HALK
EGEMENLİĞİ VE DEMOKRASİ
500 yılı aşkın padişaha, sultana köle olan Türk Milleti,
Cumhuriyet ile kul olmaktan çıktı ve kendi geleceğini, ülkesinin akıbetini
belirleyecek konuma erişti. Egemenlik
bir kişiden, bir aileden ve zümreden halka geçti. Atatürk, “Hâkimiyet Milletindir” dedi ve bunu
gerçekleştirecek adımları attı.
Demokrasi, egemenliğin halkın olmasını sağlayan sistemdir.
Demokratik bir ülkede yasaları halk adına meclis belirler; hükümet meclisten
aldığı yetki ile ülkeyi yönetir ve yasaları uygulayan hâkimler de millet adına
karar verir. Bütün bunlar için ilk şart, halkın iradesine başvurmaktır, yani
seçimlerdir. Genellikle yanıldığımız husus da şu: Seçimler yapılıyorsa, halk
iradesi belirlenmiştir, ülkede demokrasi vardır.
Demokrasiyi seçime indirgemek yapılabilecek en büyük
hatalardan birisidir. Demokrasiyi demokrasi yapan şartlar vardır. Bu şartların
yokluğu demokrasiyi yok eder veya en azından zedeler. Ülkemiz açısından
baktığımızda maalesef demokrasimizin çeşitli nedenlerden dolayı sağlıklı
olmadığını görüyoruz. Özellikle de son yıllarda, işin acısı, ileri demokrasi
denerek halk egemenliğine halel getirildi.
Son zamanlarda yoksulluk
artmış, gelir dağılımı bozulmuştur. Halkın büyük çoğunluğu ertesi gün ne
yiyeceğini, borcunu nasıl ödeyeceğini, çocuklarını nasıl doyuracağını, nasıl
okutacağını düşünerek dertlenmekten ülke gerçeklerini düşünmez hale gelmiştir.
Herkes kendi kişisel sorununu çözmeye çalışıyor. Cehalet, insanların çıkarlarının toplumun
menfaatleri ile paralel yürüdüğü gerçeğini akla getirtmiyor. Cehalet ve
yoksulluk insanları günlük çıkarları doğrultusunda seçime zorluyor. Eline üç
beş lira veya bir çuval kömür veren oyu alıyor.
Doğru seçim, doğru bilgiye ulaşmakla olur. Dünyaya
televizyonların ekranından bakan büyük çoğunluk büyük oranda bilgi kirliliğinin
içine düşüyor. Ekranlar etki ajanlarından, para için yalan söyleyenlerden,
yalakalardan, sahtekârlardan geçilmiyor. Medya tekelleşmiş durumda. İktidar, bir yandan devlet eli ile müteahhit zengin ediliyor;
diğer yandan bu müteahhitlere televizyon, gazete satın aldırılıyor. İktidarın
beğenmediği gazeteciler işinden ediliyor, susturulmaya çalışılıyor. Özetle
haber alma özgürlüğü kısıtlı, basın özgürlüğü yok.
Demokrasinin şartlarından birisi de kuvvetler ayrılığı
prensibidir. Yargının yürütmenin baskısı altında olmaması lâzım. Oysa bizde
yasama ve yürütme tamamen; yargı ise kısmen bir kişinin egemenliği altında. Bu da yetmezmiş gibi, Cumhurbaşkanı, şerefi üzerine
yemin etmesine rağmen tarafsızlığını bozmuş, AKP’ye oy istiyor.
Siyasi partiler kanunu parti liderine geniş yetkiler
veriyor. Parti içi demokrasi yok olmuş. Parti yetkililerin işine geldiği için
parti içi demokrasiyi gerçekleştirmeden ülkede demokrasi olsun istiyorlar.
Seçim kanunundaki %10’luk baraj ise sadece partilerin değil aynı zamanda halk
egemenliğinin önünü kapatıyor.
İşte bu şartlarda, hiç de adil ve demokratik olmayan bir
seçime doğru gidiyoruz. Bu seçim sonuçlarını yasalar gereği kabulleneceğiz ama
bu sonuçların halkın gerçek iradesini temsil etmediğini de bileceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder