5 Şubat 2015 Perşembe

VERSİN DE GÖRELİM

Kayseri Düşünce Okulu Genel Koordinatörü Sayın Ferhat Akmermer Yaptığı bir konuşmada şöyle demiş: “Türkiye, bütün dikkatlerini çözüm sürecine çevirmiştir. Türkiye’nin gelişmesi, kalkınması ve refah seviyesinin yükseltilmesi için bu sürecin kesinlikle başarıya ulaşması gerekir”.Anladığımız kadarı ile çözüm süreci başarılı olmazsa Türkiye refaha ulaşamayacak. Peki şimdi sormak lazım: Çözüm süreci başarıya ulaştığında Güneydoğu’da ne olacak? Ne olacak da Türkiye bu sayede refahı yakalayacak?
 
Çözüm süreci sonunda hedeflenen husus “Kürt Sorunu”nu ortadan kaldırmak olarak görülüyor. Kürt sorunu denilen şey aslında Osmanlı devleti zamanındaki “Şark Sorunu”nun çağımıza uyarlanmış şeklidir. Türkleri Avrupa’da istemeyen batılı güçler, bizleri Anadolu’nun ortasında küçük bir devlet içinde hapsetmeye çalıştılar. Birinci Cihan Harbi sonunda bu emellerine kavuşmalarına ramak kaldı. Sevr’i O zamanki Osmanlı Hükümeti’ne kabul ettirdiler. Mustafa Kemal önderliğinde çok büyük bir istiklal mücadelesi veren milletimiz Sevr’i yırttı ve Lozan’ı imzalayarak Türkiye Cumhuriyeti’ni tescil ettirdi.
 
Lozan’ı içlerine sindiremeyen güçler Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) devreye soktular.  Bu  proje ile Türkiye dahil 22 ülkenin sınırlarının değişeceğini ilan ettiler. Bu projeye göre bizim Güneydoğu sınırımız değişecek ve bizden koparılan topraklar kurulacak kukla devlete katılacaktı. Bu amaçla “Kürt Sorunu”nu azdırdılar. PKK örgütünü maşa ve piyon olarak kullandılar.
 
Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu örgüt ile birlikte konuyu müzakere ederek soruna bir çare bulacakmış. “Çözüm süreci” denilen şey işte bu. Yani masanın bir tarafında PKK var, diğer tarafında bizim hükümetimiz. Masanın bir ucundaki bu PKK’yı iyi tanımak lazım: Bu örgütün başı adada, gövdesi dağda, kol ve elleri kırsalda ve şehirlerde, temsilcileri Ankara’da, borazanları da televizyonlarda ve arkalarında da ABD ve AB. Bu eli silahlı ve kanlı örgüt açık bir şekilde sırasıyla demokratik özerklik, federatif devlet ve son aşamada da bağımsız devlet istiyor. Bu istekleri olmazsa kan dökmeye devam edeceklerini alenen söylüyor. Hükümetimizin çözüm süreci kapsamında görüştüğü ve beraberce anayasa yapmak istediği örgüt işte böyle bir örgüt.
 
PKK açısında çözüm süreci ancak bağımsız bir devlet kurulunca sona erecek. Bu açık ama hükümetimiz açısından çözüm süreci hangi şartlarda bitecek belli değil. Sayın Akmermer’in de bildiğini sanmıyorum. Akmermer’in bahsettiği anayasa da PKK’nın istekleri doğrultusunda hazırlanıyor.

Sayın Akmermer çözüm süreci kapsamında hükümetin çok cesur adımlar attığını söylemiş. Hükümetin attığı bu cesur adımlar sonucunda Doğu illerimizin ne hale geldiğini Antalya Milletvekili Sayın Osman Kaptan’ın tespitlerinde görmek mümkün:

“Muş’un özellikle kırsal kesiminde egemenlik büyük ölçüde PKK’nın elindeymiş... Tam bir korku imparatorluğu yaratan terör örgütü halka mahkemelere gitmeyi yasaklamış, anlaşmazlıkları kendi kurduğu mahkemelerde çözüyor, yargılamayı oralarda yapıyor, muhtarlardan da her yıl için bin lira haraç alıyormuş. 7 Haziran’da yapılacak seçimlerde oyların açıktan kullanılması kararını almış. Sandık başında oyunu göstere göstere HDP’ye kullanmayanların cezalandırılacağını açıklamış. Konuştuğum bir Muşlu yurttaşımız, oyların açık kullanıldığını 7 Haziran akşamı sandıklar açıldığında herkes görecek, çünkü oylar silme HDP’ye çıkacak, ama iş işten geçmiş olacak, dedi.
PKK, 
Varto ilçesine bağlı Kolan köyünde, bir yönetim binası inşa etmiş. İki katlı ve üzerinde gece - gündüz PKK bayrağı asılı  bu bina bir anlamda örgütün yönetim merkeziymiş. Binanın yanında PKK şehitliği varmış. Tehditle çevre köylerden insanlar getirtilip bu şehitlikte gece - gündüz nöbet tutturuluyormuş...”
 
Çözüm süreci diye, cesur adımlar atılıyor diye geldiğimiz nokta bu. Ben de diyorum ki madem ki hükümetimiz çok cesur ve cesur adımlar atıyor, Türk Milleti’nin tepkisinden de korkmadan, PKK’nın istekleri olan, önce özerkliği, sonra federasyonu, sonra da bağımsızlığı versin de görelim.
 

Hiç yorum yok: