15 Temmuz 2015 Çarşamba

GÜN BİRLEŞME VE DİRENME  GÜNÜDÜR

Emperyalizm saldırdıkça saldırıyor.  Milli birliğimize, vatanımızın bütünlüğüne ve milli ekonomimize oklarını yöneltmiş, durmaksızın atıyor. Acı olan ise, içimizdeki gafillerin, hainlerin ve her türlü işbirlikçilerin bizi içimizden hançerlemeye devam etmesi. Türk milletinin direnci kırılmış, bazı vatanseverlerin ve kurumların direnmeye çabalaması ise yeterli faydayı sağlamıyor. Bu bir acı hakikat ve bunu saklamanın faydası hiç yok.

Ne yazık ki, durum bu ve ne yazık ki, Türk milleti  direnemiyor. Direnemiyor çünkü işbirlikçiler direniş kaleleri olan siyasi organları ve medyayı kontrol altında tutuyor. Türk gençliği ise hâlâ 1980 öncesi bölünmüşlük duyguları içinde hareket ediyor. Bu da yetmiyormuş gibi, inandıkları partilerin  liderleri gençliği kontrol altına almış, emperyalizme karşı direnme güçlerini pasifize etmiş durumda.

Kendisini solcu olarak değerlendiren gençlerin bir kısmı vatansız, milliyetsiz sol örgütlerin peşine takılmış, emperyalizme hizmet ediyor ama farkında değil. O kadar farkında değil ki, HDP gibi bir Amerikan piyonu olmuş bir partiyi sol sanıp ona destek veriyor. Ülkeyi bölmeyi toplumculuk sanıyor. Kendisini solcu sanan bir kısım gençler ise CHP ile birlikte hareket ediyor çünkü CHP'yi solcu sanıyor.  Yemin töreninde sol yumrukları havaya kaldırmakla insan solcu olmaz. CHP'nin solla ve Atatürk ilkeleri ile ilgisi kalmamıştır.

Emperyalizmin sömürü düzenine karşı çıkmadan, siyasi ve ekonomik tam bağımsızlığı savunmadan, emperyalizmin diğer ülkeleri sömürmek için kullandığı liberaleşmeye ve Batı'nın güdümünü kabule yol açan küreselleşmenin uygulanan bu şekline karşı çıkmadan, ezilen ve yoksul bırakılan halkın yanında olmadan, servet, gelir ve fırsat eşitsizliğini ortadan kaldıracak politikaları sahiplenmeden solculuk da olmaz, Atatürkçülük de olmaz. Bir kaset operasyonu ile yönetimi değişen CHP'nin sol bir parti olmadığını bilmek lazım.

Ülkücülerin ise ne kadar milliyetçi olduğu tartışılmalıdır. Tartşmadan önce milliyetçi olmanın özelliklerini hatırlatmak gerekir. Türk milliyetçisi her şeyden önce Türk milletinin tam bağımsızlığını, milli egemenliği, milli çıkarlarını, başta Türkçe olmak üzere milli kültürü, milli birliği ve vatanın bütünlüğünü, özetlersek milli devleti yani Cumhuriyet'i savunur.

Milliyetçilerin savunması gereken değerler öncelikle bunlardır. Bu değerlere kim saldırıyorsa, savunmayı da ona yöneltmek lazım. Yıllardır başta ABD olmak üzere Batı'nın saldırısı altındyız. Bir türlü Lozan'ı ve Cumhuriyet'i kabulenemediler. Dün Sevr olarak karşımıza çıkardıkları projeyi bugün BOP olarak çıkarıyorlar.  Dün Osmanlıyı nasıl sömürüp  hasta adam haline getirdilerse, bugün de Türkiye Cumhuriyetini liberalleşme, özelleştirme, küreselleşme adı altına sömürüyorlar.

Devlet Bahçeli'yi lider bilmiş bir MHP'nin bu saldırılara karşı aktif bir direncini görmedik. ABD'nin, AB'nin düşmanca tutumu ortada iken hâlâ bu ülkeleri dost ve müttefik görmek en büyük hatadır.  Batı'nın bize empoze ettiği politikaları  kabullenen 57. Hükumetin başbakan yardımcısı Bahçeli di.  ABD'nin has adamı Kemal Deviş ile birlkte Türkiyeyi  3 Kasım'da seçime götüren ve iktidarın ABD'nin arzu ettiği biçimde oluşmasını sağlayan Bahçeli idi. AKP'nin milli devletimize ve milli birliğimize yönelik uyguladığı  yıkıcı politikaların karşısında her hangi bir direnç göstermeyen de Bahçeli idi. İşte bunun için diyoruz ki, Bahçeli yönetimindeki MHP gerçek anlamı ile milliyetçi bir parti değildir.

Tüzüğünde ve ambleminde milliyetçilik ilkesi buunan CHP'nin de milliyetçi bir parti olduğunu söylemek, yukardaki kriterler ele alındığında imkansızdır.

Milliyetçilerin ve halkçıların böyle kontrol altında tutulduğu, Atatürkçülüğün Amerikalilar gibi yaşama biçiminin ötesinde bir kabul görmediği bir toplumda emperyalizm her türlü kötülüğü yapmaya devam ediyor. Gerçek anlamı ile bir direnç cephesi oluşmadıkça da devam edecek gibi görünüyor. Bunun için milliyetçilerin ve solcuların ayaklarına değil ama beyinlerine takılan prangalardan kurtulması ve gerçek kimliklerine kavuşması gerekir.

Milliyetçiler solcuyum demeye, solcular ise milliyetçiyim demeye çekiniyor;  birbirlerini rakip hatta düşman görüyorlar.  80 öncesi tutum azalsa bile devam ediyor. Cumhuriyetimiz tehlikede, milli birliğimiz tehlikede, vatan topraklarımız tehlikede; yetmezmiş gibi, ekonomimiz giderek bozuluyor, borç batağına batmaya devam ediyoruz. Gün ayrılma değil birleşme günüdür, direnme günüdür.  Solcu olmak, milliyetçi olmaya, milliyetçi olmak solcu olmaya engel olmamalıdır. Bunun en iyi örneği Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarıdır.

Bu kadro, anti-emperyalist kurtuluş mücadelesi vermiş ve onun sonunda kayıtsız şartsız millet egemenliğine ve tam bağımsızlık esasına dayanan cumhuriyeti kurmuştur. Türk milleti, kul olmaktan çıkmış, cumhuriyetin eşit vatandaşları haline gelmiştir. Siyasi bağımsızlık ile yetinilmemiş, iktisadi bağımsızlık da sağlanmıştır. Milli tarih anlayışı geliştirilmiş ve Türkçe diğer dillerin işgalinden kurtarılmıştır.

Fransız devrimi sonrası toplanan parlementoda kral yanlıları kürsünün sağında, halk egemenliğini isteyenler ise solunda oturdukları için sağ ve sol terimleri kullanılmaya başlanmıştır. Toplumda köklü değişiklikler ile birlikte egemenliğin halka verilmesini isteyenler solcu olarak nitelendirilmiştir. Solculuğun temelinde insanın insanı sömürmesine karşı direnme de vardır. Musataf Kemal Atatürk'e solcu dememizin özündeki gerçekler bunlardır.  Milliyetçiliğinden ise asla şüphe yoktur. Bir milletin vatan topraklarını işgalden kurtaran, o milleti egemen kılan bir lider elbetteki milliyetçi olarak kabul görür.

O halde birleşilecek yer bellidir. Solcuyum diyenin de, milliyetçiyim diyenin de toplanacağı yer Atatürk heykelinin altıdır. Ataürk ilkeleri doğrultusunda yeni bir kurtuluş mücadelesi başlatılmalıdır.

Cumhuriyet ve onun kazanımları tehlike altındadır. Vatan toprağımız, milli birliğimiz, bağımsızlığımız, özgürlüğümüz, aydınlığımız, ormanlarımız, derelerimiz, madenlerimiz, ekonomimiz ve geleceğimiz tehlike altındadır.

Seçim öncesi planlanan dışardan HDP'nin destekleyeceği AKP-CHP koalisyoonu kurulmak üzeredir. Bu koalisyonun ilk yapacağı şey anayasa değişikliğidir. Türk Milleti anayasadan çıkarılacak ve ileri demokrasi ve insan hakları gibi  kavramlar kullanılarak bölünmeye giden yol açılacaktır. Bu plan, Türk milletinin değil, Batı'nın planıdır. Bu plana ancak sağ, sol, milliyetçi, devrimci demeden tüm Türk  Milleti olarak birleşip karşı durabiliriz.

Onun için diyoruz ki, gün birleşme ve direnme günüdür. Ya birleşip direne, direne kazanacağız; ya da direnmeden kaybedeceğiz.

Hiç yorum yok: