9 Haziran 2014 Pazartesi

“GAFLET, DALÂLET VE HIYANET”

Mustafa Kemal Atatürk’ün Memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.” Diye tarif ettiği günleri yaşıyoruz.

Memleket dâhilinde iktidara Tayyip, Gül, Apo üçlüsü hakim durumda. Bunlardan Apo’nun katil ve hain olduğu mahkeme kararı ile tescil edilmişti; diğer ikisi hakkındaki kararı ise yakında yargılanacakları yüce divan verecektir.  

Bu üçlünü yönetiminde geldiğimiz nokta şu:

Güneydoğu Anadolu’da Türkiye Cumhuriyeti fiilen yok oluyor. Bu bölgede PKK terör örgütü yavaş yavaş hükümran oluyor.

Bir devletin var olması için üç unsur gerekir:


  1. Birbirleri ile yaşamaya karar vermiş, müşterek kültür, tarih v.s. gibi değerlere sahip bir topluluk yani millet,
  2. Bu milletin üzerinde yaşayacağı topraklar yani vatan,
  3. Bu topraklar üzerinde bu milletin hâkim olması, otoritesini kullanabilmesi yani hükümranlık.

Türkiye’yi bölmek ve bu bölgede kukla bir devlet kurdurmak isteyen batılı güçler yıllardır uyguladıkları politikaların semeresini almak üzereler. Bu batılı güçler, yurt içindeki işbirlikçiler, hainler ve gafiller olmasaydı bu sonuca erişemezlerdi.

Önce Türk Ulusunu Türk- Kürt diye etnik ayırıma tabi tutup böldüler ve devlet olmanın ilk şartını yerine getirdiler ve bu bölgede yaşayan insanları Kürtlük fikri altında birleştirip adeta yenide bir ulus yarattılar.

Kurulması planlanan Kukla devlet için Güneydoğu Anadolu, Kuzey Irak, Suriye’nin Kuzeyi ve İran’ın Kuzey Batısını seçtiler.

Bu bölgede hâkim olan Türkiye Cumhuriyeti, Irak, Suriye ve İran’ın hükümranlığına son vermek için önce Irak’ı işgal edip parçaladılar. Suriye’de muhalif işbirlikçileri kullanarak Esad güçlerinin Suriye’nin kuzeyinden çekilmesini sağladılar.

Kurulmasını planladıkları kukla devlet için en büyük coğrafya parçası Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde idi. Bu topraklarda Türkiye Cumhuriyeti’nin otoritesi yok edilmedikçe Kürtlük fikri etrafında birleştirdikleri insanların bu bölgede hükümran olması dolayısı ile yeni bir devlet kurulması mümkün değildi. PKK terör örgütünü bu amaçla 1984 yılından itibaren kullanmaya başladılar.

Terör örgütünün iki amacı vardı: birincisi, bu bölgede yaşayan insanların Kürt ulsu olduğunu tüm dünyaya kabul ettirmek; ikincisi ise silahlı mücadele yolu ile Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğine bu bölgede son vermek.

Kahraman güvenlik güçlerimizin üstün gayreti ve o zamanki siyasi iradenin kararlılığı sonucu 2002 yılına gelindiğinde terör örgütü tam bir hezimete uğratıldı. Fakat bu yıldan sonra yönetime ve yasamaya hâkim olan siyasilerin çıkardıkları yasalar, uyguladıkları politikalar sonucu PKK adeta küllerinden yeniden doğdu ve bugünlere gelmiş olduk.

Şimdilerde artık devlet olmanın üçüncü şartı olan hükümranlıklarını da elde etmek üzereler. Yol ve kimlik kontrolü yapıyorlar. Yargılama yapıp insanları mahkûm ediyorlar. Hatta infaz ediyorlar. Vergi adı altında haraç topluyorlar. Askerlerimize ateş açıyorlar. Sivilleri, devlet memurlarını, askerleri kaçırıyorlar. Yolları kapatabiliyorlar. Şehirleri yangın yerine çeviriyorlar. Çocukları dağa kaldırıyorlar. Kışlalara saldırıyorlar.

Son olarak da askeri kışla içerisindeki bayrağımızı gönderden indirip yere attılar. Bayrak hükümranlığın sembolüdür. Bir yerde hangi ülkenin bayrağı dalgalanıyorsa, orada o devlet vardır. Devlet yoksa bayrak da olmaz. Bunu bildikleri için hükümranlığın sembolü olan bayrağımızı indirdiler. Burada artık Türkiye Cumhuriyeti yok demek istediler. Bundan sonraki aşama, indirilen bayrağımızın yerine kendi paçavralarını asmaktır.

Bu kadar da olmaz demeyelim. Her geçen gün bu sonuca biraz daha yaklaşıyoruz. Bu sonucu Tayyip, Gül ve Apo’nun birlikte uyguladıkları politikalar getirdi.

Bu bölgede ebediyen Türk Bayrağının dalgalanmasını istiyorsak yapacağımız ilk iş iktidarı değişmektir. Bu iktidar Türkiye’yi felakete sürüklemektedir. Bunların  iktidarda kaldığı her an Türkiye için zarardır.


10 Ağustos bir dönüm noktası olmalıdır. Bayrağımızın ebediyen bu topraklarda dalgalanmasını isteyen herkesin 10 Ağustos seçimlerinde kendisini görevli hissetmesi gerekir. Unutmayalım ki, “Birinci vazifemiz Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini korumaktır”.

Hiç yorum yok: