8 Temmuz 2015 Çarşamba

CHP-YCHP


Kılıçdaroğlu ve yardımcıları sürekli CHP'nin 1930'ların ve Atatürk'ün CHP'si olmadığını söylüyorlar ve yeni CHP (YCHP) vurgusu yapıyorlar. Çok da doğru söylüyorlar; CHP'yi getirdikleri noktanın Atatürk'ün partisi ile pek fazla benzerliği kalmadı.

Atatürk'ün CHP'ini bilmeden ve anlamadan YCHP'nin farkı anlaşılmaz. Eskiye dönüp bakmak lazım. Biz de öyle yapalım, Erzurum Kongresi'ne kadar gidelim.

Mustafa Kemal Paşa kongreyi açar ve konuşmasını şöyle sürdürür: "... ve işte bütün bu menfur zulümlerden ve bu bedbaht acizlerden, tarihimize karşı reva görülen haksızlıklardan müteessir olan milli vicdan kurtuluş çığlığını yükseltmiş ve Müdafaa-i Hukuk-u Milliye ve Müdafaa-i Vatan ve Müdafaa-i Hukuk-u Milliye ve Redd-i İlhak muhtelif namlarla ve fakat aynı mukadesatın temini için ortaya çıkan milli cereyan, artık aynı bütün vatanımızda bir elektirik şebekesi haline girmiş bulunuyor..." 

Mustafa Kemal bu şebekeyi "şebeke-i azimkârane" olarak nitelendiriyor. İşte bu "şebeke-i azimkârane" CHP'nin doğuşudur.  Yani CHP milletimize ve onun tarihine karşı yürütülen zulümlere ve haksızlıklara karşı milletinin bağrından yükselen çığlıktır. 

Bu teşkilat, "belki birbirinden ayrı ve hariç olmayıp halk namı altıda bulunan umum milleti müşterek ve birleşmiş olarak" zafere taşır.   Bu zaferin sonunda  emperyalizm yenilir  ve saltanat yıkılır. 

Emperyalizm ve onun işbirlikçileri yenilmiştir ama görev bitmemiştir. Cumhuriyet'in kurulması ve devrimlerin yapılması gerekir. Bunun için de bir "teşekkül-i siyasi"ye ihtiyaç vardır. Mustafa Kemal Paşa  İzmit'te gazetecilere şöyle der: " ...Bunun için milletin toplam ihtiyaçları ve mazideki zararlarını tatmin ve telafi edebilecek, en makul programı tespit etmeye mecburuz. Bu ancak, bir teşekkül-i siyasi ile olur." Bu teşekkül-i siyasinin niteliği sorulunca cevap verir: "Öyle bir fırkanın ruhu aslisi istiklâl-i tam  ve kayıtsız şartsız hakimiyet-i milliyedir". Demek ki CHP'nin asıl ruhu tam bağımsızlık ve milletin kaytısız şartsız hakimiyetidir. O millet de Türk Milletidir. 

Türk Milleti emperyalizme karşı mücadelesini kazandı ve  Mustafa Kemal önderliğinde Cumhuriyet'i kurdu. Böylece,  bu anti-emperyalist kurtuluş mücadelesi, kayıtsız şartsız milli  egemenliğe dayanan cumhuriyeti ve kılavuzu bilim olan bir milleti ortaya çıkardı. 

Bu, Kemalist devrimin bir sonucudur. Cumhuriyet yıkılınca "altı ok" diye nitelendirilen ilkeler  kabul edildi. Bu ilkelerin amacı, saltanatın yıkılarak cumhuriyetin inşası, milli egemenliğe dayanan mill devletin kurulması ve sağlamlaştırılması, halkçı bir yönetim, Ortaçağın zincirlerinden kurtulmuş aydın bir toplum ve devletçilik ile başarılan planlı kalkınma idi. O yıllarda bu amaca da ulaşıldı.  Mustafa Kemal ve onunla birlikte olan inanmış ve fedakar bir kadro bu amacı gerçekleştirdi. 

Bu mücadele aslında bir ölüm kalım savaşıydı. Bir milletin kendisini yok etmeye çalışan düşman güçlere ve onların yerli işbirlikçilerine karşı ölümcül bir mücadeleydi. Karşılarında Türkiye'yi parçalamaya, kararlı ve Türklere karşı nefret dolu bir Batı dünyası vardı. Cumhuriyet gökden inmedi, böyle ölümcül bir mücadelenin sonunda kuruldu. Milleti ile birlikte  bu ölümcül mücadeleyi veren ve bağımsızlık için ölümü göze alan kadro, aynı zamanda CHP'yi de kuran kadroydu.

Bu kadro aynı zamanda ekonomik kalkınmayı da sağlayan kadrodur. Antiemperyalist olan bu  kadro, serbest piyasacılığı  (liberalizm) her zaman reddetti. Üretimin amacını, bireysel kâr olarak değil, toplumun genel çıkarı diye önemsedi. Özellikle 1930'dan sonra uygulanan planlı ekonomk program sayesinde "Türk Mucizesi"ni gerçekleştirdi. Bu yıllarda en hızlı kalkınan ülke Türkiye idi. 

Atatürk'ün yanındakiler elbette sadece paşalar değildi. Çok değerli düşünür ve yorumcuları da Mustafa Kemal ile birlikte idi. Kimler vardı derseniz, bazılarını sıralayalım: Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Refik Saydam, Tevfik Rüştü Aras, Mustafa Necati, Reşit Galip, Yusuf Kemal Tengirşek, Recep Peker, Mahmut Esat Bozkurt, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Ahmet Ağaoğlu, Hikmet Bayur, Adnan Adıvar, Halide Edip Adıvar, Naşit Hakkı Uluğ ve İsmail Hüsrev Tekin...

Milli hakimiyet ve tam bağımsızlık ilkeleri doğrultusunda kurulan cumhuriyetin kurucu partisi CHP'nin 6 okla gösterilen ilkeleri ise şunlardı: Cumhuriyetçilik, devletcilik, milliyetçilik, halkçılık, devrimcilik ve laiklik. 

Kılıçdaroğlu ve ekibinin beğenmediği CHP, işte bu CHP'dir. 

Dün emperyalistler bizi nasıl sömürdü ise,  bugün de liberalizm, küreselleşme, dünyaya açılma, özelleştirme, devleti küçültme gibi programlarla sömürü düzenini devam ettirmek istiyorlar . Bu sömürü yetmiyormuş gibi milli devletimizi yıkmanın ve ülkemizi parçalamanın hesapları yapıyorlar.  En büyük yardımcıları da AKP ve HDP.  Bu partilerde yoğunlaşan işbirlikçiler olmasa emperyalistler bu kadar rahat hareket edemezler. 

Eski CHP olsa emeryalizmin bu projelerine şiddetle karşı çıkar, ülkenin bölünmesine giden yolları kapatır ve tam bağımsızlık ile milli egemeneliği eskisi gibi savunurdu. YCHP ise ekonomiyi emperyalizmin has adamı Kemal Derviş'e emanet etmeye hazırlanıyor. Bölünmeye giden yolları  kapatacağına, bu yola halı düşüyor.  

CHP'nin kadrolarını sıralamıştım; şimdi onları yeni CHP kadroları ile kıyaslayın bakalım: Kemal Kılıçdaroğlu, Sezgin Tanrıkulu, Mehmet Bekaroğlu, Kemal Derviş, Murat Özçelik, Gürsel Tekin... İşte bu kadro, Musatafa Kemal ve arkadaşlarını ve onların politikalarını beğenmiyor; güler misin, ağlar mısın?

Hiç yorum yok: