26 Aralık 2015 Cumartesi

SALTANATIN KAYNAĞI YOKSULLUKTUR

Geçen gün Hisarcık’tan aşağı doğru iniyorum; karşıdan mavili, kırmızılı ışıkları ile yukarı doğru çıkan onlarca araç gördüm. Son model siyah arabalar ve önlerinde, arkalarında eskortluk yapan onlarca beyaz araç. Belli ki bir devlet büyüğümüz gidiyor.

Gözümün önüne Akhisarlı şehidimizin evi geldi. İki göz bir oda. Yerdeki kilimler, taziyeye gelenlerin oturduğu sandalyeler komşulardan toplanmış. Masa yok, divan yok. Şehidimizin evi bu ama bakanımız maşallah en lüks araçla geziyor, hem de etrafındaki milyonlarca liralık başka araçlarla.

Bizdeki bu saltanat merakı hiç bitmiyor. Osmanlılık hevesi de buradan geliyor galiba. Cumhurbaşkanımız sarayda oturuyor, altın kaplamalı bardaklarla su içiyor, oturduğu koltuk ise asgari ücretle çalışan bir işçinin birkaç yıllık maaşına denk.

Bu saltanatın ve ihtişamın kaynağı ise bu fakir milletin verdiği vergiler. Asgari ücretten bile vergi al, işçiyi 900 TL’ye geçinmeye mahkûm et sonra da bu saltanatı, bu ihtişamı, bu israf dolu hayatı yaşa. Sanırım bu bir vicdan sorunudur.

İhtişama doyamayan bu AKP iktidarı 13 yıl içinde yoksulluğu da, açlığı da artırdı. 20 milyondan fazla insanımız yoksulluk sınırı altında yaşıyor. Milyonlarca insanımızın durumu daha da kötü, karnını bile doyuramayacak durumda.

Milli gelir arttı diyorlar. Arttı da bu gelir kimin cebine gidiyor, önemli olan bu.

2002 yılı ile 2014 yılı arasında geçen 13 yılda, maaş ve ücretlerin millî gelir içindeki payı 2.3 puan düştü. 2001 yılında yüzde 7,1 iken, 2014 yılında yüzde 4,8'e geriledi.

RIT Türkiye Araştırmaları Enstitüsü-New York'a göre, Türkiye'de  nüfusun en zengin yüzde birinin 2002'de Millî Gelirde aldığı pay yüzde 39,4 idi. Aynı yıl en fakir yüzde 99'un Millî Gelirden aldığı pay ise yüzde 60,6 idi. 2014 yılına geldiğimizde bu paylar tersine döndü. Artık nüfusun yüzde biri Millî Gelirin daha çoğunu yüzde 54,3'ünü, yüzde 99'u ise daha azını yüzde 45,7'sini alıyor.

Politikacılar halktan toplanan para ile saltanat sürerken yandaşlarını da devlet imkânları ile zengin ediyor. Zengin daha zengin olurken fakirlik giderek yaygınlaşıyor.

Milli gelir belirli ellerde toplanırken de yoksulun hakkına makarna, bulgur, kömür düşüyor. Dağıt gıdayı, kömürü; al oyları, saltanat sür, yandaş zengin et, keyfine bak. Oh! Ne güzel değil mi?

Halkın bu gerçekleri görmesini de istemezler. Onun için dindarlık yarışına girerler. Camilere gidilir, fotoğraflar çekilir: Allah sözcüğü dillerinden düşmez. Halk sürekli kuran okusun, mahalle hocalarını dinlesin, kafası secdeden kalkmasın isterler.

Elbette Müslüman bir insan kuran da okuyacak, ibadet de yapacak ama bunun yanında insanı da tanıyacak, matematik de, fizik de, tarih de, sosyoloji de okuyacak. Sorgulamayı, araştırmayı öğrenecek. Bilim üretecek, teknoloji geliştirecek, üretim yapacak.

İktidar halka gıda kömür dağıtılacağına, bilim, kültür, sanat dağıtılsa daha iyi olmaz mı?  Elbette olur ama sultanların, paşaların beylerin işine gelmez. Halk kömüre, makarnaya muhtaç olacak ki, bunları verip oy alabilsinler. Halk sorgulamayı öğrenmeyecek ki, bunların saltanatının kaynağını araştırmasınlar.

Uyan be halkım! Bu ihtişamı, bu saltanatı onlara sen yaşatıyorsun. Devletin parası olmaz, bu para senin paran. Paran sahip çık. Geleceğine sahip çık. Onuruna sahip çık. Sen padişahın kulu değilsin; sen bu devletin eşit haklara sahip bir ferdisin. Bunu bil ve öyle davran.


Hiç yorum yok: