yöneticilerimizin Sünni anlayışa sahip
devlet başkanları, şeyhler ve krallarla içli dışlı olması, devlet
kademelerindeki atamalarda namaz kılanlara, umreye gidenlere öncelik verilmesi,
özgürlüklerin kısıtlanması, , laiklik karşıtlığı eylemleri zirve yapmaya
başlaması, okullarda mescit ve abdesthane mecburiyeti getirilmesi, cihadın eğitim
müfredatına sokulması, müftülere nikah yetkisi verilmek istenmesi, Merve
Kavakçı gibi birisinin büyükelçi yapılması toplumdaki bu endişeleri artırıyor.
Bu eylemler ve uygulamalar Cumhuriyetin temellerinin inkârı
anlamına gelir. Saltanatı ve hilafeti yaşatmak isteyenlere gerekli ders Birinci
Meclis’te Atatürk zamanında verilmişti.
“İKİNCİ GRUP”
Birinci Meclis’teki tam bağımsızlığı ve millet egemenliğini
esas alan, yeni bir devletin kurulmasını hedefleyen, Atatürk önderliğindeki
Müdafaa-i Hukuk grubuna karşı meclis içinde, saltanatın ve hilafetin devamını
isteyen bir gurup vardı. Müdafaa-i Hukuk
grubuna birinci, şeriat isteyenlere de “ikinci gurup” denirdi.
İkinci grubun meclis dışında destekleyici bir örgütü de
vardı. “Muhafaza-yı Mukaddesat Cemiyeti” denilen bu örgüt ikinci grupla
birlikte hareket ediyordu.
Cemiyetin kurucularından birinin basına bildirdiğine göre
cemiyetin amacı, “Halife ve padişahın hukukunu korumak, cumhuriyet hükümet
şeklinden mutlak olarak sakınmayı sağlamaktı”.
Mustafa Kemal’in Sakarya savaşı nedeni ile meclisten uzak
kalması nedeni ile ikinci grup bazı konuları Meclis gündemine taşıdı. İçki yasağı,
kâğıt ve domino oyunu yasakları, kadınların peçeli olması zorunluluğu, süslü
giyinme yasağı gibi şeyler önemli sorunlar haline gelmişti. Üyelerden birisi “geri
kalmışlığımızın asıl nedeni dünya işlerini din işlerinden ayırmak” olduğunu
kürsüden ilan etti ve evkaf, şeriat, adalet ve eğitim işlerinin Şeriat
Komisyonu’nun yetki alanına konmasını teklif etti. Ülke çapında 465 yeni medrese
açılması kabul edildi.
“BATICILAR”
Saltanat ve hilafetin korunmasını isteyenler sadece
şeriatçılar değildi. Başlangıçta, “batıcılar” da hem zorunlu gördüklerinden hem
de devrimcilik saydıkları yeni bir rejim kurulması eğiliminden kaçınmak için Batı
devletleriyle uzlaşılmasından yanaydılar. Batıcılar çağdaş uygarlığa uygun,
millet egemenliğini esas alan bir devlet kurulması taraftarı değil, Meşrutiyet
rejimini saltanat ve hilâfetiyle birlikte tutmak üzere Batı’ya el uzatma
yanlısı olanlardı.
Halk Partisi, bu batıcıların değil, büyük bir devrimi
gerçekleştirmek için Müdafaa-i Hukukçuların kurduğu bir örgüttür. Bu örgüt
batıcılardan da dincilerden de uzaktadır.
GÜNÜMÜZE GELİNCE!
Günümüze geldiğimizde, AKP’nin uygulamalarına ve
söylemlerine bakınca “ikinci grubun” devamı gibi görünmektedir. Anayasa
değişikliği ve yukarıda sıraladığımız diğer uygulamalar sözlerimize birer
kanıttır.
CHP’nin de özelikle son zamanlarda adalet dahil ülke
sorunlarının çözümü için batıdan medet umması ve sırtını batılı çevrelere
dayaması, bu partinin de Müdafaa-i Hukuk anlayışından uzaklaştığını ve “batıcıların”
devamı niteliğini kazandığını gösteriyor.
Atatürk’ün izinden giden Türk Milleti bu iki örgütün dışında
Müdafaa-i Hukuk anlayışı ile hareket eden ve Türk Devrimini tamamlamak görevini
üstlenen bir harekâtı iktidar yapmalıdır.
Çare, yeniden Müdafaa-i Hukuk doktrininde
ve Atatürk ilkelerindedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder