22 Şubat 2015 Pazar

HUKUK NAMUS VE ÖRGÜT

Vatan Partisi Büyük Kurultayı yapılalı bir hafta oldu. Bu kurultayda en fazla önem verdiğim husus Sayın Doğu Perinçek’in konuşmasıydı. Partinin çalışma ilkelerini anlatırken şu üç husus üzerinde önemle durdu: HUKUK, NAMUS VE ÖRGÜT.

Sayın Perinçek’i dinlerken, önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün kurtuluş mücadelesini nasıl verdiğini düşündüm. Çok zorlu günlerden geçiyoruz; bu zorlu günlerde Atatürk’ü rehber almak gerekirdi. Bu nedenle Perinçek’in çalışma ilkeleri ile Atatürk’ün ilkelerini karşılaştırdım.

Atatürk de öncelikle hukukun üstünlüğüne inanmış ve 19 Mayıs 1919’dan itibaren aldığı tüm kararları ve yaptığı tüm icraatları hukuki zemine oturtmuştur. Öyle ki, askeri planlamalar, uygulamalar bile mevzuat dâhilinde gerçekleştirilmiştir. Bunun en güzel örneği Sakarya Muharebeleri öncesi TBMM’nden geçici bir süre için yasama yetkisinin alması ve ondan sonra savaşı kazanmak için bazı uygulamaları başlatmasıdır.

Kütahya-Eskişehir muharebelerini kaybedince ordu Sakarya’nın doğusunda çekilir. Durum vahimdir. Meclis’in Kayseri’ye taşınması gündeme gelir. Ordunun durumu da iyi değildir. Askerin üstünde üniforması, ayağında potini, elinde silahı, çantasında erzakı yoktur. 2 Temmuz 1921 tarihinde yapılan gizli oturumda Mahmut Esat ordunun halini şöyle anlatır:
 “…Ordunun ihtiyaçlarından birisi de kumandanların ifadesine nazaran yiyeceği, içeceği yok. Ordu ricat ettiği zaman kâfi derecede erzakını alamamış. …Bir kaç nefere tesadüf ettim. Onlarla görüştüm. …Biz düşmanı yenmeye geldik, Zararı yok biraz da aç döğüşürüz dediler. …Yalınayak bir nefer yanıma geldi. Heyetle ben neferin önünde yere bakmaya mecbur olduk ve sıkıldık. Burada haykırarak istemediğime utandım. “

Bu durumda Mustafa Kemal çareyi hukuk içinde arar ve TBMM’den başkumandanlık yetkisinin kendisine verilmesini ister. Meclis bu yetkiyi 3 aylık bir süre için verir. Mustafa Kemal bu yetki ile birlikte yasama yetkisini de alır. Bu yetkiye dayanarak Tekâlif-i Milliye Kararnamesini çıkarır. Bu kararname 10 madde içerir. Bu kararnamenin uygulanması sonucu ordunun giyecek, yiyecek ve silah ihtiyacı kısmen karşılanır. Böylelikle savaş topyekun savunmaya dönüşür. Sonucu biliyoruz. Ordu toparlanır ve 22 gün, 22 gece süren çok kanlı muharebelerden sonra Yunan ordusu geri püskürtülür.

Aslında İstiklal harbi bir müdafaa-i hukuk hareketidir. Vatan işgal edilmiştir; öncesinde ise, emperyalist güçler tarafından sürekli sömürülmüş ve Türkiye halkının hukuku çiğnenmiştir. Çare arayan insanların bir kısmı bölgesel ve yerel çarelere başvurur. Birçok şehirde direnişler başlatılır. Mustafa Kemal’e göre bu direnmeler çare olamazdı. Gerçek “müdafaa-i hukuk” ancak örgütlü bir mücadele ile başaralı olabilirdi. Amasya, Erzurum, Sivas toplantıları bu örgütün oluşturulması için düzenlenir. Nihayetinde, 23 Nisan 1920 tarihinde TBMM toplanır ve düzenli ordunun büyük mücadelesi sonucu zafer kazanılır. Türk Milleti’nin haklarının korunması anacak halkın egemenliğine dayanan, tam bağımsız bir devlet kurmakla mümkün olduğuna inanan Mustafa Kemal bunun için en büyük örgütü yani Türkiye Cumhuriyetini kurar.


Görüldüğü gibi istiklal mücadelemiz tamamen hukuk içinde kalarak yapılmıştır ve bunun için Türk Milleti örgütlenmiş ve bağımsız Türk Devleti kurulmuştur. Sayın Perinçek, sadece Kılıçdaroğlu’nun yeniden yorumlamayı yani bir bakıma değiştirmeyi düşündüğü altı ilkeye sahip çıkmakla kalmamış, aynı zamanda Atatürk’ün uyguladığı örgütlü, hukukun içinde kalan ve namuslu, vatansever insanlarca yürütülecek olan bir çalışma yöntemini benimsemiştir. Dileriz Vatan Partisi de tıpkı Mustafa Kemal gibi ilkelerinden taviz vermeden başarıya ulaşır.

Hiç yorum yok: