26 Ocak 2017 Perşembe

GAZİ MECLİS

TBMM’ne gazi meclis diyoruz, demekte de çok haklıyız.

Bu meclis dünya tarihinde belki de ilk olarak vatanı işgal eden batılı emperyalist düşmanlara karşı savaşmış, zafer kazanmış ve bir devlet kurmuştur: Türkiye Cumhuriyeti.

Meclis, Mustafa Kemal Paşa’yı kendisine reis seçmiş ama yetkilerini bir istisna dışında ne Mustafa Kemal’e ne de başka birisine devretmemiştir. Yasamayı da yürütmeyi de savaşı da o yapmıştır.

Ordu Meclis’in ordusudur. Hükumet Meclis’in hükümetidir. Başkumandanı da meclis belirlemiştir, hükümet üyelerini de. Bakanlara vekil denmesinin sebebi de budur. Onlara devletin işlerini görmesi için vekalet verilmiştir. Gerektiğin de de bu vekalet geri alınmıştır.

Bakanları reis belirlememiş, her bir bakan Meclis’in yaptığı seçim sonucu göreve gelmiştir.

Birinci Büyük Millet Meclisinin devam ettiği süre içinde hiçbir bakan yoktur ki bütçesini aylarca savunmak zorunda kalmasın. Hiçbir bakan yoktur ki bakanlığının işleri üzerinde Meclisi tatmin etme zorunluluğunu hissetmesin.

Birinci Meclis reisiyle, hükümetiyle, ordusuyla ve tüm üyeleri ile destan yazmıştır. Açılışı bir destandır, mücadelesi ayrı bir destandır.

BİRİNCİ MECLİS’İN AÇILIŞI

Son Osmanlı Mebusan Meclisi, İngiliz işgali altındaki İstanbul’da,17 Şubat 1920 tarihinde toplanmış ve  “Misak-ı Milli” adı altında kendi barış şartlarını bütün dünyaya ilan etmişti. Bu karar, Türk Milletinin kendi topraklarında özgür ve bağımsız yaşamasının en doğal hakkı olduğunu dünyaya duyurmuştu.

18 Mart 1920 tarihinde tekrar toplanan meclis çalışmalarını sonlandırdı.

Mebusan Meclis'inden Ankara’ya gelenler ve kısa süre içinde yapılan seçim ile milletvekili olanlar bu şehirde toplandı ve 23 Nisan 1920 tarihinde TBMM milletine hizmet etmeye başladı.

İlk toplantının başkanı, meclisin en yaşlı üyesi olan Sinop milletvekili Şeref Bey kısa bir konuşma ile Türkiye Büyük Millet Meclisinin açıldığını dünyaya ilan etti. Şeref Bey’in konuşması kıza ve özdür; şöye der:

“…milletimizin iç ve dış tam istiklâli içinde kaderini bizzat eline aldığını ve idare etmeğe başladığını bütün cihana ilân ederek Büyük Millet Meclisini açıyorum.”

İlk sözü Mustafa Kemal Paşa alır. Mütarekeden o güne kadar geçen olayları özetler ve konuşmasının son kısmında yeni kurulacak olan devletin özelliklerini anlatır. Bu konuşma anayasa profesörlerini hayrete düşürecek kadar bilgi doludur.

Mustafa Kemal, meclisin milli iradeye dayandığı ve bu nedenle meşru ve yasal olduğunu anlatır ve meclisin güvenini almış bir hükümetin meşru olacağını söyler be hükümet teşkilinin gerektiğini söyler.

Konuşmasının sonunda şunları söyler ki bu ifadesi bugünlerde anaysa değiştirmeye kalkanlara da ışık tutmaktadır:

İşte memleketimizin şimdiye kadar geçirdiği buhrandan, felaketlerden, kâh Avrupa’yı taklit etmek ve kâh devlet işlerinin şahsî görüşlere göre nizamlamaya ve tanzime çalışmak, kâh esas kanunu (Anayasayı) bile şahsi ihtiraslara oyuncak etmek gibi pek elim neticelerini gördüğümüz basiretsizliklerden hasıl olan umumi uyanıklığa tercüman olduğunuz kanaati ile şu müşkül ve buhranlı tarihi devrin mücadelelerini bu yolda nizama koymak taraftarıyız….”

GAZİ MECLİSİN MÜCADELESİ

Türk milleti artık, egemenliği ve bağımsızlığı için isyan halindedir. İsyanı ise Mustafa Kemal Paşa’nın reisliği altında Büyük Millet Meclisi yönetir ve yönlendirir.

Mecliste çok farklı fikirler taşıyan milletvekilleri vardı. Onları bir araya getiren, bir arda tutan ve mücadele azmini güçlendiren bir ruh vardı: “Kuvayi Milliye Ruhu”

Kuvayi Milliye Ruhu”, milli istiklâl ve egemenlik davasına inanmış ve bunu gerçekleştirmek için her türlü fedakarlığı göze almış insanların ruh haliydi. Meclis bu ruh halini hiçbir zaman kaybetmedi.

Farklı hayat görüşlerine ve düşüncelerine sahip olmalarına rağmen Gazi Meclis üyelerinin etrafında tek vücut olarak birleştikleri ana gayeler vardı:

Milli hâkimiyet, tam istiklâli sağlamak, milli mücadeleyi başarıya götürmek, meclisin haklarına el uzattırmamak, hükümeti her an denetlemek ve kontrol etmek, milli iradeyi her zaman üstün tutmak.

İLK ANAYASA

Meclis uzun tartışmalardan sonra “Esas Teşkilat Kanununu” (anayasa) kabul eder. Bu anayasanın ilk 3 maddesini anmakta fayda var:

Madde 1- Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını doğrudan doğruya ve fiili olarak idare etmesi esasına dayanmaktadır.

Madde 2- Yürütme kudreti ve kanun yapma salahiyeti milletin te ve hakiki mümessili olan Büyük Millet Meclisinde tecelli eder ve toplanır.

Madde 3- Türkiye Halk Hükümeti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur ve “Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti” adını taşır.

Şimdi lütfen, bu maddelerle yapılmak istenen anayasa değişikliğini kıyaslayın. Nerden nereye sürüklenmek istediğimizi görün.

YORGUNLUK BİLMEYEN MECLİS

Milletvekillerinin her birisi her çeşit kişisel endişe ve iktidar hursını sıfıra indirmiş ve yüklendikleri sorumluluğun farkında olarak mücadelelerini yürütmüşlerdir. Yasama ve yürütme yetkilerini büyük bir kıskançlıkla korumuşlardır. Meclisin denetleme ve kontolünü müsamahasız ve amansız bir şekilde devletin bütün işlerinde uygulamışlardır.

Meclis kanun yapma yetkisi bir kereye mahsus olmak üzere ve geçici olarak “Başkumandanlık Kanunu” ile Mustafa Kemal Paşa'ya 3 aylığına devretmiş, bunun haricinde tüm yasaları kendisi çıkarmıştır.

Mağlubiyet haberleri zafer haberleri ile yer değişirip de düşman denize dökülünceye kadar Meclis geceli gündüzlü çalşışmıştır. En zor zamanlarda bile karamsarlığa düşmemiş, egemenlik ve bağımsızlık mücadelesinden asla taviz vermemiştir.

BİRİNCİ MECLİSİN DAĞILMASI

Meclis orduları zaferi kazanmış, yeni Türk devletinin temelleri atılmıştır. Gayesine ulaşan meclis, 1 Nisan 1923 tarihinde dağılmaya ve yeni meclisin oluşması için seçim yapılmasına karar verir.

Kapanış konuşmasını “Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri” yapar:

“…Yeni Türkiye devletinin varlığını ruhu milli Hakimiyettir. Milletin kayıtsız şartsız hakimiyetidir.”

Arkadaşlar, Türkiye devletinde ve Türkiye devletini kuran Türkiye halkında tacıdar (taçlı kimse) yoktur. Diktatör yoktur.

Tacidar yoktur ve olmayacaktır, çünkü olamaz.”

“… Bütün cihan bilmelidir ki, artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur. Hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır, o da Milli Hakimiyettir.”

BAŞARININ SIRRI

Batı emperyalizmine ve kapitalizmine karşı ilk ciddi ve sonu zaferle biten savaşı bu meclis ve onun reisi Atatük kazanmıştır.

Başarının sırrı Atatürk'ün şu ifadesinde ortaya çıkyor:

Alim, cahil, istisnasız bütün milletin bireyleri, belki taşıdığı zorlukların farkında olmaksızın, bugün yalnız bir nokta çevresinde toplanmış ve sonuna kadar kanını akıtmaya karar vermiştir. O nokta tam bağımsızlığımızın kazanılması ve sürdürülmesidir.”

BAŞARI MİLLİ BİRLİKTE ARANMALIDIR

Bugün de yeni bir bağımsızlık savaşı veriyoruz. Bu savaşı ancak milli birlik ve dayanışma içinde kazanabiliriz.

Geçmişte olduğu gibi şimdi de emperyalist güçlere ve onların piyonu olan PKK, PYD, FETO ve IŞİD'e karşı zafer kazanmak isteniyorsa, milli güçleri bölmeye hizmet edecek anayasa değişikliğinden vaz geçilmelidir.

Milli Egemenliğin tecelli ettiği yer olan TBMM'nin yetkilerini kısarak, hükümeti meclis denetiminden çıkararak, kanun yapma ve hükümet kurma yetkisini sıfatı ne olursa olsun bir adama vererek ve yargı bağımsızlığını yok ederek mücadele başarılı kılınamaz.

Çare güçlü meclis ve milli hükümette aranmalıdır.

Gazi Meclisi şehit etmeğe kimsenin hakkı ve yetkisi yoktur; gücünün de olmadığı anlaşılacaktır.

Türk Milleti, çok zor şartlarda kazandığı vatan topraklarını, egemenliğini ve bağımsızlığını koruma güç ve kararlılığını en kısa zamanda tüm dünyaya bir kere daha gösterecektir.

Hiç yorum yok: