11 Ağustos 2016 Perşembe

ATATÜRK’ÜN İZİNDE OLMAK

15 Temmuz günü millet olarak çok büyük saldırıya uğradık. Saldırı doğrudan doğruya Türkiye Cumhuriyetini yıkmaya, milli egemenliği ve bağımsızlığımızı yok etmeye yönelikti. Amerika’dan ve onun içimize bir hançer gibi sapladığı FETO terör örgütünden kaynaklanan tehdit çok büyüktü ve doğrudan iç cephemizi düşürmeye yönelikti.

Atatürk yıllar önce iç cephenin önemine işaret etmişti:

“Önemli olan, memleketi temelinden yıkan, milleti esir ettiren, iç cephenin çökmesidir. Bu hakikati bizden daha iyi bilen düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için yüzyıllarca çalışmışlar ve çalışmaktadırlar. Bu güne kadar bunu başarmışlardır da. Gerçekten, “kaleyi içinden almak” dışından zorlamaktan çok kolaydır. Bu maksatla içimize kadar girebilen bozguncu mikroplar, ajanların bulunduğunu iddia etmek yerinde olur.”

15 Temmuz’da  harekete geçenler Atatürk’ün işaret ettiği “içimize kadar girebilen bozguncu mikroplar, ajanlar”dı. Bu bozguncu ajanları içimize sokan ise Amerika’ydı.

Bu büyük tehdit karşısında milletimiz ve yöneticilerimiz bilerek veya bilmeyerek Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun ilkelerine sığındı, onun yol göstericiliğinden faydalandı. İnsanlarımız meydanlarda Türk bayrağı altında birleşti ve milli irade ve demokrasi nöbeti tuttu.

Belki bir kısmı farkında değildi ama bu nöbeti Atatürk’ün izinde oldukları için tutuyorlardı.

Savundukları iki şey vardı: Milli egemenlik ve bağımsızlık. Peki, Atatürk’e göre millet ve Cumhuriyet neye dayanıyordu:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümetinin milletten aldığı veçhile istiklâl-i tam, hâkimiyet-i Milliye umdelerine istinaden milleti zengin, memleketi mamur etmekten ibarettir.

Bu umde icabı bütün cihan bilmelidir ki, artık Türkiye halkı; hâkimiyetini hiçbir şahıs ve makama veremez. Hâkimiyet demek şeref demek, haysiyet demektir. Bir milletten bu evsaf-ı medeniye ve insaniyesinin terkini talep etmek onu insanlıktan çıkarmak demektir. Milletimiz bu iki esasa istinat eder.

Atatürk’ün milli egemenlik üzerine söylediği şu sözleri hatırlanırsa, meydanları dolduran halkın bilinçli veya bilinçsiz olarak Ata’nın izinde olduğu net bir şekilde anlaşılır:


“Hiç şüphe yok, devletimizin ebedi müddet yaşaması için, memleketimizin kuvvetlenmesi için, milletimizin refah ve mutluluğu için, hayatımız, namusumuz, şerefimiz, geleceğimiz için ve bütün kutsal kavramlarımız ve nihayet her şeyimiz için mutlaka en kıskanç hislerimizle, bütün uyanıklığımızla ve bütün kuvvetimizle millî egemenliğimizi muhafaza ve müdafaa edeceğiz.”

“....bir millet kendi kuvvetine dayanarak varlığını ve bağımsızlığını temin etmezse şunun, bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz. Bu sebeple teşkilâtımızda millî güçlerin etken ve millî iradenin hâkim olması esası kabul edilmiştir. Bugün bütün cihanın milletleri yalnız bir egemenlik tanırlar: Millî egemenlik..”

Meydanlarda tutulan demokrasi nöbetlerinin tek adam egemenliğine dönüşmemesi gerekir. Saltanat kaldırılmasaydı millet egemenliği de demokrasi de olmazdı.  

Atatürk’ün şu sözü de kulaklar küpe olmalıdır ve hiç kimse kendisini TBMM’nin üstünde görmemelidir ve hiç kimse saltanat hayalleri kurmamalıdır.

"Türkiye Büyük Millet Meclisinin haricinde hiçbir makam, millî mukadderata hâkim olamaz. Bütün kanunların düzenlenmesinde, her nevi teşkilatta, idarenin bütün teferruatında, genel eğitimde, iktisadî işlerde, millî egemenlik esasları dâhilinde hareket olunacaktır. Saltanatın ilgası hakkındaki karar değişmez kuraldır."

15 Temmuz tarihinde başlayan olaylar Atatürk’ün büyüklüğünü ve onun ilkelerinin vazgeçilmez olduğunu milletimize bir kere daha gösterdi.

Dün iki ayyaş diye Atatürk’ü ve İnönü’yü itibarsızlaştırmak isteyenler Atatürk’ün kalpaklı fotoğrafının altında toplantı yapmaya ve onun ilkelerini savunmaya mecbur kaldı.


“İki ayyaş”dan birisi olan İnönü, yıllar önce ABD başkanı Johnson’a “Dünya yeniden kurulur ve Türkiye bu yeni dünyada yerini alır” demişti. Ne garip tecellidir ki, şimdilerde uygulanmaya başlanan dış politika da İnönü’nin bu sözü doğrultusunda gelişiyor. 

Hiç yorum yok: