3 Temmuz 2015 Cuma

BİLİM VE TEKNOLOJİ

Çocuklarımı görmek için ABD'ye geldim, bir haftadır birlikteyiz.  Burası Nevada eyaletinin Reno kenti. Nüfusu Kayseri'den az ama kent merkezinin kapladığı alan Kayseri'den daha büyük. Kayseri'den daha sessiz ve daha rahat bir şehir.

Fırsat bulukça buradaki AVM'leri de geziyoruz. Kayseri AVM'lerinde ne satılıyorsa, burada da o satılıyor. Her türlü ürün benzer, hatta markalar bile aynı. Bilgisayar, telefon, kamera gibi teknolojik ürünler de aynı. Bu durum tüm ABD ve Türkiye için geçerli. Satılan ürünler aynı ama bir fark var; bu ürünler buralarda üretiliyor veya teknolojisi buralarda geliştiriliyor.

Bu çok önemli bir fark. ABD'yi ve diğer gelişmiş ülkeleri güçlü kılan da bu fark. Buralarda sadece mal üretilmiyor; bilim üretiliyor, teknoloji üretiliyor.  Gelişmiş teknolojiye bağlı üretim bir egemenlik ve sömürü aracıdır. Bilime ve teknolojiye hakim olmadan bağımsızlık olmaz.  Yoksulluktan, sefaletten kurtulmanın; insanlarımızın karnını doyurmanın, uluslararası arenada eşit haklara sahip olmanın; özgür ve bağımsız olmanın yolu bilim, teknoloji, fikir, düşünce üretmekten geçiyor.

ABD'yi güçlü kılan AR-GE çalışmaları için ayırdığı kaynağın büyüklüğüdür. Her yıl milyarlarca dolar bu amaçla kullanılmaktadır. Geçmişte sadece Batılı ülklerde bilimsel etkinlikler yoğun iken şimdilerde Çin'de, Japonyada ve Güney Kore'de de AR-GE faaliyetlei büyük oranda artmıştır. Bunu patent sayılarında görmek mümkündür. Bu konuda yazılmış güzel bir yazı var:

"Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsü (IMD), her yıl ülkelerin patent başvuruları ve yürürlükteki patent sayılarına ilişkin araştırma hazırlıyor. Son yayımlanan araştırmadaki 2010 yılı verilerine göre Türkiye yüz bin kişi başına düşen yürürlükteki patent sayısı bakımından 53 ülke arasında ancak 48. sırada yer alıyor. Yüz bin kişi başına düşen patent sayısı İsviçre, Kore ve Japonya gibi ülkelerde binin üzerinde iken Türkiye’de sadece 10,6’dır.

Bununla birlikte listedeki ülkelerin büyük bir bölümünde bu rakam yıllar itibariyle artış göstermesine rağmen, Türkiye’nin 2007’de 13 olan değerinin 2010’da 10,6’ya gerilemesi dikkat çekiyor. Diğer taraftan ülkelerin 2010 yılındaki performanslarına bakıldığında da Türkiye’nin yine gerilerde yer aldığı görülecektir. 2010 yılında yapılan patent başvurularının sayısı açısından Türkiye 57 ülke arasında 29. sırada bulunuyor. 2010 yılında Türkiye’nin patent başvuru sayısı sadece 2.732 iken, listenin tepesindeki ABD’nin 490 bin, ikinci sıradaki Çin’in ise 391 bin başvurusu bulunuyor."

Türkiye bu eğitim sistemi ve üniversiteler dahil bu eğitim kurumları ile yapması gereken bilimsel atılımı yapamaz. Türkiye'de insanlar içi boş politik propogandalardan başlarını kaldırıp dünya nereye gidiyor, Türkiye önümüzdeki yıllarda ne yapmalıdır gibi soruların cevabını bulmaya çalışsalar, çok daha iyi günlere ulaşabiliriz. Bilim ve teknoloji üretemezsek üretenlerin müşterisi oluruz; onlara bağımlı olmaktan kurtulamayız.

Şunu asla unutmayalım: Dünyada iki çeşit devlet var; birincisi, egemen ve sömüren ülke; diğeri de egemenliği kısıtlı, sömürülen ülke. Bilim üretmeyen ülke egemen ve bağımsız olamaz. Türkiye tam bağımsız olmak, borçlanma ekonomisinden kurtulmak ve başka ülkelere müşteri değil satıcı olmak istiyorsa, eğitim sistemini yeniden düzenlemeli ve bilime, bilim adamına, araştırmaya çok daha fazla önem vermelidir. Ne kadar lüks AVM yaparsanız yapın, bu gerçeği değiştiremezsiniz.

Mustafa Kemal'in şu sözünü de asla unutmayalım: “İnsan hayatlarına ve faaliyetlerine egemen olan kuvvet, icat yeteneğidir.” 

Hiç yorum yok: