3 Şubat 2015 Salı

HALK  EGEMENLİĞİ VE DEMOKRASİ

500 yılı aşkın padişaha, sultana köle olan Türk Milleti, Cumhuriyet ile kul olmaktan çıktı ve kendi geleceğini, ülkesinin akıbetini belirleyecek konuma erişti.  Egemenlik bir kişiden, bir aileden ve zümreden halka geçti.  Atatürk, “Hâkimiyet Milletindir” dedi ve bunu gerçekleştirecek adımları attı. 

Demokrasi, egemenliğin halkın olmasını sağlayan sistemdir. Demokratik bir ülkede yasaları halk adına meclis belirler; hükümet meclisten aldığı yetki ile ülkeyi yönetir ve yasaları uygulayan hâkimler de millet adına karar verir. Bütün bunlar için ilk şart, halkın iradesine başvurmaktır, yani seçimlerdir. Genellikle yanıldığımız husus da şu: Seçimler yapılıyorsa, halk iradesi belirlenmiştir, ülkede demokrasi vardır.

Demokrasiyi seçime indirgemek yapılabilecek en büyük hatalardan birisidir. Demokrasiyi demokrasi yapan şartlar vardır. Bu şartların yokluğu demokrasiyi yok eder veya en azından zedeler. Ülkemiz açısından baktığımızda maalesef demokrasimizin çeşitli nedenlerden dolayı sağlıklı olmadığını görüyoruz. Özellikle de son yıllarda, işin acısı, ileri demokrasi denerek halk egemenliğine halel getirildi.

 Son zamanlarda yoksulluk artmış, gelir dağılımı bozulmuştur. Halkın büyük çoğunluğu ertesi gün ne yiyeceğini, borcunu nasıl ödeyeceğini, çocuklarını nasıl doyuracağını, nasıl okutacağını düşünerek dertlenmekten ülke gerçeklerini düşünmez hale gelmiştir. Herkes kendi kişisel sorununu çözmeye çalışıyor.  Cehalet, insanların çıkarlarının toplumun menfaatleri ile paralel yürüdüğü gerçeğini akla getirtmiyor. Cehalet ve yoksulluk insanları günlük çıkarları doğrultusunda seçime zorluyor. Eline üç beş lira veya bir çuval kömür veren oyu alıyor.

Doğru seçim, doğru bilgiye ulaşmakla olur. Dünyaya televizyonların ekranından bakan büyük çoğunluk büyük oranda bilgi kirliliğinin içine düşüyor. Ekranlar etki ajanlarından, para için yalan söyleyenlerden, yalakalardan, sahtekârlardan geçilmiyor. Medya tekelleşmiş durumda. İktidar,  bir yandan devlet eli ile müteahhit zengin ediliyor; diğer yandan bu müteahhitlere televizyon, gazete satın aldırılıyor. İktidarın beğenmediği gazeteciler işinden ediliyor, susturulmaya çalışılıyor. Özetle haber alma özgürlüğü kısıtlı, basın özgürlüğü yok.

Demokrasinin şartlarından birisi de kuvvetler ayrılığı prensibidir. Yargının yürütmenin baskısı altında olmaması lâzım. Oysa bizde yasama ve yürütme tamamen; yargı ise kısmen bir kişinin egemenliği altında.  Bu da yetmezmiş gibi, Cumhurbaşkanı, şerefi üzerine yemin etmesine rağmen tarafsızlığını bozmuş, AKP’ye oy istiyor.

Siyasi partiler kanunu parti liderine geniş yetkiler veriyor. Parti içi demokrasi yok olmuş. Parti yetkililerin işine geldiği için parti içi demokrasiyi gerçekleştirmeden ülkede demokrasi olsun istiyorlar. Seçim kanunundaki %10’luk baraj ise sadece partilerin değil aynı zamanda halk egemenliğinin önünü kapatıyor.


İşte bu şartlarda, hiç de adil ve demokratik olmayan bir seçime doğru gidiyoruz. Bu seçim sonuçlarını yasalar gereği kabulleneceğiz ama bu sonuçların halkın gerçek iradesini temsil etmediğini de bileceğiz.

Hiç yorum yok: