9 Kasım 2015 Pazartesi

ATATÜRK’Ü ANMAK
10 Kasım’lar Atatürk’ü minnetle, şükranla, rahmetle ve onun sözlerinden ve yaptıklarından ders alarak andığımız günlerdir.
Mustafa Kemal Atatürk devrimciliği ve milliyetçiliği şahsında birleştiren ve tüm icraatlarını böylece gerçekleştiren bir büyük dâhidir. Yaptıkları ile sadece milletimize değil, bir önder olarak tüm mazlum milletlere hizmet etmiştir. Onu emperyalizmin güdümünden çıkamayan bugünkü devlet adamları ile kıyas etmek ise, en azından çok büyük bir ayıp ve yanlışlıktır.
19 Mayıs 1919’da Türk Milleti’nin kaderini değiştirmek üzere Samsun’a çıktığındaki durum bilinirse, yaptıklarının kıymeti daha iyi anlaşılır.
19 Mayıs 1919 tarihinde durum şöyle:
Osmanlı Devleti 1. Cihan Harbinde yenilmiş ve şartları çok ağır olan Mondros Mütarekesini imzalamış. İstanbul, İzmir, Adana ve daha birçok ilimiz işgal altında. Ordu dağıtılmış, silahları elinden alınmış. Azınlıklar isyan halinde ve milletin kötülüğü için çalışmakta.
Halk yıllar süren savaşlardan dolayı bitkin halde. Savaşacak erkelerin çoğu diğer savaşlarda şehit olmuş. Kalanlar hastalıklı ve yorgun. Padişah ve çevresi ise kendi geleceklerini kurtarmak için İngilizlere yalvarmakta. İtilaf devletleri ise, Türkleri Anadolu’nun ortasında yaşamaya mahkûm etme kararlılığı içinde.
İşte bu şartlarda başlatılan ve tam bağımsızlığı ve milli egemenliği hedef edinen milli mücadele Büyük önderin askeri ve siyasi dehası ve Türk Milletinin mücadele azmi sayesinde başarıya ulaştı. Bugünkü özgür ve bağımsız devletimizi işte bu dâhiye ve bu büyük mücadele azmine borçluyuz.
Cumhuriyet kurulduğunda memleketin hali şöyleydi:
Ekonomik durum içler acısı bir halde. Kapitülasyonlar belimizi bükmüş. Duyun-u Umumiye devlet içinde devlet durumunda. Bütün sanayi ürünlerini dışarıdan alıyoruz. Şeker, un hatta kiremit bile dışarıdan geliyor. Avrupa için açık pazar halindeyiz.
Medreseler askerden kaçma yeri ve bağnazlık yuvası olmuş. Hurafeler din diye öğretiliyor. Medreselerde Türkçe yasak. Ülkede bir üniversite (darülfünun) var. Bu kurum da çağın özelliklerinden uzak bir halde. Akıl ve bilim unutulmuş. Basılan ve okunan kitap sayısı çok az. 1729-1830 yıllarında Osmanlı'da basılan kitap sayısı 180; aynı sürede Batı'da basılan kitap sayısı 90.000. Kitap yok, kütüphane yok, müze yok, resim yok, heykel yok, tiyatro yok, spor yok.
Çocukların sadece 1/4'i okula gidebiliyor. Halk cahil. Erkeklerin % 93'ü, kadınların % 99'u okuma yazma bilmiyor. Toplam 4770 ilkokul, 72 ortaokul ve 23 lise var. İlkokullarda 337.618, ortaokullarda 5905 ve liselerde toplam 1241 öğrenci öğrenim görüyor. Ortaokulda 543, liselerde ise 230 kız öğrenci var.
Toplam sanayi kuruluşu 282. Bunların yalnızca %9'u devlete ait. Bu kuruluşlardaki emek ve sermayenin % 15'i Türklerin, % 85'i yabancıların ve azınlıkların. Madenler, limanlar, demiryolları yabancıların elinde. Sanayinin ağırlığı gıda, dokuma ve dericilik oluşturuyor. Osmanlı'dan sadece dört fabrika kalmış: Hereke ipek dokuma, Feshane Yün İplik, Bakırköy bez ve Beykoz Deri fabrikaları. İktisatçımız, mühendisimiz yok denecek kadar az. Elektrik sadece İstanbul ve İzmir gibi, büyük kentlerde var.
Halkta tarih bilinci yok. Tarih denince peygamberlerin ve padişahların hayat hikâyesi anlaşılıyor. Tarihi eserler yurt dışına kaçırılıyor, kıymeti bilinmiyor. Birçok dini cemaat hayata yön vermeye çalışıyor. Mezhep çatışmaları çok fazla. Falcılar, büyücüler, şeyhler, şıhlar ayrıcalıklı konumda. Din istismarı çok yaygın.
600 yıl boyunca Türkler ihmal edilmiş. Yönetim dönme ve devşirmelere bırakılmış. Türkler devlet yönetiminden dışlanmış, sadece köylü, asker, çiftçi olabilmiş.
İşte Osmanlı’nın bize bıraktığı miras bu. Özetlersek:
Bağımlı devlet, padişahın kulu olmuş bir millet, yabancılar ve onların uzantıları devlete hâkim durumda, işgal edilmiş vatan, savaşlardan kırılmış ve cehalet, sefalet ve hastalıklardan bunalmış bir halk, üretmeyen ekonomi ve sömürü.
Bu tablo bilinmeden ve iyi değerlendirilmeden Atatürk’ü ve onun devrimlerini anlamak mümkün değildir. Atatürk’ü andığımız her an Osmanlı’dan kalan bu mirası da akla getirmek şarttır. Nereden nereye geldiğimiz bilinmeden devrimlerin değeri anlaşılamaz.

Hiç yorum yok: