ATATÜRK’ÜN İZİNDE OLMAK
15 Temmuz günü millet olarak çok büyük saldırıya uğradık.
Saldırı doğrudan doğruya Türkiye Cumhuriyetini yıkmaya, milli egemenliği ve
bağımsızlığımızı yok etmeye yönelikti. Amerika’dan ve onun içimize bir hançer
gibi sapladığı FETO terör örgütünden kaynaklanan tehdit çok büyüktü ve doğrudan
iç cephemizi düşürmeye yönelikti.
Atatürk yıllar önce iç cephenin önemine işaret etmişti:
“Önemli olan, memleketi temelinden yıkan, milleti esir ettiren, iç
cephenin çökmesidir. Bu hakikati
bizden daha iyi bilen düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için yüzyıllarca
çalışmışlar ve çalışmaktadırlar. Bu güne kadar bunu başarmışlardır da.
Gerçekten, “kaleyi içinden almak” dışından zorlamaktan çok kolaydır. Bu maksatla içimize kadar girebilen
bozguncu mikroplar, ajanların bulunduğunu iddia etmek yerinde olur.”
15 Temmuz’da harekete
geçenler Atatürk’ün işaret ettiği “içimize kadar girebilen bozguncu mikroplar,
ajanlar”dı. Bu bozguncu ajanları içimize sokan ise Amerika’ydı.
Bu büyük tehdit karşısında milletimiz ve yöneticilerimiz bilerek
veya bilmeyerek Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun ilkelerine sığındı, onun yol
göstericiliğinden faydalandı. İnsanlarımız meydanlarda Türk bayrağı altında
birleşti ve milli irade ve demokrasi nöbeti tuttu.
Belki bir kısmı farkında değildi ama bu nöbeti Atatürk’ün
izinde oldukları için tutuyorlardı.
Savundukları iki şey vardı: Milli egemenlik ve bağımsızlık.
Peki, Atatürk’e göre millet ve Cumhuriyet neye dayanıyordu:
“Türkiye Büyük Millet
Meclisi ve Hükümetinin milletten aldığı veçhile istiklâl-i tam, hâkimiyet-i Milliye umdelerine istinaden milleti
zengin, memleketi mamur etmekten ibarettir.
Bu umde icabı bütün
cihan bilmelidir ki, artık Türkiye halkı; hâkimiyetini hiçbir şahıs ve makama
veremez. Hâkimiyet demek şeref demek, haysiyet demektir. Bir milletten bu
evsaf-ı medeniye ve insaniyesinin terkini talep etmek onu insanlıktan çıkarmak
demektir. Milletimiz bu iki esasa
istinat eder.”
Atatürk’ün milli egemenlik üzerine söylediği şu sözleri
hatırlanırsa, meydanları dolduran halkın bilinçli veya bilinçsiz olarak Ata’nın
izinde olduğu net bir şekilde anlaşılır:
“Hiç şüphe yok, devletimizin
ebedi müddet yaşaması için, memleketimizin kuvvetlenmesi için, milletimizin
refah ve mutluluğu için, hayatımız, namusumuz, şerefimiz, geleceğimiz için ve
bütün kutsal kavramlarımız ve nihayet her şeyimiz için mutlaka en kıskanç
hislerimizle, bütün uyanıklığımızla ve bütün kuvvetimizle millî egemenliğimizi
muhafaza ve müdafaa edeceğiz.”
“....bir millet kendi
kuvvetine dayanarak varlığını ve bağımsızlığını temin etmezse şunun, bunun
oyuncağı olmaktan kurtulamaz. Bu sebeple teşkilâtımızda millî güçlerin etken ve
millî iradenin hâkim olması esası kabul edilmiştir. Bugün bütün cihanın
milletleri yalnız bir egemenlik tanırlar: Millî egemenlik..”
Meydanlarda tutulan demokrasi nöbetlerinin tek adam
egemenliğine dönüşmemesi gerekir. Saltanat kaldırılmasaydı millet egemenliği de
demokrasi de olmazdı.
Atatürk’ün şu sözü de kulaklar küpe olmalıdır ve hiç kimse
kendisini TBMM’nin üstünde görmemelidir ve hiç kimse saltanat hayalleri
kurmamalıdır.
"Türkiye Büyük
Millet Meclisinin haricinde hiçbir makam, millî mukadderata hâkim olamaz. Bütün
kanunların düzenlenmesinde, her nevi teşkilatta, idarenin bütün teferruatında,
genel eğitimde, iktisadî işlerde, millî egemenlik esasları dâhilinde hareket
olunacaktır. Saltanatın ilgası
hakkındaki karar değişmez kuraldır."
15 Temmuz tarihinde başlayan olaylar Atatürk’ün büyüklüğünü
ve onun ilkelerinin vazgeçilmez olduğunu milletimize bir kere daha gösterdi.
Dün iki ayyaş diye Atatürk’ü ve İnönü’yü itibarsızlaştırmak
isteyenler Atatürk’ün kalpaklı fotoğrafının altında toplantı yapmaya ve onun
ilkelerini savunmaya mecbur kaldı.
“İki ayyaş”dan birisi olan İnönü, yıllar önce ABD başkanı
Johnson’a “Dünya yeniden kurulur ve Türkiye bu yeni dünyada yerini alır” demişti.
Ne garip tecellidir ki, şimdilerde uygulanmaya başlanan dış politika da İnönü’nin
bu sözü doğrultusunda gelişiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder