29 Ağustos 2015 Cumartesi

"ASIL OLAN İÇ CEPHEDİR"

Biz İstiklal savaşını yaptık çünkü Türk vatanın her karışı bizim olsun; her karış toprağında milletimiz bağımsız olsun, özgür olsun ve milli egemenlik olsun. Bunun için Sevr'i yırttık, Lozan'ı imzaladık. İstiklal Savaşını yapmasaydık, esarete razı olacaktık, vatan topraklarının bir  kısmını yabancıların egemenliğine bırakacaktık. Bırakmadık, bundan sonra da bırakmayız. Kararımız kesindir.

24 Temmuz'da PKK'ya karşı başlatılan mücadele işte bu kararlılığın gereğidir. Vatanın her karış toprağında Türk Milleti egemen olacak, özgür olacak ve bağımsız olacak. Amaç budur. Onun için bu mücadele de bir vatan savaşıdır.

Bu savaştan ya Türk milleti galip çıkacak ve milli birlik sağlanıp, vatan topraklarını bölme heveslerine dur diyecek ya da ABD güdümündeki PKK kazanacak ve Sevr hortlamış ve yaşama geçmiş olacak. 30 Ağustos da anlamını yitirmiş olacak.

Bu savaşı kaybetmek istemiyorsak iç cepheyi sağlam tutmalıyız ve mehmetçiklerimizle birlikte olduğumuzu onlara anlatacağız.

Bu savaşı sadece TSK veya emniyet güçleri vermiyor, bu savaşı millet olarak hepimiz veriyoruz. Savaş milletin azim ve kararı ile kazanılır. Hiç kimsenin milletin azim ve kararını bozmaya çabalamasını hoş görmeyiz.

’’Asıl olan iç cephedir. Bu cephe, bütün memleketin ve bütün milletin vücuda getirdiği cephedir. Zahiri (görünen) cephe ise; doğrudan doğruya ordunun düşman karşısındaki silah cephesidir. Bu cephe sarsılabilir, değişebilir, yenilebilir. Fakat bu hal hiçbir vakit bir memleketi mahvedemez. Mühim olan, memleketi temelinden yıkan ve milletimizi esir ettiren, iç cephenin düşmesidir. Bu hakikati bizden iyi bilen düşmanlar, bu (iç) cephemizi yıkmak için asırlarca çalışmış ve çalışmaktadırlar.”  Bu gerçekleri Atatürk dile getirmiş. Her savaşın bir de psikolojik boyutu var. Bu boyut ihmal edilirse iç cephe düşer ve zafer hayal olur.

24 Temmuz'dan itibaren iç cepheyi zayıflatmaya yönelik propaganda başladı. Bu mücadelenin Saray savaşı olduğu, Tayyip Erdoğan'ın başkan olmak için başlattığı, uçaklarımızın dağı taşı boşuna bombaladığı fikri yayılmaya çalışıldı.

Bu ifadeler köyde, şehirde, dağda, düzde her türlü koşulda PKK'ya karşı mücadele eden Mehmetçiklerimiz için  "bu savaş sizin savaşınız değil, milletimizin savaşı değil, Tayyip'in savaşıdır; savaşmazsanız da olur  anlamını" taşır. Şehit yakınları için de "eşiniz, oğlunuz, kardeşiniz vatan uğruna değil; AKP uğruna öldü" anlamını taşır. Milletimizin kendi askerine destek olmaması için çağrı yapmak anlamını taşır.

Bir iç cephe daha nasıl düşürülebilir ki?

Türkiye'nin bu noktaya gelmesinde en büyük sorumlu ABD güdümündeki PKK ile gizli açık koalisyon kuran AKP ve onun lideri Tayyip Erdoğan'dır. Bunu biliyoruz ve zamanı gelince de hesap sorulacağından eminiz.  PKK'ya karşı verilen bu mücadelede, TSK'nin ve emniyet güçlerimizin arkasında durmak AKP'yi aklamak anlamına gelmez.AKP ve Tayyip Erdoğan'ın bu sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

Bugüne kadar Türkiye Cumhuriyetinin yanında olmuş, onun kazanımlarını korumak için yazları ile mücadele etmiş bazı yazarlarımızın iç cepheyi düşürme tehlikesine yol açan yazılarını okudukça, çok üzülüyoruz.

Bugünkü yazısında Bekir Coşkun da aynı hatayı yapmış. Bu kutsal mücadeleyi Tayyip'e mal etmiş. Bu şekilde Tayyip'e hizmet etmiş. Bekir Coşkun dolaylı olarak şunu söylemiş oluyor:  Bu mücadeleden Türk Milleti başarılı bir şekilde çıkarsa, zafer Tayyip'indir. Bundan daha büyük Tayyip Erdoğan yandaşlığı olabilir mi? Umarız Bekir Coşkun bu hatadan kısa süre içinde döner.

Bize göre, bu savaş Erdoğanların, Davutoğullarının savaşı değildir. Bu savaş Türk Milletinin savaşıdır. Bu savaşı Türk Milleti TSK ve emniyet güçleri vasıtasıyla yürütmektedir. Sonuç  zafer olacaktır ve bu zafer de öncelikle mücadeleyi yürüten askerlerimize, polislerimize ve tüm Türk Milletine ait olacaktır. Gün gelecek Erdoğan'dan da hesap sorulacaktır.

Hiç yorum yok: