21 Ocak 2017 Cumartesi

KARŞI DEVRİME İZİN YOK

AKP’nin önerdiği ve MHP’nin de destek verdiği anayasa değişikliği teklifinin mecliste kabul edilmesi tam bir karşı devrimdir.

1800 yıllarda Şinasi, Namık Kemallerin, Ziya Paşaların, Ali Suavilerin, Ebüzziya Tevfiklerin ve Ahmed Midhadların büyük çabaları ile başlayan ve Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile sonuçlanan “Türk Devrimi” bu karar ile derin bir yara aldı.

Uzun süren mücadeleler ve şehitler verilerek kazanılan milli egemenlikten vaz geçilmeye karar verildi.

BİRİNCİ MEŞRUTİYET’E GERİ DÖNÜYORUZ

I. Meşrutiyet dönemini hatırlatan bir anayasa ile karşı karşıya bırakıldık.

1876 yılında ilan edilen Kanun-i Esasi’nin özü şöyle:

Egemenlik Padişah’a ait.
Saltanat halifelik de dahil Osmanlı ailesinin en büyük evladına ait.
Padişah İslam dininin koruyucusu ve halkın hükümdarı.
Padişahın yetkisi çok, sorumluluğu yok.
Padişahın üstün gücünü sınırlayan hiçbir madde yok.
Hükümet meclise değil, padişaha karşı sorumlu.
Padişahın yargı yetkisi de var (Sürgüne gönderme hakkı).
Meclis-i Umumi: Heyeti-i Âyân ve Heyet-i Mebusan’dan oluşuyor. Heyeti-i Âyân üyelerini padişah belirliyor.

Karşılaştırmanız açısından değişiklikler ne getiriyor, özetleyelim:

Yapılmak istenen değişiklikle TBMM’nin yetkileri kısıtlanıyor. Cumhurbaşkanı, kanun yapma, devlet organlarını KHK’lerle düzenleme gibi meclisin yetkilerini üzerine alıyor. Devletin yasama, yürütme ve yargı yetkisi tek adamda toplanıyor.

Cumhurbaşkanının yetkileri çok ama meclise veya hiçbir makama karşı dolayısıyla millete karşı sorumluluğu yok; denetlenemiyor.

Hükümeti cumhurbaşkanı belirliyor. Hükümet meclise karşı değil, cumhurbaşkanına karşı sorumlu. Meclisin hükümeti denetleme yetkisi yok ediliyor.

Yüksek yargı organlarının üyelerinin çoğunluğunu cumhurbaşkanı atıyor. Cumhurbaşkanının yargı yetkisi yok gibi görünüyor ama yargı cumhurbaşkanına bağlı gibi çalışacağından dolaylı da olsa cumhurbaşkanı yargılama yetkisine de kavuşmuş oluyor.

Cumhurbaşkanı partili olacak; milletvekili seçimleri cumhurbaşkanlığı seçimi aynı anda yapılacak. Partili cumhurbaşkanı, adayları dolayısıyla milletvekillerini kendisi belirleyecek.

Sonuç olarak Cumhuriyet gidiyor, meşrutiyet geliyor. Padişah yok ama cumhurbaşkanı var.  

CUMHURİYETİN NİTELİKLERİ DEĞİŞİYOR

Anayasamızın değiştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez maddelerinin birincisinde “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” diyor. İkinci maddede ise cumhuriyetin niteliklerini şöyle sıralıyor:

“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”

Demokratik devletlerin iki temel özelliği olması lazım: Birincisi, zıt fikir ve kanaatlerin serbestçe ve özgürce çarpışması ve muhalefetin de iktidar olma şansının bulunması. İkincisi, yönetenlerin yönetilenlere karşı anayasaya dayanan sorumluluğunun olması.

Bu değişiklikle bizi cumhurbaşkanı yönetecek ve o da meclise karşı, yani millete karşı sorumlu olmayacak. Böyle bir yapıya “demokratik” denilebilir mi?

Devletin üç kuvveti tek elde toplanıyor. Yargı cumhurbaşkanının kontrolüne giriyor. Hukuk devleti de yok oluyor.

Böyle bir devlette iktidara zıt fikirlerin serbestçe ve özgürce söylenmesi de mümkün görünmüyor.

Anayasa’nın ilk 4 maddesi yerinde duruyor ama yok farz ediliyor. Cumhuriyetin iki temel niteliği (demokrasi ve hukuk devleti) yok oluyor.  

Cumhuriyetin temel nitelikleri yok ediliyorsa, cumhuriyet yok ediliyor demektir.


Türk Milleti devletine, egemenliğine, özgürlüğüne sahip çıkacak ve her ne pahasına olursa olsun “Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarma” görevini başarı ile yerine getirecektir.

Hiç yorum yok: