HUKUK NAMUS VE ÖRGÜT
Vatan Partisi Büyük Kurultayı yapılalı bir hafta oldu. Bu
kurultayda en fazla önem verdiğim husus Sayın Doğu Perinçek’in konuşmasıydı.
Partinin çalışma ilkelerini anlatırken şu üç husus üzerinde önemle durdu:
HUKUK, NAMUS VE ÖRGÜT.
Sayın Perinçek’i dinlerken, önderimiz Mustafa Kemal
Atatürk’ün kurtuluş mücadelesini nasıl verdiğini düşündüm. Çok zorlu günlerden
geçiyoruz; bu zorlu günlerde Atatürk’ü rehber almak gerekirdi. Bu nedenle
Perinçek’in çalışma ilkeleri ile Atatürk’ün ilkelerini karşılaştırdım.
Atatürk de öncelikle
hukukun üstünlüğüne inanmış ve 19 Mayıs 1919’dan itibaren aldığı tüm kararları
ve yaptığı tüm icraatları hukuki zemine oturtmuştur. Öyle ki, askeri planlamalar,
uygulamalar bile mevzuat dâhilinde gerçekleştirilmiştir. Bunun en güzel
örneği Sakarya Muharebeleri öncesi TBMM’nden geçici bir süre için yasama
yetkisinin alması ve ondan sonra savaşı kazanmak için bazı uygulamaları
başlatmasıdır.
Kütahya-Eskişehir muharebelerini kaybedince ordu Sakarya’nın
doğusunda çekilir. Durum vahimdir. Meclis’in Kayseri’ye taşınması gündeme
gelir. Ordunun durumu da iyi değildir. Askerin üstünde üniforması, ayağında
potini, elinde silahı, çantasında erzakı yoktur. 2 Temmuz 1921 tarihinde
yapılan gizli oturumda Mahmut Esat ordunun halini şöyle anlatır:
“…Ordunun ihtiyaçlarından birisi de
kumandanların ifadesine nazaran yiyeceği, içeceği yok. Ordu ricat ettiği zaman
kâfi derecede erzakını alamamış. …Bir kaç nefere tesadüf ettim. Onlarla
görüştüm. …Biz düşmanı yenmeye geldik, Zararı yok biraz da aç döğüşürüz
dediler. …Yalınayak bir nefer yanıma geldi. Heyetle ben neferin önünde yere
bakmaya mecbur olduk ve sıkıldık. Burada haykırarak istemediğime utandım. “
Bu durumda Mustafa
Kemal çareyi hukuk içinde arar ve TBMM’den başkumandanlık yetkisinin kendisine
verilmesini ister. Meclis bu yetkiyi 3 aylık bir süre için verir. Mustafa
Kemal bu yetki ile birlikte yasama yetkisini de alır. Bu yetkiye dayanarak Tekâlif-i Milliye Kararnamesini çıkarır.
Bu kararname 10 madde içerir. Bu kararnamenin uygulanması sonucu ordunun giyecek,
yiyecek ve silah ihtiyacı kısmen karşılanır. Böylelikle savaş topyekun
savunmaya dönüşür. Sonucu biliyoruz. Ordu toparlanır ve 22 gün, 22 gece süren
çok kanlı muharebelerden sonra Yunan ordusu geri püskürtülür.
Aslında İstiklal
harbi bir müdafaa-i hukuk hareketidir. Vatan işgal edilmiştir; öncesinde
ise, emperyalist güçler tarafından sürekli sömürülmüş ve Türkiye halkının
hukuku çiğnenmiştir. Çare arayan insanların bir kısmı bölgesel ve yerel çarelere
başvurur. Birçok şehirde direnişler başlatılır. Mustafa Kemal’e göre bu
direnmeler çare olamazdı. Gerçek “müdafaa-i hukuk” ancak örgütlü bir mücadele ile
başaralı olabilirdi. Amasya, Erzurum, Sivas toplantıları bu örgütün oluşturulması
için düzenlenir. Nihayetinde, 23 Nisan 1920 tarihinde TBMM toplanır ve düzenli
ordunun büyük mücadelesi sonucu zafer kazanılır. Türk Milleti’nin haklarının korunması anacak halkın egemenliğine dayanan,
tam bağımsız bir devlet kurmakla mümkün olduğuna inanan Mustafa Kemal bunun
için en büyük örgütü yani Türkiye Cumhuriyetini kurar.
Görüldüğü gibi istiklal mücadelemiz tamamen hukuk içinde
kalarak yapılmıştır ve bunun için Türk Milleti örgütlenmiş ve bağımsız Türk
Devleti kurulmuştur. Sayın Perinçek,
sadece Kılıçdaroğlu’nun yeniden yorumlamayı yani bir bakıma değiştirmeyi düşündüğü
altı ilkeye sahip çıkmakla kalmamış, aynı zamanda Atatürk’ün uyguladığı
örgütlü, hukukun içinde kalan ve namuslu, vatansever insanlarca yürütülecek
olan bir çalışma yöntemini benimsemiştir. Dileriz Vatan Partisi de tıpkı
Mustafa Kemal gibi ilkelerinden taviz vermeden başarıya ulaşır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder