KARŞI DEVRİME İZİN YOK
AKP’nin önerdiği ve MHP’nin de destek verdiği anayasa
değişikliği teklifinin mecliste kabul edilmesi tam bir karşı devrimdir.
1800 yıllarda Şinasi, Namık Kemallerin, Ziya Paşaların, Ali
Suavilerin, Ebüzziya Tevfiklerin ve Ahmed Midhadların büyük çabaları ile
başlayan ve Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti’nin
kurulması ile sonuçlanan “Türk Devrimi” bu karar ile derin bir yara aldı.
Uzun süren mücadeleler ve şehitler verilerek kazanılan milli
egemenlikten vaz geçilmeye karar verildi.
BİRİNCİ MEŞRUTİYET’E
GERİ DÖNÜYORUZ
I. Meşrutiyet dönemini hatırlatan bir anayasa ile karşı
karşıya bırakıldık.
1876 yılında ilan edilen Kanun-i Esasi’nin özü şöyle:
Egemenlik Padişah’a ait.
Saltanat halifelik de dahil Osmanlı ailesinin en büyük
evladına ait.
Padişah İslam dininin koruyucusu ve halkın hükümdarı.
Padişahın yetkisi çok, sorumluluğu yok.
Padişahın üstün gücünü sınırlayan hiçbir madde yok.
Hükümet meclise değil, padişaha karşı sorumlu.
Padişahın yargı yetkisi de var (Sürgüne gönderme hakkı).
Meclis-i Umumi: Heyeti-i Âyân ve Heyet-i Mebusan’dan
oluşuyor. Heyeti-i Âyân üyelerini padişah belirliyor.
Karşılaştırmanız açısından değişiklikler ne getiriyor, özetleyelim:
Yapılmak istenen değişiklikle TBMM’nin yetkileri
kısıtlanıyor. Cumhurbaşkanı, kanun yapma, devlet organlarını KHK’lerle
düzenleme gibi meclisin yetkilerini üzerine alıyor. Devletin yasama, yürütme ve
yargı yetkisi tek adamda toplanıyor.
Cumhurbaşkanının yetkileri çok ama meclise veya hiçbir makama
karşı dolayısıyla millete karşı sorumluluğu yok; denetlenemiyor.
Hükümeti cumhurbaşkanı belirliyor. Hükümet meclise karşı
değil, cumhurbaşkanına karşı sorumlu. Meclisin hükümeti denetleme yetkisi yok
ediliyor.
Yüksek yargı organlarının üyelerinin çoğunluğunu
cumhurbaşkanı atıyor. Cumhurbaşkanının yargı yetkisi yok gibi görünüyor ama
yargı cumhurbaşkanına bağlı gibi çalışacağından dolaylı da olsa cumhurbaşkanı
yargılama yetkisine de kavuşmuş oluyor.
Cumhurbaşkanı partili olacak; milletvekili seçimleri
cumhurbaşkanlığı seçimi aynı anda yapılacak. Partili cumhurbaşkanı, adayları
dolayısıyla milletvekillerini kendisi belirleyecek.
Sonuç olarak Cumhuriyet gidiyor, meşrutiyet geliyor. Padişah
yok ama cumhurbaşkanı var.
CUMHURİYETİN
NİTELİKLERİ DEĞİŞİYOR
Anayasamızın değiştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif
edilemez maddelerinin birincisinde “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” diyor. İkinci
maddede ise cumhuriyetin niteliklerini şöyle sıralıyor:
“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve
adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine
bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve
sosyal bir hukuk Devletidir.”
Demokratik devletlerin iki temel özelliği olması lazım: Birincisi,
zıt fikir ve kanaatlerin serbestçe ve özgürce çarpışması ve muhalefetin de iktidar
olma şansının bulunması. İkincisi, yönetenlerin yönetilenlere karşı anayasaya
dayanan sorumluluğunun olması.
Bu değişiklikle bizi cumhurbaşkanı yönetecek ve o da meclise
karşı, yani millete karşı sorumlu olmayacak. Böyle bir yapıya “demokratik”
denilebilir mi?
Devletin üç kuvveti tek elde toplanıyor. Yargı
cumhurbaşkanının kontrolüne giriyor. Hukuk devleti de yok oluyor.
Böyle bir devlette iktidara zıt fikirlerin serbestçe ve
özgürce söylenmesi de mümkün görünmüyor.
Anayasa’nın ilk 4 maddesi yerinde duruyor ama yok farz
ediliyor. Cumhuriyetin iki temel niteliği (demokrasi ve hukuk devleti) yok
oluyor.
Cumhuriyetin temel nitelikleri yok ediliyorsa, cumhuriyet
yok ediliyor demektir.
Türk Milleti devletine, egemenliğine, özgürlüğüne sahip
çıkacak ve her ne pahasına olursa olsun “Türk istiklâl ve cumhuriyetini
kurtarma” görevini başarı ile yerine getirecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder