1 Şubat 2018 Perşembe

CHP’NİN Y-CHP’YE DÖNÜŞÜMÜ

Bu hafta sonu CHP’nin seçimli kurultayı yapılacak. Bu seçimde Kılıçdaroğlu’nun kazanması muhakkak gibi. Aday olacağını açıklayan Ümit Kocasakal’ın yeterli destek bulup aday olabileceği ise şüpheli.

Geriye dönüp CHP’nin nasıl YCHP’liştiğine ve Kılıçdaroğlu’nun nasıl genel başkan olduğuna bakalım.

Bu konuda Sayın Turan Özlü’nün Kaynak Yayınlarında çıkan Y-CHP isimli kitabından alıntılar yapalım.

Turan Özlü’nün tespitleri şöyle:

“Yeni CHP (Y-CHP) için düğmeye daha 2008’de basıldı. Amerikan-İsveç merkezli Silkroad Enstitüsü’nün Ekim 2008 tarihli raporunda, “Deniz Baykal’ın CHP’den istifaya ikna edileceği, Kemal Kılıçdaroğlu’yla yer değiştireceği” yazılmıştı. Raporda “CHP’nin bu şekilde Avrupa merkezli bir sosyal demokrat parti olarak ortaya çıkacağı” söyleniyordu.

Yazıldığı gibi oldu, Baykal “istifaya ikna edildi”.

Onur Öymen bu rapordan 2009 yılında haberdar oldu. Raporun hazırlayıcıları arasında yer alan Svante E. Cornell, Öymen’i ziyaret etti ve raporu kendisine verdi. Baykal, bu rapordan başka gelişmelerden hareketle kendi yerine “daha uzlaşmacı” bir isim için çoktan karar verildiğini biliyordu.

Öymen bu konuda şöyle diyordu:


“ABD’nin istediği birçok projenin gerçekleşmesine o zaman CHP yönetimi engel olmuştu. Başta 1 Mart tezkeresi, Dubai Antlaşması, 2005 tarihli Kıbrıs Antlaşması, Kürt Açılımı, Patrikhane’nin talepleri… CHP karşı çıktı ve sonucu etkileyecek bir varlık gösterdi.”

Öymen tertibin ABD’yle bağlantısını şu sözlerle açıkladı:

“Baykal’ı ABD’ye davet etmişlerdi. Biz Obama’yla görüşmesini istediğimizi söyledik. ABD tarafı bizde adet değildir’ dediler. Bakalım edelim derken kaset skandalı patladı.”

Baykal’a komplonun parmak izleri Stephan Larrabee’nin RAND raporunda yazdıklarında açıkça görülmektedir… İşte Larrabee’nin yazdıkları:

“CHP geleneksel olarak en batı ve Amerikan yanlısı partilerden birisidir. Ancak parti 2003 yılından bu yana (1 Mart Tezkeresi kastediliyor) giderek bir boyutta, daha millici ve Amerikan karşıtı bir duruş benimsedi. CHP, Türkiye’nin AB’ye üyeliği davasına öncülük etmek yerine, AB’ye en şiddetli eleştirileri yapar hale gelmiştir.”

Larrabee raporda, hükmünü de açıklıyor:

“CHP’de acilen bir siyasi gençleşmeye ve üst yönetimde değişikliğe gereksinim vardır.”

“…Baykal’a komplo ve sonrasında eski Ankara Büyükelçisi Edelman’ın değerlendirmesi de ABD’nin resmi tavrını ortaya koyuyordu:

“CHP’deki değişimden çok mutluyuz.”

Sayın Turan Özlü daha pek çok şey yazıyor ama şimdilik bu kadarını aktaralım.

DEĞİŞİMİN YOLU AÇILDI

Kaset komplosu sonucu ABD’nin isteği yerine gelmiş, CHP “daha millici ve Amerikan karşıtı” olma özelliğini yitirmeye başlamıştı. Kılıçdaroğlu verilen görevi bugüne kadar başarı ile yürüttü ve CHP’yi Y-CHP haline getirdi.

Y-CHP’nin artık Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerinin devamı olan Cumhuriyet Halk Fırkası ile ilgisi kalmadı. Atatürk’ün temel siyasetlerinden de yavaş yavaş uzaklaşılmaya başlandı. Kılıçdaroğlu da bunu “CHP artık 1930’ların CHP’si değildir” diye itiraf etti.

DEĞİŞİM NE GETİRDİ?

Y-CHP aslından o kadar uzaklaştı ki,

Atatürk Tunceli’de soykırım yapmakla suçlandı ve halk ve Cumhuriyet düşmanı Seyit Rıza’ya övgüler düzüldü;

Türk milleti Ermenilere karşı soykırım yapmakla suçlandı;

Türkiye’yi bölmek için Amerika tarafından desteklenen PKK/HDP ile işbirliğine gidildi. HDP’nin meclise girmesi için çabalar sarf edildi;

“Adalet yürüyüşü” yapılarak Amerikancı FETO ve PKK mensuplarının hapisten kurtarılmasına çalışıldı;

Amerika’nın ve diğer gelişmiş ülkelerin diğer ülkeleri sömürmek için uygulamaya koydukları neoliberal ekonomik programlar savunuldu ve ekonominin Amerikancı  Kemal Derviş’e teslim edileceği vurgulandı.  

Atatürk’ün ısrarla savunduğu “Milli Siyaset” yerine Amerikancı ve batıcı siyasetler uygulanmaya başlandı.

SONUÇ

Amerika’nın yeni sömürü politikalarında her zaman ülkeleri işgal etmek yok. İşgal etmek yerine, kendi politikalarına evet diyecekleri çeşitli komplo ve projelerle yönetimin başına getiriyor.   

AKP, bir Amerikan projesi olarak iktidara taşınmıştı. CHP de bir Amerikan komplosu ve projesi ile değişime uğratıldı. Şimdi bu iki parti 2019 seçimlerinde cumhurbaşkanı adayı gösterecekler.

Türkiye Erdoğan’a da Kılıçdaroğlu’na da mahkûm değildir. Amerika’nın gücü artık bunlardan birini seçtirmeye yetmeyecektir.


Atatürk’ün milli, halkçı ve devrimci politikalarını devam ettirecek bir aday 2019’da cumhurbaşkanı olmalıdır ve olacaktır. Bu gidiş durdurulmaz… 

Hiç yorum yok: